İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə38/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   91

Aşağıdaki manzume de Âşık Hâzinindir:



Ela gözlerine tû'bâ kaamete Kiilhânî kesimi şu kıyafete Topuk nümayişi kâkül cünbüşü Bakın bıçkınımda şu letafete

ince nâzik belde hançeri fûlâd Yamaa vahşet ile nigâhı cellâd Şehlevendim canım David Sahpuİad; Bırakma vasimi tâ kıyamete

Gezdireyim sana şu Istanbulu Deryadan deryaya açılmış yolu Saray kasır hamam hanlarla dolu Cergede değer mi hiç ikamete

Söyle gözlerine gelsin imana Nahveti şebabla girmesin kana Elbet ki-kul gerek sen güzel Hana Kim kul olmaz senin gibi âfete


— 4278 —



DAVUD (Benli Kara)


— 4279 —

Arab Davud (Eesim: S. Bozcalı)

rın oğugturub Ahmed Paşa merhum rahat bul-dukda Davud Dellâki kapusuna almak murad etmiş amma Davudun gözünde altun ile taş ve libas ile çulçaput yeksan olduğundan : — Sultanım sen beni azâd et, benim gibi yabanın çıplağı senin yanında olmak gerekmez,, hemen sen bana gilmâni haslarından iki nefer tuvâna taze oğlanı şakird ver ki tâlim ideyim, gice ve gündüz dâim hizmetinde olsunlar., demiş. Kara Siyâvuş ve Kara Mustafa nam iki nefer oğlanları Kara Davuda şakird virüb, onları iki ay Edirnede Beylerbeyi Hamamında gereği gibi tâlim ve terbiye idüb o kara oğlanlar birer dellâki hünermend olmuşlardır; Kara Davud dahi Ahmed Paşa merhumun duasın ve altunun 'alub geri îstanbula gelmişdir. Edirneys vardığında sene 1082 (milâdî 1671-1672) yirmibeş yaşında idi, sene 1092 de henüz otuzbeş yaşında yiğit iken peremesi Saraybur-nımda kalyon önüne düşüb parçalanub battığında Benli Kara Davud kayığında olanlardan biri can havli ile ayaklarına sarılmakla



DAVİD (Şamlı)

Şehbazım canbazım oy gürcü pelenk Küldhânî meşrebin meşrebime denk Aşku muhabbetde bendedir ferhenk Çağın geçer düşme gel nedamete

Vâsıf HİÇ

DAVÎD (Şamlı) VE DAVÎDÎN BALOZU

— 1890 ile 1900 arasında Gaİatada baloz işletir Suriyeli bir mûsevi (B. Baloz); ırkında emsaline az rastlanır gaayet iri yarı, çivid mavisi gözlü, sarı kızıl tüylü, sakalını tıraş eder, gaytan bıyıklı bir adamdı; mürâhiklik çağında Samda hamam dellâkliği yapmış, sonra bir iranlının kahvehanesinde uşak olmuş, esrar kaçakçılığı ve kaçakçı yataklığı suçu ile hapse girmiş, çıkmış, yaşı kırkı aşkın iken îstanbula gelerek önce yine esrarkeşlerle düşüb kalkdıkdan sonra Gaİatada bir baloz açıp işletmeye başlamışdı. Balozu bir rezâlethâne, Galatanın kaldırım yosmaları ile çapkinlarının tutkun ve vurgun soydurdukları yerlerdendi; Şamlı David kendisi de ayrıca muhabbet simsarlığı yapar, siparişlere göre yaş yaş, .boy boy, akı karası, esmeri sarışım erkeği dişisi dilberce bir kırık yahud kahbe bulur, ve dâima bu yollara yeni düşmüşdür neka-râtı ile satardı; bu hizmeti devrin nüfuzla hefi-yerlerine bâdihevâ gördüğü için balozundaki türlü rezaletlere göz yumulurdu. Balozunun müdavimlerinin ekseriyeti ayak takımı, mavu-nacılar, tulumbacılar hamallar, fırınlarda, değirmenlerde, tabakhanelerde işler bekâr uşakla, n idi; muhafız olarak da bıçak usturpalı haşarat takımından iki üç dâne kabadayı fedai beslerdi.

Baloz Gaİatada Topçular Caddesi (Neeati-bey Caddesi) ile Kemaraltı Caddesi arasında u-zanan Karaoğlan Sokağında idi, altında bir sabahçı kahvehanesi ile bir şarab deposu vardı: o-tuz basamak kadar ahşab merdivenle çıkılırdı; saz ve oyuncu kızlar için bir sahnesi olan uzun bir salondan ibaretti; bir yanında da tezgâh vo tezgâhdan geçilir mutfak yardı. Zamanının en ucuz balozu olduğu için her gece hınca hmç doldu.

Bu balozda biri 1895 de, biri de 1898 de iki cinayet olmuşdur; 1895 de Mehmed Kulaki a-dında Giridli bir cırmık kaptanı, bir gece önce meyhane meyhane yanında dolaşdırır iken sarhoşluğundan istifade ederek içinde 80 altını bulunan para kesesini aşırıp kaçmış olan Ahilea Angeli adında Ergirili sikirdim bir rum gencini burada yakalayıp yakasına yapışmış, oğlanı himaye eden hezele güruhundan üç palikaryanın

. m

İSTANBUL -

hücumuna uğramış, bu durum karşısında tabancasına sarılıp hırsız Ahileayı öldürmüş, palikaryalardan ikisini de ağır yaralamıştı.

1899 da balozun hizmetçi kızlardan Anika-ya aşık olan Mehmet Ali adında genç bir ha-murkâr kızdan yüz bulamadığı için yine tabanca ile Anikayı ağır yaralamıştı

Davidin balozu 1900 de bir gece mutfağında gaz ocağı patlayarak yanmış, kazada aşçı yamağı bir rum genci de telef olmuşdu. Yangından sonra Şamlı David de ortadan kaybolmuş-du.

Bibel: Sabah Gazetesi; Fransızca Servet Gazetesi; Vârif HİÇ, not.

DAVEAN (Bülbül) — Hukuk profesörü; 1912 de Istanbulda doğdu, Arif Cemil Beyin Oğludur, annesinin adı Sara Cahide Hanımdır; ilk tahsilini Alrrianyada yapdı, sonra îstan-bulda Alman Lisessinde okudu, 1933 de îstan-bul Erkek Lisesinden, 1936 da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden diploma aldı, 1937-1939 da Almanyada Göttingen Üniversitesinde Hukuk ve Devlet İlimleri Fakültesinde doktorasını yapdı. istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde asistan (1939-1946), Medenî Hukuk Doçenti (1946-1956) j Medenî Hukuk ve Mukayeseli Medenî Hukuk profesârü oldu (1957); bu satırların yazıldığı sırada ayni kürsüde bulunuyordu (1963).

Bayan Süheylâ (Yalkm) ile evlidir, Arif (doğumu 1950) adında bir oğlu vardır. Almanca, fransızca, ingilizce bilir.

Eserleri: Almanca-Türkçe Büyük Lügat (3 cild; Arif Cemil Denfcer ile müşterek, 1940-1950), Mukayeseli Medenî Hukuk Dersleri (1956), Aile Hukuku (Andreeas B. Sehwarz'dan tercenıe, 1942), Borçlar Hukuku (Andreas B. Sehwarz'dan tercenıe, 1948), meslekî telif ve terceme makaaleleri.

Bibi: Kim Kimdir Ansiklopedisi.

DAVUD (Arab) — 1885 ile 1890 arasında Tersanede Haddehane sibyanlarından idi, yî Cezayirli yahud Tunuslu idi, Şiarı İslama uymayan hareketlerinden dolayı Haddehânden, şerefine leke sürülmeyerek serkeşlik bahanesi ile çıkarılmışdı: Kaptanpaşa sandığı uşaklarından koşarlı bir tulumbacı olup Kasımpaşa îs-kalesinde de kayıkçılık yapardı; şu divan Tophane keteberinden Üsküdarlı Âşık Hazinin olub bu Arab Davud için yazılmışdır:

Çalıma bak kopukda ne de kurum satıyor Nümayişi topukda hemen göze batıyor

ANSİKLOPEDİSİ

Koşarlı kara tazım tulumbacı Ayvazım Yalın ayak şehbazın yaman adım atıyor

Tunus fesi başında henüz yirmi yaşında Tılsım çatık kaşında akıllar oynatıyor

Bakışları mestâne azıcık küstâhâne Sarhoşluğu behâne bana kasden çatıyor

Sırmalı mor çuhadan Kaptanpaşalı mintan

Dildâdesin durmadan çapkınım aldatıyor

Ebru üstünde kâkül sen git de soyun

dökül


Gel de eyle tahammül ağyar ile yatıyor Yine Râzi şunları yazıyor: «Haddehâneli Arab Davud Atlas Cibâlinden kopmış sengi hara misâli siyahçerde berberi civan idi, bâlâ ka-amet, keçe külah, fanila, dizlik ile pırpırı kiyâ-fet, Kaptanpaşalılar arasında sandık kolu altında onun kadar çalımlı ayak atan yok idi.»

Vâsıf HİÇ

DAVUD (Benli Kara) — Hicrî 1098 (milâdî 1686-1687) de İstanbul Hamamcılar kethüdası Derviş îsmailin «Dellâknâmei Dilküşâ» isimli risalesinde hal tercemeleri yazılmış on-bir nefer namlı hamam dellâkından biri; Üskü-darda büyük iskele karşısında Kolluk Hamamının uşaklarından idi; aşağıdaki satırları, dilini pek az değiştirerek adı geçen Dellâknâ-meden (B. : Dellâknâmei Dilküşâ) alıyoruz : «Biri dahi Benli Kara Davuddur; bâlâ kad tu-vana siyehçerde çar ebru yiğit ki Üsküdar iskelesinde peremeci (kayıkçı) olup seheri hamam açıldıkda kuşluk vaktinedek hamamda olub ondan akşam ezanına kayıkda işler, peıe-meyi kayıkhaneye çeküb hamama gelir; Sultan Muradı Râbiin makbul silâhdarı Mustafa Paşanın karcıbaşısı olmuş Bursalı Cafer Ağanın oğlu Saraç Ahmed Beyin abdi müşterâsı misilli (para ile satın alınmış kölesi gibi) bendesi olub Saraç Davudu da dirler. Akçe çul tutmaz, libâsı pelâspâre yalın ayaklı biçâre, amma zeberdest Zâli zaman kuluç illeti olana pençesin attuğunda sanki desti lokmandır, ol alil âdemde ne ağru kalur ve ne dahi sızu; ve-zîri âlişan Engürüs ve Girid Fâtihi Köprülü-zâde Fâzıl Ahmed Paşa merhum illeti nikris-den gaayetle bî huzur olup Edirneye bu Benli Kara Davudu bir bendesi alub götürmüş, Davud dahi merhumun ayakların ve bacakla-

ANSİKLOPEDİSİ

— 4281


DAVUD (Külhanbeyi)



— 4280

DAVUD (Çatmacı)

ikisi bile gark ve nâbud olmuşlardır. Dellâki çâbükü çâlâk, ne ki hizmet isteseler ifâü icrasında bîbâk, gaayetle ketum, edebü nezâketi ile makbulü umûm idi..»

DAVUD (Çatmacı) — 1870 ile 1880 arasında Üsküdarda çatmacı esnafından (B. : Çatma) güzelliği ile büyük şöhret olmuş bir çapkın delikanlıdır; Üsküdarlı halk şâiri Âşık Hâzinin evrakı metrûkesi arasında bu Çatmacı Davud hakkında bir deftercik bulunmuştur ki aynen naklediyoruz :

«Hâki pâkimiz şehri Üsküdarı velveleye vermiş bıçkınlardan olub tulumbacılığa da ga-ayet hevesli olub ağır çardaklı tulumbalar zamanında Üsküdar Karakol Sandığında Beygir-ci Mısdık'ın başreisliğinde ikinci takımda öncü idi, ayaklan sevişmiş omuzdaşı da (ayağı sevişmek tulumbacılıkda sandık kolu altında yan yana koşan iki tulumbacının aynı tempo ve sür'atde adım atması anlamında argo deyimdir) Kayıkçı Kötü Ali idi, ardalar da Ka-




Çatmacı Davud (Beşim: S. Bozcalı)

İSTANBUL

ra .uerviş ile Kıvırcık YanKo idi, Çatmacı Davud o zamanlar ondokuz yirmi yaşıarmaa yüzüne ustura vurmamış uzunca, civelek auoer civandı, Beygirci Reisin mahmisi idi. Davudun baö'ası meşnur tütün kaçakçılarından Karagöz beKir, anası da Büyük bakKal Köyünden bir r um Kızı idi; o kadın için Bekirin kapatması lamşecür derlerdi, Davud da pek fasih rumca konuşurdu, Bekiri kolcular vurdu, rum kızı da köyünden bir rumla evlendi, Davud on onbir yaşlarında Üsküdarda sokak ortasında kaldı,' önce bir çatanacıya sığındı, sonra Mısdık Ağanın kanadı altına girdi, ki Beygirci için Davudun şevheri yerindedir derlerdi. Bir gün yıkanmak için gittiği Büyük Hamamda, o içerde yıkanır iken aynı peykede soyunmuş bir efendinin gümüş saati çalınmış ve natır saati Davudun bohçasında bulmuş. Dellâklar delikanlıyı içerden sille yumruk çıkarıp zabtiyeye teslim edilmişdir. Davudu bilenler haylaz oğlandır çapkındır ama hırsız değildir, natırın if~ tıraşıdır dediler. Beygirci Mısdık da çocuğu kurtarmak için hayli uğraşdı ise de muvaffak olamadı ve Davud oğlan, hırsızlıkdan o zamanın âdetince ba'detteşhir iki sene habse mahkûm oldu. Çalmacıyı bir gün sabahdan akşama kadar Üsküdar İskele Meydanında Sultan Ahmedi Sâlis Çeşmesinin denize nazır cebhe-si önünde boynunda yaftası ile «Hamam Hırsızıdır» diye teşhir ettiler; güzel gencin yüzünü elleriyle kapatarak durmadan ağlaması gözümün önünden gitmez. Bu teşhir Üsküdar halkım, da o kadar müteessir etti ki şehrimiz ayanı toplanıp atebei şahaneye yüz imzâli bir arîza sundular ve bundan böyle teşhirin kaldırılmasını niyaz ettiler. Davuddan sonra Üsküdarda artık teşhir görmedik, pâdişâhımız da Çatmacı Davudun cezasını af etmişdir, fakat Davud Üsküdarda durmadı, Idârei Mahsûsa-nm hu tutu baîde vapurlarından birine ateşçi oldu ve nâmu nişanı da böylece unutulub kayboldu. Hüsnünün Üsküdarı velveleye verdiği zamanlarda meşhur ressam Tophaneli Torna .Efendiyi bir gün Üsküdara getirtip Çatmacı Davudun bir napolyona resmini .yapdırtmış idim, yine o zamanlarda Davudun sânında şju tahassürnâmeyi kaleme almış idim :

Tezgâhın başında dokursun çatma

Hançer ebrûlerin âşıka çatma

Gaayetle sevdim ben çapkınım seni Vahşet gösterip de aklım oynatma

ismi şerifine Davud demişler Sitem taşlarını başıma atma

Sırma kâkülünün üstünde dalf es Bin civanda yokdur böyle kapatma

Helâli gömlekde düğmeleri çöz Sînei billuru aman kapatma

Bister ü hâlinken kucağım sana Ne reva âguusi ağyarda yatma

Bilirim kırdığın cevizleri ben Nâza çelcüp kendin yolu uzatma

Levendâne reftar topuk vurarak Hançer bedest olub gel çalım satma

Serabı lâlini selsebil ettin

Çok mudur âşıka bir yudum tatma

Bu şeb germâbeden aldım haberi Mescide varub da âşık aldatma

ipliğin çokdandır çıkmış pazara Bin dereden suyla masal anlatma

Âşıkın da sabrı tükenir bir gün Çapkın yeter artık kavuk sallatma».

Vâsıf HİÇ

DAVUD (Çizmeci) — Onbeşinci asır sonları ile onaltıncı asrın ilk yıllarında yaşamış ünlü kemankeş pehlivanlardan; istanbul Ok Meydanında lâkabına nisbetle anılan Çizmeci Menzilini tesis etmişdir (B. : Çizmeci Menzili); hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.

DAVUD (Debreli Yılancı) — 1895 de Bakırköy arkasında Haznedar çiftliğinde yanaş-malık eder bir arnavud gencidir; bu çiftliğe 1889 da girmiş ve yaman bir yılan avcusu olarak hem çiftlikde, hem de îstanbulda büyük şöhret kazanmışdır, 1889-1895 arasında geçen altı yıl içinde büyüklü küçüklü 9216 yılan öldürmüş ve hepsinin derisini tabaklayıp sak-lamışdır, bu arada 700 yılan derisinden kendisine bir de potur dikmişdir. 1895 de Istanbula turist olarak gelmiş olan bir fransız deri tüccarı) arnavud yanaşmanın yılan derilerini haber alır almaz Haznedar Çiftliğine gitmiş, yanaşma Davudun deri poturu da dâhil" elindeki derileri beheri onbeş kuruşdan satın alnıış, ve

yalın ayaklı yarım pabuçlu yanaşmaya bir kalemde 138540 kuruş vermişdir. O zaman için bir servet olan bu para karşısında şaşkına dönen Debreli, hemen memleketine dönmüşdür. Yukarıdaki rakamlara göre yılan avcısı Debreli Davudun gün başına 4-5 yılan öldürmüş, ve hattâ onları, çiftlik civarında geniş bir sahada bilhassa aramış olması gerekir.

Vâsıf HiÇ



DAVUD (Külhanbeyi Pîrûze) —• Hamam külhanından yetişmiş bir hâneberduş delikanlı olub (B. : Külhanbeyleri) adına bir aşk macerasının kahramanı olarak 1835 ile 1845 arasında yazıldığı anlaşılan bir fevâid mecmuasında rastlandı, o metni aynen naklediyoruz :

Vasfı Pîrûze Davud :

Lala ulu baskısından azade

Pîrûze lâkabı kendi beyzade

ismi şerifidir Davud o şahın Çekdirmişdir ebrûlerin Bihzâde

Ayağın öpmeğe bin altun benden Hüsün pazarında çıksa mezâde

Tesvîri Hanım :

Cevizli Konakdır Tavşantaşında Çeşme karşusunda yokuş başında

Cunbada ol nigâr tazeden taze Ne sürme ne rastık kirpik kaşında

Şâver Hanım dirler ol yosma güle Aklı dâim şehbaz er oynaşında

Ahvâli Hanım :

işte Kerem Aslı Şirinle Ferhad Misâli halleri gün günden berbad

Aşk âteşi sarmış saçak çatıyı Göklere dayanmış âh ile feryad

Pîrûze Davud Bey külhenî çapkın Naza çeker kendin ol kaddi şemşad

Ahvâli Püser :

Cezayir kesimli dalfesli levend Pırpmiar şahı servi ser bülend



DAVUD (Külhanbeyi)

— 4282 —


İSTANBUL

ANSlKLOPEDlSİ

— 4283

DAVUD (Yaycı)




Baldırı çıplakdır topuklu civan Siyeh çerde peleng sakîi derbend

îııce belde kuşak serinde züllü Nigâhında gamze üç dürlü kemend

Şiddeti İştiyakı Hanım :

Ferace yaşmağın sıyırdı attı Didiler Şâverim aklın oynattı

Ol külhenî kopuk oğlan yolunda Irz u namusunu bir pula sattı

Taze avret hasır yakdı başında Hünkâr huzurunda derdin anlattı

Medhü Senayı Pâdişâh :

Hilâfet tahtının mûciz T>eyâm Gaza meydânının sâhibkırânı

Han Mahmûdi Adlî ol nâmı pâki Yek nazarda ider sîmü zer hâki



Gûş idüb Şâverin âh ü feryadın Arşe nakşeyîedi adlile âdın

«Ey herbiri bir şekerlebin üftâdeü mecburu kalenderan biraderlerimize râvii sâdık beyânıdır ki yüzbaşı Zehrimâr Ali Ağa Külhanbeyi Pîrûze Davud Beyi Gedikpaşada derdest idüb Hünkâr huzuruna varub ol zeberdest oğlana sormuşlar ki (B.: Gedikpaşa Hamamı) sen bu hanımı tahtı nikâhına helâlinden alır mısın demişler. Meclisin heybetinden oğlanın dili tutulub sükût ikrardır demişlerdir ve Tav-şantaşh Şâver Hanım Haremi Hümâyunda oî-makla Dârüssaadetüşşerîfe Ağası hazretleri vekili olub heman akdi nikâh ile Külhanbeyi Davud Beye Sömbeki Adası Voyvodalığı ihsan ve oğlan Şâver Hanımı alub ol cezireye revan oldu.

Didi Kırklar çıkub târihîn «Külhanbeyi aldı Şâveri» 1294-40 = 1254 (1838)

Eski tarih terimlerini, deyimlerini bilmeyenlere ve yüz yıl kadar önceki dili anlayamayanlara aslında anlatılıp bitmiş olan bu aşk macerasını bu günkü dil ile de yaza^m.

Adlî (Adaletli) unvanını almış ikinci Sul-

tan Mahmud zamanında Pîrûze Davud adında pek yakışıklı bir külhanbeyi vardır. Burada geçen külhanbeyi tâbiri zamamnuzdaki anlamından tamamen ayrıdır. O devirdeki külhanbeylik, kendilerine mahsus teşkilâtı, nizamları, törenleri, dilleri (argoları) ve tekkeleri olan bir hâneberduşlar, serseriler, apaşlar tarikatı halindedir. Çok eskiden yaşamış Layhar adında bir kalenderi pîr bildikleri için bu tarikata Layhariye ismi, de verilebilir, 1663 Viyana Muhasarası bozgunundan sonra istanbul'da kurulmuştur, tekkeleri de büyük çarşı hamamlarının külhanları, asıl merkezleri de Gedikpaşa Hamamının külhanı, külhan odaları idi. Muhayyile sınırının dışında âlemleri ve vak'a-lan ve meşhur simaları ile pek câzib bir konu, hattâ bir film konusudur, îşte o süfli güruha mensub yalın ayaklı Pîrûze Davud Bey uzun boylu ve esmer, kaşlarını gözlerini meşhur ressam Bihzad'a yaptırmış gibi dilber, kara kaplan gibi haydud delikanlıdır. Tavşanta-şında oturan güzel Şâhver (Şâver) Hanım, sürme rastık kullanmaz, kirpiklerinin ve kaşlarının karası kudrettendir, gönlünü bu külhanbeyine kaptırır, ve itlik sânından kendini naza çeken oğlanın aşkı ile deliye dönen Şâhver de ırz ve namus kaygusunu atıp bir gün bir kayığa biner, (manzumede kayık faslı yok-dur ama usûl budur) ve bir sahilsarayda pencereden denizi seyrederken pâdişâhın önünd-başında hasır yakar.



Başda hasır yakmak şudur : Büyük derd-leri olanlar derman umdukları bütün kapula-rın kapandığım görünce son ümidlerini pâdişâhın merhametine bağlarlar. Fakat pâdisart. huzuruna girmek çok zordur. Kestirme yol olarak onun bir sahilsaraya çıkması ve orada bir pencere önünde oturması gözlenir. Hemen bir kayığa-binilir, başa da bir hasır parçası konularak ucundan tutuşturulur, buna «Hasır istidası, Dilekçesi» de derlerdi, «Yandım!.. Yanıyorum!.. Kurtar beni pâdişâhım!..» demekti.

Şâhver Hanını da aym yola başvurmuş aşk cinneti üe utancım atarak Sultan Mah-nıud'a bir serseriyi sevdiğini arz etmiş, pâdf sah da Şâhver'e acımış, serseri oğlan hemen aranmış, bulunmuş, ve sarayda kıyılan nikâh ile Sâhver, yalın ayaklı vahşî Davud Beyine helâlinden kavuşmuş.

Şurasını bilhassa ehemmiyetle kaydetmek , babında hasır vakan Sâhver Hanınım çılgınlığı pâdişâhı gazaba da getire-

bilirdi, bellidir ki Şâhver de güzellikde bir âfeti devrandır.

Külhanbeyine yalnız güzel ve kibar bir kız değil, Sömbeki Adası Voyvodalığı da verilmiş; Voyvodalık bir çeşit ağalıktır.

Hüsnü KINAYLI

DAVUD (Sırmakeş) — Geçen asır ortalarında Simkeşhâne esnafından gaayetle dilber bir delikanlı olub bir gece zenpâre olarak girdiği evde basılmış ve kadının kocasını cahillik feveranı ile katlederek At Meydanında asıl-mışdır. Yazma bir mecmuada macerası şöyle rıakledilmişdir :

«Sırmakeş Davuda At Meydanında siyâset oldu, kan dökdüğünden, amma onu bilenler müttefikdir ki toyluğundan ve hem cehlinden ve kahbe avret fendine gelmişdir. Arasta kur-binde Uzun Kahve dirler ki Trabzonî Tavil İbrahim kahvehânesidir, anda mihman idi, geceleri emsali diyar garibi üç beş yiğit ile kahvehanede şirvanda yatarlar idi. Soma taraflarından nevhat taze civan olub Sîmkeşhâne-de işler idi. Destanında demişlerdir: Sırmakeş güzeli dürri yektayım Zeberdest celâsın şahin fetâyım Pırpırı kıyafet bürehne payım Doğ didim güneşe ya ki doğayım «Elhak şahı hûban idi. Sîmkeşhâne ardında Kalaycı Sokağında bir kızgın avret Sırmakeş Davudu hanesi karşusunda Yakubağa Camiinde abdest alur iken görüb oğlana göz koy-mağla eri dahi bir maslahat için Bursaya gitmiş olmağla yolunu bulmuş hanesine gece davet ile sokak kapusun açık koymuş amma oğ--lam içeri alub tamam câme hâba çıkdıklarm-da eri olaıı bedestâm hoca dahi Bursadan çıka gelmişdir ki lodos fırtınası sebebiyle gemi limanda iskeleye gece gelmiş imiş. Avret ki şevherinin sesini duyar, râhi halâs kan şirretliğidir deyüb oğlanı yukarıda terk ile kendisin sokağa atub : — Yetişin komşular haneme hırsız girınişdir!.. diye feryada başlayub yoldan gelir kocası ve komşular koşub Sırmakeş Davudu kumrui âvâre misâli tutarlar, niye uğradığın bilmeyen oğlan : — Aman ağalar ben sârik değilim belki bu avretin zenpâresiyim, Sîmkeşhânede işler kefilliyim., dir ise de mahalleli avrete sâhib çıkub çabuk hırsız ev sahibin şaşurtur dirler, amma bedestânî hoca ha-dîdül mizaç olmakla tasallüb gösterüb: — Ehlimin zenpâresi olduğunu ikrar iden şu oğla-

kanı bana helâldir deyüb bıçağa el attık-da zeberdest oğlan heman boşanub herifin elinden bıçağı alub anı cerh ve katletmişdir.

Tarihi mücevher

Sırmakeş Davudim At Meydanında Maslub gördükde hayf selvi boyunu Mülhem oldu târih necmiseherden «Asdırdı oğlanı karı oyunu» 1260 (M. 1844)

Muzaîfer ESEN

Bibi.: Tenbihül Ukuul. .

DAVUD (Şeyh) — Hadikalül Cevâmirı kaydine göre Fatih Sultan Mehmed ile istanbul cengi ve fethinde bulunanlardan; Fatihin meşalecileri üe seyislerinin ve şâir horanda bendegânının şeyhi ve pîri idi; Istanbulda Tahtakalede kendi adına nisbetle anılan Şeyh Davud Hanının içinde Şeyh Davud Mescidinin banisi; öldüğünde han avlusuna defnedilmişdi; zamanımızda Han ve Şeyh Davudun kabri duruyordu ;mescid ise, tesbit edemediğimiz bir tarihde hanın bir tamirinde kaldmlmışdır (B.: Şeyh Davud Hanı Mescidi; Şeyh Davud Ham).

Bibi. : Hadikatül Cevâmi, I.

DAVUD (Tatar) Önce Anadolu-Bağdad Demir Yolları şirketinin, sonra Devlet Demir yollarının namlı makinistlerinden; 1895 de İs-tanbulda doğîmuşdur, fakir bir ailenin çocuğu olduğundan tahsilini ilk mektebde terketnıiş, demirci çıraklığı yapmış, Birinci Cihan Harbinde 19-20 yaşlarında iken askere alınmış, Kafkas cebhesinde Şimendifer Bölüğüne verilmiş, terhisinde Anadolu-Bağdad Demiryolları Şirketine girerek ateşçi olmuşdur, Dimitro usta adında bir makinistin çıraklığında yetişmiş ve kısa bir zaman sonra meslekdaşları arasında şöhret almışdur; el frenleri zamanında ma-kinayı 80-90 kilometre sür'atle sürmesi meslek güveninden gelen büyük cesaret olaıak nakledilir. Millî Mücâdelede en kuvvetli lokomotifleri Aîiadoluya kaçıran makinistlerin başında bu Tatar Davud Usta gelir; vücudca iri yarı bir pehlivan yapısına ve güzel bir sî-mâya sâhib olan Tatar Davud Usta 1940 da zâtürrieden öldü.


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin