«Dârüşşafakanm bu Babıâli yürüyüşünden sonra mektep maarifin emrine verilmiştir.» (î, H. Ergüvenç).
Dârüşşefakadan bir talebenin tard (mek-tebden kovulma) sahnesini tasvir eden aşağıdaki satırları, o çocuğun Tayfun Ağa adında bir jandarmaya yazdığı mektubdan alıyoruz; Dâ-rüşşafakadan tard edildiği 1312 (1894-1895) senesinde onyedi yaşında bulunan bu talebenin adının kaydına lüzum görmedik: ':
«Velinimetin makamı pederim Tayfım Ağa evvela dü desti pederânenizden bûs ederim ve işbu mektubumu mekteb mahpushanesinden yazıyorum ki gece ve gündüz akan kanlı göz yaşlarımla, zira tamam bir aydır ki ihtüâtdan memnu olarak mahbusdeyim gün aşırı divan huzuruna çıkardılar, dünkü gün artık inkâra mecal kalmadı. Divandaki büyük hocalardan biri oğlunuza sus menhus pis çiyan diye ba-ğirup ateş olmayan yerde duman çıkmaz divan tamamdır dedi, beni divandan çıkarup geri mahbese koydular. Bir saat kadar zaman mürur idüb mubassir efendi gelüp : — Kendin kıydın kendine, lanet olsun seni râhi dalâlete sevk idene, seni mektebden tard ettiler yarın formaların sökülüp zabtiyeye teslim edilirsin dedi... Gece dahi nesfilleylden sonra hademe Behlül Ağa gelüp teselli eyledi ki bu mektubumu anın ile yollarım...»
«Velinimetim makamı pederim Tayfun Ağa; Mektubunuzu aldığımda dünyalar benim oldu, bu oğlunuzu sorar iseniz gaayetle sefil ve perişanın, üstde yok başda yok don paça yalın a-yak Salıpazan İskelesinde kayıkçı esnafından Temel Ağanın ikiçiftesinde yedekcilik ideyo-rum... Mektebden tardımda bana çok şeyler ettiler ki tezlil ve tahkir bu kadar olur. Bütün efendileri aşağı büyük taşlıkda toplamışlar. Beni hakaret için yalın ayak ve eski yırtık pantol
İSTANBUL
ile meydana çıkardılar. .Ayak direr idim ve hüngür hüngür ağlar idimj iki nefer hademe iki kollarımdan tutup sürür idi. Sonra müdür mekteb tard kararını okudu, gözlerimi kapadım; ayakda bayılır, ayılır idim; işte şu halisin hâli sizlere ibret dersi olsun dedi. Mubassır efendi eaketimin kollarında olan şeridleri çakı ile sök-dü kopardı ve apoletlerini keza koparıp aldı, sonra belimden tokalı kemeri çözüp aldı. Beni o kılıkla bir zabtiye neferi refikatındı bir kupa arabasına bindirdiler..» (Tayfun Ağa terekesinde bulunmuş altı mektub).
BABÜŞŞEFAKA CADDESİ — Fâtih • Camimin dış avlusu kapısı önünden başlayarak Manyasizâde ve Sultanselim Gaddeleri ile teşkil ettiği bir üç yol ağzı arasında uzanır; Başimam Sokağı, Sarıklı Sokağı, Baş müzzin Sokağı, Yeşil sarıklı Soka.gr, Baş hoca Sokağı, OtJukçı Yokuşu, Mukarrir Sokağı, Salih Zeki sokağı, Dârüşşefaka Önü Sokağı, Valde Medresesi Sokağı, Kovacı Camii Sokağı, Beyceğiz Caddesi ve Lokmacı Dede Sokağı ile kavuşak-lan vardır, Yavuz Selim Caddesi ile de dört yol ağzı yaparak kesişir. Fatih Camii önü ile Yavuz Selim Caddesi arasında kalan kısmı Fâtih ilçesi merkez nahiyesinin Kirmastı ve Şeyh Besini mahalleleri içinden geçer, bu caddenin geri kalan kısmı da Karagümrük nahiyesinin Koca Dede Mahallesi ile Fener Nahiyesinin Hatib Muslihiddin Mahallesi arasında sınır teşkil eder (1934 Belediye Şehir Rehber^ pafta 6/95-98; pafta 7/101; pafta 8/100).
Fâtih Camii tarafından gelindiğine göre, üç araba geçecek genişlikde, iki kenarı geniş toprak yaya kaldırımlı asfalt bir yoldur; 2-4 katlı beton evler ve apartmanlar arasından geçer. Klasik üslûbde bir susuz metruk çeşme (Mehmed Efendi-Hacı Necib Bey Çeşmesi), çeşme ardında bir hâzire (Burada bir Çoban Baba makamı), Abdurrahman Cedid Medresesi (Vilâyet hususi Muhasebe müdürlüğü), Dâ-rüşşefaka Yurdu, Dârüşşefaka Önü Sokağı ka-vuşağında Benlizadeîer Türbesi, daha ileri de Fatih Kız Lisesi, Yavuz Selim İîk Okulu ve Kovacı Dede Türbesi görülür; ve yolun zemini,, asfalt iken paket taşı olarak değişir. Bu Cadde üzerinde şu dükkanlar tesbit edilmişdir: 5 berber, 2 saatçi, 3 terzi, 2 terlikçi, 6 kahvehane, l demirci, l turşucu, l yorgancı, l kürkçü, l kuyumcu, l hurdacı, 3 kuru sistem esvab temizleyici, l yumurtacı -tavukçu, l aşçı, Ihelvacı, 4
kasab, l ekmekçi fırını, 2 manav, 2 büfe, 7 bakkal, 2 tuhafiyeci, l aktar, l eczane, 2 kırtasiyeci, l ıtriyatçı, l marangoz, 2 nalbur, l kunduracı, l pastacı, l bileycr l oto tamircisi, l radyo tamircisi, l oto-radyo servisi, l radyo buzdolabı ve benzeri eşya mağazası, l dikiş nakış makineleri mağazası, l kalaycı, l yağcı zeytin-yağcı, l emlâkcı ve İş Bankası şubesi: bina ve dükkânların kapı numaraları 1—105 ve 2—94 dür. (Aralık 1964)
Hakkı GÖKTÜRK
DÂRÜŞŞEFAKA MARŞI — Pek ünlü bir mekteb olan Dârüşşefaka için 1889 ile 1892 arasında yazılmış ve bestelenmişdir; sözü Ali Kami Beyin, bestesi Muallim Kâzım Beyindir; Ali Kami Bey Dârüşşefakadan yetişmiş ve bir müddet mektebin müdürlüğünde de bulunmuş-dur (B-.: Akyüz, Ali Kami).
Marşın sözleri şudur: Yüzler güldü, göz yaşları hep dindi, Nurlu yolun yolcusuysuz biz şimdi.
Ana baba bize şimdi bu mekteb, B« mektede yer içer, oynarız hep;
Bu mektebde okur yazar, anlarız, Hayat nedir azar azar anlarız.
Vatan nedir, millet nedir, din nedir ? Dünyâ nedir., düşman kimdir, kin nedir?
Bu bilgiler bize nerden gelirdi? Olmasaydı şu uiu yurd ebedi.
Vatan için canımızı veririz, Türk oğluyuz, itaattir töremiz.
Ganî değil, müstağniyiz ezelden Demir pençe, çelik kollar ve beden,
Mâbed gibi yüksek, ulu bir yürek Azim dolu, îman dolu bir yürek!..
Büyük ünlü okulun sânına lâyık bir mars güftesi değdir,
DÂRÜŞŞEFAKA ÖN SOKAĞI — Fâtih ilçesi merkez nahiyesinde Şeyh Resmî Mahallesi sokaklarından, Dârüşşefaka Caddesi ile Yavuz Selim Caddesi arasında uzanır; Dârüşşefaka Lisesinin (Kolejinin) kapısı bu sokak üzerindedir (1934 Belediye Şehir Rehberi paf-
ta 6/98); bir araba geçecek genişlikde, paket taşı döşeli bir yokuşdur, meyli Dârüşşefaka Caddesinden Yavuzselim Caddesi tarafına doğrudur; yolun bir yanını boydan boya kolejin bağçe duvarı kaplar, öbür yanı arsadır. Harab bir durumda Benlizâde türbesi de bu sokağın üst başındadır. Bakımsız, yağış havalarda çamurdan geçilmez bir hal alır (aralık 1964)
Hakkı GÖKTÜRK
DÂRÜŞŞEFAKA TALEBE YURDU — Kendi hesablarma İstanbulda yüksek tahsil yapmak istiyen gençlerin tahsil müddetince banndırılmaları ve iaşeleri işi hükümetçe e-hemmiyetle üzerinde durulan bir konu olmuş-dur, bu maksatla yapılmış veya açılmış bir hayli talebe yurdu vardır. Diğer vilâyetlerdeki Lise mezunlarından yüksek tahsilini îstanbul-da yapmak mecburiyetinde olanlar için her vilâyetin umumî meclisleri ile hayır sever zenginlerinin İstanbulda büyük binalar satınala-rak ve buna imkân bulamayanlar bu türlü binaları kiralıyarak vilâyetleri talebelerine tahsis ettikleri de görülmektedir.
Yüksek tahsillerini yoksulluk içinde takip etmek mecburiyetinde kalan gençler arasında ilk hatırlanması gerekenler elbet ki Dâ-rüşşefakalılardrr. Dârüşefaka Cemiyeti üyelerinden Turing ve Otomobil kurumu başkanı merhum Reşid Safvet Atabinen kendi zatî malından 20.000 Türk lirasını ayırarak bununla babası Mustafa Safvet Bey ile anası Fatma Sa-bihs Hanınım ruhlarım taziz maksadile Dârüş-şefakalılar için bir yurt inşasını arzu etmiş ve bu maksatla bir tesis yaptırarak Cumhuriyet hâkimine tescil ettirip 1948 de Belediye îmâr Dairesinin tasdikine iktiran eden plâna göre inşaata da başlatmıştır. Sonradan yapılan hesaba göre 35.000 liraya ikmal olunabileceği anlaşılan bu inşaatın masrafı yine R.S. Atabinen tarafından ayrıca temin olunarak bina 1949 senesi Nisanı sonunda tamamlanmışdır. Binanın plânı yüksek Mimar Hasan Rıza ve Fevki ve imar mütehassısı Müsyü Prost'un muavini Anjel Harun tarafından yapılmıştır. Bina bir katlıdır ve Klâsik Türk mimarî üslûbunun bütün yenilik ve güzelliklerini içinde ve dışında toplryacak şekilde yapılmış ve ayrıca içine işlenmiş eski çeşme aynaları ve Çini panolar konulmuştur. Yurdun yeri Dârüşşefaka tarafından verilmiş ve binanın sahası sacaklarıyla be-
ANSİKLOPEDİSİ
— 4267 —
DÂBÜTTÂLlM
»ce
raber 360 metre kare tutmuştur. Yurd 15 talebe bulunacak bir genişliktedir. Yemek, kitaplık, yatak, oturma, ve okuma odaları, avlusu ve banyosu ile birde bodrum kısmını ihtiva et-emktedir.
MÂBÜŞŞlFÂ — (B.: Fâtih Dârüşşifâsi; Haseki Dârüşşifâsı; Süleymâniye Dârüşşif âsi; Sul-tanaahmed Dârüşşifâsı; Hastahâne; Tımarhane).
DÂRÜŞŞİFA MESClD — Hadikatül Cevâ-mi şu mâlimatı veriyor: «Bu mescid Ni'mel E-mir vasfı ile lisânı Nebevide medhi geçen Ebil-feth Sultan Mehmed Hânın Camii kebîri le-vahikinden olan Dârüşşifâmn derûninde müstakil bir mescidi şerifdir; hidemâtı lâzımesinin vezâifi muayyenesi yine kendi vakfından verile gelmiştir. Mescidin mahallesi yokdur».
Ekrem Hakkı Ayverdi «Fatih Devri Mimarisi» isimli muihalled eserinde bu mescid için şunları yazıyor: «Fâtih yapı manzumesine dahil Fâtih münhedin dârüşşifâsrnda müstakil mescid olduğunu Hadıka kaydediyor ise de Dr. Süheyl Unver tarafından neşredilen 1239 (1823) tarihli dârüşşifâ plânında mescid görünmemekledir. Ben, bu mescidin; orta avluda görülen yuvarlağın yerinde, alt) şadırvanlı (fevkaranî) han mescidleri şeklinde .olduğunu zannediyorum. Belki de odaların 'birinde) belki kebir me-kelde idi».
DÂBÜŞŞİFÂ MESCİDİ — Sultanahmed Camii külliyesinden Dârüşşifâmn (Hastahâne Tımarhane) mescidi idi. Hadikatül Cevâmi şu malumatı veriyor: «Sultanahmed Camii külîi-yesindendir; banisi Birinci Sultan Ahmed Handır, minaresi yoktur. Büyük camiin inşâsına başlandığında, amelesinden ehli islâmın namaz kılmaları için bina olundu, büyük cami ve külliyesi tamam olunca, vakfından bu mescide de imam ve müezzin ve şâir levazım tâyin olunarak o külliyeden Sultanahmed Dârüşşifâsmın mescidi oîdu>>.
Zamanımızda mevcud değildir (B.: Sultanahmed Camii ve Külliyesi).
DAEÜŞŞÎFÂ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberlerine göre Fâtih kazasının Şehremini nahiyesinde Nevbahar Mahallesi sokaklarından; Cevdetpaşa Caddesi ile Millet Caddesi arasında uzanır bir dirsekli bir yoldur; Baki bey ve Münifpaşa sokakları ile birer dört yol
ağzı yaparak kesişir; Subhipaşa ve Molla cami sokakları ile de kavuşaklan vardır (1934 B.Ş. Rehberi, Pafta 10,-No. 74). Yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (şubat 1965).
DARÜTTAHSÎL — ikinci Abdülhamid devrinde açılan özel okullardan biri, Taşkasab civarında Moilagürânî Mahallesinde idi; ibtıdaî -ruşdî iki devreli bir erkek çocuk okulu idi; kurucuları ve kapandığı tarih tesbit edilemedi; 1903 yılına aid bir özel okullar istatistiğinde 172 talebesi olduğu yazılıdır. Pek çok emsali gibi binasızlık, kira verememek, veya işgal ettiği binayı tekrar kirâlayamamak yüzünden kapanmış olacakdır.
Osman Nuri ERGİN
DARÜTTÂLlM — ikinci Abdülhamid devrinde açılan özel okulların en meşhurlarından biri; Şehzâdebaşmda idi; arabca ile islâmî ilimler okutulur bir okul, bir özel medrese idi; kurucusu, arabcadaki derin bilgisi ile tanınmış Muallim Hacı İbrahim Efendidir; bu zât, batı dillerinde, edebî ve ilmî kültür için iyi lâtince ve yunanca bilmek nasıl bir. şart ise türkçede de arabcanın aynı önemi taşıdığını iddia ediyordu; bu yolda tanınmış muharrirlerin, -edib-lerin yazılarında görülen arabca zâfını tenkid etmiş, clolayısı ile çetin kalem tartışmaları yapmış, pek çok hücuma uğramış, fakat yılmadan mücadele etmiş, dolayısı ile büyük şöhret ka-zaıımışdı (B.: ibrahim Efendi, Hacı). Mektebini 1382 ele, ölümünden altı sene kadar önce aç-mışdı (Ölümü 1888). Mektebini açdıktdan sonra da hem eski münâkaşelerine devam etti, hern de medreselerdeki eğitimi tenkid ederek arabcanın medreselerde de öğretiImediğini söyledi; bir yandan da kendi okulu için arabca gramer ve okuma kitabları yazdı. Bu tartışmalar ve ki-tablarla Dârüttâlim geniş bir rağbet görmüşdü ve hakikatde de Hacı ibrahim Efendinin mektebine giren çocuklar arabcayı çok iyi öğrenmişlerdi. Okul şöhretli kurususu-nun ölümündlen sonra da tedrisâta on yıldan fazla devam etti; mektebin idaresi ve masraflarının temini için bir heyet kuruldu, muallimlerinden ve devrin faziletleri ile tanınmış ulemasından Murullu Said Efendi müdür oldu.
21 aralık 1305 (2 ocak 1890) tarihli Tercümanı Hakikat gazetesinde bu okul hakkında çıkmış bir yazıda, Musullu Said Efendinin her
DÂEÜDTEDBÎS
— 4268 —
1SÎANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
4269 —
DABYAL
gün «Makaamâtı Harîri», «Şerhi Akaaid» ve şâir ulâmu arabîye, pazar günleri arab edebiyatından «Hazânetül Edeb» ve «Kitâbül Ezkiyâ» Medresesi Edebiye müdürü Hamdi Beyin «Siyeri Veysî», Dağıstanlı Mustafa Efendinin «Fütûhüşşam» ve «Fenni Maâni»; ve fıkıh ilminden «Halebi» okuttuklannı, Beyazıd dersiamlarından Hasan Senâî Efendinin de nahiv dersleri vererek müntehabâv arabiye okuttuğu yazılıdır; bu satırlar Dârüttâlimin hangi bünyede okul olduğunu açık göstermektedir.
Musullu Said Efendi sert ve titiz bîr adamdı, Dârüttâlimcilerden bir kısmı ayrılıp aynı mâhiyetde Dârülilim adı ile yeni bir özel okul açdılar, bu okul kendini geliştiremedi, sadece Dârüttâlim için darbe oldu, Koşkada bir binâde «Dârülümü vet-tâlim» adı ile birleşdiler, lâkin eski revnak temin edilmedi, bu sefer okul ibti-dâî-rüşdi iki devreli bir erkek çocuk okulu şek-lini aldı. ki 1903 tarihli bir istatistikde bu okulun 154 talebesi olduğu görülüyor; nihayet talebelerini Hadikai Meşveret isimil özel okula devrederek kapandı.
Osman Nuri ERGiN
DARÜTTEDElS — tkinici Abdülhamid devrinde açılmış özel okulların en şöhretlilerinden biri; Dârüttâlim kurucusu Hacı ibrahim Efendinin ölümünden (1888) bir müddet sonra Dârüttâlim mualimlerinden Ali Âli Efendi tarafından açılmışdı. (B.: ibrahim Efendi, Hacı; Dârüttâlim); Bayazıdda ibtidâî-rüşdî iki devreli bir erkek çocuk okulu idi; diğer özel okullardan farkı arabcaya fevkalâde önem verilmesi idi. Tâlimatnâmesindeki ders müfredat cedve-linden aldığımız aşağıdaki satırlar bu mektebin derecesini aydın olarak göstermektedir:
Ibtidâî I : Elifbe, Türkçe Kıraat, Kur'an, Hüsnübat (yazı).
tbtidâî II : Kur'an, Tecvid, İlmihal, Ahlâk, Zihnî Hesab, Rakam, imlâ. Hüsnühat.
Ibtidâî IH : Kur'an, Tecvid ? Dürri Yekta, Kısası Enbiyâ, Osmanlıca Sarf, Arabca Lügat (1000 kelimenin ezberlenmesi), Hesab, tmîâ, Hüsnühal.
Rüşdiye I : Arabca sarf ve nahiv, imlâ,
Hüsnühat.
Rüşdiye II : Arabca sarf ve nahiv, İmlâ, Hesab, Hüsnühat.
Rüşdiye III ; Arabca sarf ve nahiv, Fûtu-
hüşşam, Ebedüddünyâ veddin, Kudûrî, Hesab, Terceme, Fârisî, Hüsnühat.
Rüşdiye IV : Ebedüddünyâ veddin,, Muallâ-kaatı Seb'a, Mv.gmttüllâb, Telhisi Maanî, Farisî, Kudûrî, Ta'rib, Tercüme, Hesab, Hüsnühat.
Rüşdiye V : Telhis, Siyeri Veysî (Tatbi-kaatı ile). Divânı Baki, Terhi Umumî, Coğra-fîyâsı, Ta'rib, Türkçe Kitabet, Farisî, Hüsnü-: hat.
Rüşdiye VI : Kadı Beyzâvi, Akaaidi Nese-fî,, Coğrafiya, Osmanlı Tarihi, Hesab, Fârisî, Hüsnühat.
Ali Âlî Efendi üstadı bildiği Hacı İbrahim Efendinin yolundan hiç şaşmadan yürüdü, gazetelerle, ve bilhassa Tercümanı Hakikat Gazetesi ile, her vesileden istifade ederek mektebini medhettirdi; sene sonlarında imtihanları, imtihanlardan sonra talebeleye mükâfat dağit-ma törenini okuluna reklâm olarak kullandı; öy-leki imtihanlara, maarifin gönderdiği resmî bir mümeyyizden başka aydın tabakadan herkes mümeyyiz olarak kabul edilirdi, imtihanlar alenî, bir meydan imtihanı olurdu, talebe 60-70 kişilik bir mümeyyiz heyetinin huzuruna çıkardı, ders konusu dışına çıkmamak şartı ile herkes bir şey sorabilirdi; «îmtihan» isimli bir orta oyununa benzeyen bu alenî imtiyanları i-çin, belki de haklı olarak şarlatanlık diyenler de vardır, fakat büyük rağbet görürdü. Mükâfat dağıtma merasimlerinde de talebe ezberlenmiş arabca parlak nutuklar îrad ederlerdi.
Dârüttâlim talebesinin büyük çoğunluğunu (600-700 talebe) Rusyalı türk çocukları teşkil ediyordu, kimi Türkistandan, kimi Kırımdan geliyordu. Hacı ibrahim Efendinin ölümünden sonra Musullu Said Efendi ile geçmemeyen Ali Alî Efendi Dârüttâlimden ayrılıp Dârüttedri-si kurduğunda, o zamanlan «Tatar Çocukları» denilen bu Rusyalı Türk çocuklarını da kendi mektebine aktarmışdı; ki onların iaşe ve ibatelerini de üstüne almış, îstanbulda tahsil müd-detîerince memleketlerinden gönderilen masraflarının vehilharcı olnıüşdu. «Tatar Çocukları», Dârüttedrisin bir tas süt olan kızancmm üstünde dört parmak kalınlığında bir kaymak idi. 1893-1894 arasında Rusya çarlığı Türk tabasının çocuklarını îstanbula tahsile göndermelerini yasak etti ve babalara velîlere çocuklarını derhal geri çağırmalarını, aksi takdirde kendilerinin Sibiryaya sürüleceğini tebliğ etti. Hepsi
zengin evlâdı «Tatar çocukları» bir daha gel
memek üzere memleketlerine dönünce Ali Âlî
Efendi de gelirinin üstünden kaymağı gitmiş
olan Dârüttedrisi kapadı.
İ Osimaıı Nuri EEGİN
DARÜT TIBAATÜL ÂMÎRE — Üçüncü Sultan Selim tarafından Üsküdarda Selimiyede kurulmuş ilk devlet matbaasıın adı (Bakınız: Matbaai Amire; Devlet Matbaası; Millî Eğitim Basımevi).
Aşağıdaki satırlar, Lütfi Tarihinin hicrî 1280 (M. 1863-1864) vak'aları arasından alıyoruz; «... îstanbulda matbuatı osmaniye için iki dâire vardı, birine Dârüt Tıbaatül Âmire, diğerine Takvimhâne denilirdi; mevkileri Serasker Kapısının (Bayazıddaki Üniversite binasının) arka cihetinde Kapdan ibrahim Paşa Camiişe-rifinin iki yanında idiler.
«Matbaai Âmire Sultan Selimi Sâlis zamanında Üsküdarda tesis edilmiş idi. O vakit meşhur hattat Hafız Osmanın yazısı ve ermeni Araboğlunun işçiliği ile çelikden yapılan ana kalıplardan alınan bakır harflerle Üsküdarda bir çok eseı basılmışdı. Sonra ikinci Sultan Mahmud zamanında, Vak'ai Hayriyeden (1826 dan) önce, Bayazıdda Kapdan İbrahim Paşa Camiine bitişik Kapdanpaşa Hamamı adı ile meşhur kapalı hamam matbaa olacak şekle konuldu, Üsküdar Matbaasının bütün aletleri ve edevatı oraya nakledilerek o hamam Dârüt Tıbaatül Âmire oldu; Takvimi Vekaayi Gazetesi vak'anüvis Es'ad. Efendinin nezâretinde hicrî 1248 (M. 1832) de neşredilmeye başlandığında. bu resmî gazete için de yine o camiin yanında köşe başında kapucubaşılardan Musa Ağanın Konağı §00 keseye satın alınarak Yakvimhâne ittihaz edildi.
«îşte o tarihlerden bu 1280 yılına kadar (30-35 yıl içinde) bu iki dâirede (asıl devlet matbaası, Dârüt Tıbaa ile devletin resmî gazetesi. Takvimi Vekaayiin matbaasında nice binlerce kitabe, risale ve şâir evrak basıldı. Fakat matbaacılık günbegün ilerlediğinden her bir levazımı ile büyük bir matbaanın vücûdu şart idi. Bâbihümâyun içinde yanmış eski mâliye dâiresi'nin arkasında hayli masrafla bir bina yapılmış, içinde bir buhar makinası ve presler ve şâir âletler ile tamamlanmamış bir kâğıd para basma fabrikası duruyordu. Bu 1280 yılında Bayazıddaki eski matbaa ile Takvimhâne de buraya nakledildi ve şâir noksanları da
tamamlanarak îstanbulda o ana kadar misli görülmemiş bir büyük matbaa açılmış oldu.
«Bu matbaanın tesisine o zaman maarif nazırı bulunan Edhem Paşa çok himmet etmîş-dir. Matbaanın açılış gününde Sadırâzam Keçe-cizâde Fuad Paşa ile ahkâmı adliye reisi Yusuf Kâmil Paşa ve şâir bâzı devlet erkânı hazır bulundular. O gün davetlilere tezgâhların birinde basılmış ve tarafımdan yazılmış şu kıt'a daği-tılmışdı:
Hûda tahtında dalı» eylesin Abdülâziz-
Hânı Bu Dâriittab'ı o! hâkaanı zişan eyledi
te'sis O şâhııı himmeti neşri ulûma olmada
masruf
Ulûmu san'ata kaldı eMli sınıfını te'nis «Eski matbaa binası (Kapdanpaşa Hamamı) maarif nezâretine verildi, mekteb oldu; Takvimhâne de (Musa Ağa Konaği) Mısırlı Mustafa Fâzıl Paşaya satıldı» (Ahrned Lütfi E-fendi).
DARÜTTÎB — (B,: Tıb Fakültesi; istanbul Üniversitesi; Tıbbiye).
A Daryal (Resim: B. Seren)
BARYAL (Abdtil-mecid) — Ünlü bir din bilgini ve fazilet timsali bir muallim, ulemâ arasında «Şirvânî Muallim Mecid Efendi» adı ile s ö hret bulmuş-dur.. Şimalî Kafkasya d a Şirvan eyaleti- < türklerinden olub- 1839 d a Şirvan eyâleti-nin Şemâhi şehrinde doğmuştur. İlk tahsi-1 i n i memleketinde yapmış ve gene yaşında şarkın ilim merkezi o-lan İstanbula gelmişdir, zamanının geleneklerine uyarak cami derslerine devam etmiş ve icazetname almışdır, fakat din ilimleri ile iktifa etmemiş, müsbet ilimleri de öğrenmek için Dâ-rülrnuallimîn'e (Öğretmen Okuluna) girmiş, oradan da diploma alarak muallimliği meslek edinmişdir. Bir müddet Feyziye Mektebinde ve Üsküdarda Paşakapusu Rüşdiyesinde muallimlik yapmışdır. 1876 yılında devrin ricalinden ve memleketlisi Şirvânî Hulusi Efendinin riyasetindeki fevkalâde bir sefaret heyetine memur edilerek Pâldstana ve Afgnistana gitmiş, bir
DARYAL
~ 4270 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 4271
DÂÜLKELB
yıl kadar süren bu seyahatdan dönüşünde yine muallimlik yapmış, 1880 de Fosfor Mustafa Paşanın valiliği sırasında Erzurum Maarif müfettişliğine tâyin edilmişdir ve dört sene Erzurum-da kalmışdır. 1884 de İstanbula çağırılmış, Ga-latarayı Sultanisi ile ilâve olarak Vefa idadisine tayin edilmişdir, 1914 yılına kadar bu iki büyük mektebde otuz yıl muhtelif sınıflarda fars edebiyatı, arabca ve ahlâk dersleri vermiş-dir. Çok câzib ve tatlı ve dâima öğretici sohbetleri ile, zerâfet ve vekaarı ile Türk maarifinin seçkin sunalarından biri olmuşdur; İstan-bumn büyük camilerinde de vaizlik yapmışdır; mevizelerinin hususiyeti de çok iyi bildiği Mev-lâna Celâleddn Rûmînin Mesnevisinden konu ile ilgili şiirlerle süslenmiş olması idi. 1914 de 75 yağında emekliye ayrıldı. Birinci Dünya Harbinde büyükoğlu İhsan Beyin Çanakkalede şehid düşmesi üzerine inzivaya çekildi, yerine konulmaz kaybın acısını kitablannın arasında unutmaya çalışdı ve teselliyi ibâdetde buldu. Son günlerini Atış Okulu zabitlerinden Küçük oğlu Münih Daryal'ın yanında Kartalın Soğanlı köyünde geçirmiş ve 30 eylül 1935 de 96 yaşında orada vefat etmişdir, vasiyeti üzerine asırlık meşe ağaçlarının gölgelendirdiği Soğaıı-,1ı Köyü mezarlığına defnedilmişdir.
Türk musikisinin seçkin sanatkârlarından Vecibe Daryahn, eczacı Muammer Daryalın ve emekli albay Münih Daryalın babalarıdır.
Bir asra yaklaşan ömür boyunca fars ve arab edebiyatının en güzel eserlerinden seçme parçalarla doldurduğu defterler, mevizeleri ve islâm ahlâkı üzerine yazılmış bir eseri çocukları yanında muhafaza edilmektedir, Farsça bir grameri eski harfleri ile ders kitabı olarak ba-sılmışdır.
DAEYAL (VeMhe) — Klasik türk mûsikisinde sağlam ve derin bilgisi ile tanınmış ünlü kanunî; 1915 de îstanbulda Boğaziçmde Beylerbeyinde doğdu; din bilgini ve muallim Abdül-mecid Daryal'm kızıdır (B.: Daryal, Abdülnıe-cid).
Kıymetli sanatkârın sânına lâyık bir hal tecemesinin yazılabilmesi için istanbul Ansiklopedisi adına recâmız üzerine bize aşağıdaki notlan göndermişlerdir:
«Valide ve pederinin mûsikiye karşı olan mecîibiyetleri ve teşvikleri bu sâhade yetişmeme öncü olmuşdur, ve mûsiki ile meşguliyetim
Vecihe Daryal (Resim: B. Seren)
ilk mekteb sıralarında başlamışdır. İlk kanun hocam büyük bestekâr Şevki Beyin yeğeni Nazire Hammefendididir. O zamanın konservatu-van olan Dârülelhanın santur muallimi Nevsal Hanımefendinin delâleti ile Ziya Paşanın müdürlüğü sırasında Dârülelhane girdim, oradaki kanun hocam da Şeref Hanımefendi oldu. Bu büyük sanat müessesinde müdür olarak tanıdığım- sanatkârlar Musa Süreyya Bey, Yusuf Ziya Demircioğlu ve Selâhaddin Candan'dır. Dâ-rülei handaki kaydım 129 numaralı Vecihe Me-ciddir. Rauf Yekta Beyden nazariyatı mûsiki ve târihi mûsiki, Zekâi dede zade Hafız Ahmed E-fendiden usûl. Muallim ismail Hakkı Beyden solfej ve repertuvar dersleri gördüm; Recâizâ-de Ali Ekrem Bey edebiyat hocam oldu; pek kıymetli bir hoca olan Muazzez Yurcu Hanımefendiden de ayrıca kanun meşk ettim. Udi Se-ded öztoprak ve Kanunî Reşad Erer de feyz aldığım hocalardır. Dârülelhana yıllarca devam ettim.
Dostları ilə paylaş: |