İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə77/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   ...   73   74   75   76   77   78   79   80   ...   91

1730 da hamam çıplağı bir del-lâk iken kanlı bir ihtilâlin lideri olmuş Patrona Halile ayaklanmanın ilk ümidsiz saatlerinde ve ilk gecesinde en büyük yakınlığı bu Destabaşılarla onların emrindeki külhan beyi oğlanlar göstermişdi (B.: Külhan Beyleri; Yadigâr; Ge-dikpaşa Hamamı).

DESTEGÜL — «Kollu salta ile uzun cübbeye verilen isim; Mevle-vî dervişleri bunu hücrede bulundukları sırada giyerlerdi, âyin esnasında da Tennure giyerlerdi. Bek-



DESTEEE, DESTERECtLER

— 4528 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 4529

DEVE




Farsça oian «huy» kelimesinin iki ayrı .mâ
nâsı vardır, biri «kişinin tabiatı», biri de «ter»
anlamındadır, ter mânâsındaki «huy» yazdığı
mız şekilde gaayet kısa okunur, kişinin tabiatı
anlamındaki «huy» ise uzatarak «huy» diye oku
mak lâzımdır. ./.-

Aşağıdaki beyit yine XVIII. yüzyıl şâirlerinden Sabri Şâkirindir :



Bir tnuanber eestimal ile siler güya yüzün Zülfünü dilber ne dem pîrâyei rufasâr ider

«Yanağımı (dökülen) zülüfleri ile süslediği zaman (o) dilber, sanki yüzünü anber kokuSu bir destimaî ile siler gibidir».



Şu beyit de Mahmud Celâleddin Paşanın-

Mûtemi firkatle her dem çağlayan göz yassını Destimal î tesliy«tle saklayub silmek de güç

Ucu işlenmiş nazın sevdiği güzele yağlık olduğunu söyleyen Nedîmi'in beytinden de anlaşılacağı üzere destimaller pamuk, keten ve ham ipek (bürüncük) den çok sık olarak sureti mah-
tâşilerin de Destegül adını verdikleri üstlük, Hayderî'den uzun, Cübbeden kısa ve kolsuz idi. Mevlevîlerin Destegülü ise uzun kollu, bel hizasında nihâyetlenen bir nevi Hayderiye idi, Tennure üstüne de giyilirdi» (M. Zeki Pakaim, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri).


(B.: Tes-

DESTEEE, DESTEREClLER

tereciler).



dır :

DESTİMAL — Dilimize farscadan alınmiş-dır; el silecek şey, elbezi, yağlık, peşkir demek-dir; fakat günlük hayat içinde makreme (mendil) gibi üstde taşuımışdır, ve yalnız yıkanan eli yüzü kurulamak için değil, yüzün terini silmek için de kullanılmışdır ki Lâle Devrinin ünlü şâiri Nedim'in meşhur bir gazelindeki bir beyit bunu aydın olarak göstermektedir:

Bûyi gül taktir olunmuş nâzın işlenmiş ucu Biri olmuş huy birisi destimal olmuş şaşaa"

«Gülün kokusu inbikden geçirilmiş, nazın da ucu işlenmiş, sana, biri ter olmuş, birisi de o teri silmeye yağ-

hk olmuş».

Bir delikanlıya hediye edilmiş destimal (Resim: Bedriye Serezli)

sûsada dokunur ve dokunurken iki ucu, kullanacak şahsın yaşına göre âşıkaane, rindâne, din-dârâne beyitler, mısralar, türlü motiflerde nakışlar ile süslenirdi, bu süsler bâzan düz dokunmuş bir destimale ipekle, sırma ile sonradan da işlenirdi.

Eski toplum hayatımızda sevgililere hediye olarak gönderilen eşyadandır; hediyelik destimaller de bilhassa âşıkaane işleme yazılar taşımışlardır; bir destimalde şu beyit görülmüş-dür :

Kabul eyîe destimâlim

Perîpeyker mehcemâlim

Hediyeyi alacak sevgili güzel bir delikanlı ise, destimalin işlemesinde bir çiçek yerine Çİ" çeklerle bezenmiş bir hançer resmi hemen mut-iakaa bulunurdu; nakışları böyle hançer motifli bir destimalde de iki ucunda birer beyit olmak üzere şu kıt'a görülmüşdür :

Tuhfei aşkım ben efendim Nâzik eline lâyık ulam Abdest ahırken şehiev>eııditn Bûsi pâyine fırsat bulanı

Bu kıt'adan da anlaşılıyor ki destimalier bir erkeğin günlük hayatında bir mescid veya cami şadırvanından abdest alınırken ayak kurulamak için de kullanılmışdır.

DEVA ÇIKMAZ — Beyoğlunda Aşmalı mescid Mahallesinde istiklâl Caddesi üzerindedir; 1934 Belediye Şehir Rehberinde bir çıkmaz sokak olarak gösterilmiş ise de bu satırların yazıldığı tarihde Meşrutiyet Caddesine bir ge-çidle bağlanmış bulunuyordu.

istiklâl Caddesinde Galatasarayından Tünele doğru yürürken sağ koldadır, İş Bankasının Beyoğlu Şubesi ile Sümerbank'm Beyoğlu satış mağazasının arasından başlar; bir araba geçecek genişlikde ve paket taşı döşeli bir yoldur.

Üzerindeki binalarda iş yerleri, ticarethaneler, bu arada bir pastahâne, gömlekci dükkâ m ,bir italyan kulübü, Berlite Lisan Dershanesi, Kulüp Ses bulunmakdadır. Kulüp ses onur, de de esas çıkmaz sokak sona erer; demir parmaklıklı ve 20 basamaklı bir merdiven-geçid ile Meşrutiyet Caddesine inilir ki Şehir Tiyatrosunun tam karşısına rastlar. Asıl kapusu Meşrutiyet Caddesinde olan Kanuniesâsî Kıraathanesinin arka-yan kapusu da bu Deva Çıkmazına açılır.

Sokağa nisbetle çukurda kalan geçid üzerinde de, apartmanlar, dükkânlar ve Tamara Paviyon bulunmakda idi (Kasım 1966).

H. ERAKTÂN

DEV AL (Hüsnü) — Armatör ve kaptan; 1917 de Rizenin Pazar kazasında doğdu; babasının adı Mehmed, anasının Asiye'dir; Pazar ilkokulunda (1928) okudu; pek gene yaşında gemici oldu, kaptanlığa kadar yükseldi (1939); 1955 ile 1960 arasında Beyhan, Duâtepe ve Kömür vapurlarının sahibi oldu. Armatörler Birliği, Avcular ve Atıcılar Kulübü üyesidir. Evli (Nimet Hanım) ve üç çocuk sahibi (Deniz. Meral, Oğuz) bulunuyordu. Bibi.: Kim Kimdir Ansiklopedisi

DEVE — Yarım asırdan fazladır ki istanbul sokaklarında deve görülmez olmuşdur. Devenin, Anadoluda olsun, Rumelinde olsun istanbul yolundan çekilmeye başlaması, demir yollarının döşenmesi iledir; demir yolundan önce bilhassa tüccar kervanlarının en makbul nakil vâsıtası develerdi. İstanbula gelib giden develer için bâzı hanlarda sureti mahsusada ahırlar yapılır, ve böyle ahırları olası hanlar da «Deve Hanı» ismi ile anılırdı ki en meşhur ve büyük deve ham da Fâtihde idi (B.: Deve Hanı).

istanbul civarında kömürcülükle geçmen köylerde de deve beslenir, istanbul piyasasına develerle indirilirdi; kömürün hayvan yükü ile satıldığı devirde «deve yükü» yüklerin en büyüğü idi. Boyunlarında kocaman canlan ile kömürcü develerinin geçmesi de eski istanbul sokaklarının zamanımızda kaybolmuş seslerin-dendir. Geçen asır sonunda yaşamış ünlü halk şâiri Üsküdarlı Âşık Râzinin yarı hezel yollu yazılmış bir manzumesidir:

Bir kömürcü sevdim hubler serveri Kaddi şimşâdı var sancak gönderi Şahin (başındaki geysûyi siyah Yılda iki bayram görür berberi

Çek deveyi bizim haneye civan Bahşişiyle hazır çil kuruş paran Çak da işmarımı yola gir hemen Hendekden atlatub pâyi dilberi

Tanzimatdan önceki devirde taşra defterdarlıklarından îstanbula yollanan paralar; Is-tanbuldan da seferdeki ordulara gönderilen paralar büyük meşin torbalar içinde develere


DEVE

— 4530 —


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

4531 ~

DEVE ETİ



yüklenirdi, böyle devlet parası taşıyan develere de «Hazîne Devesi» denilirdi; bir hazîne devesi macerası üzerine «Deveyi haklayan, hazineyi saklayan Bülbüldereli Pakize» ismi ile güzel bir meddah hikâyesi vardır (B.: Bülbüldereli Pakize, cild 6, sayfa 3168).

Osmanlı sarayında da yüzyıllar boyunca, seferi hümayunlarda pâdişâhın ağırlığını taşımak, kurbanlık ve Surre Devesi olarak develer beslenmiş, has ahırlar arasında biri erkek develer, diğieri dişi develer için iki büyük hususî ahır bulunmuş; bu ahırların idaresi ve develerin bakımı da bir devecibaşımn emrinde deveciler denilen bir dış hizmet bölüğünün eline bırakılmışdı (B.: Devecibaşı ve Deveciler)

Pâdişâhların şahsı için kurban bayramlarında bir erkek deve kesilirdi.

«Surre Devesi» denilen develere gelince, her yıl hac zamanında padişahların Mekke ve Medîne fukarasına sadaka olarak yolladığı para keseleri bu develerden birine yüklenirdi Arabca bir isim olan surrenin türkce karşılığı para kesesidir. Bu sadakanın yola çıkarıldığı gün de Sürre Alayı denilen bir alay tertib edilirdi (B.: Surre Alayı). Surre Devesinin sırtı sırmalı kumaşlar, ahu mücevherli sorguçla süslenirdi, yuları ipek ve zinciri de gümüş idi.

Surrei Hümâyunun yola çıkacağı günün sabahı Kızlarağası sarayda İkinci Avluda bulunan Surre Devesinin yularım tutar, Bâbüs-saade önüne kurulmuş bir tahda oturan Padişahın önünden deveyi üç kere geçirir ve sonra devenin yularını Birinci Mîrahur Ağaya verirdi, o da deveyi Orta Kapudan (Bâbüsselâm-dan) çıkarıp Surreemini olaıı zâte teslim ederdi. Eğer Birinci Mîrahur Ağa devenin yularını Kızlararası-nm elinden almazsa, Kızlarağası-nın pâdişâh tarafından azledilmiş olduğu anlaşılır, haremi hümâyunun o en büyük zabiti, Surre Devesinin yuları elinde deve ile beraber saraydan çıkar giderdi (B.: Surrei Hümâyun; Kızlarağası; Mîrahur; Bâbüssaade; Bâbüs-selâm).

Eskiden İstanbulda deve güreşleri de ter-tiblenirdi; uzun zaman terkedilmiş olan bu güreşlerin sonuncusu 1944 yılı martında yapıl -mışdır. (B.: Deve Güreşi).

Hüsnü KINAYU

DEVE — Malum hayvan; bu isim üzerine İstanbul ağzında pek çok deyim ve darbı mesel vardır; bâzı darbı meseller :

Gösterişin muvaffakiyet yolunda çok önemli olduğu: «Deve adını satar, eşek odunu».

Başarıya temkin ve dikkatle ulaşılacağı: «Deve ağır gider ama yol alır».

İnsanın, ancak kudreti olduğu zaman ihtiyaçlarını temin edebildiği: «Deve bir akçeye, git öte; deve bin akçeye, gel beri».

Kâr umarkea zarar görme: «Deve boynuz ararken kulaksız kalmış».

insanın mevkii ile, kuvveti ile gurura ka-pılmaması gerekdiği: «Deveden büyük fil var».

Asıl tehlikeyi görmemek: ' «Deveyi görür de üstündeki hacıyı görmez».

Ferd ve toplum hayatında huzursuzluk alâmetlerinin belirmesi: «Develer gelir Mar-dinden, neler çıkar bak ardından».

Gaflet içinde fırsatın kaçdığını görmemek: «Deve gitmiş o yularını arar».

Küçük hırsların insanı felâketi sürükleye bileceği: «Deveyi yardan uçuran bir tutam ot-dur».

Halk ağzı bâzı deyimler: Gayri meşru ka-zançda, yiyicilikde, rüşvet almada amansız olanlara: «Deveyi hamudu ile yutar»; iyi hazırlanmamış hamur isi yemekler için: «Deve hamuru»; hacca gidib de hacılığın ahlâk vecibelerini idrak edememiş olanlar; «Devesi hacı»; idrâki kıt bir kimseye her hangi bir şeyi anlatabilmek, inadcı bir kimseye her hanki bir şeyi kabul ettirebilmek için: «Deveye hendek atlatmak»; amansız kin için de «Deve kini» denilir.

Eskiden şâhid olduğu bir vak'ayi sır olarak saklayacağına dâir bir kimseden yemin ile söz istenirken kısaca: «Deveyi gördün mü?..» diye sorulurdu; beriki de: - «Yallah görmedim...» derdi. Bir seferinde böyle bir yemin sorusu , karşısında kalmış olan Evliya Çelebi: «Yallah küçücüğünü bile görmedim!..» demişdi.

Hüsntt KINAYI,!



Deve

(Resim: Nezih)



DEVE — Zamanımızda aşağılık zevkin yapdığı bâzı turistik eşya, Türkiye hâtırası olarak alınıp götü-relecek eşya arasında bir tabure - iskemle; memleketimizde nesli günden güne,, tir kenmekde . olan

çöller hayvanı deve Türkiyeyi ne dereceye kadar temsil eder bilemeyiz; bilinen turistik eşyanın imal ve satışının, sanat kaygusundan uzak ve çoğu ayak takımının açıkgözleri ara: smdan türeme ellerde kaldığıdır.

Bu deve tabure-iskemlelerden biri 1966 yılı nisanında Türkiye'den Amerikaya esrar kaçırma yolunda kullanılmak istenilmişdir. Hil-ton Oteline turistik olarak gelmiş olan 23 yaşında Amerikalı Üniversite öğrencisi William Lame Gibson, bu Otelin karşısındaki turistik eşya satan bu mağazaya eli ile verdiği adrese Amerikaya yollamışdır, bir gün de bir «deve» almış, otele getirmiş, bir müddet sonra tekrar mağazaya giderek tabure-iskemleyi de Amerikaya gönderilmek üzere mağazaya bırakmış-dır; bir kaç saat önce alman devenin hayli ağırlaşmış olduğunu gören mağaza sahibi eri, taburenin üstündeki deri döşemenin de sökülüp dikilmiş olduğunu fark edince mâlî polise ihbarda bulunmuş ve Devenin döşeme-şiltesi içinden jelâtinli pakatlerde 3 kilo 700 gram esrar çıkarılmışdır. W.L. Gibson ile ona bu malı satan Şahin Özdemir adındaki kaçakçı tevkif edilmişlerdir. Gene Amerikalının âkibeti, vak'anın adlî safhası tesbit edilemedi.

Burhaneddin OLKER

DEVECİBAŞI, DEVECİLER — Sarayın bir dış hizmet ocağının zabiti ve efradı; Birinci Mîrahur Ağalığa bağlı bir ocakdı; deve ahırları ve deveci koğuşları Bakırköyünde Fil Damı civânnda idi, en küçük bir izi kalmamış-dır (B.: Fil Damı).

Hassa develeri, seferi hümâyunlarda pâdişâhın ağırlığını taşımak, kurbanlık ve Surre Devesi olarak beslenir, bakılırlardı (B.: Deve).

Resmî kayıdlarda «deveci» karşılığı arab-ca «sarban» kelimesi kullanılmış, bu ocağın zabitlerine de «Sarbanbaşı», «Sarban kethüdası» gibi unvanlar verilmişdir. Acemi neferlere de deveci şakirdi (çırağı, yamağı) denilirdi, tercihen konar göçer yörüklerdetı ve onların boylu boslu, pençeli gene irilerinden seçilirlerdi. Zabit ve nefer başlarına kırmızı sivri (mahrû-tî, konik) külah giyerlerdi.

DEVECİ CİVANI — Kalender meşreb şâirler tarafından «Şehrengiz» adı verilen manzum risalelerle medhedilen esnaf güzelleri arasında Deveci civanlarına 'darastlânır; şehrehgiz

yollu yazılmış «Hûbannâmei Nevedâ» adlı manzum mecmuada Deveci civanı şu beyitlerle övülmüşdür :

0eveci civanlar cümle rustâî Şehbâzü schlevend aşka fedaî Kaçan germâbede soynnsa felâ Nur içinde kalur kubbeyedek tâ Lisânı kubadca amma ki şirin KiUçei sim ande hem sâkti şiirin

DEVECİYAN (Karakin) — Millî kütübhâ-nemize «Balık ve Balıkçılık» adında ölmez bir eser koymuş olan ermeni asıllı bir yazar (B.: Balık ve Balıkçılık, cild 4, sayfa 2037). Hayatı hakkında, eserinin sânına lâyık bilgi edinilemedi; 1868 de Harputda doğmuşdur; ilk tahsilini memleketinde, orta tahsilini îstanbulda yapmış Düyunu Umumiye idaresine intisab ederek bu idarenin Bursa, Selanik ve Beyrut-daki şubelerinde çalışmış, İstanbul Balıkhanesi merkez müdürlüğüne tayin edilmiş, bu vazifede iken muhalled eserini yazmışdır.

« Tesadüf» ve «Gül fidanı» isimli iki ter-ceme romanı vardır; taşrada geçen gençlik «K. Kemâl» takma adı ile edebi ve fennî ma-kaaleler gönderir idi.

Karakin Deveciyan 1964 senesinde 96 yaşında îstanbulda vefat etti, cenaze merasimi Ortaköyde Surp Kirkor Lusavoriç Ermeni Katolik kilisesinde icra edildi.

DEVEDİKENİ SOKAĞI — Galatanuı Emekyemez Mahallesi yollarından, Yanıkka-pu Sokağı ile Abdüsselah Sokağı arasında bir dirsekli bir aralık sokakdir (1934 Belediye Şe-bir Rehberi Pafta 15/131). Abdüsselah Sokağı tarafından bir araba geçecek genişlikde ve ka-bataş döşeli olarak başlar, ikişer kat ahşab ev-ier arasından geçer, Yamkkapu Sokağına daracık, merdivenli bir yol olarak bağlanır; l han, l su deposu, l demirci, l hurda demirci, l boru bükme atöliyesi, l torna kalıpçısı, l .avize ve madenî eşya imalâthanesi, l taş kesme imalâthanesi vardır (Temmuz 1966),

Hakkı GÖKTÜRK

DEVE ETf — Deve eti müslümanlarca yenilmesi mubah etlerdendir; kurban bayramlarında da padişahların şahsı için deve kesmek kadim bir Osmanlı sarayı geleneği idi. Fakat

DEVE GÜREŞİ

4532


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 4533 —

DEVLET KİTABLARI




îstanbulda deve eti hiç bir zaman aranılınca bulunabilen bir et olmamışdır, ve kasablarda satılmamışdır; bu bakımdan 11 teşrinevvel 1876 tarihli Sabah Gazetesinde şu ilân kiymetli bir vesikadır: «Fatihde Sıra dükkânlar'da deve kesilip ehven fiatla satılacakdır».

DEVE GÜREŞİ — Dilimizde amansız kin için «deve kini» denilir; bir dişi deve için iki . erkek deve arasında müdhiş bir boğuşmadır ki, seyri ancak pek katı yürekli kimselere zevk verebilir, muhakkak ki avâmî bir temaşadır.

Deve güreşleri, yağlı güreşde olduğu gibi davul zurna çalınarak tertiblenir idi; eskiden İstanbulda da nâdir olarak tertiblenirdi; yarım asır kadar sürmüş uzun bir fasıladan sonra İstanbulda deve güreşlerinin sonuncusu 3 mart 1944 pazar günü Veliefendi Koşu Yerinde ter-tiplenmişdir, bu güreşi anlatan aşağıdaki satırları Cumhuriyet Gazetesinden alıyoruz:

«Uzun zamandanberi merakla, beklenilen deve güreşleri dün, havanın yağışlı olmasına rağmen çok kalabalık bir seyirci kütlesi önünde Veliefendi koşu yerinde yapılmıştır. Davul, zurna sesleri arasında sahaya çıkan, Ege bölgesinin baş pehlivan develerinden ilkönce Akbaş Deve ile Eren Deve karşılaştılar. Güreşçi develer, aralarına sokulan dişi deve ile kızıştırıldıktan sonra dişisi çekilir çekilmez kapıştılar, fakat Akbaş, rakibine bir iki boyun darbesi vurdukdan sonra Eren kaçtı, ikinci güreş günün en heyecanlı güreşi oldu. Hırsla birbirine saldıran develerden Kara Ali Deve Sarı Tulu Deveyi yere attıktan sonra kafasının üzerine çöktü, uzun müddet o vaziyette kalan Sarı Tulu bağirmadığı için netice berabere ilân edildi. Kara Ali, zorla rakibinin üzerinden kaldırıldıktan sonra yerinden ok gibi fırlayan San Tulu rakibinin üzerine atılmak istedi ve iki deve, binbir güçlükle, hattâ güreşleri seyre gelen seyircilerin de bir kısmının yardımile ayrıldılar. Günün diğer müsabakalarında da Osman Özerin Çanduru ismindeki devesi Coşar ve Bozkurt adındaki iki rakibini kaçırttı».

DEVE HANI — Camiinin etrafında toplanmış Fâtih Sultan Mehmed Külliyesinin önemli parçalarından Fâtih Sultan Mehmed Kervansarayının halk ağzındaki adı; istanbul şehri içinde büyük deve ahırları bulunan ilk bina ol-

duğu için bu isimle amlmışdı. Zamanımızda mevcud değildir (B.: Fâtih Külliyesi).

DEViR — «1872 de Ahmed Midhat Efendi tarafından çıkarılmış günlük bir gazete; birinci sayısında haber, politika, edebiyat, mizah, bilgi, mâliye ve ticâret işlerinden bahseder denilmektedir; Devir orta boyda 8 sayfa olup ilk sayısında hükümetçe kapatılması üzerine Bedir çıkarılmışdır» (Türk Ansiklopedisi).

Bâsiretci Ali Efendi bu gazete hakkında şunları yazıyor: «Midhat Efendi Midhat Paşa sayesinde matbuat müdürü oldu, Devir ve Bedir ismi ile gazete çıkardı ise de ikisi de dört beş gün zarfmda ilgaa olundu (kapatıldı); Ter-cemânı Hakikat gazetesinin (sürümünü temin) için sebebsiz hemen Basireti kapattı, fakat sa-dırazam Midhat Paşa Midhat Efendinin bu garazkârlığını haksız görerek ertesi günü gazeteyi basıp neşrine devamına dâir tezkireci sâ-miye aldık» (B.: Ahmed Midhat Efendi, cild l sayfa 389; Bedir, cild 5, sayfa 2389; Ali Efendi, Bâsiretci, cild 2, sayfa 646; Basiret, cild 4, sayfa 2132).

DEVİRHAN — Camilerde, namaz vakitlerinden önce «Kur'an» dan devir hatimi okuyanlara verilmiş bir isim.

M. Zeki Pakalın «Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri» isimli eserinde Devir Hatimini şöyle tarif ediyor: «Bir ölünün ardından Allanın rahmetine mazhariyeti için niyaz yolunda okunan hatim, ve bu münâsebetle yapılan dinî merasim. Ölümü tâkib eden günlerde yapılır; (Devirhanlar tarafından bir) Hatim indirilir ve ölünün sağlığında kılamadığı namazlar, tutamadığı oruçlar, kesemediği kurbanlar ve veremediği zekâtlar için şer'î bir hesabla tâyin edilen bir para devirhanlara verilir, (meselâ ölünün malının üçde biri üzerinden 10.000 lira tayın edilir. Dört devirhana bir camide bir devir hatimi okutan vârisler bu maksadla 500 lira verir. Hatim duasından sonra 500 lira 10.000 lira oluncaya kadar dört devirhan arasında elden ele, önce kabul edilip alınmak ve sonra bağışlanmak suretiyle 20 defa devir edilir, ve böylece 10.000 lira sembolik tamamlanınca 500 lira dört devirhan arasında paylaşılır)..

DEVİRHAN ÇEŞMESİ SOKAĞI — Fatih kazasının Kasab Demirhan Mahallesi sokaklarından; Bıçakçı Çeşmesi Sokağı ile Fil Yokuşu

arasında uzanır, Kasaba Cami Sokağı ile kavu-şağı vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi Pafta 8/92), bu mahalle Atatürk Bulvarı civarındadır. Çoğu ahşab 2-3 katlı evler arasından geçer, kaba taş döşeli bir yoldur. Fil yokuşuna yaklaşdığı yerde ise 4-5 katlı beton apartmanlar yapılmışdır; Demirhan Mescidi ile Unka-panı Verem Savaş Derneği Dispanseri bu sokaklardır; iki bakkal dükkânı vardır (haziran

1966). ;

DEVRİK AN SOKAĞI — Fatih Kazasının Şehremini Nahiyesinin Uzunyusuf ve İbrahim çavuş mahallelerinin sokaklarından; Uzunyusuf Mahallesinde Mecidbey Sokağı ile İbrahim-çavuş Mahallesinde Kelâmî tekkesi Sokağı arasında uzanır, ve bu iki mahalle arasında sınır olan Yaylak Sokağı ile bir dört yol ağzı yaparak kesişir (1934 Belediye Şehir Rehberi, Pafta 10/69 ve 70). Yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Kasını 1966).

DEVLET EFENDi — Geçen asrın ikinci yarısında yaşamış ünlü bir piyanist, piyono muallimi; hal tercemesi elde edilmedi.

DEVLETÎ — On yedinci asır şâirlerinden ve ulemâsından; asıl adı Ahmeddir, nereli olduğu bilinmiyor, kölelikden yetişmedir; Dördüncü Sultan Mehmed devri vezirlerinden Abdi Paşanın cizyedan Hasan Ağanın kölesi idi; ilk gençlik çağlarında güzelliği, ve silâhşorluk ile binicilikdeki hüneri ile Hasan Ağanın muhabbetini kazanmış, o adam bu gözde kölesinde okumaya karşı da büyük bir heves görünce Ahmedi Sarayda Enderuna vermiş, önce Hazine Koğuşuna alınan delikanlı yolu ile Has Odaya geçmiş, orada sağlam bir tahsil görmeye muvaffak olmuş, hicrî 1101 de (milâdî 1689-1690) da Hamamiye Medresesi müderrisliği ile ilmiye mesleğine girmiş, o tarihden 1117 (milâdî 1705-1706) ya kadar geçen zaman içinde Ahiçelebi, Kurkcübaşı, Şahsultan, Kıhç-alipaşa, Kalenderhâne medreselerinde müderrislik yapmış, ve bu sonuncu medresede iken 1705-1706 arasında vefat etmişdir.

Kendi âleminde, nümâyişden çekinir bir zât idi; şu beyit şiir dilinden örnekdir:

Göruıb sen vaz'ı nâşâyâmn ey dil lû huzur olma Çuhanın haleti kâhî cefâdır kâh devlettir

Bibi.: Salim, Şuerâ Tezkiresi

DEVLET KiTAPLAR! DÖNER SERMÂYE MÜDÜRLÜĞÜ — 823 ve 1087 sayılı kanunlar hükümlerine göre yayınlanan okul ki-tabları, ilmî ve meslekî kitab ve mecmuaların mevcudları ve alacakları 4 nisan 1932 tarihinde yürürlüğe giren 2133 sayılı kanun gereğince Devlet Kitabları Döner Sermâyesi adı altında toplanmış ve bu sermâyenin hesabları da 1938 mâlî yılı sonuna kadar Millî Eğitim Bakanlığı Basımevi Müdürlüğü eliyle yürütül-müşdür. Bu sermâye l haziran 1939 tarihinde M.E.B. Basımevi Müdürlüğünden ayrılarak müstakil bir müdürlük hâlinde idare edilmeye başlanmışdır.

Bu müdürlüğün 1939 da kurulduğu tarih-deki ilk binası Çenberlitaşda Osmanbey Matbaası binasının dükkânlarından birinde idi; sonra oraya «Çenberlitaş Boyahane ve Temizleme Evi» adında bir ticarethane yerleşmişdir. Devlet Kitabları Döner Sermâyesi Müdürlüğü Osmanbey Matbaası altında ancak bir sene kal mış, 1940 da Ankara Caddesinde İkdam Yurdu binasına taşınmışdır, aynı yıl içinde orasını da terk ederek Sultanahmedde Cankurtaran Mahallesinde Ishakpaşa Caddesinde Millî Eğitim Bakanlığı Basımevinin avlusunda bulunan bîr binaya nakletmişdir. Bu satırların yazıldığı sırada, yirmi altı yıldanberi bu binada bulunmakta idi.

Devlet Kitabları Döner Sermâyesi, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesine dahil ve sermâye sine dahil ve sermâyesinin tamâmı hazîneye âid resmî bir teşekkül olarak ihdas edilmişdir. Gaayesi okul kitabları ile şâir ilmî eserleri, sa-pat eserlerini devlet eliyle neşir suretiyle memleket kültürüne hizmettir. Muamelâtı Mu-hâsebei Umûmîye arttırma ve eksiltme ve ihale kanunları hükümlerine göre çevrilir ve sa-yıştayın murakabesi altındadır.

Bu müdürlüğün Millî Eğitim Basımevi Müdürlüğünden ayrıldığı l haziran 1939 tarihindeki sermâyesi 578,101 lira 57 kuruş idi; 1962 mâlî yılı sonundaki plancosuna göre bu sermâye 7,373,723 lira 52 kuruşa yükselmiş bulunuyordu.


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   73   74   75   76   77   78   79   80   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin