Bu dosya, Ethem Aydın isimli eserin web üzerinden izinli yayınlanan resimsiz hazırlanmış bölümüdür. Değiştirilemez. Serbestçe kopyalanıp dağıtılabilir. Bu dosyanın orjinali



Yüklə 2,29 Mb.
səhifə27/97
tarix29.10.2017
ölçüsü2,29 Mb.
#19746
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   97

SANAT VE YAŞAM İKİLEMİ


Güncel trafiğinizin dışına çıktığınızda, tatlı, endişeli bir ürperti duyumsarsınız. Her obje sizi ilgilendirir. Dikkatiniz derli toplu, duygularınız alestedir, yani istim üzeredir. Sevdiğiniz, sevmediğiniz, beklediğiniz, beklemediğiniz her görüntüyü ayakta bulursunuz. Sizin için zamanın saat tiktakları duyulur hale gelir. Yeni çıkacak bir dergiye yazı hazırlamak da benim için aynı duyguları harekete geçirdi. İnsan, ilk tanışmalarda bir iç tedirginlik duyar ve ölçülü uyumlu olmak çabasına düşer. Yazdıklarını, konuştuklarını belli bir ölçüde tutmağa çalışır.

Yaşam ve sanat sonsuzluk kavramlarıdır. İnsan ise yorumcu ve ölümlüdür. Yaşam çizgisinde insanoğlu ölümsüzlüğe ulaşmak için sanata öykünür.

Bu, onun tek dolaylı umududur. Genel anlamda sanat, ayrıntıda duyarlılıktır. Günaydın demek, vedalaşmak, çiçeği görmek meyveyi yorumlamak, mevsimleri, mevsimler içinde canlıları bilinçle gözlemek, yürüyen zamanı adım adım izlemek bir sanattır. Bir ev temizliği, bir yemek pişirme, ütü yapmanın bir sanat yönü de vardır. Kısacası yaşamak bir sanattır. Buraya kadar anlatılanları bir kaç somut dize ile irdeleyelim.

Beni bir dağda buldular

Kolumu kanadımı yoldular

Dolaba layık gördüler

Derdim var inilerim

(Yunus Emre)

Çukurova bayramlığın giyerken

Çıplaklığın üzerinden soyarken

Şubat ayı kış yelini kovarken

Cennet dense sana yakışır dağlar

(Karacaoğlan)

Mitoloji, halk türküleri, efsaneler, masallar, bize hep ayrıntıları getirir. Selvi boylum, sisam bellim, gül yanaklım, keklik sekişlim, şahin bakışlım sözcükleri günümüzün önüne sunulan benekli ayrıntılardır.

Van Gogh bir fırtınadan sonra Ren kıyılarında gezinirken kardeşi Teo’ya şöyle yazıyor: ”Azizim Teo, bugün Ren kıyısında gezintiye çıktım. Gördüğüm şeylerden çok duygulandım. Sanki kıyıdaki çeşitli bitkiler, taşlar, çakıllar, fırtına ve dalgalara karşı kendilerini korumak için birbirlerine içten sarılmışlardı”.

İnsancıkların insan olabilmeleri için yalın doğadaki tınıları algılayacak antenleri açık tutabilmeleri gerekir.

İsmail Baltacıoğlu’na bir gün bir öğrencisi gelir, “sayın hocam, bana bir ödev verildi, şu Sultan ahmet çeşmesinin özelliklerini ve güzelliklerini anlatır mısınız” der. Profesör, söze başlamadan önce sorar: “şiir yazar mısın?” yanıt hayır. Resim yapar mısın?” yanıt hayır. “Bir enstrüman çalar mısın?” hayır. “Şarkı söyler misin?” yine hayır yanıtını alınca: “Be genç dostum, şiir yazmıyorsan, resim yapmıyor, müzik bilmiyorsan, ben sana Sultan Ahmet çeşmesinin özelliklerini ve güzelliklerini nasıl anlatırım?

Her düşünce dalga boyu olan bir titreşimler çokluğudur. Her güzellik, düzen ve estetik düşünceden doğar.

Ethem Aydın

Mavi Çizgi Dergisi Haziran1991



RESİM

Doğada, canlı cansız bütün varlıklar, sanat örgüsüyle bezenmiş. Yaşamın, sonsuz, gizemli ilkeleri, onun üzerine kurulmuştur.

Yine diyeceğim ki, hiçbir varlık sanattan soyutlanamaz.

Hiç sorguladığınız oluyor mu? Arı niçin bal yapar, kelebek, o kısacık ömründe neden bu kadar görkemli, tavuk, bu kadar ölçülü, biçemli yumurta yapar? Tohumun büyümesi, dal yaprak vermesi, çiçeğe, meyveye gitmesi, doğum, ölüm, hepsinde, aklımızın almayacağı kadar sanat vardır.

Doğanın bir parçası olan ve bir türün temsilcisi olan insan, iç bükey olarak da sanata yatkındır. Ancak çoğu zaman bu dürtü, bazen hayat boyu ilgilenilmediği için kör kalır. Ben sanattan anlamam, ben sanat yapamam deyişi, buradan üretilmiştir. Tamamen iğretilemedir.

Zenaat için, en iyi sözcüğü vardır çünkü zenaat, fayda esasına göre çalışır. Sanatta ise, fayda, kazanç, dış dünyada kalır. Yapmak, daha çok yapmak, bozmak, tekrar yapmak, olayın karakteridir. Sanat nasıl öğretilir sözcüğü, hala tartışmalıdır. Bu tartışma sürmelidir ve sürecektir.

Zira sanat, öz benle baş başa kalarak yaratılırsa, anlamına uygun olur ki, yalnız başına emek bile muhteremdir, saygıdeğerdir.

En iyi, henüz bulunmamıştır, aranmaktadır, asırlar boyu aranmıştır ve aranacaktır. Çağımızda, bütün dünyada sanat medyanın tuzağına düşmüştür. Kim daha çok sansasyon yapmışsa, o en büyük olmuştur.

Hemen demeliyim ki, az da olsa “Has Sanat” da yapılmaktadır. Az olması onun öz karakteridir. Eğer her methedilen sanat olsaydı, sanat tarihleri dolar, taşardı. Sanat gözden sızan bir soğuk pınardır. Yani insan beninden, eğitim, görenek, türlü etkileşimden, kendini kollayıp, yüze çıkabilmişse, “en” olur. Eğitim, öğretim, sadece ve sadece öz bene giden yolları, bilimsel ve denenmiş seçenekleriyle kolaylaştırır. İşte hepsi o kadar. Bu yüzden sanatçı, her dem amatör kalmalıdır. Tarihte de hep öyle kalmışlardır ve çünkü sanat, müspet ilim değildir, ölçütü olmamıştır, olmayacaktır. Biz öğretmenler ve gelecekte sizler, öğrenci karşısına bir takım somut verelerle çıkmaya çalışacaksınız, perspektif diyeceksiniz, enteriör diyeceksiniz, rakursiden dem vuracaksınız, altın orandan bahis edeceksiniz. Not verebilmek için gereklidir ama dozunu kaçırırsanız, hem siz hem de öğrenci, erekten uzaklaştırılmış olur. Her insan doğası gereği sanat yapabilir. Yeter ki, kendi öz benine, kendi içine bakacak gücü kazanmış olsun. Bilirsiniz, sanat ayrıntıdan yola çıkar. Böylece, farkını, fark ettirir. Duygularla ve hayallerle beslenir. Böylece bütün kaosun sınırsızlığında gezinir. Böylece bütün bilimlerin üstüne ve ötesine geçer ve rehberlik görevini üstlenir.

İlk insandan günümüze doğru bakarsanız, mağara duvarlarındaki eserler, Astek ve Mayalar’da totemler, fetişler, Mısır Sanatı’ndaki gerçekçilik duyguları, ayrıntıdaki zevk cümbüşü, Elen Roma Dönemleri kiliseler, katedraller, camiler, ölü kuyuları, hala, derin ilgimizi çeker. Hele hele, Çin Sanatı ’ndaki ayrıntı cümbüşü, hep saygıdeğerliğini korur.

Sanat evrensel bir sözcüktür, ola gelmiştir, ola gidecektir. Hiçbir sanat, kendi çağı içinde yargılanamaz. Olay, bayrak yarışı gibi, etaplara bölünmüştür, her nesil kendi etabını koşar, sonuçta, başarı ve başarısızlıklar, evrensel çizgide yoruma açılır. İnsanın var olduğu her yerde, şöyle veya böyle sanat vardır. Dünyada olduğu gibi, bizde de sanat vardır. Özgün olanı vardır, taklit olanı vardır, şablon olanı vardır. Böylece İslam’da veya Osmanlı’da sanat yok, diyemeyiz, vardı ama göreceliydi.

Bir şeyi iyi bilmek gerekir. Sizler, Türkiye’nin eğitim, öğretim kurumlarında, çocuğa iyi ve doğru görmeyi öğreteceksiniz. Zira her vatandaş, ne iş yaparsa yapsın, iyi görmekle, doğru görmekle başarılı olabilir. Bundan sebep yetiştiriliyorsunuz. Sanatçı olmanız hedef değil, bunu iyi bilesiniz. Eğer bu arada, sanat yapmaya da zaman bulabilirseniz, yani artı zaman olarak yapınız, yine bayrak yarışındaki yerinizi koruyabilirsiniz.

Ben, iyi bir resim öğretmeni olmak için çok çaba verdim, olup olmadığım tartışılır. Bu arada resim de yaptım. En çok çalışmayı, emekli olduktan sonra yapabildim. Ama bana ressam denildiği zaman hala utanır ve bir güvensizlik duyarım. Kanımca, ressam sözcüğü, Tanrı sözcüğü ile ve hatta, daha kapsamlıdır çünkü tanrıyı da, ressam yarattı. İnsan yarattı.

Resim öğretmenlerinin izleyici sorunu yoktur. Toplum içinde hep birincil yer alır, doğaldır ki, çocuğa inebildiği derecede. Resim öğretmeni, bütün bilimlere vakıf olmak durumunda, artı felsefe de bilmelidir, pisikolojiye hakim olmalıdır. Daima, verdiğinizden fazlasını alırsınız, toplum sizler sayesinde eğitilmiş ve başarılı olur. Daha ne istersiniz?

Şayet, halkımızdan kopmadan, onun nabzını elinizde tutarak, sanat yapabilirseniz, izleyiciniz hep olacaktır. Sanatın para getirmesini düşlüyorsanız, yanılırsınız, içtenliğiniz zarar görür, çalışmalarınız klişeleşir ve siz, yok sayılırsınız. Bu olguyu, tavuğun yumurta yumurtlamaktan men edilemeyeceği bağlamında düşüneceksiniz. Fayda, konu değil.

Etkilenme konusuna gelince, Edison’u düşün, Rayt Kardeşler’i düşün ve bugünkü teknolojinin vardığı çizgiyi düşün. Her binanın bir temeli vardır. O temel çok eskilerde atılmıştır. Biliyorsunuz, ressamlık diye bir meslek yoktur, ama kendilerini ressam sayan hayalperestler vardır. Öğretmen, doktor, tabelacı, tüccar, say sayabildiğin kadar. Ama önerim şudur, sorularınızı daha gerçekçi seçiniz, iyi bir öğretmen, iyi bir resim öğretmeni olmak için ne yapmalı diye düşününüz, inanarak deyiniz ki, ben bir resim öğretmeni olacağım, en büyük benim. O zaman belki, size, bazı önerilerim olabilir. Eğer yeniden bir meslek seçmek duru(*)

E. Aydın


Yüklə 2,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   97




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin