İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
RADYO TV ANABİLİM DALI
CENGİZ AYTMATOV’UN ESERLERİ VE ESERLERİNDEN SİNEMAYA
UYARLANAN FİLMLER ÜZERİNE BİR İNCELEME
(Doktora Tezi)
Tez Danışmanı
Prof.Dr.Durali Yılmaz
Hazırlayan
Mustafa Çetin
90/7082
1994
ÖNSÖZ I – III
I. BİRİNCİ BÖLÜM 1 - 58
A – RUS EDEBİYATI VE SOVYET EDEBİYATINA GENEL BAKIŞ 1 - 13
1. ÇAR BİRİNCİ PETRO ve BATIYA YÖNELİŞ 2 - 3
2. ALEKSANDR PUŞKİN : GERÇEĞE YÖNELİŞ 3 – 5
3. DEVRİM VE DEVRİM SONRASI EDEBİYAT 5 – 13
B – SOVYET EDEBİYATININ KIRGIZ EDEBİYATINA ETKİLERİ 14 – 58
1. KIRGIZ EDEBİYATI 15 – 17
2. CENGİZ AYTMATOV’UN HAYATI VE ESERLERİ 18 – 27
3. AYTMATOV’UN ESERLERİ, ESERLERİNDEKİ ORTAK TEMALAR
VE EDEBİ ANLAYIŞINDA MEYDANA GELEN DEĞİŞMELER 28 – 58
II. İKİNCİ BÖLÜM 59 – 84
A – EDEBİYATTAN SİNEMAYA UYARLAMALAR 59 – 71
1. EDEBİYATTAN TİYATROYA 63 – 65
2. EDEBİYATTAN SİNEMAYA 66 – 71
B – SOVYET SİNEMASINDA EDEBİYAT UYARLAMALARI 72 – 79
1. EDEBİYAT UYARLAMALARI AÇISINDAN CENGİZ AYTMATOV’UN
ESERLERİNDEN YAPILAN FİLMLER 75 – 79
C – TÜRKİYE’DE ve DÜNYADA EDEBİYAT UYARLAMALARI 80 – 84
1. TÜRKİYE’DE EDEBİYAT UYARLAMALARI 80 – 81
2. DÜNYADA EDEBİYAT UYARLAMALARI 82 - 84
III. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
A- RUS SİNEMASI VE SOVYET SİNEMASINA GENEL BİR BAKIŞ 85-98
1. SOVYET SİNEMASI ETKİSİNDE KIRGIZ SİNEMASI 91-92
2. CENGİZ AYTMATOV’UN SİNEMA DÜNYASI 93-98
B- CENGİZ AYTMATOV’UN ESERLERİNİ SİNEMAYA UYARLAYAN YÖNETMENLER VE ÇALIŞMALARI 99-123
1. LARİSSA SHEPITKO 99-100
2. IRINA POPLOVSKAYA 101-103
3. SERGEI URUSSEVSKI 104
4. ANDREI M. KONCHALOVSKY 105-106
5. KAREN GEVORKYAN 107-108
6. HOCAKULU NARLIYEV 109-112
7. TOLOMUŞ OKEYEV 113-116
8. POLATBEK ŞEMSİYEV 117-121
9. DİĞER ÇALIŞMALAR 122-123
IV. SONUÇ 124-126
V. BİBLİYOGRAFYA 127-140
VI. EK:
A.CENGİZ AYTMATOV İLE KONUŞMA 141-156
KISALTMALAR
Ank. : Ankara
C.A. : Cengiz Aytmatov
C.A. : Chingiz Aitmatov
Çev. : Çeviren
İst. : İstanbul
K.M. : Kaltay Muhammedanov
MSD. : Milliyet Sanat Dergisi
Nr. : Numara (sı).
So.Fi. : Soviet Film,Sowjetfilm
Sov.Lit. : Soviet Literature, Sowjetliteratur
Tr. : Translation, Translated
Tsch.A. : Tschingiz Aitmatow
Yay. : Yayınevi, Yayınları, Yayını
ÖNSÖZ
Cengiz Aaytmatov’un edebi dünyası yanında bir de sinema dünyasının olduğu düşünüldüğünde, edebiyat, sinema ve edebiyat uyarlamaları birleştirilerek ele alınması gerekiyordu. Yazarın dünyasına ancak bu şekilde ulaşılabilecekti.
Aytmatov her ne kadar bir Kırgız yazar olsa da aslında Sovyet edebiyatının ya da tam anlamıyla Rus edebiyatının yetiştirdiği en önemli yazarlardan biri. Bu yüzden konuya Sovyet ve Rus edebiyatı açısından yaklaşmak, yetiştiği edebi zemin üzerinde de durmak gerekliydi. Aynı konu Kırgız sineması içinde geçerliydi. Sovyet-Rus sinemasının etkileri, hatta ağırlığı söz konusuydu.
Sovyet Rus edebiyatı ve sineması üzerinde çalışmamızda önemle durduk. Bunun sebebi gerek konumuzun bir parçası olması, gerekse dünya edebiyatı üzerindeki etkisiydi.
Aytmatov’un roman ve hikayeleri yanında müstakil senaryo çalışmalarının olması, Kırgızistan Sinemacılar Birliği Başkanlığı yapmış olması, eserlerinden uyarlanan filmlere dolaylı katkılarının olması onun bu yönünün özellikle incelenmesini gerektirmektedir.
Aytmatov’u ele alırken Sovyet ve Rus edebiyatı çerçevesinde değerlendirmemize rağmen, bakış açımız”millet”, “kimlik”açısından olmadı. Aytmatov aldığı etkilere rağmen bir Kırgızdır ve her zaman bu hüviyetine sahip çıkmıştır. Kırgız geleneğini beslemiş, sesini duyurmuş, dünyaya açmıştır. Gelenekseli, kendi aslına tam olarak sahip çıkarak evrensele taşımıştır. Bunu her vesileyle hatırlatmayı da ihmal etmemiştir.
Yazar”Sovyet” olmayı da reddetmez. Hadiseyi zaman ve şartlar çerçevesinde değerlendirir. Bilindiği gibi bugün hala Rusya’nın Lüksemburg Büyükelçiliği görevini sürdürmektedir. Ama göreve Sövyetler Birliği’nin Büyükelçisi olarak başlamış, dağılma sonrası her şeyin Rusya’ya devri ile makamın da devri sözkonusu olmuştur. Bu bir kimlik problemi değil, şartların getirdiği bir olgu olarak değerlendirilmelidir. Yazarın bakış açısı da bu yöndedir. Tezimize başlangıç itibarıyle kronolojik bir sırayla başlamış olsak da daha sonra konulara uygun bir sıra takip ettik. Genel konu başlıklarımız olmasına rağmen çalışmamızı bir bütün olarak ele aldık.
Birinci bölümde Rus ve Sovyet edebiyatını, Kırgız edebiyatını, Aytmatov’un hayatı ve edebi dünaysını oldukça geniş bir şekilde ele aldık. İkinci bölümde edebiyat uyarlamaları üzerinde durduk. Üçüncü bölümde ise Rus-Sovyet sineması ve Kırgız sinemasını, Aytmatov’un sinemaya yaklaşımını, yazarın eserlerini sinemaya uyarlayan yönetmenlerin çalışmalarını ele aldık. Müstakil bir bölüm olarak da Cengiz Aytmatov ile Lüksemburg’da yaptığımız konuşmaya yer verdik. Bölümlerin her biri bütünün parçaları olarak sıralandı.
Cengiz Aytmatov’u Sovyet ve Rus edebiyatı çerçevesinde ele aldığımız çalışmamızda, yazarı bütün dünyasıyla vermeye çalıştık. Yer yer konularımızın genişlemesi tamamıyle yazarın hayatıyla ilgilidir. Cengiz Aytmatov için veteriner, politikacı, araştırmacı, tiyatrocu, Türkolog, sinemacı, senarist tanımlarının hepsi kullanılmaktadır. Bu durumda konuların farklı sahalara kayması normal karşılanmalıdır.
Eserleri üzerinde dururken her eserini diğerleriyle mukayese ettik ve eserlerden yola çıkarak değişik konulara yöneldik. Bu yukarıda da belirttiğimiz gibi yazarın dünyasıyla ilgilidir. Aytmatov’u klasik roman veya hikaye eleştirisi kalıplarıyla incelemek sağlıklı olmayacaktı. Çünkü yazar eserlerinde kendisine, kendi yaşadıklarına sıkça yer veriyordu.
Edebiyat uyarlamalarına ayrılan bölümde konuyu hem genel anlamda hem de Kırgız ve Sovyet edebiyatı açısından ele aldık. Sovyet sinemasında uyarlamaların önemi, dünya sinemasında ve Türk sinemasında edebiyat uyarlamalarına bakış da değerlendirmemizde yeraldı. Edebiyatçılar ile sinemacılar arasında her zaman tartışma konusu olan edebiyat uyarlamalarının tarihi sinemanın ilk yıllarına kadar uzanmaktadır. Sovyet sinemasında da başlangıçtaki filmler önemli eserlerden uyarlanmıştır. Bu tarz Sovyet ve Kırgız sinemasında günümüze kadar sürmüştür.
Bu üç bölümün dışında Cengiz Aytmatov ile Lüksemburg’da yaptığımız görüşmeye de bir ek bölüm olarak çalışmamızda yer verdik. Yazarın kendi eserleri, yazar ve eserleri ile ilgili diğer çalışmalar yanında bu konuşma da başvurduğumuz kaynaklar arasındaydı.
Çalışmamızı en başından beri destekleyen, yardımlarını esirgemeyen, sabırla yol gösteren, tez danışmanım Prof. Dr. Durali Yılmaz’a teşekkürü borç bilirim.
Mustafa Çetin
BİRİNCİ BÖLÜM
RUS EDEBİYATI VE SOVYET EDEBİYATINA GENEL BAKIŞ
Bütün edebiyat geleneklerinde olduğu gibi Rus edebiyatının da ilk örneklerini sözlü edebiyat döneminde görürüz. Aruz benzeri bir vezin ile dillerde dolaşan bu şifahi ürünlerin yazıya geçişi ise ancak 18.yüzyılda olmuştur. XI. Yüzyılda Hristiyanlığı benimseyen Ruslar edebiyatlarının ilk temellerini yunanca ve Slav dillerinden yapılan dini mahiyetteki tercümelerle atmış oldular. Yazılı eserler de yine aynı döneme ait olup yine dini eserlerdir. Geçmiş Yılların Öyküsü adlı eser Tatarlarla mücadelelerini, Zadonşeine adlı eser ise Moğollarla savaşlarını anlatır. Bunlara İstanbul’un fethinden duydukları acıyı anlatan bir eser de ilave edilebilir. 15. Yüzyılın sonlarında işgalden kurtulmuş olmanında sevinciyle yeni bir edebi hareketlenme görülür. Yine dini ve tek taraflı siyası çalışmalar ön plandadır. Bu çiziginin dışına sadece bir seyahatname çıkabilmişti. (Üç Denizde Yolculuk). Bu arada ilk matbaa da kurulmuştu(1).
17. Yüzyılda bu defa İsveç ve Polonya ordularının işgaline maruz kalan Rusya, bu sayede halk edebiyatı örneklerine yönelmiş, dini mahiyeti taşımayan eserler kaleme alınmaya başlamıştır. Hayatım adını taşıyan Avvakum adlı bir papazın yazdığı eser dikkat çekmektedir(2).
Yine bu arada Hırvat göçmeni olan Krizaniç, Slavları birleştirmek gayesiyle bir çalışam yaptı. Kolişihin adlı siyasetçi de Moskova sarayını anlatan bir çalışma kaleme aldı.
1- Büyük Larousse, C19, s.9986,9987, İnterpress Yay., 1993
2- Temel Britannica, c., s.298, Ana Yay., 1993.
2
ÇAR I. PETRO VE BATIYA YÖNELİŞ
18.Yüzyılda Rusya’nın gerek sosyal ve siyasi gerekse edebi anlamda büyük bir değişim yaşadığı, yerel çekişmelerin ve feodalitenin daha merkezi bir şekil kazandığı dönem olmuştur. Bu dönem aynı zamanda günümüze kadar uzanan ve hemen her sahada görülen hızlı değişimin de başlangıcını teşkil eder. Politika ile sanatın iç içe, bazen birinin diğerini ağırlıklı olarak etkilediği hareketlilik günümüze kadar adeta gelenek halinde devam etmiştir.
Hristiyanlıkla II. Yüzyılda tanışmalarına rağmen batı ile bir türlü sağlam temelli beraberlik tesis edemeyen Ruslar, Çar I. Petro ile hedeflerine ulaşmışlardır. Dinde reform hareketleri, Yunan ve diğer batı klasiklerinin tercümeleriyle ekonomik ve sosyal anlamda batıya yönelme başlamış oldu. Bu arada sanat yeniden halktan kopup soyluların tekeline girdi. Bu monarşinin, sarayın güçlenmesinin – o dönem için- beklenen sonucuydu. Edebi türler çeşitlendi, batı kaynaklı yeni sahalar açıldı. Özellikle Fransız klasizmi Rus edebiyatını etkisi altına aldı. Klasizmin hiçbir şekilde Rus edebiyatına veya kültürüne uyarlanmadan olduğu gibi ölçülü duygu aktarımı, akıl ve mantık anlayışı orijinal haliyle transfer edildi. Anlatımda açık olmak, mantık ve sadelikten ayrılmamak esastı(3).
Dini mahiyetteki eserlerin yerini dünyevi bir bakışın alması büyük bir kültür değişimini de beraberinde getirdi. Şövalyelerin kahramanlık hikayeleri, macera ve aşk hikayeleri, tercüme, taklit ve orijinal halleriyle ortaya çıktı.
Montesquie’dan ve antik Yunan edebiyatından çeviriler yapan Antioh Kantemir, Rus edebiyatının ilk önemli şahsiyetlerinden Mihail Lomonosov, şair Tredyakovski, A.Sumarakov, M.Heraskov, G.Derjavin devrin, dolayısıyla klasizmin temsilcileriydiler.
18. Yüzyılın sonlarına doğru yine Fransız klasizminin tesiriyle aydınlanmacı bir nesil ortaya çıktı. Özellikle J.J.Rousseau ve Voltaire etkiliydi. Denis Fonvizin (Tiyatro), İvan Krilov (Fabl), A.Griboyedov, F.Emin, N.Karamzin, A.Radişçev, diğer önemli edebi şahsiyetlerdir.
3- A.g.e.s. 298.
3
Goethe, W.Scott, Diderot gibi sanatçıların tesirlerine sıkça rastlanıyordu(4).
Bu dönem özellikle Puşkin’le başlayan gerçekçiliğin hazırlık dönemi mahiyetindeydi. Bu gerçekçilik anlayışı günümüzde ömrünü tamamlayan sosyalist gerçekçiliğin ilk halkasıydı.
ALEKSANDR PUŞKİN: GERÇEĞE YÖNELİŞ
Eski ile yeniyi birbirine bağlayan zincirin tam ortasında yer alan Puşkin, esasında batıya gerçek anlamda bir açılıştı. Tabii kendine has çizgisini de ortaya koyarak.
Her asil Rus ailesinde olduğu gibi Puşkin de Fransız kültürüyle yetiştirildi. Yunan, Latin klasiklerini, Voltaire ve Rousseau’yu tanıdı. Rus dili ve edebiyatını çok iyi kavradı. Romantizm ve klasizmin tesirindeki eserleri zamanla yeni bir gerçekçilik anlayışına yöneldi. Özgürlük Kasidesi, Ruslan ve Ludmilla, gerçekçi çizgisinden önceki döneme ait eserlerdir.
Puşkin, soyluların çelişkilerini, halktan nasıl uzaklaştıklarını tesbit etmiş, en yakınlarını bile bu konuda eleştirmiştir. Kendisi de yer yer abartılı olmasına rağmen halka yaklaşmaya çalışmış ve halkın ruhi ve sosyal dünyasının gelişmesi için çaba harcamıştır. “Puşkin Gerçekçiliği” denilebilecek bir yol ortaya çık(ar)mıştır(5).
Açık ve herkese ulaşmayı deneyen bir dil kullandı. Gelenekselin evrensele ulaşması hadisesi Puşkin’in bu uslubuna çok şey borçludur. Muhteva ve şekli çok iyi birleştiren Puşkin, batı edebiyatı ile Rus edebiyatı arasındaki uçurumu kapatmıştır.
Yevgeni Onegin gerçekçilik akımının başlangıcıdır. 19. Yüzyıl ortalarına doğru Puşkin’in izinden giden kuşak, romanı edebiyatın en önemli sahası haline geitrmiştir. Slavcılar, batıcılar, fanatik ve radikaller kendilerince realizme sarılmışlardır. Yer yer kendi koydukları kuralların altında ezilmelerine rağmen, çoğunluk vasatın üstünde eserler vermeyi başarmıştır.
N.Gogol başlangıçta folklore ve romantizme önem verdi. Şehir hayatının çelişkisini, bürokrasi ve dev çarkta ezilip giden insanları anlattı. Bir Delinin Notları, Plato vs. bu eserleri arasındadır.
4 - B.Larousse, c.19, s.9986
5 - A.g.e.s.9987
4
Müfettiş’te ise mükemmele ulaşan yazar, çarkın çürümüş, laçkalaşmış dönüşünü dile getirdi(6).
Müfettiş, Rus edebiyatında “Eleştirel gerçekçilik”in en önemli eseri durumundadır. Eserlerde hiç iyi kahraman olmaması da eleştiri boyutunu göstermesi açısından anlamlıdır.
“Gerçekçi eleştiri”nin temsilcisi olan V.Belinski, bu tarzı özellikle Lermontov, Gogol ve Puşkin’in çalışmalarında uygulamıştır. Hegel’in etkisinde kalan Belinski, Slavcılar ile batıcılar arasındaki ayrımda, sosyal demokrat batıcıların arasında yeralmıştır.
Gogol, Belinski, Dostoyevski, Turgenyev bu döneme mühürlerini vurmuş sanatçılarıdır. Her biri birer mektep olan bu yazarlar, günümüze uzanan kuşağın öncüleridir. Bir grup batıcılıktan, bir grup da sanat için sanat anlayışından kopup gerçekçiliğe yöneldi. Her iki grup da zayıfladı ve zaman içerisinde etkisini kaybetti.
Dostoyevski, gençlik yıllarında M. Petraşevski’nin hayali sosyalist mektebinin müdavimiydi. Arkadaşlarıyla beraber tutuklanıp ölüm cezasına çarptırılması, son anda cezasının Sibirya’da on yıl sürgüne çevrilmesi ve ardından Petersburg’a dönüş, onu olgunlaştırmış, bir bakıma dev eserlerinin hazırlayıcısı olmuştur (7).
Dostoyevski, ilk dahil olduğu bu grup ve daha sonraları katıldığı edebi çevrelerden
bir süre sonra tamamiyle kopup, kendine has bir anlayışa ulaştı. İnsan ruhunun kalıba sokulamayacağını ve her şeyin üstünde olduğunu savundu. Yalnız kaldıkça daha da güçlenen Dostoyevski, ilk eserleri olan Ezilenler, Ölü Evinden Notlar’ın ardından Yeraltından Notlar ile devam ettirdiği yükselişini Ecinniler, Suç ve Ceza, Karamozov Kardeşler ile zirveye ulaştırır.
Yaşadığı dönemin zıtlık ve şaşkınlığını, başarılı bir gözlem ile yakalayan Dostoyevski, kahramanlarını her şeyiyle, daha çok da ruh halleri gerginlikleriyle veriyordu.Rus edebiyatının olduğu kadar dünya edebiyatının da en büyüklerinden olan yazar, günümüzde
de etkisini sürdürmektedir.
6 – A.Behramoğlu, Yazın Akımları Açısından Rus Yazınına Genel Bir Bakış, Türk Dili Dergisi, Ocak 1981, s.375, 376.
7 – A.g.e.s. 379, 380.
5
Dostoyevski’nin yanıbaşında bir başka sanatçı olan Lev Tolstoy, Savaş ve Barış’ı ile hala aşılamamış bir yazardır. Lirik ve epik tarzı, ruhi tanımlamaları ile olayların felsefi ve sosyal boyutunu aynı eserde yansıtmayı başarmıştır. Anna Karenina ise toplumun zıtlıklarını, din ve hukuk kavramının gevşekliğini, yüksek sosyetenin halktan kopukluğunu verir.
Diriliş’te ise kilisenin katı kuralcılığını, soyluların iki yüzlülüğünü ve halktan kopukluğunu, İvan İlyiç’in Ölümü’nde sevgi, aşk, evlilik, içtimai hayat üzerine
düşüncelerini anlatır.
Kendisi de soylu bir aileden gelmesine rağmen, kendi sosyal çevresi dahil, birçok sosyal kurum ve kavrama keskin eleştiriler yöneltmiş, toplumu düşünmeye teşvik etmiştir. Kilise onu susturmaya çalışmış, hapsi veya akıl hastanesine yatırılması söz konusu olmuştur. Tanınmışlığı sayesinde bunlardan kurtulabilmiştir.
Rus edebiyatında, gerçeğin yanında tam anlamıyla insanın anlatımına 19. Yüzyılda başlanmıştır. Bu Avrupa’da feodalizmin yıkılışı, şehir hayatının, sanayileşmenin başlamasıyla ilgilidir. Milli kurtuluş savaşları bütün dünyayı sarmış, insan sanayileşmiş toplumda yalnız kalmaya başlamıştır. Sınıf farkları, çelişkiler belirgin hale gelmiştir. Romantiklerin bu sosyal gelişmelere yaklaşımı duygusal açıdan olmuş, meselenin köküne inememişlerdir. Gerçekçilik ve bilhassa eleştirel gerçekçilik akımları insanı “kişi” olarak ele almayı hedef seçmiştir. Kişinin yüklendiği “kişilik” ise tamamiyle sosyal çevrenin kazandırdığı bir kavramdır(8).
DEVRİM VE DEVRİM SONRASI EDEBİYAT
Eleştirel gerçekçileri, romantikler ve gerçekçilerden ayıran en önemli özellik gözleme çok önem vermeleridir. En öenmli konu kişinin iç dünyasıdır. Gogol, Çehov, Tolstoy bu konuda çok başarılı örenekler vermişlerdir.
8 – Oğuz Özügül, Miras ve Mirasçılar: Sovyet Edebiyatının Gelenekle İlişkisi, Yeni Düşün, Kasım 1987, s.42.
6
Yirminci yüzyıl başlarında artık tam anlamıyla bir sosyal kargaşanın içinde olan Rusya, edebiyat sahasındaki yükselişini, toplumsal bir çöküşle iç içe yaşamaktadır. Çar baskısına karşı ayaklanmalar, gruplaşmalar, soylular arasında bölünmeler yaşanmaktadır.
Edebiyat çevrelerinde ise içtimai hayattaki çalkantı, bir başka şekliyle sürüyordu. İlk belirtileri ortaya çıkan devrime farklı şekilde karşı çıkanlar ile benimseyen ve sıcak bakanlar ikiye bölündü.
Devrim öncesi eserlerinden itibaren toplumsallığın baş savunucusu olan M.Gorki, devrimi hazırlayan sanatçıların öncülerindendir. N.S.Leskov, en çok etkilendiği sanatçı olmuş, ama onu kat kat aşmayı başarmıştır. Foma Gordeyev, Üç Kişi romanları Ekim devriminin adeta habercisidir. Benim Üniversitelerim, Ekmeğimi Kazanırken’in yazılış tarihi ise devrimin ilk yıllarıdır. Gorki, insanın kendi durumu ile toplumsal durumunun ilişkisini kullanır. Çatışma, eserlerin kaynağıdır. Ana ile Gorki’nin eleştirel gerçekçiliği aşıp, toplımsal gerçekçiliğe ulaştığını görürüz. Gorki’de Dostoyevski’nin, Tolstoy’un, sivrilen özelliklerinin yanı sıra “dünyayı düzeltmeye çalışan kahraman” tipini de görürüz(9).
Klim Samgin’in Hayatı, yazarın bozulmuş, yirminci yüzyıl insanının anlatıldığı bir başka dev eseridir. Herkesle iyi olarak, “iyi”yi oynayan, ama kendisinden başka kimseyi düşünmeyen ve sevmeyen bir burjuvanın hayatı anlatılır. Çağımızın çıkarcı insanının en iyi ifade edildiği eserlerin ilklerindendir.
Devrim öncesi ve sonrası bütün çalkantıların, dünyadaki emperyalizm ve kapitalizm adına yapılanların, iniş ve çıkışların şahidi Gorki, kendi devrinde olduğu gibi, edebiyatın günümüze uzanan seyrinde de etkisini korumuştur. Birçok yazarın çıkış noktası, ilham kaynağı, devrimin tabii temsilcisi olmuştur.
9 – K.Zelinski, Sovyet Edebiyatı, Çev: Funda Savaş ,Konuk Yay., İst. 1978, s.73.
7
Tolstoy, Gorki, Çehov ve Dostoyevski, Rus edebiyatının aşılamayan dört önemli şahsiyetidir(10). Çehov, küçük ayrıntıların aslında çok önemli olduğunu işlemesiyle, detayları çok önemli olayların bile önünde tutmasıyla diğerlerinden ayrılır(11).
Devrim öncesi sanatıyla dikkat çeken ama olgunluk dönemini devrim sonrasında yaşayan önemli bir yazar da Aleksey Tolstoy’dur (12). Tolstoy aynı zamanda Gorki ile başlayan Sovyet edebiyatının en önemli temsilcilerindendir. Nikita’nın Çocukluğu en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. Eserde bir toprak ağasının oğlu anlatılır ama aynı zamanda geniş Rusya topraklarının, efsane ve masallarının da önemli yer tuttuğunu görürüz. Halk sathı değil, derinlemesine, her şeyiyle anlatılmıştır ( Bunun diğer örneklerini daha sonraları Aytmatov ve Şolohov’un eserlerinde de görürüz ) .
Yazarın devrim öncesi eserlerinde Fransız etkisi açıkça görülür. Sonraları onun Sovyet ideolojisini ve edebiyatını tam olarak benimsediği hissedilir. Okurun duygularına çok önem vermesinden dolayı devrim sonrasının “Best seller”lerinden biri olmuştur.
Kimileri devrim öncesini tamamiyla Sovyet edebiyatından ayrı tutarken bunun anlamsızlığını sözleriyle değil eserleriyle ispat eden yine Tolstoy olmuştur. Zaten hiçbir edebiyatın temelsiz, birikimsiz ortaya çıkıvermesi düşünülemez.
Artık, Lenin’in felsefesi, Partinin ruhu işbaşındadır. “ …Sanat hakkında ne düşündüğümüz fazla önemli değil. Milyonlarla ölçülen bir nüfus içinde, sanatın yüzlerce hatta binlerce kişiye ne verdiği de fazla önemli değil. Sanat halka aittir. Kökleri emekçi kitlelerin en derinlerine kadar gitmelidir. Onların duygularını ve düşüncelerini, isimlerini yansıtmalı, onları heyecanlandırmalı…”(13).
Lenin, Gorki ve parti ruhu artık genel prensipleri çizilmiş olan, yönlendirmeye hazır bir sanat anlayışını ortaya koymuş durumdadırlar. Bu çizginin gerisinde kalanlar ve aşırıya kaçanlar ayıklanmaya, yapay da olsa bir denge kurulmaya başlanmıştır.
10 – A.Behramoğlu, s.381.
11 – Henri Troyat, Çehov, Yaşamı, Sanatı, Çev. V.Günyol, Ada Yay., İst., 1987, s.162, 163.
12 - Zelinski, s.140.
13 – A.g.e. s.56.
8
Gorki, Lenin ve parti ruhu gibi aslında çok muğlak iki kavramın etkilerini edebiyata, sanata iyimser bir şekilde aktarmayı başarmıştır. Sosyalist gerçekçiliğin kurucusu durumundadır. Sivrilikleri törpüleyebilmesi, ihmal edilen konuları ön plana çıkarabilmesi kısa sürede yeni bir temelin inşa edilmesini sağlamıştır. Vladimir Mayakovski, daha onbeş yaşındayken bildiri dağıtmaktan tutuklanan ve bunun derin izlerinin etkisinde şiirlerini geliştiren önemli bir edebi şahsiyettir. Acının şairi olmuştur. Gorki aynı yolda olmasına rağmen bu konu edebi anlamda onları birbirinden ayırmaktadır(14).
Sergey Yesenin Rus toprağını, vatan duygusunu tabiata uyarlayabilmiş, hiç de ideolojik görünmeyen eserlerinde, ince bir ideolojik anlayış getirmiştir. Sosyalist gerçekçilik telaşından bunalan sanata, yeni bir yaklaşım getirmiştir.
İnsan sevgisi Yesenin için her şeyden önemliydi. İnsansız hiçbir şeyin anlamının olamayacağının farkındaydı. Otuz yaşında ölen ve ilk önemli eserlerini yirmi yaş öncesinde veren bu sanatçının duygu yoğunluğuna yaşla ilgili bir açıklama getirilebilir. Ama onun estetik kaygılarının katılaşan sosyalist gerçekçiliğe neler kattığı da çok açıktır( 15).
Nesir tarzının devrim sonrası gelişmesi çok önemli bir devredir. Ama tam bir oturmuşluğun olduğunu söylemek zordur. Devrim edebiyatı aslında suni bir tabana oturduğu için, özellikle bu ilk yılların yetenekli sanatçıları tarafından iyi değerlendirildiğinden dolayı etkili olmuştur.
Aleksandr Fadeev “Komünist” kavramının edebiyatta bir tip olmaktan çıkıp, karakter haline gelmesini sağlayan kişidir. “Yeni insan” sığlıktan kurtulup, istenilen yere oturtulmuştur. Fadeev de bu özelliği ile hem devrine hem de sonraki kuşaklara etki etmiştir.
Kahramanlar yapaylıktan kurtulur, ayakları yere basmaya başlar. Dipdiri yaşayan, hata yapan, hatasını düzeltmeyi bilen, günlük hayatıyla yaşayan kişiler olurlar. Lenin’ in deyimiyle sanat yalnız başına bir hiçtir ve ancak insana hizmet ettiği sürece bir değeri vardır.
14 – A.g.e. s. 84.
15 – A.g.e. s. 103, 104.
9
Politika ile de birinci derecede iç içe olan Fadeev’in ölümünden sonra teorik yazılarının derlenmesiyle etkisi sağlamlaştırılmıştır. Kendi hayatındaki hareketlilik, kahramanlarına yansıdığı için, gerçekçi bir “örnek kişi” olmuştur.
Boris Pasternak, ünü günümüze uzanan, Doktor Jivago adlı eseri ile öncelikle batıda parlayan bir yazardır. Şiirleriyle tanınması gerekirken Doktor Jivago macerası yüzünden, batıya kaçan, Nobel ödülünü reddeden biri olarak tanınmıştır.
Gerek şiirine hakim olan devrim öncesi duygular, gerekse nesirlerinde kendine has bir tarafsızlık anlayışına sahip olması, onun devrim olgusunu tam anlayamadığı, veya kabul etmek istemediği sonucunu ortaya çıkarmıştır(16).
Bir başka mühim yazar Konstantin Fedin ise Şehirler ve Yıllar adlı eseri ile hem Sovyetler Birliği’nde hem de batıda büyük ün kazanmıştır. Alışılmışın dışında bir üslupla yazılan eserde olaylar geriden başlar, kaynağa doğru gider. Devrimciliği gerçekçidir. Eserde romantizmin kırıntılarına ve felsefi hususlara da rastlamak mümkündür(17).
Nikolay Ostrovski, otobiyografik bir eser olan Ve Çeliğe Su Verildi adlı eseri ile otuzlu yılların önde gelen yazarları arasında yer alır. Her şeyin plan ve programla yürütüldüğü, edebiyatın hedeflerinin bile bir program dahilinde belirlendiği bir dönemde Ostrovski sıra dışı olmayı başarmıştır. O yıllar yazar enflasyonunun yaşandığı bir dönemdir.
Ve Çeliğe Su Verildi (18) romanı, adının ihtişamı ve kahramanı Pavel Kortçagin ile büyük iz bırakmıştır. Diğer bilinen bir çok ünlü roman ve roman kahramanını aşmıştır. Burada Ostrovski’ nin halkıyla bütünleşmiş olmasının, onları iyi anlamış olmasının rolü büyüktür.
16 – A.g.e. ,s. 158-161.
17 – A.g.e. ,s. 170-171.
18 - A.g.e. ,s. 189-190.
10
Bu dönemde Arkadi Gaydar, Vsevlod Vişnevski gibi önemli sanatçılar da yetişmişti. Hepsi yeni insanın peşindeydi ve herkesin dişlideki yerini alması gerektiğini düşünüyorlardı.
İkinci Dünya Savaşı ve faşizm dalgası Rusya’yı abluka altına aldığında, Rusya değil ama edebiyat dünyası mücadeleye hazırdı. Topyekün antifaşist bir edebiyat üzerinde yoğunlaşıldı. Bu yazarların içinde hem kalemiyle hem de silahıyla çarpışanlar vardı. Nikolas Tikhinov, Mihail Svetlov, K.Simenov, M.Şolohov gibi.
Sovyet edebiyatında bu dönemin yazarları, günümüze uzanan mutlaka savaştan sözetme alışkanlığının temellerini atmışlardır. Hemen herkes hangi konuda ve hangi zamanda yazıyorsa yazsın savaşa temas etmeden geçmemiştir. C.Aytmatov da savaş yıllarında daha çok genç olmasına rağmen köyünün kolhozunda aldığı görevle, hemen bütün çalışmalarında savaşa ve savaş acılarına temas etmesiyle zincirin bir halkası olmuştur.
Şiir Sovyet edebiyatındaki kadar hiçbir ülkenin modern edebiyatında çok yer tutmamıştır. Aleksandr Tvardovski, Nikolay Zabolotski, Yevgeni Yevtuşenko, Sovyetlerde ve dünyada ses getirmiş, her biri birer mektep olan şairlerdir. Nikolay Popodin, Aleksandr Neverov, düzyazı yanında tiyatronun da önemli temsilcileri olmuşlardır. Konstantin Trenev, A.Korneyçuk, A.Afinogenev de Gogol, Çehov çizgisinin yeni şartlardaki temsilcileridir. Devrimin ilk yıllarından itibaren her şeyi yaşamış olmaları, onların yeni gelişmeleri anında yakalamalarını ve tekrar halka aktarmak için kaleme sarılmalarını kolaylaştırmıştır. Sanat dünyasında halkın temsilcisi olmuşlardır.
Leonid Leonov ve İlya Ehrenburg çok önemli iki sanatçıdır. Leonov eserleri ile daha çok ülke içinde tanınıp sevilirken, Ehrenburg hem ,içeride hem dışarıda çok büyük üne sahip olmuştur. Leonov, Hırsız, Bir Taşra Hikayesi, Soti Nehri, Rus Ormanı gibi roman ve hikayelerinde Rusya’yı, Rus halkını başarıyla anlatmıştır.
Ehrenburg ise Rus geleneğini evrensel boyuta taşımayı başarmıştır(19). Nikola Kurov’un Hayatı ve Ölümü, Moskova Sokağında, Jeanne Ney’in Aşkı, Paris Düşerken ve iki ciltlik Anılar adlı hatıratı çok önemli izler bırakmış eserlerdir.
19 – A.Mümtaz İdil, Sovyet Romanı, Yarın Yay., İst. 1983, s. 45.
11
Mihail Şolohov, Devrim sonrasının, Aytmatov kuşağını hazırlayan önemli simalardan biridir. Sürülmüş Topraklar, Durgun Akardı Don, Don Hikayeleri ve Mavi Step adlı eserleri hem devrimin savunucusu hem de yeni kuşağın en başarılı temsilcisidir. Dünyada en çok konuşulan, tartışılan, eserleri üzerinde çalışmalar yapılan yazarlardan olmuştur(20).
İnsan sevgisi ve kitlelerin devrime bağlılığı onun ısrarla işlediği iki ana temadır. Kahramanları dipdiridir ve bütün hayatlarıyla eserlerde yerlerini alırlar. Bizzat izleme fırsatı bulduğu insanları onların değerlerinin ön yargı ve zaaflarını ve tabii yüceliklerini bir bir anlatır.
Meşhur eseri Durgun Akardı Don’da köylülerden, zenginlere köy hayatından şehir hayatına, ev düzeninden, Toprak sahiplerinin dünyasına kadar her şeyi görmek mümkündür. Eserde kahramanlar adeta birbiri ardına dizilmiş, yerlerini almayı bekliyor gibi dururlar.
Anlatımı lirik ve son derece akıcıdır. Bu yazarın kendi insanını, kahramanlarını sevmesiyle de yakından ilgilidir. Eser Sergey Gerassimov tarafından filme de alınmıştır. Yazarın roman kurgusunu birkaç defa değiştirdiği de bilinmektedir.
Sürülmüş Topraklar’da kolhoz hayatı, toprağın kamulaştırılması, kollektivizasyon anlatılır. Sovyetler Birliği’nde bir dönüm noktası olan bu sürecin başlangıcı bütün canlılığı ve idealizmi ile esere yansır. Karşı çıkanlar, savunanlar, arada kalanlar, herşey bütün açıklığı ile satırlarda yer alır.
Her iki eserde de insana has tavırlar, aşk, skandal inanç, iyilik, kötülük gibi duygular bütün açıklığıyle dile getirilir. Kadın kahramanlar genelde olay sebebi olarak görülmelerine rağmen bütün özellikleri tutku ve değerleriyle anlatılırlar.
Devrim edebiyatı da zamanla kendi içerisinde değişikliklere uğradı. Özellikleri, prensipleri yeni boyutlar kazandı. Bunlardan ilki bir önceki dönemde yasaklanan engellenen konu, kurum ve kavramlara karşı yeni bir yönelme olmasıdır.Bunun benzeri devrimin
20 – A.g.e.,s. 83, 84.
12
hemen ardından Çar dönemine tepki şeklinde, Stalin’den sonra Stalin dönemine, Brejnev’den sonra Brejnev dönemine, bugün ise topyekün eskiye tepki gösterilmektedir. Tabii engellenen konu ve kavramlar da büyük önem kazanmıştır.
Bir diğer grup ise gazeteci dilinin akıcılığını, devrimin yaralarını, önceki devrimlere hiç bulaştırmadan yazmayı deneyenlerdir. “Geçmiş geçmiştir” deyip bugünü eserlerine yansıtıyorlardı. Bu arada hiçbir şeyi kriter almayan, romantizmin etkisini canlandırmaya çalışanlar da çıktı. Onların eserlerinde ne kimseye öğüt veriliyor ne de sonuçta bir ders çıkarılıyordu (21).
Aslında bu yeni cereyanla birlikte ağırlığı olan insanları derinden etkileyen önemli eserlerin sonu gelmişti. Her konuda birden çok eser olması, her konunun dallanıp budaklanması, insanların kendi problemlerine yönelmesi yanında medya ve sanatın diğer sahalarının da gelişme kaydetmiş olmasının da etkisi büyüktür.
Sovyetler Birliği’nin çok geniş coğrafyasına yayılan çok sayıda millet de önceleri Rus edebiyatının ürünleriyle avunurken, az çok güdümlü ve kontrollü bir edebiyata doğru ilk adımlarını atmışlardı. Bu dev coğrafyanın her tarafında yeni edebiyatlar, yerel akımlar, sosyal ve edebi endişeler yeşermeye başlamıştı. Bazıları merkeze bağlılığı bir meziyet kabul ederken, orta yolu ve kaçamak yolları da tercih edenler vardı(22).
Bu arada milli birlikler (Her milletin kendi yazarlar birliği), bölgesel birlikler (Orta Asya cumhuriyetleri edebiyatı ve sanat birlikleri) kurulmuş, merkezi idareyi temsil eden Sovyet Yazarlar Birliği de ihmal edilmemişti(23).
Bu ve benzeri birlikler hem cumhuriyetlerin kendilerini tanıtmalarına yardımcı oluyor hem de bağımlı bir bağımsızlık duygusu kazandırıyordu.
21 – Zelinski, s. 300.
22 – A.g.e.,s. 358, 359.
23 – Ahmet An, SSCB Yazarlar Birliği’nin Yayın Organı Literaturnaya Gazeta, Yeni Düşün, Kasım 1987, s.48,49.
13
Ortaasya cumhuriyetlerinin çok kısa bir zamanda çok büyük aşama katetmesine rağmen Rus edebiyatından tam olarak yararlanabildikleri söylenemez( 24). Tabii ki büyük eserleri vardır ama ideolojik kaygılar aşılıp Rus sanat geleneğine ulaşılamamıştır (25). Etkilenme kültür bozulması şeklinde değil de yerleşmiş bir edebiyattan yararlanma şeklinde olsaydı, bugün Ortaasya dünyanın en öenmli sanat merkezlerinden biri durumunda olabilirdi.
Bugün her sahada orada sürüp giden oturmamışlık en acı tezahürünü sanat ve
edebiyat sahasında göstermektedir. Kendi kültürlerine sağlam bir geçiş yapamamışlar, hedef belirsizliğinden dolayı, son dönemde başarılı bir eser vücuda getirememişlerdir (26).
Bu çizgiyi aşabilen, gerek milli gerekse Rus sanat geleneğini yakalayabilen üç beş sanatçıdan biri de Cengiz Aytmatov’dur.
24 – Öner Yağcı, Türkçede Sovyet Romanları, A.g.d.,s. 50, 52.
25 – Uğur Büke, Günümüz Sovyet Edebiyatı, A.g.d.,s. 55, 56.
26 – Sevgül Uludağ Erkut, Perestroyka Notları, Amaç Yay., İst., 1990, s.112.
14
Dostları ilə paylaş: |