İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə81/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   91

İstanbula ne suretle getirildiği bilinmiyor; hâlen bulunduğu yer. Hipodromun ortasındaki sed üstüne rastlar; âbide, Romalılar tarafından yapılan kaidesi ile Mısırdan getirilmiş yekpare granit sütun olmak üzere iki parçadan mürekkebdir; zamanımızda kaaidesi kısmı, meydan zeminine nisbetle kısmen çukurda kalmışdır; çukurda kalan kısmın etrafı bir küçük susuz havuz şeklinde tanzim edilmiş ve bu susuz havuzun dört kenarına da yirmi aded taş baba arasına merbut bir demir korkuluk kon-mu'şdur.

Üçüncü Tutmozis'in hâtıra sütunu, alçak kabartma heykelciklerle tezyin edilmiş Roma eseri kaâdesinin üzerine ,dört köşesinden, tunc-dan yapılmış dört aded büyük zar (küb, mük'-ab) ayakla oturtulmuşdur; bu zarların yüksekliği 47 santimdir.

Âbidenin edebiyatı üzerine aşağıdaki satırları Celâl Esad Beyin «Eski İstanbul isimli eserinden alıyoruz :

«Marmara sahilinden At Meydanına (Sultanahmed Meydanına) kadar bu taşın nakli için husûsî demir yol yapılmışdı, ve taş, mermerden yapılan, üstüne Teodosios'un vekaayii hayatiyesi naht edilen bir kaide üstüne dikildi; bu kaaide üzerinde şu rumca yazı okunmaktadır :

Yerde yatan bu sütun şehrin valisi Proklus'un muaveneti ile dikilmişdir.

«Dikilitaş, etrafına büyük iskeleler kurularak ancak 32 günde dikilebilmiş idi. Mösyö




4553 —

DiKiLi TAŞ


.— 4552 —

Dethier'ye göre (B.: Dethier) bu taş 400 tarihinde imparator Arkadios'un zamanında dikil-mişdir, ve Arius mezhebinden olan Gotların reisi Gainas'ın himmeti ile konulmuşdur. Orta-dokslann ayaklanması üzerine Gainas'ın başı kesilerek ve 5000 göt kendi kiliseleri ile beraber yakıldığında, bu taşın üstünden de Gainas adı kazınarak yerine Proklus'un ismi yazılmış-dır.

«Kaaidenin şimal cihetindeki nîm kabartmada (alçak kabartmada) Arkadios ve zevcesi Evdoksiyonın Hipodromda katizma denilen İmparator locasında oturdukları görülür. Yanlarında da saray erkânından biri vardır, bunun gotların reisi Gainas olması muhtemeldir.

«Kaaidenin garb tarafında İmparator Büyük Teodosios (Teodosios L) tahtında oturmuş ve sol tarafında zevcesi, sağında iki oğlu, Arkadios ve Honorios bulunmaktadır. Mağlûb


Dikilitaş (Bir XIX. asır gravürü)

istanbul,

olarak esir getirilen düşmanlar imparatorun önünde arzı ulûdiyet ederler.

«Kaaidenin şark tarafında Teodorios yalnız iki oğlu ile askerlere ücretlerini dağıtır iken, yahud, bir oyun (yarışma, müsabaka) seyrederken görülür, imparatorun elinde oyunu kazanana verilecek bir çelenk tuttuğu, muzikacı-ların Pan düdüğü denilen yedi kamışlı düdükler çaldıkları görülür.

«Kaaidenin cenub tarafında Teodosios, sağında iki oğlu ve solunda ikinci Valantiniyen olduğu halde bir araba koşusu seyr ederler.

«Kaaidenin alt tarafındaki kabartmalar Dikili taşın nasıl dikildiğini gösterir. Bu kabartmaya dikkat edilirse Hipodromun ortasındaki Sebina denilen sed-duvar ve onun iki başındaki sütunlar hakkında bir fikir edinilir.»

Dört yüzlü yekpare granit sütunun dört yüzünü doldurmuş giyeroglifler 1823 yılında okunmuşdur; bu kitabelerin me-âlen tercemeleri şunlardır: Doğu yüzünde: «XVIII. Sülâleden Üçüncü Tutmozis, evvelâ mâbud Amm-on'a nezrini takdim eder. Çok kuvvetli ve kudretli Horus'un yardım ve himmeti ile dindar, Yukarı ve Aşağı Mısırın sahibi, Ulu Güneşin manevî sülâlesinden^ mâbud Tom tarafından terbiye edilmiş ve beslenmiş, ve kutsal ana mabude Nit'-in nazlı kucağında büyütülmüş Tutmozis, bütün denizleri ve nehirleri hükmü altına alarak hükümdarlığının otuzuncu bayram yılında bu sütunu, daha nice zamanların getireceği bayramlar için yaptırdı ve dikdirdi». Cenub yüzünde : «Mâbud Horus'un feyizli ihsanlarına mazhar olmuş Yukarı ve Aşağı Mısırın hükümdarı, çok kuvvetli ve adaleti ile şaşaalı Güneşin oğlu Tutmozis askerlerinin önünde oldduğu halde Mezopotam-yaya kadar gitmiş, Akdenizde dolaşmış, büyük muharebeler yap-mışdır».

Batı yüzünde:

«Hükümdar Tutmozis mâbud Ammona nezrini takdim ve aczini

ANSİKLOPEDİSİ

arz eder. Âleme feyiz saçan altın renkleri doğan güneşde tecelli etmiş Horus'un bahşettiği küvet, servet, şiddet ve mehabetle Yukarı ve Aşağı Mısırın taçlarım başında taşıyan Güneşin oğlu Tutmoyis, tahtında âleme güneş gibi ışık

Dikilitaşın dört yüzü

DiKiLi TAŞ

saçarak bu eseri babası ulu mâbud Ammon-Ra için yapdı».

Şimal yüzünde :

«Tutmozis Ammon-Râ'ya nezrini kemâli acz ile takdim eder Horus'un bahşettiği kuvvet ve kudret ile Memleketinin hududunu Mezopotomya-ya kadar götürmeye azmetti».

Dikilitaşın kaaide kısmında rumca ve latince iki kitabe vardır. Sayın Celâl Esad yalnız rumca " kitabeden bahsediyor ve kaydettiği kısacık metne taşın 32 günde dikildiği kaydını almıyor; halbuki bu bilgi hem rumca hem latince kitabede verilmiş-dir; taşın ağzından yazılmış olan latince kitabenin kısaca metni şudur:

«Önceleri direnmiştim, fakat yüce efendimiz Teodosyos'-un emrine boyun eğdim, ve Proclus'un idaresi altında 30 günde yükselmeğe mecbur oldum».

Bu iki kitabede taşın dikilmesi 2 günlük bir fark gösteriyor.

Roma eseri kaaidesi-nin üstünde dört tunç küb (mükköb) üzerine oturtulmuş olarak duran yekpare granit sütunun (Dikilitaşın) boyu 18,54 metredir. Ağırlığı 200 ton olarak tahmin edilmiş. Dikilitaşın bir jeşi Fransada Paris-de Concorde (Konkord) Meydanının ortasındadır, Mısırdan aynı yerden 1836 yılında getirilmişdir; Pa-risdeki taşın muhacereti İstanbuldaki taşdan 1450 yıl kadar sonradır.

Erdem YÜCEL



DİKİLİTAŞ CAMİİ

— 4554 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 4555 —

DİKİŞ DOKUMASI





DİKİLİTAŞ CAMİİ — Beşiktaşda Dikilitaş Mahallesinde adını verdiği sokaktadır; müstakil plânlı dört kagir duvar üzerine kiremitli ahşab çatı ile örtülmüş ve bodur taş minareli bir camidir; İkinci Sultan Abdülhamid zamanın Hacı Mustafa Âşir adında bir hayır sahibinin ve mahalle halkının bağışları ile ya-pılmışdır. Rivayete. göre ilk binası ahşab olub 45 altına inşâ edilmişdir; minberini Sultan Ab-dülhamidin koydurttuğu söylenir; 1956 da köh-nemiş olan ahşab bina yıkdırılarak zamanı-mızdaki kagir cami yapılmışdır.

Önünde beton bir avlu vardır. Cümle ka-pusundan bir pabuçluğa girilir; pabuçlukda tam karşıya gelen kapudan camiin son cemaat yerine, sol tarafdaki diğer-bir kapudan da doğrudan ibâdet sahnına girilir. Son cemaat yeri basık tavanlı olup kadınlar mahfiline buradan çıkılır; yine bu son cemaat yerinde küçücük bir imam odası vardır.

ibâdet sahnı son cemaat yerine nisbetle bir basamak yüksekdedir; sağ duvarda '4, mih-rab duvarı ile sol duvarda ikişer pencere vardır.
Minare kapusu medhal-pabuçlukdadır. Minare tarfında camie bitişik iki odalı bir müezzin meşrutası vardır.

1966 da baş imamı Lütfi Candemir Efendi idi, elli yıldanberi bu camide bulunuyordu, ikinci imam Ahmed Özdemir Efendi de kendi yetişdirmesi, talebesi idi; müezzini de Hacı Mustafa Aşçı Efendi idi.

Hakkı GÖKTÜRK

DİKİLİTAŞ CAMİİ MEYDANI — Beşiktaşda Dikilitaş Mahallesindedir; (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 20/191) lügat anlamı ile meydandan ziyâde genişçe bir yol gibidir; Dikilitaş Camii, Dikilitaş Karakolu, Dikilitaş ilk Okulu ile l terzi, l berber ve l kunduracı dükkânı vardır; okul karşısında bir de çocuk 'bağçesi bulunmaktadır, kapu numaralan l—13 ve 4 dür (nisan 1966).

Hakkı GÖKTÜRK

DİKİLİTAŞ FUTBOL GENÇLiK KULÜBÜ — Beşiktaşda Dikilişat Mahallesinde 1937 yılında İsmet Görenoğlu tarafından kurulmuş-

Dikilitaş Mahallesi (1934 Belediye Şehir Rehberinden)

dur; 1956 da federasyona girdi; 4., 3., ve 2. kümelerde şampiyon oldu; 1966 yılında 1. kümede B. grupunda oynamakta idi. .

Hakkı GÖKTÜRK

DİKİLİTAŞ İLK OKULU — Beşiktaşda adını aldığı Mahallede Dikilitaş Camii Meyda-nındadır; bodurum katı ile iki katlı kagir bir binadadır; 1931-1932 ders yılında açılmışdır. Binada dört dershane bir de müdür odası bulunup 1958 de okul bağçesine iki baraka dershane ilâve edilmişdir. 1966 yılında 600 öğrencisi ve 14 öğretmeni bulunuyordu. Bir yavru Türk izci oymağı vardır; okul-âile birliği tarafından her sene 50 fakir çocuk giydirilir ve bu çocukların kitab, defter ve kalemleri de temin edilir. Ayrıca istisnasız bütün öğrenciler besleme eğitimine tabidir, sabah ve ikindi vakitleri iki övün kahvaltı verilir.

1966 yılında öğretmen kadrosunda şu zâtlar bulunuyordu: Reşad Tanıl (müdür), Semi-ha Akdağı, Halil Yılmaz, Muhtar Emre, Osman Şerifsoy, Munis Bayındır, Muhsine Tulunay, İbrahim Efe, Macid Resul, Nebahat Moter.

Hakkı GÖKTÜRK

. DKİLİTAŞ MAHALLESİ — Beşiktaş İlçesinin merkez nahiyesi mahallelerinden; Orta-köy, Mecidiye Köyü, Abbasağa ve Yıldız mahalleleri ile çevrilmişdir; sınır yolları Fulya Deresi Sokağı, Yıldız Posta Caddesi, Gayrettepe Yoludur, iç sokakları şunlardır: Yıldız-Bal-mumcu Yolu, Balmumcu Deresi Sokağı, Yıldız Su Deposu Mevkii, Saraka Çıkmazı, Sarıka Sokağı, Kardeşler Sokağı, Yenigelin Sokağı, Ye-şilçimeh Sokağı, Bestekâr Sokağı, Sincap Sokağı, Tohum Sokağı, Aynalı Penbe Sokağı, Âşık Kerem Sokağı, Emir Han Sokağı, Zerde Sokağı, Dikilitaş ' Camii Meydanı, Dikilitaş Sokağı, Dikilitaş Çıkmazı, Karakış Sokağı, Saatçi Bayırı (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 20/191). Adı geçen rehberde isimleri kaydedilmemiş sokaklar şunlardır: Setüstü Sokağı, Ali Usta Bayırı Sokağı.

Beşiktaş vergi dâiresi kayıdlarına göre bu mahallede 1074 ev, 127 apartman, 378 gece kondu, 9 kulübe, 121 dükkân, 15 garaj, 4 ahır, 15 mandıra, 7 gazino, 8 imalâthane, 5 atöliye, l demirhane, 2 kır kahvesi, l film stüdyosu, 2 likör fabrikası, 4 fabrika, l iş hanı, 2 cami (Dikilitaş Camii, Hoca Hayreddin Camii) bulunu-

yordu. Emekli Subaylar Sitesi, Tütün işçileri Kooperatifi Sitesi, Petrol işçileri yüksek memurlarının 14 katlı inşâatı, Devlet Darbhânesi inşâatı yine bu mahallenin sının içindedir.

1960 sayımına göre mahallenin nüfûsu 3549 kadın ve 3644 erkek olmak üzere ceman 7193 kişidir (1964).

Hakkı GÖKTÜRK

DİKİLÎTAŞ MESCİDİ — Hadikatül Gevâ-mı şu malumatı veriyor: «Valde Hamamı (Çen-berlitaş Hamamı) kurbindedir, banisi Fenan-zade Ahmed Paşadır, Bursada medfundur, mahallesi vardır». Tahsin Öz «istanbul Camileri» isimli eserinde Çenberlitaşda Vezir Hanının yanında olan bu mâbedden eser kalmamış olduğunu kaydediyor; her iki kaynağa göre mescidin Vezir Hanı ile Çenberlitaş arasında bulunduğu bellidir, yeri kesin olarak tesbit edilemedi.

DİKİLİTAŞ SOKAĞI — Beşiktaşda Dikilitaş Mahallesindedir; Dikilitaş Meydanı ile adsız bir yol arasında uzanır, Mukataaeı Sokağı ile kavuşağı vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 20/191). Meydan tarafından gelindiğine göre, bir araba -geçecek genişlikde, paket taşı döşeli, sağa doğru bir kavis çizer^ sol tarafı yüksek, sed, sağ tarafı çukurda bir yoldur; dağınık olarak bağçeli bağçesiz evceğizler görülür (nisan 1966).

Hakkı GÖKTÜRK

DİKİŞ DOKUMASI — Argo deyim; İstanbul Çingeneleri; bilhassa Ayvansarayda Lonca çingeneleri arasında, emsalsiz bir orta oyunu gibi seyredilebilen meşhur çingene kavgalarında karşılıklı söylenen uzun tekerlemeli lâfların adı (B.: Ayvansarayda Lonca, cild, sayfa 1644; Çingeneler, cild 7, sayfa 3986); aşağıdaki Çingene ağzı dikişdokumasım Osman Cemâl Kaygılının «Çingeneler» isimli romanından alıyoruz :

— (Bir tencere yaprak dolmasını pencereden göstererek) Dolma görsün gözlerin.. Dolma görsün gözlerin.. Dolma görsün gözlerin.. Yağı hâlis Ayvalık.. Dolma görsün gözlerin.. Pirinci hâlis Mısır.. Dolma görsün gözlerin... Bahar biber tastamam.. Dolma görsün gözlerin.. (Elleri ile o civardaki Hoca Ali Camünin minaresini göstererek) Gel sen de ye hey imam..

DiKMEN (Halil)

— 4556 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSÎ

— 4557 —

DİL



Dolma görsün gözlerin.. Fıstık üzüm bolcana.. Dolma görsün gözlerin.. Selâm söyle kocana.. Dolma görsün gözlerin!...

— (Bir tencere etli bezelyeyi pencereden göstererek). Buna derler bezelye.. Buna derler bezelye.. Buna derler bezelye., ağzın yanar usul ye., îçi dolu top etle.. Buna derler bezelye.. Yağsı hâlis kuyrukdur.. Buna derler bezelye.. Tuzu biberi tamam.. (Elleri ile aynı minareye işaret ederek). Gel sen de ye hey imam.. Buna derler bezelye.. Ağzın yanar usul ye.. Buna derler bezelye!...

DİKMEN (Halil) — «Ressam; 1906 da.îs-tanbulda doğdu; Güzel Sanatlar Akademisini bitirdikden sonra 1927 de devlet hesabına ihtisas tahsili için Parise gitti, Julian ve Andre Lhote akademilerinde çalışdı, 1931 de yurda döndüğünde Kayseri Lisesi resim muallimliğine tâyin edildi; 1936-193/7 ders yılında Galatasaray Lisesi resim muallimliğinde bulunarak 1937 de istanbul Resim ve Heykel Müzesi müdürlüğüne tâyin edildi ve 1961 yılma kadar yirmi dört yıl bu vazifede kaldı. Bu müzenin gelişmesinde, yeni koleksiyonlarla zenginleşmesinde, eserlerin kronolojik bir düzen içinde sergilenmesinde başarılı çalışmalar yapmışdır. 1961 de Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne getirildi ve Ankaraya gitti; 19ö4 de orada vefat etti.

«Halil Dikmen klâsik bir sanat kültürüne dayanan ve konularını yurd gerçeklerinden alan büyük kompozisyonları ile tanınmışdır. Bu döneme âid «Cebhâne taşıyan köylü kadınlar» kompozisyonu anılmaya değer. 1931 yılından sonra soyut resim ile ilgilenmiş, bu alanda dikkate değer eserler vermişdir» (Türk Ansiklopedisi) .

DiKMEN (Halil Nimetullah) — Lise tarih muallimlerinden ve değerli maarif idarecilerinden; aslen Türkistanlı olub Birinci Cihan Harbi âfeti içinde Türkiyeye iltica etmişdir; kibar ve asîl şahsiyeti ile maarifimizin mümtaz simalarından biri olmuş ve uzun zaman îs-tanbulda Vefa Lisesinin müdürlüğünde bulun-müşdur. insanlığın bütün faziletleri ile muallimlerin ve talebelerin hürmet ve muhabbetini kazanmış, müdürlükden ayrıldıkdan sonra da aynı lisede yıllarca tarih muallimliği yapmışdır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin Tarih Bölümünden mezun olduğu'

sırada vefat eden tek evlâdı kızının acısı ile manen mahvolan Nimet Dikmen tesellisini ta-leblerinden İbrahim isminde fakir bir çocuğun okutulması ve istikbâlinin temininde aramış-dır.

1961-1962 arasında vefat etti. Hal terce-mesini tesbit edemedik. Bu satırları bu büyük muallime vesilei sahmet olması için yazdık.

DiKMEN (M. Orhan) _ Iktisad profesörü, 1915 de îstanbulda doğdu; babasının adı Hikmet, annesinin adı Zeynebdir. îstanbulda Tatbikat ilk Mektebinde ve Galatasaray Lisesinde okudu, 1935 de bu liseyi, 1938 de de istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi, aynı üniversitenin Iktisad Fakültesinde 1939 da da asistan, 1944 de doçent, 1955 de profesör oldu. Ayrıca İstanbul Borosuna kayıdlı olarak avukatlık yapmaktadır. Türkiye îktisadcılar Derneğinin kurucusudur; Moda Deniz Kulübü ile pek çok millî ve beynelmilel cemiyet ve enstitülerin üyesidir. Hemen bütün Avrupayı dolaşmışdır; fransızca, almanca, ingilizce bilir; bayan Bisan ile evli olup Eşref (doğ. 1950) ve Hikmet (doğ. 1955) adında iki oğlu vardır. Eserleri : «Vasıtalı Vergiler» (1950), «Asgarî Geçim indirimi» (1956), «Mâliye Dersleri» (1958); Türkçe ve bildiği yabancı dillerde etüd-ler, rapotlar, makaaleler.

Bibi.: Kim Kimdir Ansiklopedisi

DlKRAN — Geçen asrın ikinci yarısında yaşamış ermeni asıllı bir ressam; bilhassa İstanbul basınında çalışmış değerli bir sanatkâr; Hâlid Ziya UşaklıgiPin «Mavi ve Siyah» isimli romanı Serveti Fünun Mecmuasında tefrika edilir iken bu zât tarafından resimlendirilmiş-dir; sanatkâr yapdığı resimleri arab asıllı Türk harfleri ile «Diran» diye imzalamışdır. Hayatı hakkında bilgi edinilemedi (B.: Mavi ve Siyah; Serveti Fünun).

DİKRAN EFENDİ — Geçen asrın ikinci yarısında yaşamış ermeni asıllı bir karagözcü, hayali sanatkâr; hayatı hakkında bildi edinile-' medi.

Bibi.: Selim Nüzhet, Türk Temaşası.

DİKSES (Abdülhamid) — Piyasa saz takımlarının namlı hanendelerinden, halk arasında Hamid adı ile tanınmışdır; 1901 de îstanbulda doğdu; Birinci Cihan Harbinde 1916 yı-

Unda Kafkas cebhesinde şehit olmuş Hacı Fer-had Efendinin oğludur, izmir Sultanisinde okumuşdur, küçük yaşda güzel sanatların her şubesinde istîdad gösteren Abdülhamid bilhassa resim üzerinde çok çalışmış, îstanbulda Sanayii Nefise Mektebine (Güzel Sanatlar Akademisine) girmiş, ibrahim Çallı ve Hikmet Onat gibi üstadlarm atöliyelerinde dört yıl çalışmışdır; fakat mûsikiye olan aşkı resme galebe çalarak Akademiyi terketmiş, hayatını, Allahın vergisi sesi ile kazanma yolunu tutmuşdur. Musiki derslerini Aksaraylı Nazmi Hoca, Üsküdarlı Hoca Ziya Bey ve Abdulkadir Bey gibi ilim ve irfan ehli kimselerden almış-dır. Devrin yüksek bir ince saz takımı olan Dâ-rüttâlimi Musiki Heyetinde yedi sene bulunmuş, bu seçkin topluluğun dağılması üzerine piyasa saz hayatına atılmış ve kendisine iyi bir mevkî temin etmişdir. Ablak yüzlü ,uzun boylu ve gaayet dik seslidir. Grafon plâklarına okumuş şarkıları vardır. Vefat etmişdir; ölüm tarihi tesbit edilemedi, 1950 den, sonra olacak-dır.

Hakkı GÖKTÜRK

DİK SOKAK — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Galatanin Emek yemez Mahallesi yollarından; Mürver Sokağı ile Tutsak Sokağı arasında bir aralık sokakdır (Pafta 15/131); yerine gidilip şu satılann yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilmedi (Kasım 1966).

DİL — «l — Ağzın içinde olan ve insanın konuşmasını sağlayan etli, uzun ve oynar uzuv;



  1. — Fikirleri bildiren sözlerin kullanılması;

  2. — mecazen: Kişi çekişdirme, kişinin ardın
    dan konuşma, kişi kötüleme; benzeterek: şekli
    insan ağzındaki dile benzeyen herşeye dil, dil
    cik denir» (Türk Lügati).

istanbul ağzında darbı mesel ve deyimlerle zengin kelimedir; «dil» üzerine darbı meseller :

Dilden gelen elden gelse her fukara pâdişâh olur

Dilde niyaz, elde piyaz

Dil kılıçdan keskindir

Dil yarası timar olmaz

Dilimde tüy bitti

Dilini eşek ansı soksun

Ağzı var dili yok

Bülbülün çekdiği dili belâsı

Yaşının ,mevkiinin haddini bîlmiyerek bü-

yüğüne lâf yetişdirene, saygısızca cevab verene «dil kürek gibi»; aşırı yorgun olana da «dili ağzından çıkmış..» denilir.

«Dile gelmek» konuşmaya başlamak, aynı zamanda dedikoduya hedef olmak anlamında kullanılır:

«Hele bir de bülbül gibi dile gelsin, o zaman anlarsın nasıl bir dilberin yoluna baş kayduğumu...»

«Kendi saflığı, toyluğu yüzünden dile geldi... ben biliyorum, ortada bir şey yok, fakat vak'anın şüyuu, vukuundan beterdir...».

«Dile düşmek» de hoş görülmeyecek bir hareketi ile dedikodu hedefi olmakdır ,bilhas-sa aşk oynaşlarında, maceralarında kullanılır:

Dilden dil® düşdü ol fesâne Faş oldu bu macera Cihâne

(Fuzîli)

Kaptanpaşamızın gümüştopuğu Pek yazık Hamlacı Güzel Halile Oldu bir sikirdim sokak kopuğu Düşürünce altın adını dile

(Âşık Râzi)

Ülfet etme hezele perverdesi •dilberle Bednam idüb âdeme heman düşürür dile (Âşık Râzi)

insanlara felâketlerin kendi ölçüsüz sözleri yüzünden geldiği, toplum hayatının kadimden beri bilinen hakikatidir; günlük hayatımızda «dil belâsı» deriz:

Dilimle uğradığım kayde ben şu âlemde Ne bülbül uğradı, ne tutu şeker güftar

(Nedim)

Gokden nazire indi Senamı Kazasına Nef'î diliyle uğradı Hakkın belâsına (Murad IV?)



Konuşacak yerde, ilerde bir kötülük gelebileceğini düşünerek susmaya «Dilini tutmak»; şaşırıp konuşmamaya «Dili dolaşmak»; şaşkın-lıkdan ve dehşetden hiç konuşamamaya «Dili tutulmak; bir meseleden, bir kimseden kasıdlı olarak sık sık bahsetmeye «Dile dolamak»; bir şeyi kabul ettirmek için medih yolunda pek çok konuşmaya «Dil dökmek»; iftirada, bühtanda bulunmaya «Dil uzatmak» denilir.

Güler yüzle tatlı dil, günlük aşinalıklar içinde istenilen, aranılan şeyler ola gelmişdir; aşağıdaki kıt'a bunun Türk mizahında pek ince zarif bir ifadesidir :




— 4558 —

_ 4559 —
DİL, KAYIŞDİLÎ

. Nâ behengâm ey bana mifaman olan , Tablakârımla doğuş istermisin Matbahı tab'ımda yokdur başka şey Tatlı dilden bir söğüş ister misin

(Eşref)

DÎL, KAYIŞDİLÎ — «Rezelenin lisânı mahsusu» (Ahmed Vefik Paşa, Lehcei Osraâ-



nî). . .

Öyle zan ediyoruz ki «Kayişdili» kelimesi,'Ahmed Vefik Paşa tarafından «Hâneber-duşlar, pırpırılar, apaşlar argosu» karşılığı olarak dilimize mal edilmek istenmiş, fakat benimsenip kullanılmamışdır; aslında da yakışık almaz tarafı yokdür, apaş argosunu pek güzel ifâde etmektedir.

DİL, KUŞDÎLİ — Kelimelerin telâffuzları kasden bozularak ve kekeme ağzı taklidi ile acâib bir şekle sokularak bir çeşid gizli dil şeklinde konuşma; yakın geçmişe kadar bilhassa kadınlar ve yetişkin kızlar arasında mahrem sohbet, sırdaşlık yolunda gaayetle yaygın idi; zamanımızda unutulmuş gibidir (B.: Kuşdili).

DİLÂÇAR .(Agob) — «Agob Martayan; ermeni asıllı Türk dil bilgini ve Ansiklopedicisi; 1895 de îstanbulda doğdu; Yozgad derebeyi (ayanı) Çapanoğullarmin kâhyası ve "Yozgad Camii mütevellisi OhanAslanoğluntin torununun oğludur:- îstanbulda Robert Gallege'i bi-tirdikden sonra Birinci Dü-nya Harbinde Ata-türkün emrinde hizmet; etmiş, harbden sonra Robert Cpllege'de öğretmen ve idareci olarak çalışmış, bir süre Avrupada kalmış ve 1932 de Atatürk tarafından Birinci Türk Dil Kurultayına çağırılmışıdır. Kurultaydan" ;sonrâ Türk Dil Kurumunda uzman olarak kalmış, istanbul Üniversitesi Yabancı Diller Okulunda ve liselerde ingilizce rektörlüğü ve öğretmenliği yapmış, 1935 de kendisine Dilâçar soyadı veril-mişdir. 1936 dan başlayarak Ankara Dil ve Ta-rih-Coğrafya. Fakültesinde on beş yıl süre ile dilbilim tarihi ve genel dilbilim okutmuş, 1942 de Türk Dil Kurumundaki uzmanlık vazifesine ek olarak Türk Ansiklopedisine teknik danışman, sonra da ansiklopedinin baş redaktörü olmusdur, (1966.-da bu görevde bulunuyordu).

«Eserleri: • ,,Yaf etidolpji. (1929), Fonoloji (1P3S), Anlam bilimi (1937), Azerî Türkçesi 1950), -Batı Türkçesi (1953), Lehçelerin yayılma tarzı ve Türk dil ve lehçelerinin tasnifi me-

istanbul


selesi (1954,) Türk lehçelerinin meydana geli
şinde genel temayüllerin koyulaşması ve kör
lenmesi (1957), Devlet dili olarak Türkçe
(1962), Vilhelm Thomsen ve Orhon yazılarının
çözülüşü (1963), Türk Diline genel bir bakış
(1964), adlî incelemeleri Türk Dil Kurumu Ki-
tablığındadır. ::

Türk Dili, Varlık dergileri ile Türk Dil


Araştırmaları Yıllığında yazılar yayınlamışdır;
Türk Ansiklopedisinde; de diller ve çeşidli ko
nularda pek çok yazısı vardır» (Türk Ansiklo
pedisi). ''","' "

DİLÂVER (Bursalı) i-Çağdaş büyük; halk


şâiri Kahveci Ali Çarniç Ağanın kahvehane

Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin