Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə49/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   76

BEYLERBEYİ CAMtt BlNEK TAŞî —

Zamanımızda İstanbulda sokak üzerinde kalmış tek binek taşıdır; Beylerbeyinde Yalı-



BEYLERBEYİ CAMİÎ

— 2682 —


İSTANBUL

ANSIKLOPEDISI

— 2683 —

BEYLERBEYİ ÇAYIRI




boyu Caddesinde, iskele tarafından gelindiğine göre caddenin sol kenarında, camiin büyük bağçe kapusu yanındadır. Pâdişâhlar bu eamie atla geldiğinde bu taşda atdan inerler ve cami bağçesinden geçerek hünkâr mahfili önünde İkinci Sultan Mahmud tarafından yaptırılmış hünkâr dâiresine giderlerdi; namaz dönüşünde de ata bu taş üstünden binerlerdi (B.: Binek taşı)

Bu binek taşı artık bir antika olmuşdur. Târihini bilmez, millî hâtıralara hürmet duygusundan mahrum, sâdece yenilik budalası biri çıkar da, yol kenarında bu koca taş da niye duruyor diye, bu tek kalmış binek taşını kaldırır ise pek yazık olur (Haziran 1961).



BEYLERBEYİ CAMlİNİN İMAMİ EFENDi — Adını maalesef bilmiyoruz, İkinci Sultan Mahmud zamanında imamlık vazifesinin şerefini, bu celalli pâdişâhın masum bir istek ile de olsa, verdiği yersiz bir emre karşı, celâdetle korunmasını bilmiş şahsiyet sahibi bir imam efendidir. Aşağıdaki hâtırayı, hâlen tek el yazma nüshası İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi dekanlık kütübhânesinde bulunan Câbi Said Efendinin muazzam vekaajd nâmesinden alıyoruz:

İkinci Sultan Mahmud hicrî 1227 ramazanının 23/24 üncü gecesi (30 eylül/1 ekim 1812) kayık ile Beşiktaş da Dereağzı denilen yerde saray kapucularmdan Genç Ali Paşa zade ibrahim Beyin yalısı önünden geçiyordu. Yalıda teravih namazı kılmıyordu, namazı kıldıran imamın sesi pâdişâha pek , tatlı, pek halâvetli geldi. Ertesi gece Beylerbeyi Camiine giden pâdişâh, kapucubaşı İbrahim Beye bir haseki göndererek teravih namazı kıldırmak üzere güzel sesli imamı Beylerbeyine getirtti. O tarihde, eski İstavroz Kasrı yıktırılmış ve bağcesi parçalanarak eşhasa satılmış, Beylerbeyi sarayı henüz yapılmamışdı. Pâdişâh bu köye namaz için gelmiş di.

Beylerbeyi Camiinin imamı itiraz etti:

— Ben bu camiin imamı iken ehli olduğum vazifemden çıkarılmadıkça burada pâdişâhımıza başkası namaz kırdıramaz!. dedi.

Silâhdar Ağa ile diğer bendegân: «İmam Efendi, size yine ikram olunur, ihsanınızı

alırsınız, şevketli efendimizin bu gece camie . gelmesi bu imama teravih kıldırmak içindir» dediler ise ikna edemediler; o gece pâdişâha teravih namazını, müverrihin tâbiri ile cebren ve kahren Beylerbeyi Camiin asıl imamı kıldırdı. Sultan Mahmud sesini beğendiği imamla teravih namazını ancak daha ertesi gece Beşiktaşda Tekerlek Mustafa Efendi Camiinde kıldı; fakat garibdir ki bu imamın sesi, iki gece evvel kayıkla geçerken dinlediği kadar tatlı gelmedi, fakat irnarna yine iltifatı şahanede bulundu. 1500 kuruş ile bir boğçe esvab ve çamaşır verdirterek: "Say üzre olsun!..» (çalışsın) dedi.



BEYLERBEYİ CİNAYETİ — Hicrî 1299 (M. 1882) de tüyler ürpertici bir aile faciası, eşine rastlanmaz cinayetlerdendir. Beylerbeyinde İstavrozda büyük bağçeli bir evde Sıvacı Osman Ağa isminde -iri yarı, pençeli bir adam, Cemile ismindeki karısı ve yedi çocuğu ile otururdu. Çocukların en büyüğü bir kız, Emine, ikincisi de oğlan, Bed-reddin idi; kaşı gözü yerinde ve eli ayağı düzgün bir genç olan Bedreddin Üsküdarda Taşçıbası Kahvehanesinde berber çırağı idi. Cemilenin Salih Efendi isminde bir ağabeyi vardı. Her neden ise, bir aile hoşnudsuzîuğu yüzünden Cemile ile Salih Efendi Osman Ağanın vücudunu ortadan kaldırmaya karar veriyorlar, bir gece derin uykusunda, Salih Efendinin elinde süngü, Cemile ile kızı Emi-nenin ellerinde ekmek bıçakları, küçüklere de masa, sopa gibi şeyler veriyorlar, Bütün aile halkı Osman Ağanın üzerine çullanıyorlar ve o dağ parçası adamı öldürüyorlar, salla sırt edip çamaşır suyu döktükleri bağçe-nin nihâyetindeki çukura atıyorlar.

Evlerinin karsı komşusu bir askerî kaymakamı imiş, gece uyanmış, namaz kılmak için abdest almış, kollarını sile sile sofadan odasına doğru giderken gözünün önünde kanlı bir kefen ile Osman Ağanın hayali belirmiş, kaymakam kendi ev halkını uyandırarak- "Kalkınız, komşumuz Osman Ağaya bir şeyler yaptılar.." diye bağırmış. Evlâd ve iyâli kendisini teskine çalışmışlar ise de dinlememiş, sokağa fırlayup imamı, muhtarı - uyandırmış, karakoldan da bir mikdar asker almış, birlikde Osman Ağanın kapusuna varıp zorla acdırmışlar. Ellerinde kova ve des-

ti ve süpürge 'kanları temizlemeğe uğraşan caniler güruhunu suç üstü yakalamışlar.

Vak'a devrin gazeteleri ile neşredilince çok heyecan uyandırmıştı. Uzun süren muhakemeden sonra irili ufaklı kaatillerin hep-, si mahkûm oldular, yalnız Bedreddin cinayet gecesi evde olmadığını, Üsküdarda. ca-lışdığı berber dükkânında yattığını isbat etti ve serbest bırakıldı. Salih Efendi Sinopa ka-lebend gönderildi, cezasını orada doldurdu, dönüşünde Dârüsşefakaya kapucu oldu ve o vazifede öldü. Sinop Kalesinde, İstanbulu velveleye vermiş diğer bir .kanılı vak'anın faili olan Altınvarakcı Nazmi'ye (B.: Murad-paşa Cinayeti) Salih Efendi anlatırmış ki derîn uykusunda bir süngü ve iki ekmek bıçağı darbesi yiyen Osman Ağa yatağından fırlayarak Salih Efendiyi kavramış, odadaki yüklüğün kapusuna öyle vurmuş ki, yüklük kapağı kırılmış, kaatil karşı duvara çarpmış ve bir müddet yerinden kalkamamış, bakmış ki Osman Ağa karısı ve çocukları ile boğuşuyor, işi tamamlamak için tekrar fırlamış ve yaralı Osman Ağayı yere sermiş.

Vâsıf Hiç

BEYLERBEYİ - ÇAMLICA YOLU —

1934 Belediye Şehir Rehberinin 26 numaralı paftasına göre, Beylerbeyi Köyünün en uzun yollarından biridir; Beylerbeyi Camii ile Beylerbeyi İskele Kahvehanesi arasında deniz kenarından başlar, gerideki tepeye, kırlığa doğru uzamr.Hemen lebi deryada Beylerbeyi İskele Caddesi ile kavuşağı vardır; köy içinde de Beylerbeyini bir taraftan Üskü-dara, bir tarafdan da yukarı Boğaza bağlayan Yalıboyu caddesi ile bir dört yol ağzı yaparak kesişir. Köyden gerilere doğru yüründüğüne göre sağ kolda Papatya sokağı, Eskidibek sokağı, bir isimsiz aralık sokak ve Beylerbeyi - Küplüce Yolu ile birer kavuşağı vardır; hattâ bu sonuncu sokak, Beylerbeyi köyü içinde Beylerbeyi İskele caddesi üzerinden başlayarak köy gerilerinde bu kavu-şak noktasına kadar uzanır (B.: Beylerbeyi-Küplüce Yolu).

Beylerbeyi - Çamlıca Yolunun en şenlikli kısmı, deniz ile Yalıboyu caddesi arasında kalan ilk parçasıdır; iki araba genişliğinde ve pakettaşı döşeli bir çarşı boyu olup sahilden gelindiğine göre solda Cami, Muvakkithâne,

İkinci Sultan Mahmudun ihya ettiği mektep, bu bina içinde Beylerbeyi geçlik yurdu, bir tezi ve köşede bir bakkal dükkânı vardır. Beylerbeyinin kıymetli âbidelerinden meşhur hamamı bu binaların ardında kalır, hamama, bakkalın köşesinden sola dönünce, Yalıboyu Caddesi üzerineki kapudan geçilerek girilir.

Sağda ise, Beylerbeyi iskele caddesi kavuşağı köşesinde köyün meşhur, lebideryada bağçeli iskele (Boğaziçi) kahvehanesi vardır, onun yanı boyunca da Sıra ile manav, kasab, bakkal, manav, bakkal, manav, afgi dükkânları ile bir kahvehane .dizilraişdir. Yalıboyu caddesi üzerinde köşede üç katlı kagir bir bina vardır.

Beylerbeyi - Çamlıca Yolu, Yahboyu caddesini aşdıktan sonra kavisler çizerek, dik leşir, Beylerbeyi-Küplüce yolu kavuşanından sonra cayırlar arasında bir kır yolu olur, Tomruk suyuna kadar gider.

Yolun bu ikinci kısmı üzerinde ikifec üçer katlı ahşab ve kagir, beton . evler, ve bunların arasında da birer manav, bakkal dükkânı ile bir kahvehane ve bir marangoz atölyesi görülür.

Papatya sokağı kavuşağı köşesinde bî--rinci Abdülhamidin hayır eseri üçüzlü çeşme vardır;, bu çeşmenin iki yan lüleleri koparılmış, yerleri tıkanmış, su yalnız orta lüleden akmakda idi (ekim 1980).



Göktürk'>Hakkı Göktürk

BEYLERBEYİ ÇAYIEI ÇIKMAZI —

Beylerbeyinde Küplücededir. Beylerbayır* sokağı üzerinde, bir araba girebilecek geniş-likde, kabataş döşelidir. İkişer katlı bağçeli, bağçesiz, ahşab ve beton evleri mütevazı gelirli aile meskenleridir/" Sokağın bitiminde sağda cayır, solda mezarlık vardır (ekim 1960).

Hakkı Göktürk

BEYLERBEYİ ÇAYIRI SOKAÖI —

Beylerbeyinde Küplüce semtinin sokakların-dandır; Beylerbayırı sokağı ile Beylerbeyi-Çamlıca yolunun gerileri arasında uzanır; Beylerbeyi Çayırı Çıkmazı, aslında bu sokağın, Beylerbayırı sokağını aşarak mezarlığa doğru bir devamıdır. Bir araba geçebilecek-genişlikde, kaba taş döşelidir. 1-13 ve 2-16 kapu numaralarını taşıyan evleri, ikişer



BEYLERBEYİ HAMAMI

2684 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

2685

BEYLERBEYİ İSKELESİ





Beylerbeyi Hamamı (Plân; Hüsnü)

katlı, ahşab ve beton, bağçeli ba-ğçesiz, mütevazı gelirli aile meskenleridir. Ekim 1960)

Hakkı Göktürk

BEYLEK-BEEYÎ HAMAMI — Beylerbeyinde, Beylerbeyi Camiinin hemen arkasında; Avlu kapusu Yalıboyu Caddesi üzerindedir, Onsekizinci Türk hamamlarının en güzellerinden biri olub Cami ile beraber hicrî 1192, milâdî 1778 yılında yapılmışdır, mimarının kim olduğu- bilinmiyor, bir pâdişâh kesesinden yapıldığına göre o devrin hassa mimar -başısınm eseri olacağı muhakkak ise de o tarihlerdeki mimarbaşınm adi öğrenilemedi; bir tek hamamdır, 1961 de ayni zamanda mülk sahibi olan Bay Feridun Ersözlü tarafından işletilmekte idi; münevver bir zât olub sahibi olduğu hamamın yüksek sanat kıymetini tamamen müdrik idi. Beylerbeyi Hamamı, Üsküdardan Beykoza kadar, Boğa-ziçinin Anadolu yakasında biricik hamam olarak kalmışdır; bu yakadaki köylerin hemen hepsi ayrı ayrı planda ve güzellikde bütün hamamları türlü sebeb ve behânelerle yıkılmışlardır ki isimleri meçhul kalsa dahi yıkan ve yıkdıran eller kıyamete kadar lanetle anılacaklardır.

Beylerbeyi Hamamının murabbaa yakın mustatil seklinde olan zemini mermer, yüksek ahşab tavanlı ve tavanı . ahşab fenerli, camekanınm, tas döşeli bir avluya acılan ka-pudan girildiğine göre, .sağ taraf da biri büyük üçü küçük, solda dört küçük ve karşıda iki küçük soyunma locası vardır ki hepsi

camlı ahşab bölmeler içine almmışdır. Kapu-dan girildiğe göre sol tarafda yine camlı ahşab bölme hâlinde hamamcının yazıhane-, odası bulunmaktadır, ayrıca karşı tarafda bir soyunma locasının önüne bir tezgâh yapılmışdır. Yine oradaki soyunma localarının arasında kahve ocağı bulunmaktadır, civar çarşı boyu, kahvehaneler de çok olduğu için işletilmiyor, temizlenmiş muattal duruyordu.

Asıl hamama, avlu kapusundan girildiğine göre sola düşen duvarda bulunan kapu-dan girilmektedir, soğukluğa açılan bu kapu-nun sağ yanında geniş mermer tekneli bir çeşme vardır.

Soğukluk üç kısma bölünmüşdür. ortası geniş bir tonos ile örtülmüsdür. Sağda büyük bir kemer vardır, bu kemerin altından ikin ci bölüme geçilir ki burada araları dıvarla bölünmüş tek kurnalı bir temizlenme hücresi ile yine tek kurnalı küçük bir soğuk halvet vardır, temizlenme yeri beşik kubbe ile, soğuk halvet ise, orta kısmının üstündekine amud bir tonosla örtülüdür.

Soğukluğun solunda ki üçüncü kısımcta küçük bir arahkdan girilen iki ayak yolu ile kapusu orta kısmına açılmış ve bir beşik kubbe ile örtülmüş yine tek kurnalı ikinci bir soğuk halvet bulunmaktadır.

Harâre de iç içe iki kısımdır; birinci kısım dar uzun bir koridorun iki yanında orta sıcaklıkda iki büyük halvettir, soldaki halvet üç kurnalı, sağdaki halvet dört kurnalı ve her ikisi yarım küre kubbeler ile örtülüdür.

Harârenih ikinci kısmı yanlamasına bir mustatil şeklinde olub ortada sekiz köşeli bir göbek taşı vardır, büyük bir kemerle ikiye ayrılmış olub solda yarım küre bir kubba altında dört kurnalı bir sofa, sağda da yarım küreye yakın beyzî bir kubbe altında teker kurnalı iki sıcak halvet vardır.

iç manzarasını imkân ölçüsünde tarife ça-lışdığımız Beylerbeyi Hamamının bir esi bulunmayan bu plânının müstesna bir güzelliği vardır ki ancak gözle görmek gerekir; eski yazarların tâbiri ile hakikaten bir 'hamamı dilküşâdır.

Bay Feridun Ersözlü tarafından pek temiz bakılan Beylerbeyi Hamamı pazartesi, salı, perşembe ve cumartesi günleri sabahleyin ona kadar erkeklere, saat ondan akşam beşe kadar kadınlara, aksam beşden ona kadar tekrar erkeklere; pazar, çarşamba ve cuma günleri de bütün gün erkeklere mah-susdur. Bir natır, bir dellâk, bir külhancı ki ceman üç müstahdemi var idi (Haziran 1961).

BEYLERBEYİ İSKELE CADDESi
Beylerbeyinde Beylerbeyi Camii önünde
Beylerbeyi - Çamlıca Yolun ile Abdullahağa
Caddesi arasında uzanır, Arabacılar sokağı
ve Beylerbeyi - Küplüce yolu ile kavuşaklan
vardır, Carni tarafından yüründüğüne göre
sağda meşhur kahvehane bağçesi ve ikinci
Sultan Mahmud Çeşmesi görülür (B.: Bey
lerbeyi İskele kahvehanesi; Beylerbeyi İske
le Meydan Çeşmesi); sonra Vapur İskelesi'
bulunmaktadır. Solda köşede, adı gecen bağ-
çenin kahve dükkânı, yanında bir lokanta,
onun yanında berber, bir sütçü ve tatlıcı,
onun yanında zücâciye dükkânları ile P.T.T.
şubesi, onun yanında geçen asır yapısı üçer
katlı, yarı yalı sayılır iki ahşab ev vardır;
cadde paket taşı döşeli olup bu noktada mey-
danımsı bir açıklık yapar; Beylerbeyi - Küp
lüce yolu kavuşağmdan sonra daralır ve .sola
doğru genişçe bir kavis çizerek Abdullahağa
Caddesine ulaşır. Yolun bu kısmında beton,
yarı kagir yarı ahşab bir kaç ev ile bir pasaj,
Hususî Muhasebe Beylerbeyi Şubesi bulun-
.maktadır (ekim 1960) Hakkı Göktürk

BEYLERBEYİ İSKELE KAHVEHANESİ — Beylerbeyi İskelesi yanındaki kahvehaneler, kadim istavroz has bağçesiriin

parsellenerek halka satılmasından ve böylece Boğazın bu noktasında kurulacak ve kadimden meskûn etrafı ile sur'atle gelişecek bu yeni köye bir cami, bir hamam ve bir de mekteb yapıldığı sıra kurulmuş, açılmışlar idi.

Bundan ötürüdür ki; bu satırların yazıldığı 1961 mayısının haziran ayında Beylerbeyi iskelesi yanında ve lebideryada bulunan tek kahvehaneye 180-200 yıllık bir kahvehanedir dij'ebiliriz.

Dişbudak, meşe, çınar, akasya ve salkım ağaçları ile bezenmiş, önü rıhtım, deniz kenarında bir bağçe ile, hemen ötesindeki çarşı boyunda bir ahşab dükkândan ibaret; emsali mahalle ve köy kahvehanelerine nisbetle büyük olan ve bir köşe başında bulunan bu dükkân ile bağçe arasında Beylerbeyi İskele-sisi caddesi geçer; bu kahvehaneye şöhretini kazandıran lebideryadaki bağçesi eski târihi namazgahın yeridir, ki bu namazgah yanındaki camiden asırlarca evvel, hattâ İstanbu-lun fethinden bir asır evvel kurulmuş bir ibâdetgâh idi (B.: Beylerbeyi Namazgahı),

Kâh Boğazdan geçen gemileri, kâh iskele mendireği üzerinden oltayla balık tutan âvâre çocukları seyrederek, gözü dinlendiren yeşil renk ziyafeti altında ve deniz rüzgârının serinliği içinde, en yorgun kafaların huzura kavuşduğu hakikaten dil kuşa ve ferahfeza bîr kahvehanedir. Üstelik ocağında iyi kahve ve iyi cay pişirilir, demlenir ve iyi nar-güle hazırlanır. Eağçesinin ortasında İkinci Sultan Mahmudun yaptırdığı küçük bir meydan çeşmesi vardır (B.: Beylerbeyi İskele meydan Çeşmesi.)

Bir sanat eseri çeşmenin de ayrıca süslediği ve suyunu temin ettiği bu namlı kahvehaneyi 1929 yılmdanberi Bay Muhsin Açık işletmektedir ki doğma büyüme beyler-beylidir; Dükkânın üstündeki levhada, kahvehanenin tescil edilmiş adı: «Beylerbeyi Boğaziçi kıraathanesi.» dir. Oyun kâğıdı bulundurulmaz, sâdece tavla oynanır.

BEYLERBEYİ İSKELE MEYDAN ÇEŞMESİ — Aşağı Boğazın Anadolu yakasında lebideryada en güzel kahvehanesi olan Beylerbeyi İskele kahvehanesinin diş budak, çınar, meşe, akasya ve salkım ağaçları ile bezenmiş bağcesinin ortasındadır. Babasının

BEYLERBEYİ İSKELESİ

2886 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

2637

BEYLERBEYİ MEHMED PAŞA




yapdırtdığı Beylerbeyi Camimi hicrî 1235-1236 (milâdî -1820) yılında tâdil ederek tamir ettiren,ve bu hayır eserine bâzı ilâveler yapan İkinci Sultan Mahmud tarafından. Camiin tamirinin hâtırası olarak-yaptırılmışdır; usİuplaşdırılmıs yapraklardan başlıkları ile beraber tahminen üç metro kadar yüksekliğinde dört cebheli bir sütunu andırır serapa mermer bir çeşmedir; karşılıklı iki çebhesi lüleli ve tekneli, diğer iki çebhesi de düzdür, lülesizdir, suyu yalnız iki cebhesinden akı-tılmışdı; lüleli olan deniz ve kara cebheleri de .öbür iki yanma nazaran azıcık daha ge-nişdir; üslûblaşdırılmış yapraklardan yapılmış ve bu yaprakların ortasında birer madalyon içinde İkinci Sultan Mahmudun turası bulunan mermer başlık süsleri de yalnız bu geniş deniz ve kara yüzlerinin üstüne kon-muşdur.

Kara cebhesinin mermer teknesi, iki başında su kabı konulacak sedleri ile sanduka seklindedir ve çeşmenin bu çebhesi boyunca uzanır; 1961 yılı haziran ayında bu kara cebhesinin suyu ve dolayısı ile pirinç lülesi duruyordu; deniz cebhesinin ise suyu kesilmiş, lülesi çalınmış, büyük ayna taçındaki lüle de-Hği de kurşun ile tıkanmış bulunuyordu; ki bu deniz cebhesinin teknesi de beyzî hamam kurnası şeklinde olub dört köşe bir sütuncuk üzerine oturtulmuşdur. Çeşmenin deniz ve kara cebhelerinin azıcık dar olan diğer iki cebheden bir farkları da, lülelerin konduğu, çeşmeyi hemen bütün yüksekliğince kaplayan ayna taslarının tatlı bir kavis ile dışarı doğru kabarık oluşudur.

Mermere iki satır üzerine nah t edilmiş olan altı beyitlik manzum târih kitabesi Ke-cecizâde İzzet Efendinin, tasa geçirilmiş olan talih yazı da devrin büyük hattatı Yesârizâ-de Mustafa İzzet Efendinindir.

Kitabe çeşmenin üst kısmına fır dolayı bir korniş hâlinde konmuşdur, kara ve deniz cebhelerinde ikişer beyit, 'diğer cebhelerde tek beyit vardır; deniz tarafındaki cebheden başlar, vapur iskelesi tarafındaki cebhede biter; metni şudur:

Deniz tarafında: .

İdüb fermanın icra âbı semşîriyle Han Mahmud

Harîmi beytini tathir kıldı lıayyi mabudun

Getürdü zemzemi enireyleyiu.ce fâtihi Kabe Bu yolda sâyî meşkûr oldu elhak ebri pür cûdım

Cami tarafında:

Revanı vâlidiyçüıı eyledi bu çeşmeyi icâd

O şâhinşâhm oldu ekseri bu lıayri mevcudun

Kara tarafında:

O bahri lııtfle İskeııderi leb tesııe tartılsun Terâzûyî lıiredde yoksa farkı kulzüm ü rûdıııı İlâhi vâlidi sahi cîhâue sahııı cemıetde Neşîmcııgâh ola sûyi kenarı havzı mcvrûdrtn.

İskele tarafında:



Ki hakkı Mervc yokdur bir sözüm İzzet bu târihe

"Safâyi bâî oîa iç zemzeminden Haa Mahmudun"

1237

Zamanında, yazıların çerçive içi zemini yeşil, yazılar da altın yaldızlı imiş; yaldızlar dökülmüş, zeminin boyası da solmuş, karam-tırak bir hâl 'almışdır. Herşeyden evvel deniz yüzündeki lülesinin takılarak oradan da suyunun akıtılması, sonra, kitabe zemininin dikkatle boyanarak yazısının da sânı olan altın yaldıza kavuşması gerekir.



Kıymetli edîb merhum Ruşen Eşref Ünaydın, ki son yıllarında bu ansiklopedinin dostları arasında bulunuyordu, "Ayrılıklar" adındaki eserinde Beylerbeyi İskele Meydan : Çeşmesinden şöylece bahsediyor:

"... İskele başında cami yanında denize nazır kahvede çayımı, nargilemi beklerken dört köse mermer çeşmenin dört yanına tâ-lîk yeşil bir destar gibi dolanmış beyitleri kaydettim.

"Düşündüm ki babasının henüz hit'at ve kavukla, gelüb küşâd ettiği camiin yanındaki rıhtımdan denize, Mahmûdu Sânînin sırma setreli ve kalın mavi püsküllü, tepesi geniş fesli endamı yeni bir hayal gibi aksetti, Tanzîmâtm ilk hayâli!... Onun için camiin kubbesinde daha eski zaman benliği var,, çeşmenin başlıklarından ise kabullendiğimiz Avrupadan gelme yenilik izleri mevcud... Çeşme ve cami iki nesil arasında türklerin aklından gecen telâkki farkına, ve terakki is-tikaametine dal idi.

«Camiin ihtiyar kayyumu:

•— Yesârîzâdeye mi hayran olursun ev-lâd. yoksa İzzete mi?!. Allah ikisini de özenmiş de halk etmiş, İzzet gibi tarihcilikde yek-

tâ adama Yesârîzâde gibi sahi talik yaraşırdı.', yâ?., şu İzzetdeki nükteye bak!. "Merve" ile "Safa", "Zemzem" le "Mahmud", cinasların hangi birini sayayım, her mısrâda var, başından sonuna kadar da hep biribirine merbut.. Yazı istersen gir camie de kubbenin çenberindeki Yesârî sülüsünü gör, bir de şu muvakkithânenin pervaz kenarındaki talikleri gör!, dedi."



'BEYLERBEYİ KARAKOLU NEFER-LEEİNE İHSAN HÂDİSESİ — Sultan Ab-dülmecidin son günlerinde hasta pâdişâhın vehvi ile büyütülmüş bir hâdisedir; müverrih Cevdet Paşa İhinci Sultan Abdülhamide «Mâruzât» adı ile verdiği târihi raporda şöylece anlatıyor;

«1277 Kurban bayramında (M. 1861) Sultan Abdülmecid Han Hazretleri ruhu cîsrni âlî iken cismi bî can gibi Enderûnu Hümâyundan çıkub bayram alayına bindi; lâkin at üzerinde pek güç hâl ile duruyor idi, alayda olanların ekseri ağlıyordu. Herkes , müteessir ve müteellim idi. Muayededen sonra Dolmabağçe Sarâyi Hümâyûnuna avdet buyurdular. Zâtişâhânenin tahtı saltanata cülusunda biraderi Abdülaziz Efendi küçük olduğundan ona ehemmiyet vermiyordu; büyüyüb sivrildikçe nazara çarpar, göze batar oldu. Abdülaziz Efendi Beylerbeyi Ka-rakolhânesi önünden geçerken karakola atiye olmak üzere bir çıkın göndermiş, (başından korkan) karakol zabiti para çıkınını serasker Rüşdi'Paşaya götürmüş, o da pâdişâha takdim etmiş. Bundan zâtişâhânenin canı sıkılmış, Abdülaziz Efendiye: "Askere öyle cüz'i atiyye vermek yakışmaz, gönderince böyle ziyâdece atiye göndermeli" diye kendisine büyük bir kese altın gönderip onu mahcub etmiş. Sonra Mustafa Reşid Paşayı çağırtarak: «Ne dersin, bizim birader askeri celbe kıyam etmişi» diyerek vukuu hâli anlatmış ve Abdülaziz Efendiyi Tırabulusgarb valisi yapmak hususunda reyini sormuş..»

Yakın bir istikbalde tahta çıkacak bir prensin bir karakolhâne önünden geçerken garib neferciklere küçücük bir ihsanda bulunmasının nasıl tefsir edildiği acı cemiyet yaralarındandır; fakat bu hâdisede karakol zaâbiti ile serasker pasa da ağır suçlu olsalar gerekdir.

BEYLERBEYİ - KÜFLÜCE YOLU —

Beylerbeyinin uzun yollarından biridir; Beylerbeyi İskele caddesi ile Beylerbeyi - Çamlıca yolu arasında uzanır; Eskidibek sokağı ve iki isimsiz aralık sokakla kavuşağı vardır; İskele tarafından gelindiğine göre üçüde sol kolda olan bu sokaklardan- birisi aralık sokakla Arabacılar sokağına Eskidibek sokağı ile keza Arabacılar sokağına ve Beylerbeyi Çamlıca yoluna, ikinci aralık sokak ile de Beylerbeyi - Çamlıca yoluna bağlanır; bu tarifimizden de anlaşılır, Beylerbeyi - Küplüce yolu, köyün gerisindeki tepeye doğru, Arabacılar sokağı ve Beylerbeyi - Çamlıca yolu ile paralelimsi uzanır. Yalıboyu caddesi ile dört yol ağzı yaparak kesişir, sağ kolda da altda Araba meydanı sokağı, yukarda bitimine yakın da Beylerbeyi sokağı ile birer kavuşağı vardır. İskele caddesinden gelindiğine göre, bu cadde ile Yalıboyu caddesi arasında kalan ilk parçası bozukeadır; asıl Küplüce, yolu. Ya lıboyu caddesinden sonra başlar diyebiliriz, iki araba geçek genişlikde ve kabataş döşelidir; sola doğru geniş bir kavis ciğer, ve dik bir yokuş olur, Beylerbayırı sokağı kavusa-ğından sonra da tatlı bir meyil ile Beylerbe-yi-Çamlıca yoluna kavuşur.

Bu yol üzerinde yeni beton yapı bağceli villamsi evlerle gecen asrın ikişer üçer katlı, cidden güzel konak yavrusu köşkleri görülür

(ekim 1960).

Hakkı Göktürk

BEYLERBEYİ MEHMED PAŞA VAK'-

ASI Üçüncü Sultan Murad zamanında

hicrî 17 Cemâziyelevvel 998 (milâdî 14 nisan 1588) cumartesi günü sarâyihümâyunda Kubbealtı önünde başlamış ve Atmeydanın-da sona ermiş kanlı bir vak'adır.

Rumeli Beylerbeyisi Doğancı Kara Meh-med Paşa -pâdişâhın son derecede îtimad ve muhabbetini kazanmış ve has musahibi olmuş bir vezir idi (B.: Mehmed Pasa, Doğancı Kara), devlet protokolü dışında, tek başına huzuru hümâyuna girme imtiyazına sâhibdi, dolayısı ile büyük bir nüfuza sâhibdi; vezirler arasında da onun bu ikbâlini çekemeyenler, onu pâdişâh yanından uzaklaşdırmak, hattâ vücûdunu ortadan kaldırmak için "fırsat gözetenler pek çokdu.

Yıllardanberi devam eden harb gaailesi

BEYLERBEYİ MEHMED PAŞA

— 2688


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

268B —

BEYLERBEYİ NAMAZGAHI





devlet hazînesini sarsmış, ağır vergiler karşısında akçe nizâmı ve ayarı bozulmuşdu; akçenin ayarını bozan da halkın esnaf tabakası olmuşdu. O devirde yaşamış olan müverrih Selânikli Mustafa Efendi şöylece anlatıyor:

«Kanuna göre 100 dirhem gümüşden 500 akçe kesilirdi; halk elindeki akçeyi kırparak gümüş çalmaya başladı, bunu yapanlar tâkib edilip ceza görmedikleri için herkese akçe kırkmada cesaret gelmişdi. Ortada ayarı tam akçe kalmadı, bir «hurda akçe» çıkdı. Devlet hazinesine de vergiyi bununla verdiler. Beri yanda esnaf da yiyecek ve giyecek fi-atlarmı bir misline çıkardı».

Üçüncü Sultan Murad 1588 de mûtemed gözdesi Doğancı Kara Mehmed Paşayı sikkenin tashihine memur etti, tezine de Istanbul-da kendi adına nisbetle anılacak olan bu kanlı vak'a oldu.

Şarkda Gence seferinden dönmüş olan




Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin