BaşÖRTÜSÜ raporu 2007 Sakarya Başörtüsü Platformu


Aralık 2007 – Bebeğin annesine ‘başörtünü çıkart’ baskısı



Yüklə 2,1 Mb.
səhifə89/102
tarix30.10.2017
ölçüsü2,1 Mb.
#22656
1   ...   85   86   87   88   89   90   91   92   ...   102

4 Aralık 2007 – Bebeğin annesine ‘başörtünü çıkart’ baskısı


22 aylık Muhammed Sait K. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa TIP Fakültesi’nde Genel Cerrahi Servisi’nde kasık fıtığından ameliyat oldu. Ameliyat olan bebeğinin yanında refakatçi olarak kalmak isteyen anneden hijyenik olmadığı ileri sürülerek başörtüsünü çıkarması istendi. Anne Z.K. ise başörtüsünün hijyenik olmadığı iddiasının saçma olduğunu belirterek başını açmayı kabul etmedi. Başörtüsü üzerine bone takmayı teklif eden annenin bu teklifi ise geri çevrildi. Yaşadığı olayın şokunu yaşayan Baba Samet K., “Eşim örtüsünün üstüne bone takmak istedi. Fakat kabul etmediler. Benim de girmeme müsaade etmediler. Çocuğum bir saate yakın narkozlu olarak yalnız başına kaldı. Sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacağım” dedi. Olayın ardından Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne giden gazeteciler güvenlik görevlilerinin saldırısına uğradı. (Vakit, Milli Gazete)

4 Aralık 2007 – “Türbanlı” patlaması

Okay Gönensin, Vatan’daki yazısında Tarhan Erdem’in anketinin sonuçlarına ilişkin şu yorumu yaptı: “Bu "patlama"nın esas alanının ortaokul, lise ve üniversite mezunları olması meselenin bir kimlik savaşı olduğunu da gösteriyor… Orta ve üst orta gelir gruplarında da türban patlaması gerçekleşmesi meselenin çözümünde ekonominin asıl unsur olamayacağını göstermektedir. Bu patlama aynı zamanda türban taraftan kesimin üniversitelerde ve kamuda "türbanın" özgürlüğe ulaşacağına inandığını da gösteriyor. Burada Cumhuriyetin en tepedeki üç koltuğundan ikisinde oturan siyasilerin eşlerinin başlarının sıkı sıkıya kapalı olmasının etkisi de vardır.”


4 Aralık 2007 - Başörtüsü üzerinden 'alicengiz' oyunu oynanıyor


İHL Mezunları Mensupları Derneği Başkanı Yusuf Z. Sula, başörtüsü üzerinden alicengiz hesapları yapıldığını söyledi. Sula, "Üniversitelerde başörtüsü serbest bırakılırsa başı açık kız kalmaz sözünün sahibi Tarhan Erdem'in Milliyet için yaptığı anketin takdim kısmına bakıldığında çok maksatlı ve agresif bir tutumun olduğu görülüyor." dedi. Mazlum-Der Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu da anket sonucunun inandırıcılık taşımadığını dile getirdi: "Araştırmadaki başörtülü-türbanlı ayrımının neye göre yapıldığını bilmiyorum. Başörtüsü bağlanırken iğnenin 1 santimetre yukarıda olup olmamasına göre mi değişiyor, bu tanım? Açıkçası, bu araştırmanın sonuçlarının siyasal birtakım hedeflere uygun düşürülmek istendiğine inanıyorum." diye konuştu. (Zaman)

4 Aralık 2007 - Başı 'hileyle' açtırılan öğrenciyle ilgili inceleme


Rize'de, kompozisyon yarışmasında birinci olan kız öğrencinin, 'ödül töreni sırasında salonda erkek olmayacak' denilerek okul müdürü tarafından başörtüsünün çıkarttırıldığı iddialarıyla ilgili olarak inceleme başlatıldı. Rize Valisi Kasım Esen, konuyu İl İnsan Hakları Kurulu'na de getireceklerini belirterek, "Kızın başörtüsünün zorla açıldığı iddiası gerçeği yansıtmıyor. Biz yine araştırma ve incelemeyi sürdürüyoruz. Uzmanlar, taraflarla görüşüp bir karar verecekler." diye konuştu. Bu arada olayın medyada 'İmam hatipli kız öğrencinin törende başörtüsü zorla çıkarıldı' şeklinde yer alması üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, kız öğrencinin babası Mustafa Azder'i telefonla arayarak konuyla ilgili bilgi aldığı öğrenildi. (Zaman)

4 Aralık 2007 - Başörtü yasağı, seçkin azınlığın iktidarını gösterir


Mümtaz’er Türköne, Zaman’daki “Türbanlıların sayısı” başlıklı yazısında şöyle yazdı: “Başörtü yasağının bir "iktidar pratiği" olduğunu uzun zamandır söylüyorum. Elinde iktidarı tutan bir seçkin azınlık, ayrıcalıklarını bu sembolik yasaklarla sürdürüyor. Yasak koymak, bir iktidar gücüne sahip olmak demek. Başörtü yasağının devamı, bu seçkin azınlığın hâlâ iktidarda oldukları anlamına geliyor. Bugün başörtü yasağının, kontrolsüz bir keyfi iktidarın kurumlaştığı üniversitelerde devam etmesi bu yüzden tesadüf değil.”

4 Aralık 2007 – “Türbandaki” 4 kat artış niteliksel bir değişimi ifade ediyor

Özlem Albayrak, Yeni Şafak’taki “Sıradaki şarkı türbanlılara gidiyor: Dillerde nağme adın” başlıklı yazısında Konda’nın anketini değerlendirdi: “Araştırmada 'eksantrik görünen' tek veri olarak türbandaki “4 kat” artış da niceliksel değil, niteliksel bir değişimi ifade ediyor. 4 kat olan örtünmedeki artış değil anlayacağınız; örtülüler arasında türbana meylediş oranı 4 katına çıkmış. Anlayacağınız, 'türban' artık sadece üniversite kapısında bekleşen kızlara ait bir şey olmaktan çıkmış, tüm örtülü kadınlarda bir 'tercih' haline gelmiş. Korelasyon uyarınca; başörtüsü kullanmada ise, tüm gruplarda düşüş sözkonusu. Peki bunu hayra mı, şerre mi yormalıyız? Sebep şıkları bence şunlar; 1-Bu toplum yasaklandıkça, karşıt tepki geliştiriyor. Yani üst-elit “benim anneannem de örtülüydü” tanımındaki geleneksel örtüyü 'tehdit' saymayıp, 'türban'ı tehlikeli ilan ettikçe, türban çoğalıyor. 2-“Baş örtülüyken de zarif ve modern görünme”nin tek formülü olan türban eğitimli-eğitimsiz bütün örtülüler arasında 'kanıksanmış', üniversite kapısındaki kızlara ait bir örtünme stili olmaktan çıkmıştır. 3-Türbana olan ilgi, Cumhuriyet'in, “sen de 10 yıl, ben diyeyim 5 yıl içinde” yıkılacağının delilidir.”



4 Aralık 2007 – “Türbanlı” oranı arttı mı azaldı mı?

Sabah gazetesi Tarhan Erdem’in anketinden sonra önceki anketlerle çelişkili bir durumun ortaya çıkmasını haberleştirdi: “Geçtiğimiz yıl TESEV ve iki ay önce 32. Gün ile A&G şirketinin ortak yürüttüğü araştırmalar "Türban takanların oranında düşme var" derken Konda şirketi "Türban takanların oranında yükseliş var" diyor. Haberin devamında şunlar yazıldı: “Türkiye'de kadınların örtünme biçimleri hakkında yapılan kamuoyu araştırmaları farklı sonuçlar veriyor. Tarhan Erdem'in yönetiminde Konda araştırma şirketinin anketine göre Türkiye'de başını örten kadınların oranı "muhafazakâr-demokrat" AKP'nin iktadarda olduğu son 4 yılda yüzde 64,2'den yüzde 69'a yükseldi. Ancak son bir yıl içinde yapılan iki büyük araştırma Konda'nın sonuçlarıyla çelişiyor. 32 Gün programı ve A&G'nin Eylül 2007 tarihinde ortak hazırladığı araştırmaya göre her 100 kadından 61 'inin başını örttüğü Türkiye'de son üç buçuk yılda başı kapalı kadınların sayısında yüzde 2.9'luk bir azalma oldu. TESEV'in Kasım 2006'da yayınladığı "Türkiye'de Din, Toplum ve Siyaset" araştırmasını verilerine göre Türkiye'de evin dışına çıkarken başını örtenlerin oranı 1999'da yüzde 72.7 iken bu rakam 2006'da 63.5'e düştü.”



4 Aralık 2007 – 'Eşi çarşaflı' diye yazılan bilgi notu

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Pakistan yolculuğunda beraberindeki gazetecilere "Burada ilk defa açıklıyorum" diyerek, rektör atamasında karşılaştığı durumu şöyle anlattı: "YÖK'ten sadece üç ismin bulunduğu bir dosya geldi. Yanında da bir ihbar notu vardı. İsimlerden biri için 'eşi kara çarşaflıdır' deniyordu. Dehşete düştüm. Talimat verdim. Araştırdılar. 'Adam bekar' dediler. Gizlediği bir şey vardır diye bir daha bakın dedim. Baktılar, hiç evlenmemiş." "Bu olayın YÖK ile hiçbir ilgisi yoktur" diyen Gül; ihbar notunun kim tarafından yapıldığını açıklamadı.



4 Aralık 2007 – “Türbanlı” sayısı neden artıyor?

Tarhan Erdem yönetimindeki araştırmasıyla ilgili bir haber yapan Vatan gazetesi, akademisyenlerin araştırma hakkındaki görüşlerine yer verdi: “Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fuat Keyman: Türkiye'de dinsel, geleneksel değerler ön plana çıktı. Bir muhafazakarlaşma süreci yaşanıyor. Şeriatlaşma değil, modernite anlayışında muhafazakar değerlerin artması olarak ortaya çıkıyor. Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay: Bu araştırma sonucu gösteriyor ki; Türk toplumu ataerkil bir toplumdu. Şimdi daha ataerkil bir toplum haline geldi. Erkekler arasında münazaralar, kadınları arka plana iten zihniyet geldi oturdu. Muğla Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Necdet Subaşı: Türbanlı sayısındaki artışı bastırılmışlığın geri dönüşü olarak düşünüyorum. 28 Şubat sürecinde içine kapanan topluluğun biraz daha açığa çıkması diyebiliriz. Türbanla dindarlık arasındaki ilişkinin zayıfladığı kanaatindeyim. Çünkü 'Dindarsan türban tak' noktasında değiliz.”



5 Aralık 2007 - Başörtüsü: Anketin doğru yorumu

Ahmet Taşgetiren Bugün Gazetesi’ndeki köşesinde başörtüsü anketlerini değerlendirdi: “Temel yanlış, öncelikle türban - başörtüsü ayrımında yapılıyor. Şayet ben, islami camiayı birazcık bilen bir kimse isem, orada başörtüsü ve türban diye bir ayrım yapılmadığını, aslında hemen hiç kimsenin başındaki örtüyü "türban" diye nitelemediğine tanığım. Türban, bir Doğramacı üretimiydi ama tutmadı. Üniversiteli öğrenciler hep "başörtüsü"nü tercih ettiler. Başörtüsünün niteliği belki annelerden farklıydı, onu da, genç kız - anne giyim tercihlerindeki farkta görmek sağlıklı olacaktır. Ki, şehirlerde anneler de genç kızlar gibi başörtüsü - eşarp kullanmaya başlamışlardır. "Türban", o malum 28 Şubat sürecinde, başörtülü öğrencilere büyük sempati duyan halkla üniversite öğrencilerini birbirinden koparmak için "psikolojik savaş" ürünü olarak devreye sokuldu. "Bunlar sizden değil, kötü niyetli" propagandası yürütüldü. Ama tutmadı. Bütün zamanlarda yapılan kamuoyu yoklamalarında halkın yüzde 75'ler civarında bir büyük çoğunluğu başörtüsünün hayatın bütün alanlarında serbest olmasını istedi. Burada bir başka yanlış, başını geleneksel olarak örtenlerin "dini" bir zemini bulunmadığı iddiası. Bu da gerçeği yansıtmıyor. çünkü Anadolu'da "gelenek" de, İslam'ın potasında oluşmuş bir toplumsal kültüre göre biçimlenmiştir. Belki "gençlerin başörtüsü" daha bir yeni "dini uyanış"ın ürünüdür, ama annelerde bu uyanış zaten genlere işlemiş bir imana bağlıdır.”



5 Aralık 2007 – Türban nefreti, nefret türbanı

Yazısına “Son günlerde bu sona yakama yapıştı. "Türban siyasal bir simge olmaktan çıkıp bir nefret simgesi haline mi dönüşüyor?" sorusuyla başlayan Ertuğrul Özkök, devamında şunları yazdı: “Geçen cuma günü Hürriyet'in birincisi sayfasında yayınlanan bir fotoğraf, bu soruyu basit bir merak olmaktan çıkarıp endişe kaynağı haline getiriyor. Fotoğrafı hatırlayın. Bir genç kız, İstiklal Caddesi'nde gazete satıyor. Sattığı gazetenin adı "Kızıl Bayrak"… Ama bu fotoğrafta başka bir şey daha dikkati çekiyor. "Kızıl Bayrak" gazetesini satan kızın başında türban var. Yani, "komünizmin sembolü" ile "siyasallaşmış dinin" sembolü, aynı kızın üzerinde birleşmiş. Yani iki radikal inanış bir araya gelmiş... Bu fotoğraftaki türbanın "basit bir inanç gereği" olduğuna kim beni ikna edebilir? Burada beni daha da fazla rahatsız eden bir şey var. Kızın yüzündeki nefret ifadesi... Öyleyse bu kız kimden nefret ediyor? Elindeki gazeteyi dikkate alırsak "hâkim sınıflardan", "burjuvaziden". Başındaki türbana bakarsak, "laiklerden"...”



Yüklə 2,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   85   86   87   88   89   90   91   92   ...   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin