Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı


Beykoz Kasrı (Kaba taslak plân: Hüsnü)



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə46/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   76

Beykoz Kasrı (Kaba taslak plân: Hüsnü)

İ m

Üst katın plânı alt katın aynıdır, şu fark ile ki, alt katcla penceresiz hücrelerin üstüne gelen odacıklardan, sağdakilerin, az'evvel kaydettiğimiz gibi merdiven sahmnın üstündeki balkon - koridora, soldakilerin de, küçük bir beyzî salona birer kapuları vardır.

Deniz cebhesi ile bunun mutanâzırı olan cebhede, dörder büyük mermer sütun üzerinde birer büyük balkon vardır.

Kasır 200 dönümlük bir arazide ve gaayet güzel bir koru-park içindedir; koru üç nâ-dîde mantar ağacı, manolyalar, ıhlamurlar, çamlarla, hayli tahribat görmüş olmasına rağmen, hâlâ cennet misâlidir.

Koru - parkda sun'î bir mağara içinde bir «hava hamamı» vardır,'dar ve dolambaçlı bir yol ile girilen bu hamam küçük birer kubbe tavanlı iki küçük hücreden ibaret olup duvarları istridye kabukları ile kaplanmışdır. Burasını, garib zevklerin tadıldığı bir yıkanma yeri zannederek muhayyilesinden kurnalar ilâve edenler olmuşdur. Burası, daha evvel eski Beylerbeyi Sarayının arkasındaki bağçede yapılmış tarıı benzerinden takliden yapılmışdır; Beylerbeyi Saraymdakini, Abdülmecid devrinde İstanbula gelmiş olan İngiliz edîbesi Mis Pardo şöyle tasvir ediyor ki, kullanıldığı devirde yazılmış olan o satırlara inanmak lâzımdır: «Yazın müz'iç sıcaklarından korunmak için bir sığınak olup tavanı ve duvarları deniz hayvanatı kabukları ile kaplıdır, duvarların üst kısmından dökülen sular daimî bir serin hava cereyanı meydana getirir». «Hava Hamamı» tâbirini de Mis Pardo kullanmış-dır (B.: Beylerbeyi Sarayı).

Yapısı 1854 de tamamlanmış olan Beykoz Kasrının tarih kitabesi, koru - parkın deniz tarafındaki "kapusunun üstündedir. Kitabenin metni şudur:

Evci âlâyi saltanat üzre Şehi Âlempenâh Abdülmecid Hânı Hûda kılmış güneş gibi bedîd Beytüşşeref olsa seza ol âfitâbı şevkete İttikçe nuru mümtedi bu kasr ü kâhı müstefîd İklimi Mısırın âsafı merhum Ali Paşa kim Vaz'ı esâsı kasr içün etmişdi tenbîhi ekîd Necli saîdi vâlii Mısr ol Said Paşa kim İtmamına himmet idüp büııyânm itti bi medîd Oi pâdişâhın şevketi âfâka verdi şöhreti Kıldı ol âsâf hizmeti yapıldı bu kasrı cedîd Bünyânı gaayetle nefîs olduğun her bir gören Tahsin idüb ol şah içün eyler senâyi bî adîd Bu kasrı vâîâya şeref verdikçe hayri makdemi Olsun İlâhi ol sehin ikbâl ile ömrü mezîd Cevher biri birisi tam Zîver iki târih ile

Tebrik kılsun makdemi şahanesin mânendi îd «Bu kâhi bâlâ dâima Abdüimeeid Hâna ebed» «Yâ Rab bâ celâlü ferah olsun saîd ender saîd».

Kitabenin nâzımı devrin ricalinden Zîver Paşadır.

Abdülmecid kendisine hediye olarak yaptırılan, hattâ bu münasebetle «Mecidiye» kasrı adı da verilen Beykoz Kasrına pek iltifat etmedi. Kasır Kırım Harbi arifesinde tamam-lanmışdı. O zamanlar harblere gönüllü olarak iştirak edenlere «Başıbozuklar» denilirdi; Kırım Harbine gelen başıbozuk askerin en seçkini Aydın zeybeklerinin teşkil ettiği kıt'alar oldu, «kızan» lar çadırlarını Beykoz Çayırında kurdular, büyük efeler de bu kasırda misafir edilerek ağırlandılar ve zeybek kıt'aları gemilere Hünkâr İskelesinden bindirilip Kırıma sevkedildi (B. : Başıbozuk).

Beykoz Kasrının safâsını süren,u buraya sık sık gelen tek pâdişâh Abdülâziz oldu.

Prens Napoleon'un, Karadeniz yolu ile İstanbula ikinci .gelişinde, izhâr ettiği arzu üzerine ikameti için bu kasır tahsis olundu; Sultan Aziz kendisine burada iâdei ziyâretde bulundu. Bir ikametgâh olarak noksanlarını yukarıda kaydettiğimiz Beykoz Kasrında o za-' man ne gibi tedbirler alındığını bilemeyiz.

Aynı pâdişâh haşmetli misafiri Fransa İmparatoriçesi Eugenie'ye mükellef ziyafetlerinden birini bu kasırda vermişdi.

İkinci Abdühamid Beykoz Kasrına hemen hiç uğramadı; Abdülâzizin sevdiği bir yer ol-. düğü için, bunu, ölümü pek feci olan amcasının hâtırasına hürmet duygusuna atfetmek mümkürf olduğu kadar Kasırdan teşe'um duygusuna bağlamak da doğru olur. Kasır yarım asra yakın bekçiler elinde kapalı kaldı. Mefruşatı o zaman çürüdü, döküldü.

İkinci Meşrûtiyetde, Meclisi Meb'ûsan Reisi Ahmed Riza Bey, Beşinci Sultan Mehmed Reşaddan müsaade alarak, mebuslara, ayan azasına ve hükümet .erkânına 1910 yılı mayısının yirmi birinci günü bu kasrın korusunda bir bahar ziyafeti verdi. Daha .o tarihte kasrın güzel mefruşatının mühim kısmı, bilhassa perdeler, kanape ve koltukların kumaşları kullanılamayacak halde idi; yenilenmesi de ağır masraf kapusu idi. Birinci Cihan Harbi içinde kasırdan başka yolda istifâde düşünülerek burada bir Dârüleytâm açıldı; daha sonra trahum ha^stahânesi oldu, muhacir iskân edildi ve nihayet ordu emrine verildi.



BEYKOZ KASRI

— 2660 —


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

— 2001

BEYKOZ KASBI




1916 yılından 1952 yılına kadar geçen 36 yıl içinde de bina harâ-b oldu. Altın yaldız nakışlı duvarlarına çiviler çakıldı, kapu kanadları, pencere pervaz ve kasaları, zemin parkeleri mahvoldu; güzel ve büyük endam aynalarından bir kısmı kırıldı, bir kısmı söküldü. Koru-parkda da pek çok ağaç kesildi, kurudu. Kasra vaktiyle 3 kilometre mesafede bulunan Sultan suyu getirilmişdi; suyun da mecrası civar halk tarafından tahrib edilmiş; kasrın suyu kendi bağçelerine, bostanlarına çalınmışdı. Tek lütuf bir ateş âfetinin bu güzel yapıyı içi kof yanık duvarlardan ibaret bırakmamış olmasıydı.

Beykoz Kasrı 1952 de, o zamanın Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı merhum Dr. Ekrem Hayri Üstündağ'ın himmeti eseri olarak hükümet tarafından bu Bakanlık emrine . verildi ve çok 'yerinde bir karar ile bu güzel kasırda bir prevantoryum açıldı. Bu satırların yazıldığı tarihde kasır bu hizmetde, ve har âbiden kurtarılmış durumda idi. Bina, mimarî şahsiyetine asla halel getirmeden büyük bir tamir görmüş, güzel koru - park da yeniden tanzim edilmiş; bu işi başaran ve Istanbula pek güzel eserlerinden birini yeniden kazandıran da prevantoryom'un ilk kurucu müdürü ve değerli ilim adamı Dr. Ali Riza Tezel'dir. Kasrın prevantoryum hâline getirilebilmesi için Sağlık Bakanlığı tarafından büyük masraflar yapılmışdır.

Tav anlardaki tezyinat âdeta yok olmuşdu; Güzel Sanatlar Akademisi talebeleri bunların ihyâsı işini üzerine almış, kısım kısım kalmış olan ufak parçaları örnek ittihâz edilerek her tarafın tezyinatı aslında olduğu gibi tamam-lanmışdır. Döşeme ve parkeler ve mermerler harâb vaziyetden kurtarılmışdır. Metruk ve yabanî bir hal almış olan koru - park, evvelâ •kısım kısım çürümüş olan etrafındaki duvar yapılarak ıslah ve imar edilmiş, bu arada bütün istridye kabuğu tezyinatı sökülmüş olan «Hava Hamamı» da tamir görmüşdür. Bu arada 40.000 lira, mecrası tamir edilerek kasrın eski suyuna kavuşması için harcanmışdır. Kasrın mimarî kıymeti ve zarafeti göz önünde-tutularak, mutbak ve çamaşırhane ayrı bir yerde, umumî manzarayı bozmayacak bir mevkide inşâ edilmişdir; ileride 500 yataklı bir pre-vantoryomun ihtiyacını karşılayacak şekilde yapılmışdır.

Yazlık kasır olduğu için binada teshin te-

sisatı yokdu. Muhtelif devirlerinde odun ve kömür sobaları ile ısıtılmış, duvarlar bu yoldan da zedelenmiş, merkezî teshin şart idi. Fakat tavanların yüksekliği alt kat ile üst kat odalarında 7 metre, merdiven sahnı ile üst kat salonda 14 metre olduğundan kaloriferle ısıtmak çok zordu, üstelik binanın bediî simasını da bozacakdı, sıcak hava tesisatı yapıldı. Sıcak hava tesisatı bir prevantoryom için de en uygun düşeni idi. Rıhtım tamir edildi, deniz ve kum banyoları yeri yapıldı.

Koru - parkın içindeki boşluklara binden fazla çam ve şâir ağaçlar dikildi, ayrıca bir de meyva fidanlığı ile ser yapıldı. Kasrın içinde yapılmış olan önemli değişiklik, deniz tarafındaki kapudan girildiğine göre sol köşedeki odanın içi bozularak ayak yolları ile el yüz yıkama musluklarının burada tesisi; üst kat salonun orta kısmının da, binanın yapısı ile ahenkli ve temiz marangozluk işi dört para-van-duvar içine alınarak bir hasta koğuşu'hâline konulmasıdır.

Bu satırların yazıldığı sırada Beykoz kasrının ilk mâmur devrinden farkı, içinde bir hünkâr kasrı mobilyasının bulunmamasından ibarettir denilebilir (mayıs 1961).

Beykoz Prevantoryomu — Beykoz Kasrı binasında 1952 -1953 arasında, İzmir Milletvekili Dr. Ekrem Hayri Üstündağ'ın Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı bulunduğu sırada bu Bakanlık tarafından kurulmuşdur. Hâlen aynı yerde İstanbulun meşkûr hizmetler gören bir sıhhat müesesesi olup, bu satırların yazıldığı sırada Haydarpaşa Numune Hastahânesi Başhekimi bulunan ilk ve kurucu müdürü Dr. Ali Riza Tezel ile merhum Dr. E. H. Üstündağ'ın bu prevantoryumun tesis ve tahakkukundaki himmetleri çok büyüktür.

İzmirin kurtuluş günü yıldönümüne rastlayan 9 eylül 1953 de açılmış olan prevantoryum bidâyetde yalnız yüksek tahsilde bulunan gençlere tahsis edilmiş olup adı da «Yüksek Tahsil Gençliği Prevantoryomu» idi; Allaha' harndetmelidir, yüksek tahsilde bulunan gençlerden bu sıhhat müessesesine muhtaç olanlar müessesenin bakım ve tedavi imkânlarına göre çok az çıktığından resmî adı sâdece «Beykoz Prevantoryomu» na tahvil edilerek şefkat ve sıhhat kanadı lise, ortaokul ve ilkokul çağındaki çocuklar ile herhangi sebeple okula devam etmeyen bütün evlâdı vatanın bir prevantoryom tedavi ve bakıma muhtaç olanlarının

üstüne gerilmiştir; ve muhakkak ki çok yerinde ve isabetli olmuştur.

Aslında pek güzel olup kurucu müdürü . Dr. Ali Riza Tezel'in, sağlam bilgiye dayanan çalışması ile pek mükemmel bir şekilde • restore edilen bina, etrafındaki koru - park, mevkiin şahane letafeti, hava temizliği, bediî sükûnet bir prevantoryom için sanki sureti mahsusada toplanmış ayrı ayrı kıymetlerdir. Bidâyetde 120 yatak ile açılmış, sonra 80 yatak daha ilâve edilmiştir; fakat müessese 500 yatağa çıkarılabilecek durumdadır. 1961 yılı mayısının sonlarında üç yatakhanesi bulunuyordu; bunlardan biri, kasrın deniz tarafındaki kapusundan girildiğine göre alt katda, sol taraftaki küçük beyzî salonda yüksek tahsildeki delikanlılara tahsis edii-mişdi; ikincisi üst katdaki büyük salonun ortasındaki ahşab bölme içinde 7-14 yaşındaki kız çocukların yatakhanesi; üçüncüsü de, alt-dakinin tam üstünde küçük beyzî salonda 7-14 yaşındaki oğlan çocukların yatakhanesi. Alt katdaki büyük salon yemekhane ittihaz edilmişdi.

Alt katda, deniz tarafındaki kapudan girildiğine göre, sağ tarafda başdaki oda hekimler odası, sağ tarafda sondaki oda baş-. hekim odası, sol tarafda sondaki oda da memurlar odası idi.

1961 mayısında Beykoz Prevantoryomu-nun hekim ve idare kadrosu şu zaterden ku • rulmuş bulunuyordu:

Dr. Operatör Samih Olcay, başhekim; Dr. Perihan Sander, dahiliye mutahassısı; Dr. Osman Saburcu, diş hekimi; Osman Zeki Kayabaşı, eczacı; Sadi Kutman, idare memuru; Ferid İbrişim, muhâsib; Sami İnanç, mubayaa memuru; Hüseyin Savaşçı, anbar me-muru.

Prevantoryumun 4 hemşiresi, hademe. aşçı, bağçıvan, kapucu, 45 nefer de müstahdemi bulunuyordu.

Prevantoryomun misafirleri bakımından en kalabalık zaman, okulların tatile girdiği yaz aylardır.

BEYKOZ KÖKFEZÎ —.istanbul Ticareti Bahriye Müdürlüğü tarafından 1928 de neşredilmiş İstanbul Liman rehberinde Beykoz Körfezi hakkında şu malûmat verilmektedir:

«Akıntı cereyanı tesirlerinden mahfuz olan bu koy, İncir köyü körfezi ile beraber bir çok gemilere yatak teşkil eder; çünkü burada sahilden 4 gomana dahilinde şimale doğru hafif bir anafor vardır.

«Umumiyetle gemiler încirköyü körfezi yerine de Beykozu tercih eder (B.: İncirköyü körfezi); Beykoz kasabasının önüne sahilden takriben 2 gomana açıkdaki derin suya demirlerler.

«Beykoz koyunda sefâin önü açık bulundurulmak üzere tize tizesine demirlemelidir. «Beykoz körfezinin şimal burnunda ve Selvi Burnu ile Hünkâr İskelesi arasında küçük bir koy mevcud olup burnun üzerinde de Beykoz kasrı vardır. Burada kum ve çamurlu 7-12 kolaç derinlik mevcuddur. Sahildeki sığlık sahilden l gomanadan daha az mesafede olup nihayet ucunda 5 kolaç su vardır. Bu koy, ağaçlarla mestur dilnişîn bir vadi ile nihayet bulur. Vadinin ortasından bir dere cereyan ederse de su müşkülât ile alınabilir. Suyun Beykozdan alınması tercih edilmelidir. Beykozdan su, gemilere dubalar ile getirilir.

«Büyük sefâin için Beykoz körfezinde en iyi ve mahfuz demir yeri, Selvi Burnu 323 ierece ciheti hakikisi ve 4 i gomana-da ve Tarabyadaki Fransa Sefareti binası 281 derece ciheti hakikisinde kesteriz edilen noktadır.

«Hünkâj: İskelesinin f gomana şimalinde bir iskele mevcud ise de karşısında bir sığlık bank vardır. Bu iskelenin 150 yarda şimali garbisinde de- li kolaçlık bir kaya vardır».

Yukarıda adı geçen rehberdeki bu'malûmatın büyük kısmı, bahriye mülâzimi evveli Mehmed Enîsi Beyin hicrî 1311, milâdî 1893-1894 yılında neşredilmiş «Çanakkale ve Bahri Siyah Boğazları ile Marmara Denizi Rehberi» adlı eserinden alınmışdır.

Enîsi Bey bir haşiye notunda: «1853 se-nei milâdiyesi teşrinisanisinde İngiltere ile Fransanın 16 kıt'a gemiden ibaret müttefik donanması Beykoz koyuna demirlemişlerdi. Fakat karşı sahilde bulunan büyük dere limanı müreccahdır» diyor. O tarihler, donanmalarda yelkenli gemilerin son zamanlarıdır; - yol alması rüzgâra bağlı bir donanmada emin



BEYKO2 KUYU SOKAĞI

— 2662


İSÎÂNfiüL

ansiklöpedisi

— 266B —

ÖIBYKOZ MEZARLIĞI SÖKAĞİ




demir yerleri ve su iskeleleri çok mühimdir. Bundan ötürüdür ki. İngiliz donanmasından «Speed Fire» gemisinin kumandanı bu Karadeniz seferinde tutduğu hâtıra defterine demirledikleri Beykoz körfezinde su meselesini de ehemmiyetle kaydetmiştir, İngiliz kaptanı: «... İncirli ile Beykoz arasında Sultan ovasında (Sultaniye Çayırında) bir çeşme bulunup ilk yağmurdan sonra bir küçük gemi su alabilir. Diğer bir çeşme de Çubukluda bulunup bir büyük geminin su ihtiyacını karşılar. Böylelikle gemileri hep Beykozda çeşmeden su almak külfetinden kurtarır. Eğer Beykozda bir donanma yatmakda ise Beykozdaki büyük çeşmenin 8 musluğundan (niçin 10 değil? B.: Beykoz Çeşmesi) yalnız ikisi diğer gemilere verilir» diyor. Bu notları nakleden Enîsî Bey de: «İngiliz harb gemileri Beykoz limanının poyraz ve lodos taraflarına 8 - 10 kolaç suya bazan çifte demir atarlar ve 50 kolaca kadar kaloma verirler» diye ilâve ediyor ve; «En emin demir yeri Tarabyadaki Fransız Sefirine mahsus bandıranın çekildiği gönder ile batı karayel ve Kuyubaşı Burnu ile kıble 1^ kerte lodos ve Servi Burnu ile kerte yıldız cihetlerinde kerteriz olunan yerdir» diyor.

BEYKOZ :küyu SOKAĞI — Beykozda Yalıköyü mahallesinin sokaklarındandır; 1934 Belediye Şehir Rehberinin 24 numaralı paftasında Ekmekcibayırı Caddesi ile Zindeler Sokağı arasında uzanır gösterilmişdir; yerinde ise yukarda adı geçen cadde ile Sey-rekselviler Sokağı arasındadır; Baharatçı Sokağı ve İshakağa Caddesi ile birer dört yol ağzı yapara.k kesişir. Ekmekcibayırı Caddesinden gelindiğine göre, iki araba geçebilecek genişlikde, paket taşı döşeli aşağı inen bir yoldur; İshakağa Caddesi ile kesişdikten donra, zemin, paket taşı yerine kabataş olur, iniş de yokuşa tahavvül eder, Seyrekselviler ve Ayrılık sokakları ile bir dört yol ağzı yaparak sona erer. İki kenarı boyunca sıralanmış evlerin çoğu ikişer katlı ahşab yapılardır; Baharatçı Sokağı kavuşağı başında bir çeşme vardır; kapu numaraları 1-53 ve 2-28 dir (şubat 1961).

Hakkı Göktürk

BEYKOZ MESCİDİ SOKAfil _ Beykozda Şâhinkaya Caddesi ile Kavakdere Cad-

desi arasında uzanır; Şâhinkaya Caddesi tarafından gelindiğine göre merdivenli bir yo-kuşdur; sağa sola kavisler çizer; çoğu ahşab ve çoğu tekçkaıiı olan evleri mütevazı gelirli ailelerin meskenleridir (şubat 1961). Adını Meryemzâde Mescidine nisbetle almışdır (B.: Meryemzâde Mescidi).

Hakkı Göktürk

BEYKOZ MEZARLIKLARI — Nefsi Beykoz kasabası ile Yalıköyü Mahallesinde üç mezarlık vardır.

1. Çakmak; Dede Mezarlığı — Beykoz vapur iskelesinin yakınında, Ahmed Midhat Efendi Caddesi üzerinde, Yalıköyüne giderken sağ kolda bir sed üstünde, çarşı boyundadır. Dar uzun, küçük bir mezarlıkdır. Otuz yıldan fazla zamandan beri buraya yeni defin menedilmişdir. Mezarlığa adını vermiş olan makberenin sahibi Çakmak Dedenin, Beykoz ve havalisine îstanbulun fethinden bir asır kadar evvel gelip yerleşmiş Türklerden, ve hattâ onların başında bulunmuş olanlardan biri olduğu söylenir.

Millî Mücadelenin ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş devrinin •; en büyük simalarından merhum Mareşal Fevzi Çakmak, Bey-kozuıı Anadolukavağı köyündendir; millî bir an'anemize göre askerî mekteb ve ordu künyesi «Fevzi Kavak» idi, Soyadı Kanunu çık-tıkdan sonra büyük askerin «Çakmak» adını almış, aile şeceresi kökünün Beykoz ve havalisinin, dolayısiyle Anadolukavağmın fâtihlerinden olan bu Çakmak Dedeye bağlanan asâletindendir.

. 2. Gazi Yunus Mezarlığı — Yalıköyü Mahallesinde, mahallenin batı kenarı ile Beykoz kasrı arasında bir tepe üzerindedir. Mezarlık, tepeyi kaplamış gaayet güzel bir ardıç çamı korusu içindedir; çamlar arasında serpilmiş mazılar, defneler, ıhlamurlarla öylesine uhrevî bir atmosferi vardır ki tarif edilemez, îstanbulun en güzel mezarlıklarından biridir, ve bakımlı, temizdir. Yalıköyü Mescidi köşesinden ve Gazi Yunus Sokağından gidilir, bu sokak üzerinde bulunan. mezarlık kapusu yanına, bir hayır sahibi 1960 senesinde cebhesi mermer kaplı bir çeşme yaptırmışdır. Mezarlığa adını vermiş olan makberenin sahibi Gazi Yunusun, îstanbulun fethinden bir asır evvel buraları almış Türk-

it»

«S»


ierden namlı bir cengâver olduğu aşikârdır. Mezarlığın sokak kapusundan girilince tam karşıya gelen kabri, hâtıraları tazim edilen bütün emsali gibi çok büyük yapılmışdır. Demir parmaklıklı alçak bir duvarla çevrilmiş olan kabrin üstü açık ve içi toprak doldurulmuş sandukası takriben 8-8,5 metre boyunda ve 3-3,5 metre enindedir; kitâbesiz baş şâhidesi de 0,60x2 metre eb'adında büyük bir köfeki taşıdır. Sandukanın ortasında üç büyük ardıç çamı ağacı ile bir defne fidanı ve bir taflan ağacı vardır.

Mevta .defnine açık olan bu mezarlığı kaplamış koru bir bülbül yatağıdır, 1961 yılı mayısının sonlarında ziyaretimizde nağrne-kâr kuşlar durmadan şakımakda idi.

3. Şâhinkaya Mezarlığı — Nefsi Beyko-zun arkasındaki tepenin doğu yamacı üzerindedir; eşsiz bir âbide olan Beykoz İshakağa Çeşmesinin hemen arkasından ve oldukça dik bir yokuş hâlinde başlayan Şâhinkaya Caddesinden gidilir. Geniş kısmı, Beykozdan gelindiğine göre caddenin sol kenarında bulunan ve hâlen mevta defnine açık olan bu mezarlık, diğer iki mezarlığa nisbeten yenidir, en eski kabir on sekizinci asır sonlarına aiddir; mezarlığın, caddenin sağ kenarına düşen kısmının tahrib edildiği, daha eski kabirlerin orada bulunduğu söylenmektedir. Yol boyunca kenarına alelade beton bir sed - duvar çekilmiş bakımsız bir mezarlıktır. Hususiyeti ulu ıhlamur ağaçları altında bulunmasıdır; bu ıhlamur ağaçları da, garib-dir, ekseriya görüldüğü, bilindiği gibi yana dallar salmayup, selvi ve kavak misâli boy atmış otuzar, kırkar metre yükseklikde ağaçlardır. Yol kenarındaki bir ıhlamur ağacı da hazin bir hâtıra taşımaktadır;

1935 - 1936 yıllarında, Anadoludan gelmiş 18 - 19 yaşlarında bekâr uşağı erkek güzeli bir delikanlı Beykozda bir kahvecinin yanına çırak olarak girer; kısa bir zamanda kahvehane müşterilerine kendisini sevdirir. Fakat bir gün kahvecinin cebinden beş lirası kaybolur, çırağını hırsızlıkla ittiham eder, garip delikanlıya kıyasıya, öldüresiye dayak atılır. Ertesi sabah güzel gencin kendisini Şâhinkaya Mezarlığında bir ıhlamur ağacına asmış olduğu görülür, o zamanlar intihar vak'alarının yazılması yasak olduğu için hâ-

dise basına intikal etmez, fakat Beykozlula-rın kendi aralarında cevablandıramadıkları sualleri olur: Delikanlı masum ise, teessüründen kendisini intihara sevkedecek dayak nasıl atılır? Dayak mevzuubahis değilse, intihara sebeb yoktur, masum ise serbest bırakılır, suçlu ise, karakoldan kaçar, intihar etmez. Karakoldan kaçıp intiharı kabul edilse, gece kendisini asacak ipi nereden bulmuştur? İpi buldu, ağaçda "kendisini astığı dal, yerden en az 8 metre yüksekdir ve bu ıhlamur ağacının gövdesi kucaklanıp tırma-mlamıyacak kadar geniş, ve gemi direği gibi dümdüzdür, ipi dala geçirmek için ağaca nasıl çıkmışdır? Kaldı ki asılı bulunduğu zaman, yalınayak değildir, üstelik kundura ile böyle bir ağaca nasıl tırmanılır? İpi yerden atıp ilmekledi denilse neyin üstüne çıkıp da kendisini, asmışdır? Cesedin altında iskemle değil, bir taş parçası dahi yokdur, ayaklar 'yerden bir insan boyuna yakın yükseklikde görülmüşdür. Beykozda Şâhinkaya mezarlığındaki ıhlamur ağacı vak'ası karşısında halkın umumî kanaati, dayak altında ölmüş ga-rib bir gencin ölümüne intihar kisvesi giy-dirilmesidir. Masum fakir bir çocuğun sirkatle ittihamı ile dayakla söyletilmesi talebi karşısında Türk zabıtasının asîl ruhunu temsil eden bir komiserin hâtırası için bu şehir kütüğünde «Bağana, İsmail» maddesine bakınız.

Beykozun eşrafından olup servetlerini hayır yolunda ibzal etmekle tanınmış Subası-Haznedarzâde ailesinin kabirleri de bu me-zarlıkdadır, Hacı Hasan Ağa ile dört oğlu, Balıkçı Mustafa Bey, Tahsin Bey, Hacı Ali Bey, Mehmed Bey burada yatmaktadırlar.

BEYKOZ MEZARLIK ÜSTÜ .SOKA-Gl — Yalıköyü sokaklarındandır; 1934 Belediye Şehir Rehberinin 24 numaralı paftasında Zindeler Yurdu Sokağı ile Seyrekselviler Sokağı arasında gösterilmişdir; yerinde ise bir başının Ahmed Midhat Efendi Caddesinde olduğu görülmüştür. Yol merdivenli bir yokuş olarak başlar, sola bir dirsek yaparak darlaşır ve Seyrekselviler Sokağına kavuşur.

Dirsekden sonra ikinci kısmı, sol kolda çukurda kalmış Çakmak Dede Mezarlığının üstünden geçer, ki sokak adını da bu müna- -



BEYKOZ ORMAN MEKTEBİ

2664


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ



2665 —

BEYKOZ TAŞOCAĞI




sebete almısdır, sağ kolda merdivenli bir yol görülür, bu yol 1934 rehberinde gösterilmemiştir, bu yolun başında «Beykoz Mezarlık üstü Sokağı» levhası vardır, öbür başında bulunan ikinci bir levhada da «Ayrılık Sokağı» yazılıdır; sokağın orta kısmında da «Beykoz Kuyu Sokağı» levhası bulunmaktadır; bü-- yük şehir hayatında kayda değer garabetlerdendir.

Beykoz Mezarlık üstü Sokağının evlerinin çoğu ikişer, üçer katlı ahşab yapılardır

(şubat 1961).

Hakkı Göktürk

BEYKOZ ORMAN AMELiYAT MEKTEBİ — 1918 de Beykozun ünlü mesirelerinden ve kasabaya 500 metre kadar uzak-lıkda Kaymakdonduran Suyunun bulunduğu yerde açılmış bir mektebdir. Mektebin kurulduğu yere Arpacı Çiftliği ve Mustafabey Çiftliği denilirdi. Çiftlik binaları bir mekteb bünyesine göre tâdil edilmişdi. Beykoz Orman Ameliyat Mektebi pek az, ancak 1920 yılma kadar yaşayabildi. Mütareke yıllarında İstanbul hükümeti büyük bir malî sıkıntı içinde idi. Ormanlarda çeteler vardı. O sırada büyükçe bir yangın da çıkmışdı, bu huzursuzluklar dolayısiyle okul 1920 yılında kapandı.

Hendek kasabasından naklen açılmış olan bu mektebin dikkate değer bir tarihçesi vardır.

Türkiyede ormanlar günden güne azalmakta idi. Orman içerisindeki açıklıklar, boşluklar Ziraat ve Ticaret Nezâretince göze batmakta idi. Meşrutiyetten sonra Almanya'dan getirilen uzmanlar ormanlarımızın bütünlüğünü sağlamak ve ormanları çoğaltmak zorunda olduğumuzu belirttiler. Bu işler için Orman Umum Müdürlüğünün pratik bilgili, yeter ölçüde personele ihtiyacı vardı, bu ise • ancak okutularak, yetiştirilerek sağlanabilirdi.

31 Temmuz 1911 tarihli «Orman Ameliyat Mektebi Esbabı Mucibe Lâyihası» ve 2 mayıs 1913 tarihli «Orman Ameliyat Mektebi Nizâmnâmesi» yukardaki görüş ve düşüncelerin gerçekleştirilmesi için atılan öncü adımlar oldu.

Yukarıda belirtilen tüzükten sonra ilk Orman Ameliyat Mektebi Sakarya ilinin o

zaman bir bucağı olan Hendek'de 1915 yılının kasım ayında açıldı.

O zaman bu dolaylarda koyu bir ormancılık çalışmasına girişilmişti. Mektep ormanı olarak isletilmek üzere, zamanın Ticaret ve Ziraat Nazırına izafetle «Mustafa Şeref Bey Mıntakası» adı verilen ormanlık; Avusturyalı ormancılarla birlikte amenaje edilmişti.

Okul Hendekde; halkı Ermeni olduğu için başka yana göç ettirilen «Sert» köyünde açıldı. Burası orman içinde bir köydü. Okul olmaya, yatakhane ve lojman ..olarak kullanmaya elverişli yapıları vardı.

Mütareke yıllarında, Birinci Cihan Harbi içinde tehcir edilmiş Ermenilerin yeniden köylerine dönmelerine emir çıktı. Bu sebeple Sert köyündeki Orman Ameliyat Mektebi, 1918 yılında, muvakkaten Adapazarı ilçesine, boş bir koza fabrikasına yerleşti, imtihanlardan sonra da Beykozdaki Arpacı çiftlğiine taşındı.

Bu okulun öğrencileri Hendek ve Adapazarı okullarından gelenler, Beykozda yeniden alınanlar, bir de 1917 de ekim ayında Adananın islâhiye ilçesinin Şıhlı köyünde bir manastırda açılan Orman Ameliyat Mektebinin, buraların Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine, 1919 da kapatılarak öğrencilerinin Beykoz okuluna aktarılmasından toplanmıştı.

Orman Ameliyat Mektebine yaşları 19 dan küçük olmamak üzere rüşdiye veya buna denk okulu bitirenler alınıyordu. Ormancı çocukları veya ormanlık bölgelerden gelen çocuklar tercihan alınıyordu. Okulun öğretim süresi iki yıl idi.

Okulun bir müdürü (Neşet Bey), bir müdür muavini (Koca Mazhar Bey) vardı. Bunlar derse de girerlerdi. Bir muhasebecisi, bir ayniyat memuru, bir dahiliye memuru (Rahmi Bey), bir mubassırı (Hasan Efendi), bir hekimi (Mazhar Paşa), bir de imamı vardı.

Muallimleri beş kişiden ibaretti: Orman mühendislerinden Mustafa Remzi (Göktürk), Mehmet Mazhar (Diker), Ahmet Mid-hat (Dördüncü), Halkalı Ziraat . Mektebinden Hamdi ve Cevdet Beylerdi.

Müstahdemleri hademe, aşçı, sofracı gibi

*•-

İL

on üç kişi idi.



Beykoz'un tercih sebebi, istanbul'da bu-. lunan Yüksek Orman Okuluna yakın olması dolayısiyle öğretim bakımından faydalanmak, bu bölgenin ormanlık olması dolayısiyle de orman içi uygulamalarını rahatça yapabilmek düşüncesinden ileri gelmekte idi.

İki yıllık, iki sınıf olan okulun öğretimi nazarî ve amelî olmak üzere ikiye ayrılmış-dı. Haftanın yarısı nazarî ve yarısı amelî derslerdi. Nazarî dersler, genel bilgiyi meslekî öğretimi arttıracak çeşit ve ölçüde, amelî dersler ise; orman içi çalışmalar, okula ek olarak «Orman Fidanlığı» tatbikatından ibaretti.

Birinci sınıfta okunan haftalık dersler: İkişer saat hendese, hesap, kimya, hikmet (fizik), hayvanat, nebatat; birer saat taba-kat, kitabeti resmiye, dört saat ormancılık, on beş saat ameliyat olmak üzere 33 saat idi.

İkinci sınıfta okunan haftalık dersler: Birer saat müsellesât (trigonometri), kimya, hıfzıssıhha, mâdeniyet, haşerat, intifa, muamelât; ikişer saat, cebir, topografya, nebatat; dört saat ormancılık, on beş saat ameliyat olmak üzere 33 saat idi.

Bu okulu bitirenlere «Orman Ameliyat Memuru» diploması veriliyordu. Devlet hizmetine de beş lira aslî maaşla tâyinleri yapılıyordu. Okulu bitirenler ayrıca Orman Fen Memuru yetiştiren Yüksek Orman Mektebine de girebiliyorlardı.

Beykoz Orman Ameliyat Mektebi' iki devre mezun vermesi gerekirken elimizdeki kaynaklar «1920 yılında 24 mezun vermiştir» diye işaretlidir. Bunların da on beşi Yüksek Orman Mektebine girmiş, dokuzu da orman teşkilâtında memur olarak kalmışlardır. Daha sonra bunlara «Orman Mühendis Muavini» unvanı verilmiştir.

Orman Ameliyat Mektebi kapandıktan sonra bir müddet hâli üzere kalan Arpacı Çiftliği sonradan Ziraat Okulu haline getirilmiş, 1934 eylülünde de daha önce Kâğıdha-nede bulunan fidanlık «İstanbul Vilâyeti Beykoz Ağaçlama Fidanlığı» adı ile buraya taşınmıştır.

BEYKOZ PAHKI — Vapur İskelesinden çıkılıp sağdaki gazinodan ileri yürürününce

elektrik merkezinin yanındadır; deniz tarafı rıhtım, cadde yüzü bir metre yüksekliğinde demir parmaklıkla çevrilidir; parmaklık boyunca kıyısı beton bir çiçek tarhı yapılmış, parkın içinde de, ön yerde ayrı hendesî şekillerde böyle tarhlar vardır. Yeni yetiştirilmiş çam ve akasya, ve eskiden kalma kavak ve çınar ağaçları vardır; tarhlarda da bilinmiş çeşidlerden (hercai menekşe, şebboy, renkli papatya gibi) çiçekler bulunmaktadır; deniz tarafına da oturma, dinlenme için bir miktar bank konulmuştur.

Parkın baş tarafında büyük bir kavak ağacı ile iki büyük dişbudak vardır, biri çok yaşlı, geniş gövdeli, içi oyuk, korunmaya değer bir ağaçdır. Parkın bu yanına yeni olarak mazılar dikilmiş, deniz boyu da çamlarla gölgelendirilmişdir.

Cadde üzerindeki asıl kapusundan parka girilince, yanları beton büyük tarh içinde Atatürkün bir büstü görülür; dört köşe mer-rner çerçeveli bir tarhda dokuz yüzlü mermer bir kaide üzerinde yine mermer bir sütun üzerine oturtulmuşdur; sütunun ortasında dâire şeklinde tunç plak üzerine ve bîr ay yıldız altına şu satırlar yazılmışdir:


Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin