Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı


Şenlik yerdir gaayet semti Tophane Kavgaya kitâle dürlü behâne Vardır çok rezili iti kopuğu



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə53/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   76

8. Şenlik yerdir gaayet semti Tophane
Kavgaya kitâle dürlü behâne
Vardır çok rezili iti kopuğu


Hem dahi rastlarsın merdi meydâne

9. Benderi azimdir kebir iskele
Nöbet gelmiş Beyoğlu ol güzele
Müşteriden kısmetini beklerken
İki tokat atmış o mübtezele


10. Merd olan bilir mi , kahbelik

Avcuyu görür mü süğlünle keklik Bıçak vardır bilir farz et ol itde Nola burnun ucu görmez üstelik

  1. Meşhurdur sarhoşdan korkarmış deli
    Ardından fırlamış çapkın Pandeli
    Tam ense kökünden vurmuş bıçağı
    Mâni olamamış bunca ehâli


  2. Serdi Beyoğlunu bîruh o kâfir
    Halkı Tophaneyi ağlattı vâfir
    Ol civanın son durağı kabrini
    Âşıklar içinde ettiler hafir





  1. Yahya Reis Tophânin serveri
    Beyoğlunun o makaamı pederi
    Arzûleyüb bizden işbu destanı
    Kaydettik nâmını gelmişken yeri


  2. Gaayetle rahîmü şefîkü cömerd
    Garib yiğitleri korur civanmerd
    Bağrını basmışdı evlâdım deyû


Yerini doldurmaz gayri hiç bir ferd

  1. Velâkin ölenle mümkin mi ölmek
    Cennetde şefaat etsin o melek
    Döküb gözlerinden kanlı yaşlan
    Helâl olsun diyor verdiğim emek


  2. Beyoğlumun gözden gitmez hayâli
    Sîmâyi lâtifi Yusuf misâli
    Rahmetle anılsın o şivekânm
    Akran içre iffet namus timsâli


  3. Çıkmız idi hiç emrimden dışarı
    Serkeş idi ama yokdu taşan
    Abdestsiz basmazdı ayağın yere
    Değildi şehbâzım bıçkın, haşarı


  4. Meyhaneye asla atmazdı adım
    Çözmedi harama uçkur evlâdım
    Piyadede kürek çalar denize
    Makaamı pedere iderdi yardım


  5. Taşır hergün yüzden artık müşteri
    Kayıkçının şehbaz perî peykeri
    Yalın ayak yalın bâzû, sîne çak
    Peder için onun dökülen teri


  6. Arsîan yavrusunu yedi uyuz it
    Bir kahbe gadrine uğradı yiğit


Kuledibi nün hançeriyle

Beyoğlu evlâdım oîmuşdur şehid

21. Gaafîî yiğit ibret alsun uyansın
Evlâdımın kara bahtı utansın
Yansın nârı hicrana da pederi
Destanı okuyan rahmetle ansın


32, Bin ikiyüz doksan dokuz senesi Mâhi temmuz içre pazar irtesi Beyoğlu kayıkçı civanın katli Kanlı oldu Tophane İskelesi

23. Taşar göz yaşlarım sığmaz mendile Vâsıf bu destanı yazdı hüzn ile Tesâdif eyledi on sal sonrası Leylei Berât mübarek kandile

BEYOĞLU (Küpeli) — Geçen asır sonlarında Beyoğlunun namlı palikarya tulumbacılarından; gençliğinde misüsiz güzelliği

ve sonsuz cesareti ile Beyoğlunun gayri müs-lim ayak takımı arasında çok büyük bir şöhret yapmış tehlikeli bir şerir, hayta; asıl adı ünutulmuşdur. Midilli adasında bir köy ağasının, çorbacısının oğlu iken küçük yaşda Kaptan Vangel adında bir korsanın yanına kaçmış veya kaçırılmış, 1867-1868 arasında onaltı yaşlarında iken bu adam ile beraber Beyoğlunda Tarlabaşında yerleşerek gizli kumar oynatılır kahvehane bitirimyeri açıp işletmişler, ve Küpeli Beyoğlu tulumbacılığa heves ile Beyoğlu Belediye Dâiresi sandığına girmiş, 1870 büyük Beyoğlu yangınında bir mahzenin içinde diri diri yanmağa mahkûm beş kişiyi hayatını beş defa tehlikeye atarak kurtardığı için Sultan Azizin huzuruna çıkarılarak nişan ile taltif edilmiş (bu nişanın ne olduğu tesbit edilemedi), o tarihden itibaren sağ kulağındaki bir küpe ile beraber bu nişan da dâima göğsünde taşıdığı adetâ alâmeti farikası oîmuşdur. Bitirimyeri yangında yanmış, pek az sonrada Kaptan Vangel ölmüş, güzelli ve cesareti ve nişanı ile meşhur delikanlı bir iş tutmaya lüzum görmemiş, tam haytalık yoluna saparak Timumhânecilerin ve meyhanecilerin haracı ile yaşamaya başlamış, haraç paralarını da uygunsuz rum gençleri ile rezilâne bir hayat sürerek yemişdir. 1896 da kırk yaşlarında iken, rum kibarlarından bir dok-~ tor paşanın taze oğlunu iğfal ile bıçkınlık, serserilik, yoluna sürüklediği için, Sultan Hamidin ayaklarına kapanan paşa babanın istirhamı üzerine osmanlı tâbiiyetinden çıkarılarak hudud dışına atılmışdır.

Bu serseriyi yakından tanımış olan Üsküdarlı halk şâiri Vâsıf Hoca: «Kavga, cerh ve katil vak'ası yokdu, fakat tehlikeli bir şe-rîr idi; bir gün Kalyoncukolluğunda bir kahvehanede duvara konan iri bir kara sineği, oturduğu en az üç metroluk bir mesafeden bir bıçak atarak duvara mıhlayıp ezdiğini gözümle gördüm; pos bıyıklı, sakalı matruş, adalı poturu giyer, temiz giyinir, tulumbacılık nümayişi gümüş saat kösteğini yeleğinin omuz başından ilişdirip göğsüne sarkıtır, kalbi hizasına da rumların nişan dedikleri gümüş madalyasını takardı. Tek kelime türkce bilmezdi, güzel fakat yüzü gülmez adamdı» diyor, ve şunları ilâve ediyor: «Hu-



BEYOĞLU

— 2712 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— arış —


BEYOĞLU


dud dışı edildikden sonra bencileyin gurebâ-dan bir rum ahbabım geldi, o zaman için büyük para, üç mecidiye vererek benden Küpeli Beyoğlu için bir destan istedi: — Bizim serserilerin hepsine satarını, sayende para kazanayım dedi. Bir gecede oturdum yazdım. Destan rum harfleri ile türkce olarak basıldı, serserinin gençlik zamanı üzerine olan destan çok rağbet gördü idi, bende bir nüshası vardı ayni ahbabım elimde hiç örnek kalmadı, tekrar basdıracağım diyerek ve yine üç mecidiye vererek aldı bir daha elime geçmedi, şimdi istanbul Ansiklopedisi için hafızamı toplayarak tekrar kaleme aldım, fakat zan ederim ki ilk şeklinden hayli değişikçe oldu». Rahmetli büyük dostumuzun bu kütük için tekrar kaleme aldığı destan şudur:

  1. Boyu tanzir eder sülüs elifi
    Tulumbacı rum civanın zarifi
    Rivayet muhtelif ismi şerifi
    Pandeli Panayot Petro Perikli


  2. O şahın şöhret ü sânı Beyoğlu
    Böyle güzel görmemişdir Beyoğlu


Övünemez ona paşa bey oğlu Tüketmişdir yağı âşık kandili

3. Avrupayı kesmiş alnına berber
Alam dedim soy sopundaıı bir haber
Dediler çorbacı oğlu bu dilber


Aslı adalıdır hâki Midilli

4. Sabî imiş düşmüş kavak yeline
Geçmiş korsan Kanlı Vangel eline
O getirmiş bu İstanbul iîine


Zira kendi yolu pek tehlikeli

5. Kahve açmış Vangel Tarlabaşmda
Bey oğlun oturtmuş tezgâh başında
Sihir ela gözle gümrah kaşında
Basmış Ol kahveyi müşteri seli


6. Şahin başda eğri durur külahı
îsâ kavmi ol melâhetpenâhı
Sevmenin yok zerre mıkdar günâhı
Bendeleri öper ayağı eli


1. Al mintanı açmış civanı kat kat Onşekiz yaşında bir taze nev hat Oynatıyor meydânı muhabbette at Kavmi rumun şehbaz esmer güzeli

8. Adalı poturlu fermene yelek

Omuzdan sarkıtmış bir gümüş köstek

Kamerçin yemeni ökçesi yüksek Tırabulus sarmış incecik beli

9. Âdettir dilberan gösterir topuk Gören âşıklarda tutulur nutuk Palikaryalığa hevesli kopuk Korsanlıkdan sağ kulağı Jriipeli

  1. Urumeadan gayri yokdur lisanı
    Pandomima konuşdnrur insanı
    Görse zâlim uğrunda kan kusanı
    Tutmaz vallah koynundaki mendili


  2. Cümle düşüb kalkdikları eşirrâ
    İçilir cin amer hem şarab bira
    Germâbede olur hep bey ü şîrâ
    Kizb ise râvîye bütün vebali


  3. -Kuleler asar kırmızı fener

Ayaklar koşarlı şap şap pür hüner Nâr içre semender misâli döner Şah Beyoğlu Beyoğludâireli

  1. Af ettirir cümle günâhı gayret
    Harîki Kebir civanı seyret
    Yakmazını vücudun ayağı hayret
    Sanarsın kavmi îsâdan bir velî


  2. Bilmez amma ar ü haya namusu
    Âteşi Nemruddan yokdur korkusu
    Üstüne yok tulumbacı doğrusu
    Kazaya gelmesin saçının teli


  3. Seksenyedidedir Harikî Kebir
    Tahriri mümkin değildir bir bir
    Ondan sonra alınmışdır çok tedbir
    Semti Beyoğlunun perişan hâli





  1. Yağardı âteşler misâli baran
    Mahzende beş nüfus akraba yaran
    Peryâd ider yok mu bizi kurtaran
    Yevmi mahşerin hâli pür melali


  2. Yürüdü yangına karşı o fetâ
    Âteşe yalnayak basarak hattâ
    Kimi der aferin kimi der hatâ
    Kimi kahraman der kimisi deli


  3. Halâs etti o gün beş nefer canı
    Ana baba ile iki sibyanı
    Gördüler en son ol kahramanı
    Çıkarır bir duhteri mah cemâli


19. Beyoğlu yandı Beyoğlu şan aldı
Pâdişâhımızdan hem nişan aldı
Destanı Vâsıfı Perişan aldı
Tahsin etti anı cümle ehâlî


BEYOĞLU CADDEİ KEBÎRİ — Bey-

oğlunda zamanımızda istiklâl Caddesinin eski adı; Atatürk Bulvarının açılmasına başlandığı yılına kadar Istanbulun en geniş, ve en uzun caddesi idi, eskiden de, hâlen de İs-tanbulun günün hemen her saatinde en kalabalık, en şenlikli, en zengin çarşı boyu, en güzel eşyanın meşheri, en faal eğlence merkezidir (B.: istiklâl Caddesi).

Tünelin Beyoğlu başındaki meydancık-dan Taksim.meydanına kadar uzanır; «istiklâl Caddesi» adını, îstanbulun işgalden kurtulduğu, üzerinden, muzaffer ordumuzun ilk kıt'alarınm geçdiği gün aldı. Caddei Kebir adının ne zaman konduğunu tesbit edemedik. Bu cadde, XVII. ve XVIII. asırlarda, Beyoğlu parça parça genişlerken vücud bul-muşdur, önceleri, bugünkü caddeden çok daha dar idi; Tünelden gelindiğine göre, bilhassa Galatasarayı ile Taksim arasındaki kısmının sol tarafını, 5 haziran 1870 büyük Beyoğlu yangını kül ettikden sonradır ki, cadde o zamanın ihtiyacı nisbetinde genişletilmiş idi; kuvvetle tahmin ederiz ki «Caddei kebir» adı, istanbul haritasına «bu tarih-den sonra yazılmış olacakdır.

Birinci Cihan Harbi sonlarında Caddei Kebîrin her iki yanındaki sokaklar şunlardır:

Tünel Meydanından Taksime doğru sağ
kolda — Bostan Yeni yol Sokağı, Kumbara
cı Yokuşu Posta Sokağı, Polonya Sokağı,
Ada Sokağı, Galatasarayı mevkiinde Yeni-
çarşı Caddesi, Kartal Sokağı, Su Terazisi So
kağı, Ağaçeşmesi Sokağı, Hava Sokağı Ko-
karoğlu Sokağı, Bursa Sokağı, Büyük Par-
makkapu Sokağı, Küçük Parmakkapu Soka
ğı Rum Kabristanı Sokağı, Sırasilviler Cad
desi, Taksim. h , ,

Tünel Meydanından Taksime doğru -sol kolda — İsveç Sokağı, Aşmalı Meseid Caddesi, Timoni Sokağı, Derviş Sokağı, Venedik Sokağı, Terkso Çıkmazı, Lövanden Çıkmazı, Eczacı Çıkmazı, Lâtin Çıkmazı, Saka Çıkmazı, Glavani Sokağı, Kilise Çıkmazı, Haco-pulo Pasajı Tütüncü Çıkmazı, Galatasarayı mevkiinde Hamalbaşı Caddesi, Tiyatro Sokağı, Sol sokak, Sağ sokak, Yeşil Sokak, Ağa-camii mevkiinde Sakızağacı Caddesi, îmam Sokağı, Misk Sokağı, Bekâr Sokağı, bir geçid,

Taksim Sokağı, Zambak Sokağı, Taksim.

Cadde «istiklâl Caddesi» olur iken, bu sokak isimleri de hemen tamamen değişti-rilmişdir.

K Sayın R. Gamsızoğlu istanbul Ansiklopedisine tevdi ettiği notlarda ikinci Abdül-hamid devri sonlarının Caddei Kebîrini şöyle anlatıyor:

«Avrupalılar, levantenler Beyoğlu'na "Pera", ve Taksime kadar uzanan caddeye "Grand'rue de Pera" derlerdi. Tünelden Bey-oğluna çıkıldıkta karşıya tünel hanı ve pasajı gelirdi. Bu binada kiracılardan başka hiç bir değişiklik yokdur.

«Şimdi Şişli otobüslerinin hareket ettiği noktanın yanında ve o zaman daha dar olan tünel meydanında etrafı demir parmaklıklı küçük bir havuz vardı.

Beyoğlu kaymakamlığı ve belediye şube müdürlüğü binası, şehremaııetine bağlı Altıncı Belediye Dairesiydi.

Tünel meydanında, köşede J. Verdoux özlükçü, onun sırasında Karakaş fotoğraf malzemesi mağazası, yanında da berber Pet-ro'nun dükkânı vardı. Meydana bakan dükkânları bir kaç kitap evi ve bir kasap işgal ediyordu.

«Şimdiki Narmanlı hanı, caddenin ortasına kadar yayılmış koyu renkli kasvetli Rus başkonsolosluğu binası idi. Karşısındaki isveç sefaretinin malı olan dükkânlardan birinde veliaht Reşat efendinin terzisi Vido-viç, yine o sıradaki Botter Hanında zamanın meşhur terzisi Botter, gümüş ve kristal eşya ve sofra takımları ile Christofle .marka çatal, bıçak ve kaşıkları satan Decugis, Haset kitapevinin yerinde fotoğraf makine ve levazımatı satan Weinberg mağazaları, yanında Hidivial Palas oteli, sol kolda hâlen Markiz olan büyük mağazada şekerci Lebon (Galatasaray lisesi matematik öğretmeni Mr. Blanchon Lebon'un damadı idi. Anadolu demiryolları müdürü Mr. Huguenin, silindir şapkasıyle her gün öğleden sonra buraya gelir, şampanya içerdi.), Passage Orii-ental denilen sark pasajında Weiss kitap evi. yine o sırada bakkal Dimitrakopulo (sonraları Dimitrakopulo rakılarını yapan), Ah-med Kapani beyin mağazasının yerinde



BEYOĞLU

2714 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

~~ 2715 ~—

BEYOĞLU



Strazburg birahanesi, Suriye Hanı, kuyumcu Sori.

«Sağda Rus safereti korseci Ovagimyan, onun üstündeki binada fotoğrafçı Sebah ve Joaillier, Sent Mari Kilisesi.

«Solda Zaharyadis mağazasının üstündeki .katta istanbul'un tek kadın berberi olan îzidor, yine o sırada dar bir koridordan geçilerek girilen Yani lokanta ve birahanesi, Al ipek mağazasının yerinde ve Terkos kumpanyası binası altında Vapillon tuhafiye mağazası, solda köşe başında Pazar Alman, Ni-koli lokanta ve birahanesi, Babayan kuyumcu dükkânı, kunduracı Burgeni, Yapı ve Kredi Bankası binasında münhasiren ingiliz mamûlâtı çeşitli eşya, kumaş, tuhafiye, av silâhları, spor malzemesi, 120 kuruşa satılan sağlam ingiliz ayakkabları ve istanbul'a ilk defa futbolu getiren Baker mağazası, yanındaki Saka çıkmazında Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye vardı.

«Galatasaraya doğru yolumuza devam edelim. Sağda şimdi Mayer mağazasının bulunduğu yerde caddeye doğru ilerüemiş Sent Antuvan kilisesi, yanında Amiralis'in yerinde, en güzel hediyelik eşyalarla tanesi çeyrek altına yâni 27 kuruşa zarif kravatlar satan Pigmalion mağazası, solda Sümerbank binasını bütün katlariyle işgal eden Karl-man, hâlen İş Bankası binası olan yerde kadın kumaşları satan Dron mağazası ve üstünde Berlitz mektebi, Tophane müşiri Zeki Paşanın malı olup cumhuriyetin ilk senelerinde beyaz Rusların işlettiği Turkuvaz lokantası ve daha sonra Karlman mağazasının taşındığı binada meşhur Bonmarşe (Bir kapısı tepebaşına açılan bu uzun ve geniş mağazaya, Beyoğluna gezmeğe gelenler hiç bir şey almasalar da muhakkak uğrar, piyasa ederlerdi. Burada oyuncaklar, bebekler, kırtasiye, kumaş çeşitli mal ve ev eşyaları satılırdı.)

«Yine o sırada eski ismi Au Lion olan şimdiki Lion mağazası, karşısında Ernest Ko-mandinger'in piyano, nota ve müzik âletleri ticarethanesi, istanbul kartpostalları basıp satan Maks Frühterman, yanında mahut evleri ile Çiçekçi sokağı, karşıda sol kolda her gün gazetelerde resimli ilânları çıkan Tetis sahte elmaslar mağazası, Elhamra sineması-

nın yerinde Kristal gazinosu, yeni Sent Antuvan kilisesinin arsasında meşhur Konkor-diya vardı.

«En iyi puro sigaraları ile tütün rejisinin mamullerini satan Angelidis'iıı Havana pazarı yerinde duruyor. Karşısında Zat-i hazret-i şehriyarinin ressam ve fotoğrafçı basısı Abdullah Biraderlerin atleyesi ve gömlekçisi Strongilos mağazası.

«Yeniçarşı sokağının başında şimdi yerinde yeller esen Galatasaray polis serkomi-serliği ve o zamanki ismi Mekteb-i Sultan-i Şahane olan Galatasaray lisesi, (O tarihte parmaklıkların önünde ve yaya kaldırımının kenarında mermer babalara merbut bir sıra kalın zincir vardı.)

«Postahane eski yerinde duruyor. Burası aynı zamanda Eastern telgraf kumpanyasının merkeziydi. Yanındaki binada zamanın meşhur göz doktorlarından uzun sakallı Esmeryan'ın muayenehanesi bulunuyordu. «Kartal sokağının başında C.K.M. mağazasının yerinde Gafa Royal adında temiz bir kahvehane hizasında Canzuch ingiliz ecza-hânesi, karşısında Tokatliyan lokanta ve pas-tahânesi.

«Yeni ismi Balo sokağı olan Sağ sokağının köşesinde Beyoğlu Kantin lokantasının yerindeki Bravakis pastahânesinde, ağır başlı müşteriler akşamları bir kaç kadeh aperitif alırlar ve şeker kavanozlarının arkasından gelip geçenleri seyrederlerdi.

«Solda biraz ileride Halep çarşısı, içindeki Variete tiyatrosuna Avrupadan sirkler, opera, operet turupları gelir, temsiller verirlerdi. Halep çarşısı karşısında Sultan Mecid ve Aziz devri zenginlerinden Köceoğlunun şimdi Atlas sineması olan konağı bulunmaktadır. Solda Abraham pasa malı olan Serkl-doryan kulübü, altında meşhur Mir ve Cot-teraux terzihanesi ve Psalti mefruşat mağazası vardı. Yeni Melek sineması sokağının başındaki kunduracı mağazası muhallebici, üstündeki bina da Savoie oteliydi.

«Glorya pastahânesinin yanındaki sinema, geniş salonu ve kat kat locaları ile Odeon tiyatrosu. Karnaval mevsiminde burada balolar, şâir zamanlar da yabancı türaplar tarafından temsiller verilirdi. Saray sinemasının ön kısmı Luksemburg gazinosu, arka

tarafı da gazinonun bilardo ve oyun salonu idi. Karşı sırada Duma'nın Paris ve Viyana yapısı kupa, fayton ve lando arabaları satan mağazası bulunuyordu.

«Ağa camiinden sonra mabeyinci Ragıp Paşanın Rumeli Hanı ve altında Rebul ec-zahânesi ve bir kuyumcu dükkânı karşısında zamanın mâruf kadınlarından güzel Arte-misya'nm oturduğu kapısı hamam sokağında caddeye nazır ev.

«Misk sokağının başında Kitap Sarayının üstündeki bina Beyoğlu mutasarrıfı Enver Beyin makamı. Bekâr sokağı başında Çığ Apartmanının arsasında Yunan başkonsolosluğu binası ve Taksime varırken şimdi Fransız konsoloshanesi olan binada Giffard Fransız hastahânesi, karşısında köşede meşhur içkili Eftalipos gazinosu.

«Valide çeşmesi ve yanında salaş sirk binası (ikinci meşrutiyetin ilk senelerinde burada Kurtdereli Mehmed ve Filiz Nurul-lah, ecnebi pehlivanlarla göreşirlerdi.) Sağda şimdi Taksim Sarayı olan yerde eski bir binada Rum - Fransız lisesi vardı.»

BEYOĞLU MUTASARRIFLIĞININ ES-BÎNÂSî — Eski Beyoğlunun önü ve içi pek hareketli, cümbüşlü ve kendine has sıması olan bir binası idi; Galatasarayı Sultanisinin bitişiğinde, Yeniçarşı Caddesine sapılan, şimdi, (bu satırlar 1945 de yazılmış-dır) meydanımsı bir hal almış olan köşede idi. 1849 da Galatasaray! Mektebinin ilk binası ile beraber yapılmış; askerî bir karakol-hâne olarak.

Çehre züğürdü bir yapı idi; yıkdırılm-caya kadarda o mühmel simasını muhafaza etti; çatısı basmış, badanası alacalı bulacalı; pencere camlarının kimisi kırık, kimisine gaz sandığı tahtası mıhlı, yahud bakkal kâğıdı yapıştırmalı idi.

Kapusu fora, giren girene, çıkan çıkana; sanki panayır yeri. Saray mensubu paşalar, beyler, hünkâr yaverleri; kavak boylu Yıldız Sarayı tüfekçileri; nişanlı madalyalı komiserler, bitirim hafiyeler..

Erbabı mesâlih de çok; sarıklı softa, - arâkiyeli derviş agelli ak arab, poturlu arna-vud, câmedanlı kürd, kuşaklı muhacir,./şapkalı f renk, kasketli rum, palabıyık ermeni, köse sakal mûsevî, hulâsa yerli yabancı yet-

miş iki buçuk millet.

Posta olup takım takım gelenler de baş* ka; kolu boynuna asılı, eli sarılı omuzdaşlar, pavurya yürüyüşlü palikaryalar, maltız deniz korsanları, çakanoz kasa hırsızları, yankesici, çoğu yalın ayaklı kopiller, umumhane mamaları, muhabbet dellalları, yan sokakların yosmaları, civanları..

Dahası var: tepside yemek ve cebde ie: ki taşıyan lokanta, birahane garsonları; seyyar dondurmacılar, şerbetçiler, fıstık, fındıkçılar, destancılar..

Ana kapunun önünde Istanbulun en uzun boylu, en fiyakalı burma bıyıklı kanun çavuşu dâima hâzır ve nazır.

Içeriki avlunun köşe bucağı da tıklım tıklım eşya: Yangın tulumbası, kancalar, içlerindeki su pislikden kaymak bağlamış kovalar; ve sanki koltkcu dükkâmymış gibi hurda piyano, aynası kırık dolab, paslı de-. mir karyola, patlak kanape, çatlak Enez küpü, laterna, borusu yamru yumru gramofon.

Oradan geçen ekseriya, Beyoğlunun inzibatına memur Esvabcibaşı ismet Beyin oğlu kaymakam Tâhir Beye, bâzan da ağabe-ğisi yaveri husûsîi şehriyâri Fehim Paşaya rastlardı.

Odalar akşamları gene birer kıraathane, kahvehane idi. Pencerelerin arkasında, aded aded baş, çoğu misafir beyler ve efendilerin başı. Bir tarafdan sigaralar tüttürülüyor, nargileler fokurdatılıyor; kahveler, çay-* lar içiliyor; dondurmalar yeniliyor; bir taraftan da gelsin piyasa çıkışları seyir, koko-nalara işmar.

Kanun zabitlerinin dapdaracık odasında hünkâr yaveri paşazadeler, bilhassa acarlardan Kabasakal Çerkeş Mehmedin Hikmet, Talât, Rifat; Hasan Paşanın Mehmed; istihkâm ve inşaat Dâiresi Reisi Sânîsi Hayri Paşanın Enver nam oğulları hiç eksik olmazdı.

O zamanlar Istanbulun Belediye işleri Şehiremânetine, zabıta işleri ve Zaptiye Nezâretine âid, ve şehirde bu sonuncusuna bağlı iki mutasarrıflık vardı: biri bu binadaki Beyoğlu mutasarrıflığı, öbürü Paşaka-pusundaki Üsküdar Mutasarrıflığı.

Bahsetdiğimiz binanın yukarı katları dâirenin erkânına mahsusdu; mutasarrıf, mu-



BEYOĞLUNDA ERMENİLER

271«

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2717

BEYOĞLUNDA SEDYELER




avin, başkâtib, alaybeyi, polis meclisi azaları, polis müfettişleri, merkez komiseri, ter-ceme odası, doktorlar hep orada istif.

Yanda, Yeniçarşıya doğru uzanan Nuh Nebiden kalma kılıklı kagir kısım tevkifhane idi. Haşaratın tıkıldığı yeri geçelim, «mer'iyül hatır» mevkufların yeri anlatıla anlatıla bitirilemezdi: bacakları kırık yayları kavşak, "otları fırlamış bir kanapeden başka oturacak şey yok. Desturun, sarhoş gaseyanlarından koku, koku, koku. Tavandan ömürcek ağları sarkıyor; sıvaları dökülmüş bağdadîler arasından kedi kadar gemi fareleri cirid oynuyor. Pire pıtrak, tahta kurusu katar katar, dört duvar kanları ile mülemma. Sonra ne gaz var, ne mum. Dünyalığı tüketüp ipi pillah, sivri küllâh düşen, zifiri karanlıkda kaşına kaşına sabahı güç

bulur. i

Scrmed Muhtar Alus

BEYOĞLUNDA ERMENİLER — Beyoğlu Ermenilerinin en az dörtbuçuk asırlık bir mazisi olduğu, aynı semtin Üç Horan (Surp Erortutyun) Ermeni Kilisesinin rahiplerinden Kirkor Acemyan (1821-1893) tarafından 1843 de kaleme alınmış bir vesikadan anlaşılmaktadır. Bu mehazda mezkûr kilisenin Hicrî 921 de (Milâdî 1515) isimleri zikredilen rum ekâbirinden ermeniler tarafından satın alındığı ve on sene müddetle burada ruhanî âyin yapıldığı, fakat müteakiben "Galata ermeni kilisesinin papazlarının ve idarecilerinin yüzünden kapandığı kayıtlıdır. Filhakika, onyedinci asrın büyük Ermeni tarihçi ve edîbi Eremya Çelebi Kömürcü-yan Beyoğlundan bahsederken, herhangi bir ermeni kilisesinin mevcudiyetini kaydetme-mektedir. Bundan anlaşılıyor ki, onyedinci asrın ikinci yarısında, Galata surlarının hâricinde pek az miktarda ermeni bulunmaktaydı. Bu babta diğer bir delil de aynı müellifin Ruznâmesinde Beyoğlu semtinin adının dahi geçmemesidir.

1922 de istanbul'da neşredilen Şişli Ermeni Mezarlığı hakkında bir eserin önsözünde ise, onyedinci asırda Sivas'ın Kırna-vula köyünden epeyce miktarda ermeni muhacirlerinin istanbul'a gelerek Beyoğlunun Kırnavula mahallesini teşkil ettikleri iş'ar olunmaktadır.

Onsekizinci asrın sonlarına doğru kaleme aldığı Coğrafyasında rahip Lukas Incici-yan da Eremya Çelebi gibi Pangaltı Ermeni Mezarlığını zikrettikten sonra, Taksim ve mezarlık arasındaki sahanın, 1802 de, büyük bir kısmı Kümeliden ve yangından sonra Bursa'dan istanbul'a iltica eden .ermenilerin yaptıkları evlerle dolu olduğunu kaydediyor.

Filhakika bu tarihden beş yıl sonra, yani 1807 de, eski kilisenin yerinde yeni bir ibadethane inşâ edilmiştir ki bu da ermeni-lerin sayısının çoğaldığını ve dolayısiyle İn-ciciyan'ın kaydının doğruluğunu teyid etmektedir.

Yine Inciciyan tarafından 1818 de Vene-dik'de neşredilen «Eğanak Püzantyan» adlı salnamede, Beyoğlunda 1150. ermeni hanesinin mevcudiyeti tesbit olunmaktadır.

1838 de, kilisenin bugün görüldüğü veçhile muazzam bir şekilde inşâ edilmesinden sonra, ermenilerin sayısı yeniden artmağa başlamıştır. Bilhassa, 1861 de Feriköydeki Surp Vartanantz ve 1895 de Taksim'de Surp ' Arutyun kiliselerinin yeniden ihyaları. akabinde, bu semtlerdeki ermenilerin sayısı daha da artmışdır. Bu artış Birinci Cihan Harbinin sonlarına kadar devam etmişse de, 1922 de ermenilerin harice hicretleriyle bir miktar azalmıştır. Müteakiben, istanbul ermeni zenginleri de tedricen Beyoğluna rağbet gösterdiklerinden, sayıları gitgide artmıştır. Şöyle ki, bugün istanbul'da yaşayan ermenilerin takriben yarısı Beyoğlunda ikaa-met etmektedir.

Kiliseler — 1) Üç Horan; 1515 de Ermenilere geçmiş ve 1525 de kapanmıştır. 1807 de ahşap olarak yeniden inşa edilmişse de, 10 Nisan 1810 da yanmıştır. 1836 ya kadar harap halde kalan kilisenin yeni binası 18 Haziran 1838 de takdis edilmiştir.



  1. Surp Arutyun; Taksimde bulunan ve
    aynı ismi taşıyan hastahânenin bir şapeli
    olan bu kilisenin ilk tesis tarihi bilinmemek
    tedir. 1895 de, yıkılma tehlikesi gösteren ah
    şap bina, Kayserili Mıkırdiç ve Ohannes
    Esayan biraderlerin maddî yardımı ile kâr-
    gir olarak yeniden inşa edilmiştir.

  2. Surp Agop; Kasımpaşa'da bulunan bu
    kilise ilk defa 1811 de yapılmıştır. Toprağı,

Tersane ekmekcibaşısı Donabed yahut Donik Amira tarafından hediye edilmiştir. 1854 de yeniden inşasına başlanan kilise 1857 de ek-mekcibaşı Agop Noradunkyan'ın himmetiyle tamamlanmıştır. Son tamiratı 1902 de vuku bulan ibadethane 1919 da yandıktan sonra tekrar inşa olunmamıştır.

  1. Surp Vartanantz; Feriköyde bulunan
    ve 1860-1861 yıllarında inşa edilen bu kili
    senin takdis merasimi 30 Nisan 1866 da vuku
    bulmuştur. 1903 de Zenop Bey Merametci-
    yan'ın himmetiyle temelden yeniden ihya
    olunmuştur. 1931 de tekrar restore edilmiş
    tir. Son zamanlarda kısmen tevsi edilmiştir.

  2. Surp Lusavoriç; bu kilise Pangaltı
    Ermeni Mezarlığında 1865 yılı büyük kolera
    âfeti esnasında yapılmıştır. 1909 da temelden
    yeniden inşâ edilmiştir.

Mektepler — Eskiden Ermeni cemaatına ait dört mektep vardı. Bunlar sırasiyle, Taksimdeki Esayan, Pangaltıdaki Surp Lusa-vorçyan, Galatasaraydaki Narekyan ve Do-lapderedeki Arşakunyaıı (açılışı 1875 de) okullarıdır ki hali hazırda bunlardan ancak birincisi ve ikincisi tedrisata devam etmektedir. Bugün faaliyette bulunan diğer Ermeni mektepleri ise şunlardır; Mıhitaristlefin Pangaltı Lisesi, ki çok eskidir Merametciyan Orta Okulu (tesisi 1912 de), Nor Tıbrotz (tesisi 1909 da), Arti Gırtaran ve Bezazyan ilk mektepleri.

Hastahâne — Taksimdeki Surp Arutyun kilisesinin yerinde bulunan ve aynı ismi taşıyan işbu hastahâne Sarkis Tıbir Sarraf-Ohannesyan'a (vefatı 1805 de) göre 1794 de • açılmıştır. H. Asadur'a göre (İstanbul Ermenileri, s. 160) Şınork Mıkırdiç Amira bu inşaat esnasında maddî yardımda bu^ lunmuştur. Bu inşaat muhtemelen bir restorasyondur, zira Püzant Keçyan, Ye-dikule Ermeni Hastahanesinin tarihinde (istanbul, 1887, s. 5), istanbul ermeni hastahâne-lerine ait 1755 ve 1792 tarihli iki fermana tesadüf ettiğini kaydetmektedir. Bunlardan birincisi 1743 de verilen diğer bir fermanı teyid etmektedir. Inciciyan'ın mezkûr eserinde Beyoğlu babında işbu hastahâneden bahsetmemesi şayanı dikkattir. 1834 de Ye-dikule Ermeni Hastahanesinin tesisinden sonra buradaki hastalar tedricen oraya nak-

ledilerek hastahâne kapanmıştır. 1870 deki Beyoğlunun büyük yangınından sonra, işbu köhne binada harikzede fakir ermeni aileleri bannmıstır.

Cemiyetler — Beyoğlunun muhtelif semtlerinde, meselâ Şişli'de, Feriköy'de, Do-lapdere'de, Pangaltı'da ve Taksim'de muhtelif ermeni cemiyetleri kurulmuştur. Bunlar meyanmda eskilerden «Fukaraperver Cemiyeti» (kurulusu 1877 de), «Arşakunyan Tedrisat Cemiyeti» (kurulusu 1880 de) «Ermeni Mürettipler Cemiyeti» (kuruluşu 1919 da); ve yenilerden de Esayan ve Mıhitaryan. Liselerinden yetişenler dernekleriyle, 1953 de, istanbul'un fethinin 500. cü yıldönümü münasebetiyle tesis edilen ve bu satırların muharririnin de kurucuları arasında bulunduğu «Kültürel araştırmalar teşvik cemiyeti» bulunmaktadır.

ı. Mezarlıklar — 1) Pangaltı Ermeni Mezarlığı; Takriben dört asırlık bir mazisi olan bu kabristan 1853 de duvarla çevrilmiş ve 1865 de Şişli Ermeni Mezarlığının tesisinden sonra metruk hâle gelmiştir. 1872 de mezarlık sahası bazı kimseler tarafından ele geçirilmek istenmişse de, Sultan Abdülâziz'in fermaniyle ermenilerin hakkı tanınmıştır. 1911 de mezarlığın bugünkü yol üzerindeki kısmı Belediye tarafından 15000 liraya satın alınmıştır. 1939 da tamamı Belediyeye intikal etmiştir.

2) Şişli Ermeni Mezarlığı; bu kabristan 1865 de İstanbul'da vuku bulan büyük veba salgını esnasında vücude gelmiştir. Belediye, fazla miktarda olan kurbanların şehir içinde defnini mahzurlu görmüş ve yasak etmiştir; mukabilinde Şişlideki bugünkü sahayı ermeni cemaatine tevdi etmiştir. 1922 de, üç kişilik bir heyet tarafından; mezarlığın tarihi hakkında ve kabir taşı kitabelerimde ihtiva eden bir eser neşredilmiştir.



Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin