Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə45/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   76

BEYKOZ HAMAMI — Beykoz'da Ahmed Midhat Efendi Caddesinde, vapur iskelesinden çıkıp da sağa yürüyünce, büyük İshak Ağa

Çeşmesine ve çeşmenin -bulunduğu meydana yaklaşırken sol koldadır; cadde yüzüne birkaç göz dükkân yamanmış, kapusu da bir aralık içinde -olduğundan ilk nazarda göze çarpmaz. İkinci Sultan Mahmud zamanında Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından az evvel tanzim edilmiş bir bostancıbaşı defterinde bu hamam «...ve meydana: nazır hamam, ve yanında Be3~koz iskelesi...» diye gösterildiğine göre 1826 dan evvel, asıl Beykoz İskelesinin şimdiki vapur iskelesinin yerinde olmayub Hamam önündeki meydan kenarında bulunduğu, Hamamın da doğrudan meydana nazır olduğu açıkça anlaşılıyor.

Hadikatül Cevâmi, Beykoz Hamamının,
yakınında bulunduğu büyük Beykoz îshak
Ağa Çeşmesinin on altıncı asır ortalarında ilk
bânîsi olan Hasodabaşı Behruz Ağa tarafından
yapıldığını ve gelirinin çeşmeye vakfedildiğini
yazıyor. Bu tpk hamam hâlen Beykozun en es
ki yapılarından biridir. :

Câmekân kısmı dar uzun müstatil şeklinde olup bir aralığa açılan kapusu batı tarafındaki küçük duvarındadır; kapudan girince sağ tarafta hamamcı çekmecesi, emânet dolabı, onun arkasında câmekânla bölünmüş uzun bir soyunma peykesi; sol tarafta üst kat hususî soyunma localarına çıkan merdiven, merdiven altında bir çeşme, çeşmenin yanında asıl hamama geçilen kapu, bu kapunun yanında kah-



Beykoz Hamamı (Plân : Hüsnü)

BEYKOZHAMAMI SOKAĞI

— 2652 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2653 —

BEYKOZ İSHAKAĞA ÇEŞMESİ





Çeşmenin yakınındaki tek hamam ile başka yapılar da bu çeşmeye gelir olarak vakfe-

dilmişti.

Kubbeli ve birkaç lüleli olan bu çeşme bakımsızlıktan o kadar harap olmuşdu ki başı ayağı belirsizdi. Devrindeki bir şâirin dediği gibi İskender güneşi eline fener yapsa da bu hayat suyunu arasa bulamazdı. Az kalsın adını «Kuruçeşme» koyacaklardı.

Bu sırada Birinci Sultan Mahmud Beykoz civarındaki Tokat Kasrını Hümâyûnâbâd adiyle yeniletiyordu. Beykozlular kendisine susuzluktan şikâyet etmişlerdi. Pâdişâh, Sadrâzam Seyid Hasan Paşaya Beykoz çeşmesinin de yeniden yapılmasını emretti. Hasan Paşa bu işi İstanbul gümrüğü emini İshak Ağaya havale etti (B. : İshak Ağa, Gümrük emini). Hazırlanan yepyeni bir plânla 1159 (M. 1746) yılının cemâziyelâhir ayı sonlarında (temmuz)


ve ocağı, onun yanında da bir açık peyke vardır. Dipte, sokak kapusunun tam karşısında camekânlı bir bölme mevcud olup burada da dellâklar için bir soyunma peykesi ve suya vurulmuş, yıkanmış peştemal ve havluların kurutulduğu kafes vardır; bu bölmeden bir kapu ile külhan avlusuna çıkılır.

Asıl hamam kısmı câmekân gibi bir müs-tatilin dört çizgisi içinde toplanmış olup bu müstatil de iç duvarlarla üç murabbaa (kareye) ve bir küçük müstatile 'bölünmüştür; bu plânı ile Beykoz Hamamı, câmekânı ile ha-râresi arasında bir soğukluğu bulunan, ve bir göbek taşı etrafında toplanmış sofa ve halvetleri ihtiva eden klâsik hamam tipinden tamamen ayrılmış dır.

Soğukluğu ve göbek taşı alanı yokdur. Câmekândan birinci kare bölmeye girilir, burası, tam karşıya gelen bir sofanın iki köşesinde iki kurna ile soğukluk yerine kaaim bir yıkanma yeridir; üstü bir beşik kuİDbe ile örtülmüştür. Câmekândan girildiğine göre solda iki kapu vardır; birinci kapudan, yine ,bir beşik kubbe altında toplanmış bir temizlik bölmesi ile iki göz ayak yoluna geçilir; ikinci kapudan da iki kurnalı ve beşik kubbeli soğuk halvete

girilir.


sofanın sağ tarafında bulunan kapudan iç içe ve kare plânlı, ve birer yarım küre kubbe ile örtülmüş iki sıcak halvete geçilir, bunlardan birincisi üç, ikincisi dört kurnadır. Bu suretle Beykoz Hamamının asıl yıkanma yeri, harâre kısmı, bir soğukluk - sofa, bir soğuk halvet ve iki sıcak halvet olmak üzere cem'an 11 kurnadır.

Harârenin ötesinde de ' boydan boya hamamın su haznesi bulunmaktadır.

Beykoz Hamamı 1930 yılından beri Bay Mehmed Ali Coşkun tarafından işletilmektedir. 1961 mayısında, dellâk ye külhancı üç nefer müstahdemi vardı; yıkanma ücreti peykelerde soyunulursa 150, hususî localarda soyu-nulursa 250 kuruş, dellâka kese sabun sürdü-rülürse 450 kuruşdu; dellâk bahşişi, müşterinin mürüvvetine bağlıdır.

Beykozun eski birkaç konak yavrusu ve eski yalılarından kalmış birkaç hâtıra ve sayısı pek az yeni apartımanları müstesna, eski ve yeni meskenlerinde banyo ve ev hamamı yoktur; halkının büyük ekseriyeti de dinî âdaba sadıktır, şer'î temizlik üstünde titizdir; bu

bakımdan kasabanın tek çarşı hamamı olan Beykoz Hamamının müşterisi çoktur. Pazar günleri tamamen .erkeklere, şâir günler 'öğleye kadar erkeklere, öğleden akşama kadar kadınlara, akşam ezanından gece saat ona kadar tekrar erkeklere mahsus açıkdır. B. M. Ali Coşkun ve yetişkin oğlu B. Mustafa tarafından temiz bakılan, işletilen bir hamamdır.

Bibi. : Gnl. H. Râif Ayyıldız ve R. E. Koçu, Gezi notu; Hakkı Göktürk, not.

BEYKOZ HAMAMI SOKAĞI — Beykoz-da, Beykoz Hamamının arkasında, Şâhinkaya Caddesinin altbaşında, sol kolda, bir araba girebilecek genişlikde ve paket taşı döşeli bir çıkmaz sokakdır. Sokağın sağ başında aşı boyalı iki katlı ahşab bir ev, altında bir aşçı •dükkânı, sol başında da tek katlı ahşab bir bina ile altında bir büfe - tütüncü, tatlıcı dükkân, bir fotoğrafhane vardır. Sokak sola bir dirsek yapar, sağ kolda iki adam boyunda bir bağçe duvarı, ve Zafer Sineması, sol kolda da Beykoz Hamamının arka kısmı, su haznesi kısmı bulunmaktadır (şubat 1961).



Hakkı Göktürk

BEYKOZ İSHAK AĞA CEŞMEİ KEBÎRİ

— Yalnız Beykozu değil, İstanbulu, hattâ vatanımız Türkiye'yi tezyin eden Türk yapı sanatının şaheser âbidelerinden biridir; banisine nisbetle sâdece «İshak Ağa Çeşmesi», on aded lülesine nisbet ile de «On çeşmeler» denilir. Vapur iskelesinden çıkınca sağda, Beykoz Parkının da bulunduğu meydanda, ulu bir çınar altındadır. Kaymağı kadîmden beri bilinirdi. Çok yaşlı çınarı kendisine yeşil bir şemsiye yapan bu suyu Türklerin Bizanslılardan nasıl devraldıklarını bilmiyoruz. Bu kaynağın ilk Türk çeşmesi, Kanuni Sultan Süleyman devrinde sarayda hasodabaşı olan ve Mimar Sinana İstanbulda Şehremini bucağında Macuncu civarında cami, mektep, çeşme ve çarşı yaptıran ve hicrî 970 (M. 1562 -1563) yılında vefat eden ve Karacaahmede defnedilen Behruz Ağa yaptırmışdı. 970 yılında hayır eserlerini tamamlar tamamlamaz hayata gözlerini kapayan Behruz Ağanın, şâir hayır eserleri gibi ilk Beykoz Çeşmesini de Mimar Sinana yaptırdığını kabuletmek istiyoruz. Gerçi Sinana nisbet edilen yapı listelerinde bu çeşme yoktur. Fakat Sinan yaptığı çeşme, sebil, mektep gibi küçük şeylerin hiç birisini listesine sokmamıştır.


işe başlandı. Sadrâzam Hasan Paşa aynı ayın 22 nci salı günü azil ve sürgün edildiği için inşa masrafı İshak Ağanın üzerinde kalmıştı. Bütün masrafları ödeyerek çeşmeyi tamamlattı ve üstüne de bir satır halinde üç madalyon içine nefis bir sülüs ile bugün gördüğümüz şu kitabeyi kazdırdı:

«Sahib-ül-hayrat vel-hasanat es-seyyid İs-' hak Ağa emin-i gümrükî Âsitane. Sene 1159».

Vak'anüvis İzzi Efendi kitabında şâirlerin bu çeşme için birçok manzum tarih parçaları hazırladıklarını yazarken Kerkük'lü şâir Nev-res Abdurrazzak Efendinin yazdığı 40 mısralık manzum bir tarih parçasının çeşmenin üstüne konduğunu söyler.

Vak'anüvis Efendi bunu yazarken korkunç bir hata işlemiştir; Nevresin yazdığı tarih manzumesi çeşmenin üstüne hiçbir vakit kon-



Beykoz İshak Ağa Çeşmei Kebîri (Resim : Bülend Seren)

BEYKOZ İSHAKAĞA ÇEŞMESİ

— 2654 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

2655 —

BEYKOZ KÂĞITHÂNESÎ




mamışdır. Yukarıda kaydettiğimiz tek satırdan gayri kitabe yoktur ve yoktu da.

Şâir Nevres'in taşa hakkedilmemiş ve çeşmeye konmamış tarih manzumesi şudur:

Çcsmesârı mâdelet deryâyi dûdi mekremet Ebrûyi saltaneti dehrin hıdivi a'deli Hazreti Sultan Mahmûdi hümâyûn fal kim Cebhesiııde berk ürür feyzi hafî nûri ceîî Tab'ı bir âyînei heybeinümâdır kim müdâm Hânei âyînei hurşîdi eyler müncelî Dâveri adi azma dâd âveri memdûh kim Zâtine hasisedir adli Ömer eûdi Alî Berkü baran gibi verdi lütfü kahrın hükmünü Bir eli şimşirde her dem keremde bir eli Hadimi dergâhına şehler kemer hançer verir Kuvvetüzzahri hilâfettir o zorâver beli Berri bahri bîkeııar eyler hurûşi lutfile Bahri ber eyler Hûda hıfzeyleye kahri velî Kulzüm tebâr olub ahdinde emvâei sırrı âb Tuttu dünyâyı serâser ayni cûdi esmeli Birgün ezcümle çekilmîşdi suyu bu çeşmenin Olmuş idi huşk leb dilteşneler müsteskali Şöyle mahvolnıuşdi âbı kim bilinmezdi anın Ne ayağı ne'başı ne âheri ne evveli Bulamazdı gözlerin ayni hayât âsâ eğer Olsa İskender elinde âfitâbın meş'ali Az kalmışdı ki nâmın kıırııçeşme koyalar Bir musavver kubbeli bir kaç mücessem lûleli Hak Teâlâ pâdişâhın öınrin efzûn eyleyüb Düşmenin her kailde varsa eylesün müsta'sali Himmet ile eyledi evvelkiden âlâ bina Mühmeli oldu mükemmel hem mufassal mücmeli Şöyle rânâ yapdı kim gözler nazîrîn görmedi Âsiyâbı tündi cerhi asuman devr ideli -Mâi berdi şöyle kim eyyamı tâbistâııda Beykoz ehli gaalibâ derpiş iderier mankali Çesaıei hayvan idi güya zalâmi hâkde Buldu Hızr himmetiyle anı Mahmııd Hânı Velî Görîcek hüsni hitâmın didiler târihini Dehrin erbabı sııhen asrın ricali ekmeli Ben de tahsin eyleyüb en sonra tahrir eyledim

Beykoz Çeşmesi Kebîri (Plân : Hüsnü)



Nevresâ bir beyti pâkile dü târihi eelî

«Beykozun buldu suyun yapdı bu dilkeş çeşmeyi»

1159 ,

«Sahi bâlâ menzilet Sultan Mahmud Hânı Velî»

1159

N.evresin bu manzumesi pek zoraki kaleme alınmış, bütün emsali gibi, hattâ İshak Ağa Çeşmesinin buz gibi suyundan da soğuk-dur. Üstelik şâirin, çeşmenin hakiki banisi İshak Ağanın adını hiç anmaması da garibdir. Hakikat olan şudur ki, muhteşem çeşmeye tek satırlık sâde kitabesi çok daha yaraşmışdır, bağrından şarıl şarıl dökülen sular kadar saf ve vekarlıdır.

İzzinin tavsifiyle görülmemiş bir resim ve işitilmemiş bir tarz üzere yapılan çeşmeyi üç sıra halinde sekiz mermer sütunla 12 kemerin yüklendiği bir sakıf örtmektedir. Sütun başlıklarında, süslerinde devrinin hususiyetlerini görüyoruz.

Eni altı, boyu sekiz metre kadar geniş-likde, yüksekliği de dört metre kadardır. Muslukların bulunduğu kısmın örtüsü yayvan tuğla tonoz, ön tarafı ahşaptır. Çeşme yol seviyesinden aşağı olduğu için sağdan dört, cepheden beş ve soldan yedi mermer basamakla mermer zemine inilir. Bu merdivenler çeşmeyi atnalı şeklinde kucakîamışdır; zeminin ortasında bir kanalcık yapılmışdır. Burası ve çeşmenin lülelerinin duvarı tamamen ak mermerle kaplanmış dır.

Çeşmenin on tunç lülesi vardır. İki orta-dakiler büyük, dörder dörder iki yanda bulunan sekiz lüle de küçüktür. Eskiden su büyüklerden yirmişer, küçüklerden onar masura akmak üzere ayarlanmışdı. Bir şâir orta lülelerden suyun akışım tasvir ederken «beyaz cariye gerdanı gibi» tavsifini kullanmışdır.

Çeşmenin suyu biraz kekremsidir, fakat çok soğuktur. Mermer yalakları tatlı ve iç açıcı bir cömertlik ve zemzeme ile dolduran su, öndeki geniş taşlığın ortasında bulunan mermer bir kanalcıkdan billur misâli akar, ve İshak Ağanın çağdaşı şâir Nedimin «cedveli sîm» tâbirini hatırlatır. Bu mermer kanalcıkdan geçen su eskiden denize giderdi. Şimdi Sümerbankın Hünkâr iskelesindeki deri ve kundura fabrikasına akıtılmaktadır.

«s*»

Eskiden gemiler sularını fıçılarla buradan temin ederlerdi. İlk zamanlarda Beykozda başka çeşme olmadığı için halk suyunu buradan alırdı.



Su, yukarıda da kaydettik çeşmenin arkasındaki yekpare ve sert bir kayanın gözlerinden kaynar; tuğla ve harçla yapılmış bir bendin arkasında toplanır, maksimden lülelere akar.

Çeşmenin biraz önündeki iki ağacın arasında yol seviyesinden aşağıda bir çeşme daha vardı. Buradan hayvanlar sulanırdı. Yol tesviye edilirken bu ikinci çeşme yok edilmiştir. Bunun mecrası da bendin solunda görülmektedir.

Büyük çeşmenin üstünde ahşap, iki odalı bir de mektep vardı. 1319 rumî yılı 19 ağustos gecesi (M. l eylül 1903) cülus şenliği yapılırken karşısındaki evden çıkan bir yangında yandı. Beykoz koyunda demirli bulunan İngiliz ve Fransız harb gemilerindeki ecnebi askerler de yangının genişlememesi için yardım etmişlerdir. Mektebin hocası Hacı İbrahim Efendi idi. Sonradan çeşmenin arkasına iki ahşap dükkân yapılmıştı.

Sular İdaresi, yarım asırdan fazla çok bakımsız ve harabîye yüz tutmuş olan bu tarihî çeşmeyi 47 bin liralık bir tahsisat ile esaslı bir surette tamir ettirdi. Çeşme daha evvel üç defa tamir görmüş ve her tamirinde üstüne yeni bir badana çekilmiştir. Bir tamirde Ermeni ustalar tarafından sakfı ve duvarları dejenere bir kalem işi ile sözde süslenmişti.

Son tamir esnasında ilk süsleri badanaların altından çıkarıldığı için yeni tezyin bunlara göre yapıldı. Tamir işi bu gibi eserleri onarmakta müstesna bir kudret gösteren Ekrem Hakkı Akverdiye havale olunmuş idi ki elhak yerinde bir intihardır.

Çeşmenin arkasındaki dükkânlar kaldırıldı, harap duvarı bir sıra kesme taş ve iki sıra tuğla ile düz yapılarak kaplandı. Buranın zemini altı köşe tuğla ile döşenmiş, küçük ve zarif bir boşluk yapılmışdır. Beykoz İshak Ağa Ceşmei Kebîrini, yapıldığı devirdeki siması ve bütün ihtişamı ile ihya eden Sular İdaresinin bu kadirbilirliğini takdir etmemek mümkün değildir. Bu şehir kütüğünde bu himmeti tesbit vecîbemizdir.



İbrahim Hakkı Konyalı

BEYKOZ KÂĞIDHÂNESİ — İstanbul'da en eski Türk kâğıd imalâthanesi, bugün hâlâ o imalâthanenin adına nisbetle anıla gelen Halicin bitimi ötesindeki meşhur Kâğıdhâne Köyünde ve Mesiresinde açılmışdı. İkinci îmâ-lâthâne de hicrî 1218, milâdî 1803 senesinde Üçüncü Sultan Selim zamanında Beykozda Hünkâr İskelesi civarında kuruldu. Yeri Prus-yalı Marşa! Moltke'nin Boğaziçi haritasında kesin olarak gösterilmiştir.

Bir devlet müessesesi olan Beykoz kâğrd-hânesinin kurulmasında Şâkir Efendi adında bir zâtın himmet ve gayreti görülmüş ve bu kâğıdhânenin idaresi Darbhâneye bağlanmışdı. Fakat ömrü pek kısa oldu, 1809 -1810 arasında kapandı.

Beykoz kâğıdhânesinde, bütün eski kâğıd-hânelerde olduğu gibi kaba kâğrdlar imâl edilirdi. Pek kıymetli kâğıdcılık mutahassısımız ve İzmit Kâğıd Fabrikasının kurucusu kimyager Mehmed Ali Kâğıdcı (B.: Kâğıdcı Meh-med Ali) «Kâğıdcılık Tarihçesi» adlı eserinde bu kaba kâğıdlar için: «Kâğıdhâneler devrinde îmâl olunan kâğıdlar ham olarak kâğıt satıcılarına gönderilirdi; bu satıcılar da kâğıd-ları, kullanılacakları yerlere göre ihzar idüp satarlardı. Avrupadanftdhal olunan kâğıdlar da ham olarak gelir, burada işlenirdi» diyor. Beykoz kâğıdhânesinin kapanma sebebi olarak, imâl ettiği ham kâğıdlarm, Türkiyeye işlenmiş olarak idhal edilmeğe başlanan Avrupa kâğıdlarının rekaabetini görüyoruz. Kâ-__ ğıdhânenin, o zamanın en mütekâmil imâl âletlerini ihtiva .eden bir fabrika hâline ifrağ edilememesi de, her halde içerde ve dışarda türlü siyasî gaaileler yüzünden olacakdır.

İlk Türk kâğıd fabrikası, Beykoz kâğıdhâ-

Beykoz Kâğıdhânesi (Moltke haritasından)



BEYKOZ KÂĞITHÂNESİ

— 2656


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2657 —

BEYKOZ KASRI




nesinden 82 - 83 sene sonra, 1893 de, bir hâtıradan ziyâde tesadüf eseri yine Beykozda açıldı.

Beykoz Hamidiye Kâğıd Fabrikası — Bu

müessesenin aşağıdaki tarihçesini değerli fen adamı Mehmed Ali Kâğıdcımn yukarıda adı ge-• çen eserinden alıyoruz:

«Türkiyede her nevi 'kâğıd imâline mahsus olmak üzere fabrika kurmak ve işletmek hakkı 1887 senesinde 50 senelik bir imtiyaz olarak o zamanlar başmâbeyinci olan Osman Beye verildi. Bu imtiyaznâme, Türkiyede, başkaları tarafından kâğıd fabrikası açılmasını elli sene, yarım asır yasak ediyordu.

«Osman" Bey İngiltere'de bir sermayedar grupu ile anlaşarak bir limited şirket kurdu. Şirketin türkçe âdı Hamidiye Kâğıd Fabrikası, ingilizce adı Ottaman Paper Manifacturing Company Limited oldu. Bu şirketin idare meclisi reisi ve sahibi imtiyaz vekili o zamanın namlı bankerlerinden Leonidas Zarifis idi. Hamidiye Kâğıd Fabrikasının sermâyesi 300,000 Osmanlı altını idi. Bu meblâğın % 10 u olan 30,000 liranın bankaya yatırılması ile rûmî 1306 yılı mayısında (haziran 1890) şirket resmen tanınmış oldu.»

«Şirket resmen reşekkül ettikten sonra beheri yüzer liralık hisse senedleri bastırıldı ve satışa çıkarıldı. (O sıralardadır ki Osman Bey öldü. Şirketteki yerine vârisleri olan iki

Beykoz Kâğıd Fabrikası (M. Ali Kâğıdcıdanj

oğlu, Ali Cevad Beyle Ömer Bey geçdiler. İs. An.).

«Şirketin İstanbul'daki idare meclisi reisi L. Zarifis, azaları da Ali Cevad Bey, M. M. J. R. Thomson, J. C. Tucker ve Edwin Pears idi. Şirketin Londra'da da bir meclisi idaresi vardı.

«Kâğıd Fabrikasının kurulması için Ali Cevad Beyin arazisi münasip görüldü (Bu arazi eski kâğıdhânenin bulunduğu vadinin deniz tarafına düşen kısmıdır. İs. An.).

«Ali Cevad Beyin yeri Beykozda Hünkâr İskelesi yanında 42 dönümlük bir toprakdı; üzerinde bağçıvan odası ve samanlığı vardı; bir tarafı yol, bir tarafı Hacı Mehmed Ağa çayırı, bir yanı beylik değirmen, bir yanı deniz idi. Doğu sınırından dere geçiyordu.

«Fabrikanın makinaları İngilterede Masson Scott et Co. firmasına ısmarlandı. Bu firma, bütün teferruatı ile dört kâğıd makinasmın Beykozda montajını da taahhüd etti.

«Beykoz Hamidiye Kâğıd Fabrikasının hise senedleri kâfi mikdarda satılamadı. Şirket Masson Scott firmasına ödemeğe borçlu olduğu taksiti zamanında veremedi. Mezkûr firma ile anlaşarak kurulduktan sonra altı ay fabrikanın Masson Scott firması hesabına işlemesi kabul edildi.

«(Fabrikanın resmi küşadı 24 Ocak 1893 pazartesi günü yapıldı İst. An.). Altı ay işledikten sonra Hamidiye Kâğıd Fabrikası Masson Scott firmasına olan borcunu yine ödeye-medi; mezkûr firma tarafından mahkemeye verildi; Mahkeme Masson Scott firmasını haklı bularak Beykoz Hamidiye Kâğıd Fabrikasını bu firmaya mal etti.

«M. Masson Scott, kendisi şahsen, fabrikanın altı aylık faaliyet devrinde Hamidiye Kâğıd Fabrikasının müdürlüğünü yapmışdı; mahkeme kararından sonra fabrikayı firmasının malı olarak işletmeye karar verdi. Fakat kendi müessesesinin Londra'daki idare meclisi: «Müesseselerinin kâğıd sanayiine m'a'kina yapdığını, kendi müşterileri ile rekaabet demek olan böyle bir kararın doğru olamıyaca-ğını» ileri sürerek müdürlüğü takbih etti, M. Masson Scott istifa etti.

«Böylece kapanan Beykoz Hamidiye Kâğıd Fabrikası 1893 den 1912 senesine kadar 19 yıl muattal kaldı, 1912 de Masson Scott et Co. firması muattal fabrikayı satmağa karar verdi, ve 19 sene evvelki dâvayı kaybetmiş olan

Hamidiye Kâğıd Fabrikası Şirketi tarafından satın,alındı. Şirket fabrikasını tekrar işletmeye hazırlanırken, maliye, ilk imtiyaznâmede muaf tutulan vergilerin ödenmesini istedi v,e fabrikaya haciz kondu. Bu haciz uzun müzakerelerden sonra kaldırılabildi. Şirket İngiltere'den kâğıd mühendisleri ve ustaları getirterek işe başlamak üzereyken Birinci Cihan Harbi başladı; İngiliz personel memleketine döndü, (şirket de aslında bir Türk - İngiliz şirketi idi), fabrika yine muattal kaldı.

«1915 senesinde, harbde müttefikimiz olan Almanlar, harb malzemesi yapılmak üzere - sanki Türkiye'de başka yerde hiçbir maden parçası kalmamış gibi - Beykoz Kâğıd Fabrikası makinalarının kırılmasını ve kendilerine teslimini istediler. O zamanın şuursuz hükümeti bu kurnazca yapılan talebin hakikî mâhiyetini anlayamadı ve Beykoz Hamidiye Kâğıd Fabrikası, vatan müdafaasına lüzumlu malzeme imâl ,etmek bahanesi ile dost görünen eller tarafından tahrib edildi.

«Türkiye kâğıd piyasasının serbestisini devam ettirmek maksadı ile yapılan bu tahrib, ustalıkla tevil edilerek, Beykoz fabrikasının Türkiye'de ham madde bulunmamasından işleyemeyeceği şeklinde yayıldı.

«Beykoz Hamidiye Kâğıd Fabrikası binası 1936 da bir yağ deposu olarak kullanılmakta idi» (Mehmed Ali Kâğıdcı, Kâğıdcılık Tarihçesi, 1936).

En salahiyetli bir kalemin tesbit ettiği bu hazin tarihçeye, Beykoz Hamidiye Kâğıd Fabrikasının açılış törenini, 25 ocak 1893 tarihli Sabah gazetesinden alarak ekliyoruz. Sultan Hamidin yerli sanayii ve millî serveti koruma yolundaki himmetini uzun uzadıya ve pek tumturaklı cümlelerle öven gazete tören hakkında şunları yazıyor:

«Beykozda tesis ve inşâ olunan gaayetle cesim ve mükemmel kâğıd fabrikası, Avrupa kâğıd fabrikalarında bile bulunmayan âlet ve edevatı ile ilk tecrübeleri yapıldıktan ve pek nefîs numuneler imâl edildikten sonra 24 ocak pazartesi günü resmi küşadı oldu. Törene Pâdişhâhı temsîlen erkânıharbiye feriki Şâkir Paşa geldi. Fabrikanın müessisleri olan merhum mabeyinci Osman Beyin oğulları Cevad ve Ömer Beyefendiler ile fabrikanın müdürler heyeti reisi Mösyö Masson ve müdürlerinden M. Thomson, M. Pears ve M. Tucker,. ve Beykoz Kaymakamı Faik B,ey ve şâir davetli-

ler hazır bulunduğu halde Beykoz İmamı Efendinin duasından sonra kurbanlar kesilip fabrika açıldı. Şâkir Paşa fakrikanın her tarafını gezerek, her nevi alât ve edevatı teker teker görerek Sultan Abdülhamide| verilmek üzere, yapılan kâğıdlardan birer mıkdar aldı, sonra kurucu ve idarecilerine hitâb ile bu fabrikanın en son sistem ve Avrupanm en birinci fabrikalarından olduğunu görmekle iftihar ettiğini beyan etti. Davetliler kahve, şerbet ve şekerlemeler ikramı ile ağırlandıktan ve biraz istirâhatten sonra fabrikadan ayrılan Şâkir Paşa doğruca Yıldız Sarayına giderek aldığı numune kâğıdları Sultan Hamide arzetti; pâdişâh yapılan kâğıdları çok beğendi».

Sabah gazetesi bu yazının sonunda Beykoz Hamidiye Kâğıd Fabrikasının kurucuları Cevad ve Ömer Beyleri tebrik etmektedir, ve bu arada «Memleketimizin kâğıd gibi en büyük ihtiyacını izâleye kâfi bir müessese» demektedir.

BEYKOZ KASRI — Yukarı Boğazda Beykozda Hünkâr İskelesi mevkiinde, bir eteği deniz bir tepecik üstünde geçen asır ortasında yapılmış bir kasrı hümâyundur; Boğaziçin-de yapılmış ilk kagir kasırdır. Kavalada yerleşmiş bir Türk ailesinin evlâdı olduğu halde cehlin kamçıladığı hırs ile Mısır'da isyan ederek Türkiye'nin o büyük ve zengin ülkesini kendi ailesi elinde irsen intikaal eder yarı müstakil bir valilik hâline getiren Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından, târihimizde-«Mısır Meselesi» diye acı bir fasıl teşkil eden bu isyan vak'ası anlaşmaya bağlandıktan sonra İstanbula Sultan Abdülmecidi ziyarete geldiğinde bu pâdişâha hediye olarak yaptırılmış-dır. İtmamına ömrü vefa etmemiş, Mehmed Ali Paşanın ölümünden sonra bir müddet yarı kalan kasır, dördüncü oğlu ve Mısır valiliğinde ikinci halefi Said Paşa tarafından 1854 senesinde tamamlanmışdır.

Yerinin seçilmesi târihî hâdiselerle ilgilidir. Hükümdarlık sanatım çok iyi bilen büyük, fakat talihsiz bir pâdişâh olan İkinci Sul-v tan Mahmud, derme çatma silâhlı ve talimsiz ordusunun âsi Mısır valisinin kuvvetleri karşısında mağlûbiyeti ve Mısır ordusunun Anado-luya girerek Kütahyaya kadar ilerlemesi karşısında, yardım beklediği büyük Avrupa devletleri bu mühim durum karşısında seyirci kalınca, devletinin can düşmanı Rusya ile an-



BEYKOZ KASRI

2658 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

2659

BEYKOZ KASRI




laşma zorunda kalmış, 1833 de güya müttefik bir Rus donanması ve ordusu yukarı Boğaza gelmiş, donanma Büyükdere ve Beykoz kör-fezifezlerin demirleyerek Rus askerleri de Servi Buıınu arkasında, Boğaza nazır sırt üstünde (Moltke haritası) ordugâh kurmuş, Rusya ile de Hünkâr İskelesi Muahedesi aktedil-mişdi. Rusların, istikbalde ne olacağını düşünmeden her yerde yapageldikleri şeydir, bu yardımın hâtırası olarak da Beykozda Hünkâr İskelesi civarında Servi Burnunda türkçe ve rusça hitabeleri ihtiva eden büyük bir taş anıd dikmişlerdi. Bu anıd aslında damarlarında Türk kanı taşıyan Mehmed Ali Paşanın yüz karası idi, fakat o tarihlerde o taşı, ancak yeni bir Türk-Rus harbi yerinden kaldırabilirdi. Fakrü zaruret ile geçen gençliğinde kaba postal yemenilerini çıplak ayakla taşımış haris ihtiyar, geç kalmış nedametle İstanbula gelerek af dilemek için ayaklarına kapandığı torunu yerindeki gene, güzel, zarif ve pek nâzik Sultan Abdülmecidin huzurunda o yüz karasını örtmek gaayesi ile Hünkâr İskelesi tepesinde pâdişâhına hediye olarak bu kasrın temelini attı.

Kasrın temeli 1845 yılında atıldı, yeri, geçen asrın İstanbul hayatında büyük hâtırası olan İhtisabağası Hüseyin Beyden alınmışdır (B.: Hüseyin Bey, İhtisabağası). Kasrın mimarı bilinmiyor, malûm olan, geçen asırda hassa mimarı sıfatı ile İs-tanbulun en büyük eserlerini ve bütün saray ve kasırlarını yapmış olan Bal-yanlardan hiç birinin bu kasırda çalışmamış olduğudur.

Kare bir plân üzerinde mermer bir kasır olup bilhassa içi en kıymetli renkli somakilerle serapa kaplanmış-dır; masraftan kaçınılmamışdır. Duvarlarına büyük endam aynaları yerleştirilmiştir, ve muhakkak ki zamanının en güzel ve ağır kıymetli eşyası ile de döşenmiş bulunuyordu.

Boğaza nezâreti fevkalâde olan bu kasrın, bir gecelik dahi olsa pâdişâhın ikameti için yapılmadığı, ancak bir Boğaz tenezzühürrde şöyle bir uğ-rayub yukarı Boğazın lâtif manzarası

karşısında dinlenmesi için yapıldığı bellidir; hamamı, pâdişâhı ağırlayacak mutfağı ve hattâ, ayak yolu yoktur.

Aslında iki kat olup, dışardan üçüncü kat gibi görülen kısım, ikinci katdaki salonun orta kısmı üzerinde, bol ışık temin eden bir ca-mekân fenerdir.

Kasra deniz tarafındaki cephesinden girildiğine göre, kare plân, uzunlamasına üç müstatile bölünmüştür; ortası büyük bir salondur; bu salonun dört köşesinde dört büyük oda vardır; sağdaki iki odanın yanlarına penceresiz iki höcre yapılmış olup onların arasında kalan bir geçidden ikinci kata çıkan beyzî merdiven sahnına geçilir; sol taraf, sağ tarafın mutanâzırdır, şu fark ile ki, burada merdiven sahnmın yerini beyzî bir küçük salon doldurur.

İkinci kata, birer kesik sütunun etrafında dönerek çıkan çifte merdiven çok güzeldir, yalnız korkuluğu şanına denk değildir; sonradan değiştirilmiş olduğu söylenebilir. Beyzî merdiven sahnmın üst kat pencere önüne, fırdolayı parmaklıklı dar bir balkon - koridor konmuştur; bu balkon koridora, alt katdaki penceresiz odaların tam. üstüne rastlayan iki küçük odao'ıkdan çık$ır; bu balkon - koridorun, pâdişâh merdivenden çıkarken, üzerine dizilecek bendegân tarafından alkışlanması için yapıldığı söylenebilir.



Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin