Yunus Emre
Yunus Emre’nin şiirinin genel özellikleri:
-
Şiirleri genelde Gazel 1türüdür
-
Bu gazellerde işlenilen konular: Hak teala’ya, Rasulullah’a,
Tasavvuf, Tarikat, insan vs
-
İlahî tarzdadır (Allah’la ilgili)
SENSİZ YOLA GİRER İSEM
Sensiz yola girer isem, çare yok adım atmaya,
Gövdemde kuvvetim sensin, başım götürüp gitmeye.
Gönlüm, canım, aklım, bilüm senin ile karar eder,
Can kanadı sevi gerek uçuban dosta gitmeye.
Kendiliğinden geçeni doğan ednir maşuku,
Ördeğe, kekliğe çözer suda yüzeni tutmaya.
YUNUS EMRE
1240- 1321
Anadolu’da türş.e şiirin öncüsü, mutasavvuf
Tekke Edebiyatı’nın en büyük isimidir. Dünya çapında ün yapmıştır. Nerede ne zaman yaşadığına dair kesin bir bilgi yoktur. Eskişehir-Sivrihisar, Karaman dolaylarında yaşadığı kabul edilir. Eskişehir-Sarıköy’de Yunus’a ait olduğu kesine yakın bilinen bir mezar vardır. “Halka halk diliyle seslenerek, halkın şairi olmayı bilmiştir. “İlahileri yüzyıllardır. Hem halkın belleğinde hem de ele çoğaltılan divanlarında yaşamış, günümüzde düzenli basımları yapılmıştır. Tasavvuf terimlerinin dışındaki kullanımları sade halkdiliyledir. Genellikle hece ölçüsünü, bazen de aruzu kullanmıştır. Beyit birimiyle yazılmış şiirleri, dize ortalarına yerleştirilen iç kafiyeler dolayısıyla dörtlükler haline getirilmeye de uygundur. Duygulu ve coşkun bir dille ilahi aşkı ve tasavvuf inançlarını işlemiştir. İslam inançlarından kaynaklanan bir hümanizm (insanseverlik) düşüncesine sahiptir. Şiirleri “Yunus Emre Divan” adıyla bir araya getirilip yayımlanmıştır.
Risaletü’n-Nushiyye (Öğütler Kitabı) adlı öğretici eseri, mesnevi biçiminde, aruzla yazılmıştır.
Bin Hamza'ca kuvvet vermiş Ganî Cebbâr aşk erine,
Dağları yerinden ırdı, yol eyler dosta gitmeye.
Yüz bin Ferhat külüng almış, kazar dağlar bünyâdını,
Kayalar kesip yol eğler, âb-ı hayat akıtmaya.
Âb-ı hayatın çeşmesi âşıkların visâlidir,
Kadehi dolu yürütür susamışları yakmaya.
Yedi veylin tamusunu kül eyler âşıklar ahı,
Kasdeder sekiz uçmağı, nûr edip nûra katmaya.
Âşık mı diyen ben ona? Tanrı'ın uçmağını seve,
Uçmak dahi bir tuzaktır, müminler canın tutmaya.
Âşık olan miskin olur, Hak yoluna teslim olur,
Her ne dersen boyun tutar, çare yok gönül yıkmaya.
Bildin gelenler geçtiler, gördün konalar göçtüler,
Aşk şarabın içen canlar, uymaz geçmeye, konmaya.
Tutulmadı Yunus canı, geçti tamudan uçmaktan,
Yola düşüp dosta gider, hem aslını uyakmaya.
Şerhi:
-
„Yola girmek“= yola yürümek, yolu bulmak, aramak, kesmek. Bir işe başlamak, takat-güç, bir işe başlamak, başlarken Allah’ın adıyla başlamak. Sadece lafzî olarak besmele ile değil, manen Allah’ın adıyla başlamak. BU BAŞLANGİÇ, İLK BEYTİN ŞİİRİNDE BESMELESİ! Bir başka anlamı da tarikî yol olabilir, seyr-I sülûk
-
Eğer bu yolculuğa seyr-I sülûk ile dersek (ilk beytteki “yola”) Allah’dan bahsetmiyoruz. Bilmediğimiz yoldan gidiyorsak bir kılavuza ihtiyacımız var.Yorulmamak, dağılmamak için kuvvet veren bir MÜRŞİD-İ KAMİL lazım. Bundan yola çıkarak ilk beytte Şeyh’de kastedilmiş olabilir. Birkaç mana kastedilmiş olunabilir
= Yunus’un şiirleri böyledir. Kolay gözükür ama derin ve farklı (kapalı) manalar taşır. Yunus’un genel olarak değeri bilinmemiş. TEZKİRE-İ ŞUARA (Şairler Ansiklopedisi gibi) Osmanlıda Şairlerin hakkında bilgileri ihtiva eder. Şuarâ Tezkiresi, Klasik Türk edebiyatında şairlerin biyografilerini, eserlerini ve edebi kişiliklerini anlatan eserlerdir. 20 civarında Tezkire-i Şuara vardır ve yalnızca sadece birtanesinde Yunus Emre zikredilir. Sadece Âşık Çelebi zikreder Yunus’u. Yunus Emre kale alınmamış (كأن لم يكن) gibi davranılmıştır.
-
„Gönlüm, canım, aklım, bilüm senin ile karar eder“ = bilüm, bişme yeteneği. Isim olarak kullanılıyor. Şimdiki zamanda kullanımı „aklım-fikrim“ tarzındadır. Genel olarak burda sayılanlar insan nefsindeki farklı farklı noktaları (unsurları) ifade eder. Özel ve derunî manalar ihtiva eder. Mesela „Gönül“ kelimesinin Batılı dinlerinde bir karşılığı yoktur. Farsça’da karşılığı DİL’dir.
-
Can kanadı sevi gerek uçuban dosta gitmeye = uçuben, türkçe zarf fiili, zaman/hal zarfı. Koşarak- uçarak geldim anlamında kullanılır.
Sadeleştirilmiş: „benim gönlüm, ruhum, aklım ancak seninle karar bulur, uçarakta dosta gitmek için can kanadını açman gerek“
-
Belirli olgunluğa erişmek için „kanatlara“ ihityaç var. Yani o kabiliyet ve istek olmalı. Burada „dost“ kelimesi Allah için kullanılmıştır, yani nihai hedef, vuslat yeri Allah’dır. Seyr ilallah!
-
Kur’an’da Allah’u teala şöyle buyurmaktadır:
وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
„Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.“ Bakara 115
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
„Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.“ Kaf 16
-
الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
„Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah'ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.“ Ra’d 28
= „Seninle“= Allah’ın zikriyle
= „Karar“= tatmin oldu, huzur buldu
-
„Karar“ kelimesinde kesinlik var. Bazen birşeye kalbimiz meyil eder ama akıl ve mantığımız buna kaarşı çıkar veya aklımız onaylar ama kalbimiz huzurlu olmaz. Burada „Seninle karar eder“ deki anlam= SAHİP OLDUĞUMUZ BÜTÜN MANEVÎ MELEKELER ALLAH’LA OLDU, ONDAN KARAR KILDI
-
Can kanadı sevi gerek uçuban dosta gitmeye. = birinci beitteki yola girmek, hak yoluna, tarikatin çizdiği yola girmen, yani YATAY anlamda. Düz, yatay yol demek, her türlü meşakketi gözüne alarak, taş, dağ, yaz-kış.. Bu beyitte ise UÇMAK zikredilir, yani DİKEY yol, doğrudan Allah’a (dost’a) uçmak. Daha güvenli, daha hızlı ve kestirme yol UÇMAK. Ancak uçmak için belirli şartlar gerekir. Uçabilmek için kendini hazırlaması gerekir. Kendini fazla yükteni günahlarda, ağırlıklardan, dünyalıklardan kurtarması lazım uçmak isteğen. Tamamen Allah’a odaklanması lazımç herşeyi Allah için olmalı, hafif olmalı ki uçabilesin.
-
Nefsi Emmare: Kötülüğü emreden ve bundan zevk alan nefistir.
-
Nefsi Levvame: Kötülük yaptığında bundan pişman olup af dileyen nefistir.
-
Nefsi Mülhime: Allah'tan ilham alan nefs.
-
Nefsi Mutmainne: Tatmin olmuş nefistir.
-
Nefsi Radiyye: Allah'tan razı olmuş nefistir.
-
Nefsi Marziyye: Allah'ın razı olduğu nefistir.
-
Nefsi Tezkiye: Bu kademede nefs temizlenmiştir.
-
Nefsi Kamile: Olgunluğa ermiş nefistir. Mürşidi Kamillerin nefsinin karşılığıdır.
-
Tabiat, 2- Nefis, 3- Kalp, 4- Ruh, 5- Sır, 6- Hafi (gizli), 7- Ahfa (en gizli olan)
-
Kendiliğinden geçeni doğan ednir maşuku,
Ördeğe, kekliğe çözer suda yüzeni tutmaya.
-
Doğan= yırtıcı kuş. Doğan eğitildiğinde sahibi için hizmet eder, ava çıkar, bir sürüye saldırsa en lezzetlisini bulur ve kendisi yemeden sahibine ulaştırır. Doğan terbiye edilmesi için kendinden geçmeli
-
Maşuk
-
Hakk teala olabilir: yırtıcı vasıflara sahip olan insanda kendisinden geçerek kendini Allah’a verirse, kendini Allah’da bulursa, o doğan gibi sahibi Hakk teala’ya itaat eder ve kendisi ozaman başkaları için rehberlik yapacak konuma gelir
-
Mürşid-i kamil olabilir: mürşid insana kendisini eğitmede, kendinden geçip, kendisini Allah’a vermede yardımcı olur
-
Keklik ve ördek doğanın zaaflerindendir, insanında en büyük zaafı nefsidir, eğer bu zaaflarda kurtulursa bir insan, Allah’a verebilir kendini
-
Bin Hamza'ca kuvvet vermiş Kadir Çaleb aşk erine,
Dağları yerinden ırdı, yol eyler dosta gitmeye
-
Çaleb= tanrı, ilah. Bu Yunus’un kavramlarındandır. Bir başka şiirinde şöyle der: „Gönül Calab'ın tahtı, Calap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise“
-
Aşk eri çok müşkil bir yolda yürür, o yüzden bin Hamza kuvvetine ihityaç duyar. Hakk teala’nın yardımıyla bu yolun yolcusu her türlü engeli aşar
(Şiirin devamı işlenmeyecek)
………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..
AŞIK PAŞA
-
Âşık Paşa(1272-1333), Türk şair, mutasavvıf. Kırşehir'de, 1272 yılında doğmuştur. Mutasavvıf bir aile geleneğinde yetişmiştir. Eserlerinde tasavvufun etkisi büyüktür. Dindar birisidir ve bu nedenle eserlerindeki tasavvufi yönün yanı sıra yoğun biçimde dini motifler mevcuttur. Eserlerinin ve düşüncelerinin önemli bir yönü de o dönemde Türkçeye verdiği önemdir. Zira o dönemlerde Türkçeden çok Arapça ve Farsça'ya değer verilmektedir, şair bunu kınar ve eserlerini Türkçe kaleme alır. Kırşehir'de, 1333 yılında vefat etmiştir. Mezarı üzerine türbe yapılmıştır ve ziyaretgâh hâline gelmiştir. En ünlü eseri Garibnâme isimli mesnevisidir. Aşık Paşa'nın Türk dili ve edebiyatı açısında en önemli ve eseri Garib-name'dir. 12.000 Beyit dolayında olan Garib-name dini-tasavvufi konulu bir Mersiye olup halka tasavvufu öğretmek amacıyla yazılmıştır. Bir bakıma Aşık Paşa, Mevlana Celaleddin Rumi'nın mesnevi'sinde yaptığını Türkçe olarak 2Garibname'de yapmıştır.
Garipname'sini öz Türkçe ile yazışı ve:
Gerçi kim söylendi bunda Türk dilli
İlle masum oldu mani menzili
Çün bulasın cümle yol menzillerin
Yirme gel pes Türk ve Tacik dillerin
Kamu dilde var idi zabt-u usul
Bunlara düşmüş idi cümle ukul
Türk diline kimesne bakmaz idi
Türklere her giz gönül akmaz idi
Türk dahi bilmez idi ol dilleri
İnce yolu ol ulu menzilleri
Bu kitap anunçin geldi dile
Kim bu ehli dahi mani bile
Türk dilinde yeni manalar bulalar
Türk-Tacik cümle yoldaş olalar
Yol içinde birbirini yirmiye
Dile bakıp maniyi hor görmiye
-
Yunus’dan hemen sonra Aşıkpaşa gelir. Yunus’dan daha kapsamlı, mesnevî tazyda yazmıştır
GÜLŞEHRÎ
-
14.yy’da yaşamış bir başka Edebiyatcıdır. Arapça ve farscası olan bir mutesavvıftır
-
Şair Ferîdüddîn-i Attâr, Mevlâna Celaleddin Rumî ve Senâî gibi mutasavvıf yazarlardan etkilenmiştir. Nitekim ünlü eserlerinden biri Attâr'ın ünlü mesnevisi Mantıku't Tayr`ı temel alan aynı adlı mesnevidir. Çoğunlukla bu eserinin Attâr'ın eserinin tercümesi olduğu sanılsa da aslında, Gülşehrî'nin de bizzat belirttiği gibi, eser aynı adı ve temel hikâyeyi barındırmakla birlikte bir tercüme değildir ve orijinal Mantık et-Tayr'ın içeriği eserde yoğun biçimde değiştirilmiş ve farklı kaynaklardan yeni içerikler eklenmiştir; örneğin Rumî'nin Mesnevi'si ve ünlü Hint klasiği Kelile ve Dimne gibi. Bunun dışında Feleknâme isimli ünlü bir eseri daha vardır. Feleknâme`yi İlhanlı hükümdarlarından Gazan Han'a sunmuştur.Ayrıca Aruz-ı Gülşehri ve Kuduri Tercümesi adlı başka eserleride vardır
Not (ekstra)
Mantıku’tayr: ÖZET:
“… Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuslar bir araya gelirler.
Toplanan kuslarin arasinda hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül,
sülün, üveyk, sahin ve digerleri vardir. Amaçlari, padisahsiz hiç
bir ülke olmadigi düsüncesiyle, kendilerini yönetmek üzere bir
padisah seçmektir.
Hüthüt söze baslar ve Hz.Süleyman’in postacisi oldugunu belirttikten sonra; kuslarin Simurg adinda bir padisahlari oldugunu söyler. Ama, hiç bir kusun haberlerinin olmadigini, herkesin padisahinin daima Simurg oldugunu belirtir. Ancak, binlerce nur ve zulmet perdelerinin arkasinda gizli oldugu için bilinmedigini ve onun “bize bizden yakin, bizimse uzak” oldugumuzu anlatir. Simurg’u arayip bulmalari için kendilerine kilavuzluk edecegini ilave edince; kuslarin hepsi de hüthütün pesine takilip onu aramak için yollara düserler. Kuslarin hepsi de Simurg’un sözü üzerine yola revan olurlar…
Ama, yol çok uzun ve menzil uzak oldugundan; kuslar yorulup hastalanirlar. Hepsi de, Simurg’u görmek istemelerine ragmen, hüthütün yanina varinca “kendilerince geçerli çesitli mazeretler söylemeye” baslarlar. Çünkü, kuslarin gönüllerinde yatan asil hedefleri çok daha basit ve dünyevî’dir (!) Örnek olarak, bülbülün istegi gül; dudu kusunun arzuladigi abihayat;tavuskusunun amaci cennet; kazin mazereti su; kekligin aradigi mücevher; hümânin nefsi kibir ve gurur; doganin sevdasi mevki ve iktidar; üveykin ihtirasi deniz; puhu kusunun aradigi viranelerdeki define; kuyruksalanin mazereti zaafiyeti dolayisiyla aradigi kuyudaki Yûsuf; bütün digerlerinin de baska baska özür ve bahanelerdir. Bu mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayri ayri, dogru,inandirici ve ikna edici cevaplar verir. Simurg’un olaganüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatir. Hüthüt söz alir ve sunlari söyler. Söyledikleri, ayna ve gönül açisindan ilginçtir:
Simurg, apaçik meydanda olmasaydi hiç gölgesi olur muydu? Simurg gizli olsaydi hiç âleme gölgesi vurur muydu?Burada gölgesi görünen her sey, önce orada meydana çikar görünür.Simurg’u görecek gözün yoksa, gönlün ayna gibi aydin degil demektir.Kimsede o güzelligi görecek göz yok; güzelliginden sabrimiz, takatimiz kalmadi.Onun güzelligiyle ask oyununa girismek mümkün degil.O, yüce lûtfuyla bir ayna icad etti.O ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör!
Seyyid Nesimi
-
Divan edebiyatının ilk temsilcilerinden sayılabilir
-
Günümüze sadece Divanı ulaşmıştır
-
Halife onu öldürtmüştür. Kabahati: yaşadığı devirde batinî hareketi olan HURUFÎ tarikatine uymuştur. Fazlullah Cavidname adlı eserinde „Kur’an harflerinin 28 olduğunu, insanında yüzünde 28 kıl olduğundan dolayı insan yüzünün kutsal olduğunu ve tapabilecek olduğunu söyler. Nesimi’nin bu görüşe katıldığı için Halife tarafından derisi yüzüldüğü söylenir.
15.ASIR
-
Süleyman Çelebi "Vesîletü'n Necât"
-
Süleyman Çelebi bu eserini 1409’da kaleme almıştır. MEVLİT. Mesnevi türü bir eserdir
-
Mevlid Yunus şiiri gibidir, daha istikrarlıdır. Yunus her nefis tabakasından yazdığı için karıştırılmıştır, rehbersiz okunmaması lazım. Süleyman Çelebi’nin eseri karar kılmış nefis seviyesinde yazılmıştır
-
Süleyman Çelebi’nin İmamet görevi vardır,Bursa Ulucamii’nde hatibdir
-
Bir gün Cuma vaazında biri „peygamberler arasında seviye farkı yoktur der. Delil olarak şu ayeti gösterir: لا نفرق بين أحد من رسله
- Süleyman Çelebi bu olaydan yola çıkarak Hz. Peygamber’in faziletini ve üstünlüğünü göstermek için Mevlid’i yazar
-
Yazıcıoğlu Mehmet
-
„Muhammediyye“3
-
Çanakkaleli iki kardeşdirler: Ahmet ile Mehmet öyle bir eser yazıyor ki, temel eserlerden biri olur
-
Kıyamet ahvalinden bahseder, cennet-vehennem tasvirleri
-
Bu eser yazıldığı günden beri hep okunmuş ve benimsenmiştir. Türk halkın din-peygamber tasavvurlarını oluşturmuştur
-
Muhammediyye adlı eseri kardeşi Ahmed Bican şiir olmayan tarza çevirir (nesre) „Envârul Aşikîn“
-
İkiside Hacı Bayramı Veli’nin müridleridir
14. asırda sonra dini olmayan edebî metinler oluşuyor. 15 yy’da Hacı Bayramı Veli şekillendirdiği dini anlayış hakimdir:
-
Eşrefoğlu Rumî
“Divan-I İlahiyyat”
-
sufî şairdir. Hacı bayramı Veli’nin müridi ve damadıdır. 10 sene hela temizliği yaptıktan sonra halifesi ve damadı olmuştur
16. Asır
Daha parlak bir devirdir. Artık şairler İran Edebiyatından kurtulmuş, hatta kendilerini onlardan daha büyük görmeye başlamışlardır
-
Fuzulî4
-
Yunus’dan sonra türkçeyi bir üst seviyeye taşıyan şahısdır. Türkçeyi esnek hale getirir
-
Taşra’dandır kendisi. İstanbul dıiından
-
Mesleği türbedarlıktır
-
DİVANI vardır
-
Divanının başına önsöz yazmıştır.5burada kendisinin şiir maceralarını ve bu eseri neden yazdığını anlatır
-
Türkçe Divanı'nın önsözünde;
“
|
"İlimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir"
|
-
Kendisinin en büyük korkusu, şiirlerini başka şairlerin çalmasıdır veya başka şiirlerle karışmasıdır. O yüzden kimsenin aklına gelmeyecek, ona has bir mahla olan FUZULÎ ismini kullanmıştır. FUZULÎ=boş, gereksiz demektir
-
Divanlarını belirli sıralamaya gore düzenlemiştir. Buna MÜRETTEB Divan denir. Divan’ın en büyük kısmı: Gazeliyyat kısmıdır. Bunlar kâfiyelere gore alfabetik sıralanır (Her harfe kafiyeli gazel yazmak büyük bir ustalıktır). Divanının sıralamsı tarihi değildir, nazım şekline göredir, o yüzden şiirlerinin yazılışlarının tarihi belirlenemiyor
-
Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun Mesnevîsi vardır (o bu hikayeye ayrı bir renk verir, farklı boyut katar ve bu hikaye’yi bir seyr-I sülük haline getirir). DİVAN-I LEYLA İLE MECNUN
-
Mensur bir eser olan HADİKÂTU’S-SUEDA: Hz. Adem’den itibaren bütün büyük Peygamberlerin başlarına gelen en büyük belaları vs edebî dille anlatır en son Hz. Hüseyin’in Kerbela olayına dayanır.
Maktel= bu tarz acı ve keder ve sonunca ölüm olan olayları anlatmaya denir. Fuzulî bu HADİKÂTU’S-SUEDA adlı eser yüzünde şiilikle suçlanmıştır
-
BAKÎ
-
Kanuni döneminde yaşamıştır. Hatta FuzulÎ ile görüştüğünü söyleyenlerde vardır
-
Şeyhu’l İslam olmak istemiştir. Rumeli Kazaskeri olmuş ancak ömrü Şeyhul’ İslam olmaya kifayet etmemiştir
-
Bakî’nin en büyük şiiri: MERSİYE’dir. Bunu Kanuni’ye yazmıştır (Kanun-I Mersiyesi)
-
RUHÎ (BağdadÎ)
-
16.yy şairleri arasında öne çıkan isim
-
Şemseddin Sİvasî
-
Tokattan Sivas’a beyin göçü yapar (oraya çağırılır)
-
Sivasta kendisine Camii-Tekke yapar. Müderrislik vazifesini üstlenir
-
Sivasın manevi sahibi haline gelmiştir
-
Kendisine KARAŞEMS denmiştir bir Diva sahibidir: Divan-I İlahiyyat (bu dönemin özlliğidir bu Divanlar. manevi ilhamla gelir ve irşad etmek içindir)
-
Hakanî Mehmet Bey:
-
HİLYEYİ SAADET ‘I yazmıştır. Mesnevi şeklinde yazılmıştır. Kendisi yeni bir form ortaya koymuştur. HİLYE= Hz. Peygamber’in fizikî ve şahsÎ öelliklerini ortaya koymak
-
Hilye rivayetleri islam sanatlarını etkiler: Hata sanatında bu rivayet muayyen bir istif ile tablo haline getirilmiştir6
17.asır
-
Osmanlı’nın duraklamaya başladığı asır
-
Edebiyat açısından en verimli dönem
Kasidelerde sıralama:
-
Tevhid
-
Naat
-
Çehar-I Yarı Güzin
-
Nat-I Ali
-
18.ASIR
-
Nedim: alkol mübtelasıdır. Müderrisdir
-
Şeyh Galib Dede: Divan edebiyatın en önemli şairlerindendir. HÜSNÜ AŞK adıyla bir mesnevi yazmıştır
www.ti-entertainment.com
Dostları ilə paylaş: |