İstanbul ansiklopediSİ Büyük Kapalı Çarşıda Yağlıkçılarda İstanbul Hanımı



Yüklə 5,01 Mb.
səhifə63/80
tarix03.01.2019
ölçüsü5,01 Mb.
#88905
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   80

5066 —

istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

5067 —



EMİNE HANIM (Koca kaatitili)


ce memleketinde yapdı; hicrî 1110 (M. 1698 -1699) da otuz altı yaşında İstanbula geldi. Şeyhülislâm. Mirzazâde Mehmed Efendiye in-tisab ederek îslâmî ilimlerdeki bilgisini genişletti. Devrin büyük hattatlarından Yedikuleli Emir Efendiden hüsnü hat öğrendi. Bir müddet Dîvânı Hümâyun kalemine devam etti; İkinci Sultan Mustafa zamanında pâdişâh iîe dîvanın devamlı olarak Edirnede bulunduğu sırada Kaadirîler Şeyhi Kasabzâde Şeyh Mehmed Efendiye intisab etti, ve onun teşviki, tavsiye ve selâmı ile Hicazda Ebülberekât Hoca Ahmed Yekdest'in yanma gitti, ki bu zâte bilgisi ve fazileti dolayısı ile «Kıbletül kuiûb» (Kalblerin kıblesi) denilirdi. İrşadını isteyerek Şeyh Ebülberekâtın yanında üç yıla yakın kaldı. Hicrî 1127 (M. 1715) de tekrar Hicaza gitti, bu sefer de muhaddislerin sonuncusu bilinen Hafız Nahbii Mekkî ile tanışdı ve hadîs ilminde çok geniş bilgi edindi. İstanbulda Ebû Şeybe El-Hudrî merkadi yanındaki Nakşî Dergâhına şeyh oldu ve orada irşâd ile meşgul olarak hicrî 1158 (M. 1745) de Berat gecesinde 84 yaşında vefat etti. Kabri Pîri Paşa Camii önündeki mezarlıktadır. Kabir taşında-ki şu tarih beyti Tuhfei Hattâtîn müellifi Müs-takimzâde Süleyman Sadeddin Efendinindir.

Peyk vah'det sırrı pâkinden okur târihini «Oldu lâhûta revan Allah deyüb ruhi Emin»

Aşağıdaki beyit bir muhammesinden alın-mışdır:



Kı'blei. uşşâfca yüz sür, gaafil olma ândan Ki), i'âat sâkii sahbâya her dem candan

Bibi.: Müstakimzâde, Tuhfei Hattâtîn; Salim, Şııerâ Tezkiresi

EMİNEFENDİ ÇEŞMESİ — «Sultanah-medde Sokoliu Mehmed Paşa Camii yakınındaki sokağın başındadır, mâmurdur. Tonoz kemerli naziresinin önü âdi taşdandır; ayna taşı mermerden ve etrafı kabartma süslerle müzeyyendir. Kemerinin üzerinde iki kita.be vardır, üstdeki kitabe bir tamirine âid olup metni şudur:

«Bosnavî Akhisar kazasından Bâbüssade Ağası merhum Ahmed Ağa hayratı münîfidir; mütevelliye Hatice Hanım, ^ene 1308 (M. 1890)»

«Altdaki inşâ kitâbesidir; beş beyittik man-

zum bir kitabedir, tarih beyti şudur: Bir nevzemin tarihdir Vasfi gelüb didim bu an «Bu Çeşmeî Tevfikden akdi hemen bu âbi nâb» 1283 (M. 1865)

«Bu kitabede çeşmenin banisi Tevfik Beyin çeşmeyi babası Buğdaycıbaşı Seyyid Emin Efendinin ruhu için yaptırdığı yazılıdır; ayrıca Zekeriyyâ Efendi zevcesi merhume Hatice Hanımın vasiyeti olan iki bin kuruşun da çeşme masrafına ilâve edildiği kaydedilmişdir» (İbrahim Hilmi Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II; 1945).

Yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (1968).

EMİNEFENDİ LOKANTASI — Bayazıd-da, Bayazıd Camiinin güneyinde ve camiin hemen karşısında, Cumhuriyet devrinin ilk yirmi yirmi beş yılı içinde çok meşhur bir lokanta idi; müşterilerinin ekseriyetini İstanbul Darülfünunu - üniversitesi profesörleri ve talebeleri ve şâir mensubları teşkil eder, akademik bir havası olan bir lokanta idi.

Mütareke ve işgal yıllarında Emin Usta adında Bolulu bir aşçı tarafından Aşçı Dükkânı - Ayrancı olarak açılmışdı; her gün bir kap et yemeği ile pilâv yapardı; büyük rağbet gördü, işi sür'atle gelişdi, yemek tenceresi adedi sür'atle arttı, yılma varmadan îstanbulun şöhretlerinden oldu ve yanındaki ayrancıyı da atarak aşçı dükkânı bir lokanta oldu; Emin Efendi, lokantası en parlak devrini 1927 - 1945 arasında, kurucusunun ölümünden sonra önce çırağı, sonra damadı olmuş Mahir Efendinin elinde idrâk etmişdir. Bu zâtin 1945 - 1950 arasında bir cinnet buhranı sonunda intiharı üzerine de kapanmışdır.

EMİNEFENDİ TEKKESİ — Mecmuai Tekâyâmn kaydına göre (1889 - 1890) Aksa-raycla bir nakşî dergâhı idi, Kırkağaçlı (Kırk-ağaeı) tekkesi adı ile de anılırdı, âyin günü perşembe idi; bu satırların yazıldığı sırada (mart 1988) yeri bulunamadı; Aksaray semtini tahrib eden yangınların birinde yanmış, yok olmüşdur sanırız.

Hakkı GÖKTÜRK

EMİNE HANIM (Koca Kaatili) — Geçen asrın ortasında sevdiği genç bir uşakla birlikte kocasını öldürmüş bir paşa karışıdır.

Günahkâr kadının kanlı macerasını, bütün tafsilâtı ile, İstanbulda o devrin resmî devlet gazetesi olan Takvimi Vakaayi ile iki Türkçe gazetesinden biri olan Ceridei Havadisten öğreniyoruz. Bilhassa işlendiği devir için benzerine rastlanmaz bir vak'adır.

Hicrî 24/25 Recep 1276 (Milâdî 15/16 Şubat 1860), bir perşembeyi cumaya bağlayan gece ezanî saatle 2 sularında (vasatı - batı ayarı saatle 19-20 arasında) emekli feriklerden İbrahim Paşa, Fincancılar Yokuşundaki konağında yatağının içinde katledilmiş ve kaa-til kaçmıştı.

Cinayeti zabıtaya ev halkı yerine, duydukları boğuk sesleri üzerine komşular ihbar etmiş, konağı basan zabıta da boğazı kesilerek öldürülmüş olan İbrahim Paşanın zevcesi Emine hanım ile evlâdlarmı, vesair bütün konak halkını sorguya çekmişti.

Zabıta soruşturması uzun sürmedi, hanımın birbirini tutmayan ifadeleri ve bir cariye ile bir uşağın verdikleri ip uçları cinayeti hemen aydınlattı. İbrahim Paşayı, kendisinden kız ve oğlan beş çocuk doğurmuş karısının tertip eseri ve yardımı ile Hüseyin adında çok genç. ve güzel bir uşak öldürmüştü.

Cinayetin muhakemesi de çok kısa, ancak iki hafta sürdü ve bu aile faciası şöyle aydınlandı :

ibrahim Paşa 1852 de Yanyada bulunuyordu. Bir gün bu vilâyetin köylerinde dolaşır iken Krebne köyünde Hüseyin adında 16 - 17 yaşlarında gaayetle güzel bir çocuk görmüş, cğlanı uşak olarak yanına almıştı. Fakat Hüseyin oğlan, paşa konağında uşak muamelesi görmemiş, paşasının kendisine gösterdiği aşırı muhabbeti ile âdeta bir küçük bey olmuştu. Hattâ kendisini çok seven paşasına selâmlıkta hizmet etmekle de kaîmıyarak haremde bir edada yatıp kalkmaya başlamıştı. Yanyadan İstanbula gelirlerken de Krebneli Hüseyini berat erlerinde getirmişlerdi.

Yüzce güzel ve eli ayağı düzgün Hüseyin birkaç yıl sonra vücudça da serpilince paşasından göregeldiği muhabbete hanımının alâkası da eklendi ve Emine hanım, dilber yüzünde karanfil bıyık, sinesi perçemli, arslan pençeli ve yürürken topukları kütürdeyen şehbaz oğlana âşık oldu.

Hanımın eli altında oynuyordu. Krebneli Hüseyinin de bütün emsali gibi altına karşı yüzü yumuşaktı. Hanımının arzusuna ram oldu. Geceleri herkes uyuduktan sonra, zaten kendi odası da haremde idi, beş çocuk anası hanımın yatak odası misafiri olmaya başladı.

Bu güzel oğlan yüzünden karı ile kocanın arası yıllardanberi açıktı. Önceleri sinirlenen, söylenen Emine Hanımefendi idi, şimdi de homurdanan İbrahim Paşa oldu. Hanımefendi sinirlenmek, söylenmekle kalmıştı, paşa homurdanmakla kalmadı. Bir gün, Hüseyinin daima af edegeldiği küçük bir serkeşliğini, hattâ serkeşlik de değil, şımarıklığım af etmedi. Birden gazaba gelerek kendisini memleketine götürecek bir para verip oğlanı konağından kovdu.

Fakat Hüseyin memleketine gitmedi, îs-tanbulda bir bekâr hanında oda tutup yerleş-' ti. Uşak oğlanın konaktan kovulma vak'ası cinayetten on ay kadar evvel olmuştu.

Emine Hanımın da konakta mahremi birkaç adamı vardı. Aslında bir bekâr hamndaki yeni odasına da oğlanı onlar yerleştirmişti. Emine Hanım oynaşı Hüseyine sermaye verdi ve Hüseyin Divanyolunda bir dükkân tutarak tütüncülük yapmaya başladı. Hanım da fırsat buldukça bu dükkâna gidiyordu, hem gönlünü eğlendiriyor, hem de her gidişinde türlü vaidler ile, Hüseyini, nefret ettiği kocasını öldürmeye teşvik ediyordu. Hattâ cinayet gecesine tekad-düm eden perşembe günü de Hüseyinin dükkânına gitmiş, son kesin kararı o gün vermişlerdi.

Perşembe günü akşamı Emine Hanım konağın harem kısmının arka kapısını açık bırakmıştı. Tam akşam yemeği vakti, harem ve selâmlık halkı sofra başında iken Krebneli Hüseyin o kapıdan hareme girdi ve doğruca hanımının yatak odasına çıkarak yüklük içinde gizlendi. İki saat sonra konak halkı odalarına çekilmiş, uyumuşlardı. Emine hanım ile Hüseyin beraberce paşanın yatak odasına geçtiler. Paşa da uykuda idi. Zeberdest uşak birden paşanın göğsüne çıkıp oturdu, hanım da, depren-memesi için paşanın ayaklarından tuttu, oğlan, küçük bir bıçakla, bunca yıl türlü nimetlerini gördüğü, hattâ yakın zamanlara kadar kendisini aşırı muhabbetle seven paşasını bo-



EMİNE HANIM (Prenses)

5068 —

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

_ 5069 —

EMİNE HANIM (Prenses)




gazlayıp öldürdü. İbrahim Paşanın çok kısa sürmüş olan boğuk hırıltılarını konak halkı duymamıştı, ,Sesler bitişik konaktan duyulmuş ve hemen zabıtaya haber verilmişti. Bu ihbar canilerin plânını alt üst etmişti. Emine hanımın tertibince cinayete ertesi gün bir gece hırsızının işi rengi .verilecekti. Zira o devirlerde gece hırsızları girdikleri evlerde karşılarına çıkanları aman vermeden öldürürdü. .

Komşuların ayaklanması üzerine Hüseyin ancak kaçabilmişti ve az sonra da konak zabıta tarafından sarılmıştı.

İlk sorguda Emine hanım, hırpanî kılıklı bir hırsızı pencereden kaçarken gördüğünü söyledi. Fakat zabıta konağın harem ve selâmlığında tek açık pencere bulamadı.

Hüseyin kaçarken kanlı bıçağı ve ellerini sildiği kanlı bir mendili yok etmesi için hanıma bırakmıştı. Emine hanım da, dehşet ve telâş içinde ayak yoluna gidip o kanlı mendile sardığı bıçağı deliğe atmış, fakat o müthiş suç delilleri künk ağzında tıkanıp kalmıştı. Hırsız acaba ayak yolu penceresinden mi kaçmıştır diye bakılırken onlar ele geçti.

Hüseyin oğlan paşayı boğazlarken fırlayan küçük bir kan damlası da paşanın ayaklarım tutan Emine hanımın entarisinin omuzuna düşmüştü. O bir damlacık kan da görülünce hanımda inkâra mecal kalmadı ve suçunu itiraf etti. Muhakemesinde de bu cinayeti tertipte tek müdafaa kozu, paşasını ahlâksızlıkla it-tihamdan ibaret kaldı.

Divaıi yolundaki dükkânında yakalanan Krebneli Hüseyin de suçunu itiraf etti, «Beni yanma aldığında baba sanmıştım, altın adımı bakır yaptı» diyerek o da paşayı suçladıktan sonra:

— Gencim, cahilim, şeytan ile bu hanıma uydum... dedi.

Hâkimler uşak Hüseyini fuhuş yolunda taammüden katilden, Emine hanımı da sevdiği oğlanı en zayıf noktalarından yakalayarak onu cinayete teşvik ve katilde ona yardımdan, o zamanki ceza kanununun 175 inci ve 184 üncü maddeleri gereğince asılarak idama mahkûm etti.

Mahkeme kararı devrin padişahı Abdül-mecid tarafından tasdik edildi ve idam hükümleri 11 Şaban 1278 (Milâdî 5 Mart 1880) Pazar günü sabahı Köprünün Eminönü tarafı

başında yerine getirildi.

Mahkûmların ikisi de siyaset yerine yalın ayak ve başları açık getirildiler, karşılıklı iki darağacı kurulmuştu, önce uşak Hüseyin, sonra Emine hanım asıldı.

Bu cinayet mahkemesinin verdiği bir başka mahkûmiyet kararı daha vardır ki son derecede dikkate değer:

Emine hanımın paşadan doğurduğu, beş çocuğunun ikisi erkekti. Küçüğü henüz Rüşdi-ye mektebinde öğrenci, büyüğü de Bâbıâlide Ter ceme Kaleminde kâtipti. Cinayet mahkemesinde sorguya çekilmişler ve analarının uşak Hüseyin ile olan çirkin münasebetini bildikleri halde en küçük bir müdahalede bulunmayacak kadar kayıtsız oldukları anlaşılmıştı. Bir aile namusu meselesi üzerinde bu kadar kayıtsız olan bu iki gencin, ömürleri boyunca devlet hizmetinde kullanılmamalarına hükmedilmişti. Sultan Abdülmecid bir kanun maddesine dayanmayan bu hükmü de tasdik etti.

EMİNE HANIM (Prenses) — Sadnâzam Mısırlı Prens Said Halim Paşanın zevcesi (B.: Said Halim Paşa); hal tercemesi elde edilemedi ; Istanbulda feracenin son devrinde yaşmak tutunma zarafetinde üstad olarak tanınmış bir hanımefendi idi.

Bibi.: Ahmed Easim, Muharrir Bu Ya.

EMİNE HANIM (Prenses) — «Valide Paşa» unvanı ile meşhurdur; Mısır hidivi Tev-fik Paşanın zevcesi, Mısır hidivi Abbas Hilmi Paşanın annesi (B.: Abbas Hilmi Paşa, Hidiv, cild l, sayfa 14); hal tercemesi elde edilemedi; bir rivayete göre esirci eliyle satılmış bir câriye, bir rivayete göre de istanbullu çok fakir bir ailenin başına devlet kuşu konmuş güzellik-de yekta kızı idi. Pek saltanatlı bir hayat sürmüş, İ'stanbula geldiği zaman Betaekdeki muhteşem yalısında oturur, îstanbulun hayranlarından bir hanımefendi idi. Sermed Muhtar Alus bu meşhur prensesin İstanbuldaki hayatını şöyle anlatıyor:

«Uzun seneler, Valde Paşa ismiyle anılan, Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşanın annesi Emine Hanımın yalısı, Bebek Bahçesiyle omuz omuzaydı. Şimdiki arduaz damlı, az çok modern stilli, boz renkli yalı (Mısır konsolosluğu) sonradan yapılma binadır. Evvelki atik tarz,

basık çatılı, sık pencereli bina, bir vakitler sad-rıâzam Âli Paşanınmış, sonra Hidiv Tevfik Paşaya intikal etmiş. Tevfik Paşa, 1892 de ölüyor. Hanımı, aşağı yukarı, taze dul kalıyor. Zamanın hüsnü aniyle meşhurelerinden ve koza kelebeği gibi kaşlı, gözlü.

«Yalnız resim gibi, heykel gibi güzellerden de değil; ayni zamanda kadın kadıncık, eteği belinde, namazında niyazında, hattâ müteas-sıp ve horozdan kaçanlardan. ,Öbür Mısırlı prensesler gibi zevk ehliliği, deryadilliği, alafrangalığı yok.

«Bir kusuru varsa o da kulaklarının ağırca işitmesi... Bilhassa bu sebeple yanından ayırmadığı bir başkalfası varmış ki onu, dürter, kulağına fıslar, idare edermiş...

«Öbür Mısırlı prensesler gibi, yaz sıcakları başlayınca Kahireden basıp Ostende, Trou-ville sahilleri, Karlsbad, Vichy kaplıcalarım, kışın da Nice'i, Monte-Carloyu filân boylaması yok. Kör değneğini bellemiş gibi Hıdıreîlez girer girmez haydi istanbul, Bebekteki yalı; Kasım da yanaşır yanaşmaz yallah Mısır.

«Sonra, suya sabuna dokunur takımdan



Prenses Emine Hanım (Valide Paşa)

(Resim: S. Bozoalı)

olmadığı, Osman oğullarının ve kızlarının hepsine duacı, bilhassa Abdülhamidle arası hoş olduğu için Bebekteki yalısında rahatı emniyette.

«Istanbula ayak atarken Yıldızdan gönderilen mabeyinci beyler yaverlerle karşılanır. Giderken ayni şekilde uğurlamr. Bayram mua-yedelerinde, tepesinde pırlantalı, yakutlu, züm-rütlü armai Osmanî, göğsünde birinci rütbe Şefkat nişaniyle allı beyazlı hamail kurdelesi, Sultanlar ve kadın efendilerle atbaşı beraber saçak öpmeğe varır. Hünkâr tarafından:

— Estağfurullah!.. Estağfurullah!., kelimeleriyle ve omuzdan tutulup kaldırmak suretiyle ihya edilir.

«Ramazanın 15 indeki Hırkai şerif ve Sür-re alaylarına icabet ederse yine mabeyinciler ve yaverler vasıtasiyle gayet pöhpöhlü iltifatı şahaneye nail olur.

«Biraz hastalığı, Mısırlıların hekimi ve Lokmanı zaman, Zembako Paşadan etrafa ak-setse, derhal yalısına sertabibi şehriyarî Mav-royeni Paşa, o bunadıktan sonra da Hamidi-ye Etfal Hastahanesi başdoktoru İbrahim Paşa koşturulur.

«Ondokuz Ağustos cülus donanmalarında, Boğaziçinde herkesi alt eden, şimdiki tabirle rekoru kıran, hiç şüphesiz ki Valde Paşa idi. Her seneki şenliği, geçmişlerden üstün. Vakitten on, on iki gün evvel Ağustosun haftasında emri verir, kâhyalarını hazırlıklara başla-tırmış.

Keresteleri birbirine çatacak, bağdadileri üstlerine çakacak dülgerlerin orada işi yok. ince marangozlar toplanır. Bir konak yavrusu yapılacak kadar kereste gelir yalının rıhtımında boylu boyunca oymalı, nakışlı bir paravana kurulur. Aralarında kapı yerleri; kapı yerlerinde lâal kadifeden perdeler; perdelerde arabesk işlemeler, sırma saçaklar; Abdülhamidin ilk harfleri olan A ve H markaları. Paravanın üstü elvan kandiller ve karpuz fenerlerle pıtrak; bir ışıklı mozayık. Yalının arkasındaki koruda beş altı kulaç eninde «Padişahım çok yaşa» levhası; Osmanî ve Mecidî nişanlarının timsalleri. Kıyıdan 40-50 adım açıkta dubalar. İçleri ağızlarına kadar havaî fişeği, çarkıfelek, dahme, püskürme, çanak mehtabı ile dolu. Yak bire yak, sabaha kadar biter tükenir gibi de-

EMiNE HANIM (Şevki Paşanın km)

5070 —

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

5071 —



EMİNE NEDİME (Rahibe)


ğil. O kadar çok şenlik fişeği yakılırdı ki civardaki yalıların, köşklerin damlarında, bahçelerinde bekliyen bekliyene.. Maazallah! Teâ-lâ bir havaî fişeği düşüp yangın çıkı vermesin korkusu. Konu komşudan üç buçuk atan atana... Valde Paşanın sahil sarayı emniyette; zira çatının üstünde bir adet yangın tulumbası ve çakı gibi beş on omuzdaş alesta.» (S. M. A-lus).

EMİNE HANIM (Şevki Paşanın kızı) — Atatürk'ün henüz Selanik Askerî Rüşdiyesinde talebe iken ilk aşkının güzeli kibar küçük hanım ; ömür boyunca asîl mahremiyet içinde gizlenmiş bir aşka sadâkat ve vefakârlığın timsâli bir Hanımefendi; bu muattar ve temiz gönül macerası Türk milletine 10 Kasım 1964 tarihli Cumhuriyet Gazetesi tarafından duyurulduğunda Şükrü Paşanın kızı Emine Hanım

Efendi 77 yaşında bulunuyorlardı. Aşağıdaki satırları Cumhuriyet Gazetesinden alıyoruz:

«Atatürk meşhur Eminem şarkısını çok severdi ve sık sık: — Herkesin gönlünde bir Emine yatar., derdi.

Şevki Paşanın kızı Emine Hanını

(Resim: S. Bozcalı)

«Selanik Askerî Rüşdiyesinin talebesi 12 yaşındaki Mustafa Kemal Efendi 8 yaşındaki komşu kızı Emine Hanıma âşık olmuşdu.

«Mustafa Kemal'in yakın arkadaşlarının hâtıralarında dâima adı geçen bu ilk aşkın, çocukluk aşkının küçük Emi nesinin değil bugün, senelerce önce de hayatta olmadığı söylenmiş ve öyle yazılmıştı. Mutlu bir tesadüf veya meslek şansiyle o masum kahramanı küçük Emine-nin hayatta olduğunu duyunca, önce inanamadık, sonra onu aradık ve bulduk; Selanik Merkez Kumandanı Şevki Paşanın kızı Emine Hanımefendi Teşvikiyede modern apartmanların arasındaki bir küçük ahşap evde oturuyordu. O küçük evin mütevâzi dekoru içinde mavi gözlü, bembeyaz saçlı, narin yapılı 77 yaşında bir Hanımefendi...» (Cumhuriyet, Yılmaz Ceti» ner.)

Hiç evlenmemiş olan Emine Hanımefendi Cumhuriyet Gazetesinin muharriri Yılmaz Ce-tinere hayatının büyük ölmez aşk f aslını, kısaca şöyle anlatmışdır:

«îstanbulda doğmuş ve 3-4 yaşındayken Selâniğe götürülmüşüm. Babam Selanik Merkez Kumandam Şevki Paşadır. Onlarla aynı so-kakda senelerce oturduk ve Gazi ile çocukluğumuz beraber geçti. Bizim zamanımızda pek küçük yaşta evlenildiğini bilirsiniz. Bu yüzden kızlarla erkekler pek kolay kolay karşı karşıya gelemezdik. Gazi yakışıklı bir çocuktu. Kıyafetine çok itina eder ve herkesin hayranlığını çekerdi. Askerî Rüştiyeye devam ettiği sıralarda bizim evin önünden taburla beraber geçer, ben de pencereden hayran hayran bakardım. O da yüzünde tebessümle gözlerini bizim pencereye diker, bana mukabele ederdi... Rüştiye talebeleri arasında pek çok yakışıklı gençler vardı ama Gazinin hâli herkesten başkaydı. Lâcivert çuhadan ceketinin göğsünde tek sıra ay yıldızlı düğmeler, kol kapaklarında üç sıra şerit, dar ve yeşil pantalon içinde o kadar alımlı, zarif yürüyüşü vardı ki asla gözlerimin önünden silinmiyor.

«Ben Gaziyi benimle evlenir diye sevmedim. O yaşıma rağmen bunları düşünebiliyordum. O benim için erişilmez bir varlıktı. Seneler böylece geçdi; ben kafes arkasında, o mektepte, zaman zaman aile meclislerinde karşılaşır, konuşurduk. «Nihayet bir gün O rüştiyeyi bitirdi, Manastır Askerî İdadisine yazıldı; zaten pek nadir olan görüşmelerimiz büsbütün seyrekleşti. Ben 12 yaşına gelmiştim ki Gazi, Manastır idadisini bitirip İstanbula Har-biyeye gitmeye hazırlanıyordu. Bir gün üzüntü içinde kendisine yakın dostlar vasıtasiyle haber gönderip «Harbiyeye ne zaman gidiyorsun?» diye sordum. Bana kendi el yazısı ile gelen cevap şuydu (Hanımefendi bu eşsiz vesikayı gösterir):

«Bu dakikada vapura gidiyorum. Bu an-ı meş'ura bize kan ağlatacak. Bendeniz sizi unut-mıyacağıma vicdanen yemin eder, sizden de aynı vefayı beklerim. Allahaısmarladık.

Mustafa Kemal»

«Hâdiselerle dolu yıllar geçdi. Biz hâlâ Selânikteydik, Gazi ise izinli olduğu sıralarda geliyor, annesini, kardeşini ziyaret ediyordu. Nadir görüşebiliyorduk. O artık memleket meselelerine, milletin dertlerine bütün mevcudiyeti ile sarılmıştı. Selânikteki askerî mahfilde veya diğer toplantı yerlerinde mütemadiyen arkadaşları ile görüştüğünü duyuyordum.

«Harbiyeyi yüzbaşı olarak bitirdikten sonra staj bahanesi ile Şama sürüldü. Bir ara gizlice tekrar Selâniğe dönüş; fakat artık bir Mustafa Kemal vardı ki karşımda ne bayram, ne seyran ve ne de aşk, hiç bir şey umurunda değildi; kendisini tamamen siyâsete, devlet işlerine vermişdi.

«Bu arada kız kardeşi Makbule Hanımefendiden duyduğum bir konuşma beni dünyalara sahip olmuşçasına sevindirmişti; Gazi gelir gelmez annesine sormuş:

— Şevki Paşanın kızı evlendi mi, evlenmedi mi?

Zübeyde Hanımefendi,

— Evlenmedi, demiş.

«Gazi bundan fevkalâde memnun olarak, — Hiç olmazsa şimdilik nikâh yapsak! diye bir arzu izhar etmiş. Ama yine araya giren büyük hâdiseler bizi bir evliliğe kadar götürmedi...

«Onunla evlenmediğime üzülmüyorum, sevildim, sevdim, ve ilk ve son sevgime sadâkat gösterdim, o kadar. Reisicumhur olduktan sonra görüşmeyi hiç düşünmedim. Makbule Hanımefendi ile ahbablığım devam etti, beni birkaç defa sarayda baloya davet ettiler gitmedim. Savaronada yattığı hastalık günlerinde gider, uzaktan yatı seyreder, ağlayarak dönerdim».

Muharrir Yılmaz Çetiner: «Şevki Paşanın kızı, mavi gözlerinin pınarlarında biriken yaşları, hâlâ zarafetini muhafaza eden ellerinin ince uzun parmakları ile sildi» diyor.

Emine Hanımefendinin soyadı «Arık»dır.

EMİNE HANIM SEBİLİ — «Koca Mustafa Paşa Camii avlu kapusu içinde Karasi mutasarrıfı Behçet Paşanın kizkardeşi Hacı Emine Hanım tarafından yaptırılmıştır; dört mermer sütun arasında üç cepheli, üç pencereli, pencereleri dökme demir şebekelidir; üzeri kubbeli ve kurşun kaplıdır; Türk ampir üslûbunda ondokuzuncu asır içinde yapılmışdır; bu şekilde haziran, temmuz ve ağustos ayla-_ nnm en sıcak günlerinde halka karla veya buzla soğutulmuş su verilirdi» (İzzet Kumbaracılar, İstanbul Sebilleri, 1938).

Yukardaki satırları naklettiğimiz eserde kötü bir klişe basılmış resmi vardır. Yerine, gidilip bu satırların yazıldığı Sıradaki durumu tesbit edilemedi (1968).

EMİNE NEDİME (Rahibe) — Hıristiyan Dininin katolik 'mezhebini kabul etmiş Kadıköylü bir Türk kadını. 1913 - 1914 doğumlu olup yakınlarının anlattığına göre bir aşk macerası sonunda irtidat etmiş, 1932 yılında Kadıköy'ünde Söğüdlüçeşmedeki aile ocağından İtalya'ya kaçarak bir katolik manastırına girmiş, orada üç yıl süren bir terbiye devresinden sonra önce Rodos 'da, sorıra B e y -rut'da İtalyan liselerinde fransızca



EMİNE SULTAN

5072 —



İSTANBUL

ANSİKLOPEDÎSİ

EMİN HAKİ BEY


ve din dersleri öğretmenliği yapmaya başla-mışdır. Otuz üç yıl sonra, 1965 ağustosunda vatanını görmeye gelmiş ve tekrar Beyruta dönmüşdür. îstanbulda bulunduğu sırada Hürriyet Gazetesi muhabirine şunları söylemişdir:

«insanlar, genç yaştaki rahibeleri görünce, her nedense çoğu zaman bir gönül meselesine hükmederler. Bu yüzden rahibe olanlar da vardır, fakat bunların birçoğu üstün bir feragat ve fedakârlık isteyen bu yolu yarıda bırakırlar. Babam, koyu bir müslümandı. Ben de küçüklüğümden beri dine karşı büyük bir ilgi duyuyordum. Cenabı Hakka daha, yakın olmak istedim, bu yüzden de rahibe olup hayatımı dine vakfettim. Türk vatandaşlığımı muhafaza ediyorum, her fırsatta Türklüğüm ile iftihar ederim; uzun yıllar memleketimi ziyarete cesaret edemedim. Ve nihayet geçen yıl Türkiye'ye gelmeğe karar verdim. Din değiştirdiğim için herkes bana ne diyecek diye endişe ediyordum. Meğer, yanılmışım. Yurdumda kimseden kötü bir muamele görmedim. Boş zamanlarımda, talebelerimin yağlıboya portrelerini yaparım, çok güzel akordeon çalarım».

EMİNE SULTAN — İkinci Sultan Mus-tafamıı kızı, Üçüncü Sultan Ahmedin yeğeni; 1696 da doğdu, 1708 de on iki yaşında iken Sadrıâzam Çorlulu Ali Paşa ile evlendirildi;-ilk zevcinin azil ve idamından sonra önce Recep Paşa, sonra Abdullah Paşa adında iki vezir ile daha evlendi, 1739 da öldü, Mevlevihane Kapusu civarında Mimaracem Camii naziresine defnedildi; hayır eseri olarak îstanbulda biri Mevlevihane Kasrında Mimaracem Caminin avlu kapusu yanında (1738), diğeri Şehremininde Küçüksaray Meydanında (1736), biri de Topkapusu civarında Civizâde Camii yanında (1715) üç çeşmesi vardır.

EMİNE SULTAN — İkinci Sultan Mah-mudun kızı; 1815 de doğdu, iki yaşında iken 2 zilkaade 1232 (13 eylül 1817) de Topkapusu sarayında çıkan bir yangında yanarak öldü.

EMİNESULTAN ÇEŞMESİ — «Mevlevî-hânekapusunda Mimaracem Caminin avlu kapusu dışındadır. Bu çeşmenin suyu Emine Sultan sarayından getirilmişdir; kethüda Ha-

cı Hüseyin Ağanın sâyiyle yapılmışdır. Recâî Mehmed Efendinin biraderi şâir Remzî tarafından söylenen altı beyitlik kitabesinin tarih beyti şudur:



Yüklə 5,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   59   60   61   62   63   64   65   66   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin