Osmanlica lügat



Yüklə 11,57 Mb.
səhifə110/181
tarix17.11.2018
ölçüsü11,57 Mb.
#83297
1   ...   106   107   108   109   110   111   112   113   ...   181

MEDER Tezek, toprak tezeği. * Çakıl. Kuru çamur. Kuru balçık. * Köy, mahalle.

MEDFA' (C.: Medâfi') Ask: Top.

MEDFEE Deve sürüsü. Çok miktar deve.

MEDFEN Mezar. Defnedilen, gömülen yer.

MEDFU' Dışarı çıkarılmış, def olunmuş, kovulmuş. * Verilmiş, vezneden çıkarılmış.

MEDFUAT (Medfu'. C.) Defedilip dışarı çıkarılmış olanlar. * Sarfedilmiş ve verilmiş paralar. Harcanan veya kasadan çıkan paraların, hesap defterinde kaydedildiği hâne.

MEDFUN Defnedilmiş. Gömülmüş.

MEDH Birisinin iyiliğini, iyi vasıflarını söylemek. Övmek.

MEDH Büyük bahşiş.

MEDHA Deve kuşunun yumurtladığı yer.

MEDHA Övmek, medhetmek.

MEDHAL Girilecek taraf. Dahil olacak yer. * Giriş. Esere başlangıç. Önsöz. Mukaddeme.

MEDHALDAR f. Bir işte parmağı olan. Bir işe karışmış olan.

MEDHAZA (C: Medâhız) Ayak kayacak yer.

MEDHENE Yağhâne.

MEDHİYAT (Medhiye. C.) Medh etmeler, övmeler.

MEDHİYE Birini medhetmek için yazılan yazı.

MEDHUL (Dahl. den) Ayıplanacak kusuru olan. * Dile düşmüş. * Kendisine birşey girmiş olan.

MEDHUN f. Tabaklanmış deri.

MEDHUR Uzaklaştırılmış veya kovulmuş olan. Tardedilmiş olan.

MEDHUŞ Dehşete uğramış. Şaşırmış. Korkmuş.

MEDHUŞÂNE Ürkmüş gibi. Ürkmüş bir hâlde.

MED'Î Dâvet edilmiş, davetli. Çağrılmış.

MEDİ (C: Emdiye) Bir yerde birikip toplanmış su.

MEDİBB Selin aktığı yer.

MEDİD Devamlı. Çok uzun süren. * Uzatılmış. Çekilmiş.

MEDÎH Keskin.

MEDÎH (Medh. den) Övmeye ve medhetmeye sebeb olan şey. Övme mevzuu.

MEDİHA Medih için yazılan kaside, övme.

MEDİHAGÛ f. Medheden, öven.

MEDİHASENC f. Medihnâme yazan, övücü yazılar yazan.

MEDÎN Borçlu. * Kul, köle, abd.

MEDİNE Şehir. * Hicazda Hz. Peygamberin (A.S.M.) türbesi bulunan şehirdir. Buranın İslâmiyyetten evvel ismi "Yesrib" idi.

MEDİNE-İ MÜNEVVERE Nurlu, nurlanmış şehir.

MEDİNE-İ SELÂM Bağdat şehri.

MEDİNET-ÜN NEBİ Eski ismi Yesrib olan ve Peygamberimiz Hz. Muhammedin (A.S.M.) türbesinin bulunduğu Medine şehri.

MEDKUK Döğülmüş, toz hâline getirilmiş.

MEDL Zayıf, yeyni kimse.

MEDLEBE Çınarlık.

MEDLUL Delâlet olunan. Gösterilen. * Mânâ. Meâl. Mefhum. Delil getirilen şey. Bir kelime veya bir işâretten anlaşılan.

MEDLULİYYET İşâret ve delil olma hâli.

MEDMA' (C.: Medâmi') Göz. Ayn. * Gözyaşı.

MEDMEC Kadeh.

MEDMUM Kırmızı renkli olan. * Dolu, dolmuş.

MEDN Durmak, ikamet.

MEDR Havuzun içini sıvamak. * Düzmek.

MEDRAA Ferâce, kaftan, çarşaf.

MEDREC(E) (C.: Medâric) Basamaklı yol. Merdiven. * Meslek. * Tarikat. * Dar yol. Dağ yolu.

MEDRESE (Ders. den) Ders görülen yer. Ders okutulan yer. İslâmi ilimleri okuyan talebelerin yatıp kalktıkları ve tahsil için çalıştıkları vakıf odalarının bulunduğu binâ.

MEDRESE-İ YUSUFİYE Hz. Yusuf'un (A.S.) iftira, haksızlık ve zulüm ile hapiste kalmasından kinâye olarak, İmân ve Kur'an hizmetinden dolayı tevkif edilenlerin hapsedildiği yere verilen isim.

MEDRESENİŞİN Medreseli. Medresede oturan.

MEDRESETÜZZEHRA (Medreset-üz Zehra) 1914'de Birinci Cihan Harbinden evvel Van'da; Üstad Bediüzzaman Said Nursî'nin açılması için teşebbüse geçtiği ve Artemit'te (Edremit) temelini attığı Şark Üniversitesi'nin bir adı.(Münazarat Risalesi'nin ruhu ve esası hükmünde olan, hâtimesindeki Medreset-üz Zehra hakikatı ise, istikbalde çıkacak olan Risale-i Nur'a bir beşik, bir zemin ihzar etmek idi ki; bilmediği, ihtiyarsız olarak ona sevkolunuyordu. Bir hiss-i kablelvuku ile o nurani hakikatı, bir maddî surette arıyordu. Sonra o hakikatın maddî ciheti dahi vücuda gelmeye başladı. Sultan Reşad 19 bin altun lirayı Van'da temeli atılan o Medreset-üz Zehra'ya verdi. Temel atıldı, fakat sâbık harb-i umumi çıktı, geri kaldı. Beş-altı sene sonra Ankara'ya gittim, yine o hakikata çalıştım. 200 meb'ustan 163 meb'usun imzalarıyla o medresemiz -150 bin banknota iblağ ederek- o tahsisat kabul edildi. Fakat binler teessüf medreseler kapandı. Onlar ile uyuşamadım, yine geri kaldı. Fakat Cenab-ı Erhamürrâhimîn o medresenin manevî hüviyetini Isparta vilayetinde tesis eyledi. Risale-i Nur'u tecessüm ettirdi. İnşâallah istikbalde Risale-i Nur şakirdleri o âlî hakikatın maddî suretini de tesis etmeye muvaffak olacaklar. K.L.)

MEDRUK Anlaşılmış, derk olunmuş.

MEDRUS Eskimiş elbise. * Deli, mecnun. * Ders olarak okunmuş.

MEDSUS Gömülerek saklanmış olan. Gizli bulunan. * İçine desise karışmış şey.

MEDŞ Elin zayıf olması. Elin eti az ve siniri sarkmış olması.

MEDUF Islanmış. * Dövülmüş.

MED'UV Davet olunan. Çağırılmış. Davetli.

MED'UVVEN Çağrılarak, davetli olarak, davet olunarak.

MED'UVVÎN (Med'uvv. C.) Davetliler, davet olunmuşlar, çağrılmış olanlar.



ME'DÜBE Ziyafet. Düğün.

MEDYUM (Medyom) Lât. İspirtizmacılık için vasıtalık eden.(Nurlarla şiddetli alâkası bulunan birkaç has kardeşimizin nazarını, fikrini başka tarafa çevirmek veya zevkli ve ruhani bir meşreb ile meşgul edip, hizmet-i imaniyeye karşı zaifleştirmek için bâzı şahıslar ispirtizma denilen ölülerle muhabere nâmı altında cinnilerle muhabere etmek gibi hattâ bâzı büyük evliyalarla, hattâ peygamberlerle güya bir nevi konuşmak gibi eski zamanda kâhinlik denilen.. şimdi de medyumluk nâmı verilen bu mes'ele ile bâzı kardeşlerimizi meşgul ediyorlar. Halbuki:Bu mes'ele, felsefeden ve ecnebiden geldiği için ehl-i imana çok zararları olabilir. Ve çok su'-i istimalâta menşe' olmakla beraber içinde bir doğru olsa on yalan karışıyor. Çünki, doğruyu ve yalanı tefrik edecek bir mehenk, bir mikyas olmadığından ervah-ı habise ve şeytana yardım eden cinnilerin bu vesile ile hem onun ile meşgul olanın kalbine ve hem de İslâmiyete zarar vermek ihtimali var. Çünki: Mâneviyat nâmına hakaik-ı İslâmiyeye ve akide-i umumiyeye muhalif ihbarat oluyor. Ervâh-ı habise iken kendilerini, ervah-ı tayyibe zannettirip belki kendilerine bâzı büyük veliler nâmını verip İslâmiyetin esasatına muhalif sözlerle zarar vermeye çalışabilirler. Hakikatı tağyir edip, safdilleri tam aldatabilirler.Meselâ: Nasılki güneş, bir küçük cam parçasında ziyasiyle, hararetiyle, şekliyle görünüyor. Fakat, o küçücük camın içindeki güneşin o küçücük timsali, kendi nâmına eğer konuşsa ve dese: Benim ziyam dünyayı istilâ ediyor. Benim hararetim herşeyi ısıtıyor. Ve küre-i arzdan bir milyon defadan daha büyüğüm dese, ne derece hilâf-ı hakikat olduğu anlaşılır. Aynen bu misal gibi; bir peygamber, güneş gibi hakiki makamında iken o ispirtizmanın veyahut medyumluğun cam parçası hükmündeki istidadına göre bir cilvesinin tezahürü, o hakikat nâmına konuşamaz. Eğer konuşsa yüz derece muhalif olur. İspirtizmanın veya medyumluğun o mazhardaki cüz'i cilvesi, vahyin mazharı olan o mânevi güneşin kudsi mahiyetine hiçbir cihetle kıyas olamaz. Çünki: Esfel-i sâfilindeki bir cam parçası mânen a'lâ-yı illiyyinde olan o mânevi güneşin hakikatını yanına getiremez. Getirmeye çalışmak da hürmetsizlikten başka birşey değildir. Ancak onun makamına karib olmak için, Celâleddin-i Süyuti ve bir kısım evliyalar gibi seyr ü süluk ile terakki ederek o mânevi güneşin sohbetine mazhar olunur. Fakat böyle terakki, Risale-i Nurun isbat ettiği gibi, peygamberin velâyetiyle bir nevi sohbeti.. kendi derecelerine göre ve kendi istidatları derecesinde olur.Fakat Nübüvvet hakikatı, velâyetten ne derece yüksek ise, ispirtizma vasıtasiyle veyahut terakkiyat-ı ruhiyye cihetiyle mazhar olunan sohbet ve muhabere dahi hiçbir cihette hakiki peygamberle muhabereye yetişemiyeceğinden yeni ahkâm-ı şer'iyyeye medar-ı ahkâm olamaz.Evet, dinden gelmeyen, belki felsefenin hassasiyetinden gelen celb-i ervah da; hem hilâf-ı hakikat, hem hilâf-ı edeb bir harekettir. Çünki a'lâ-yı illiyyinde ve kudsi makamlarda olanları esfel-i sâfilin hükmündeki masasına ve yalanların yeri olan oyuncak tahtasına getirmek tam bir ihanettir ve bir hürmetsizliktir. Adetâ bir padişahı kulübeciğine çağırıp getirmek gibidir. Belki ayn-ı hakikat ve edeb ve hürmet ve istifade odur ki, Celâleddin-i Süyuti, Celâleddin-i Rumi ve İmam-ı Rabbâni gibi zâtların seyr ü süluk-u ruhanileri gibi seyr ü süluk ile yükselerek o kudsi zâtlara yanaşmak ve istifade etmektir.Rü'ya-yı sâdıkada ervah-ı habise ve şeytan peygamber suretinde temessül edemez. Fakat celb-i ervahta; ervah-ı habise, belki peygamberin lisanen ismini kendine takıp; Sünnet-i Seniyyeye ve ahkâm-ı Şer'iyyeye muhalif olarak konuşabilir. Eğer bu konuşması şeriatın ahkâmına ve Sünnet-i Seniyyeye muhalif ise, tam delildir ki, o konuşan ervah-ı tayyibe değildir. Mü'min ve müslüman cinni de değildir. Ervah-ı habisedir. Bu şekilde taklid ediyor. R.N.) (Bak: İspirtizma)

MEDYUN Borçlu. Vereceği bulunan.

MEEKA Ağlamaktan ârız olan hıçkırık. * Gayretlenmek, gayrete gelmek.

MEENNE Alâmet, nişan, işaret.

MEFAD Fayda vermek.

MEFAFUN Aklı ve fikri zayıf olan.

MEFAHİM Mefhumlar. Anlaşılan şeyler. Anlaşılan mânâ ve mefhumlar.

MEFAHİR İftihar edilecek, övünülecek şeyler. Mefharetler.

MEFAHİS (Mefhas. C.) Kuş yuvaları.

MEFAİL (Mef'ul. C.) İşlenmiş ve yapılmış işler.

MEFAKA Ansızın tutmak.

MEFALİS (Müflis. C.) Müflisler. İflâs edenler.

MEFARİK (Mefrak ve Mefrik. C.) Başın tepe kısımları. Başta saçın ikiye ayrıldığı noktalar.

MEFARİŞ (Mefruş. C.) Kadın eşler.

MEFASIL (Mafsal. C.) Mafsallar. Vücuttaki oynak yerleri, eklenti yerleri.

MEFASİD (Mefsedet. C.) Fesadlıklar. Bozgunculuklar. Münafıklıklar.

MEFAT (Bak: Müfad)

MEF'AT Yılanlı yer.

MEFATIR Yaradılıştan olan huylar. Fıtri olan huylar.

MEFATİH (Miftah. C.) Anahtarlar.

MEFATİH-ÜL GAYB (Bak: Mugayyebat-ı hamse) İmam-ı Razi'nin bir tefsiri.

MEFATİR (Muftır. C.) Oruç açanlar, iftar edenler.

MEFAVİZ (Mefâze. C.) Sahralar, çöller.

MEFAZ Feyz, halâs, zafer. * Korkulardan, acılardan kurtulup murada ermek.

MEFAZE (C.: Mefâviz) Çöl, sahra.

MEFDERE Dağ keçisinin durağı.

MEF'EM Karnı geniş olan kişi.

MEFERR Kaçılacak yer.



MEFHAR İftihara, övünmeğe, sevinmeğe sebeb olan. İftihara vesile olan şey.

MEFHAR-I KÂİNAT (Mefhar-i Mevcudat) Kâinatın, kendisi ile iftihar ettiği zat mânâsına Hz. Muhammed'e (A.S.M.) alem olmuş bir tâbirdir.Bu tâbirin kavranabilmesi için nurâni bir bahsi naklediyoruz: "Bak, hârika bir surette hüsn-i suretle hüsn-i sireti cem'eden O Mürşid-i Umumi, O Hatib-i Kudsi; cevâhir dolu bir Kitab-ı Mu'ciz-ül Beyan eline alarak, bütün insanlara mele-i a'lâdan nâzil olan bir hutbe-i ezeliyeyi okuyor ve bütün beni âdemi ve cinleri ve mevcudatı dinletiyor. Evet, pek büyük bir emirden haber veriyor. Hilkat-ı âlemin acib muammasını açıyor. Kâinatın sırr-ı hikmetine dâir tılsımı açıyor. Felsefe ve fenn-i hikmetin, nev-i beşere: "Siz kimlersiniz? Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz?" diye irâd ettiği, akılları acz ve hayrette bırakan üç suâle cevap veriyor...Arkadaş! Şu Zât-ı Nurâni (A.S.M.) Mürşid-i İmâni Resul-ü Ekrem, bak; nasıl neşrettiği hakikatın nuriyle, Hakkın ziyası ile, nev-i beşerin gecesini gündüze, kışını bahara çevirerek, âlemde yaptığı inkılâb ile âlemin şeklini değiştirerek nurâni bir şekle sokmuştur. Evet, O Zâtın nurâni güzelliği ile kâinata bakılmazsa, kâinat bir mâtem-i umumi içinde görünecekti. Bütün mevcudat birbirine karşı ecnebi ve düşman durumunda bulunacaktı. Cemâdat, birer cenaze suretini gösterecekti. Hayvan ve insanlar, eytam gibi zevâl ve firakın korkusundan vâveylâlara düşeceklerdi. Ve kâinata, harekâtiyle, tenevvüü ile ve tagayyüratiyle, nukuşiyle tesadüfe bağlı bir oyuncak nazarı ile bakılacaktı. Bilhassa insanlar, hayvanlardan daha aşağı, zelil ve hakir olacaklardı. İşte, O Zâtın telkin ettiği imân nazarı ile kâinata bakılmadığı takdirde, kâinat böyle korkunç, zulümatlı bir şekilde görülecekti. Fakat O Mürşid-i Kâmil'in gözü ile ve imân gözlüğü ile bakılırsa; her taraf nurlu, ziyadar, canlı, hayatlı, sevimli, sevgili bir vaziyette arz-ı didar edecektir. Evet, kâinat iman nuru ile mâtem-i umumi yeri olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur. Birbirine düşman telâkki edilen mevcudat, birbirine ahbab ve kardeş olmuşlardır. Cenâze ve ölü şeklini gösteren cemâdât, ünsiyyetli birer hayattar ve lisan-ı hâliyle hâlıkının âyâtını nâtık birer müsahhar me'muru şekline giriyorlar. Ağlayan müteşekki ve eytâm kıyafetinde görünen insan; ibâdetinde zâkir, Hâlikına şâkir sıfatını takınıyor. Ve kâinatın harekât, tenevvüât, tagayyürât ve nukuşu, abesiyyetten kurtuluyor. Rabbâni mektublar, Ayat-ı tekviniyyeye sahifeler, Esmâ-i İlâhiyyeye âyineler suretine inkılâb ederler.Hülâsa: İman nuriyle âlem öyle terakki eder ki: "Hikmet-i Samedâniye Kitabı" nâmını alıyor. Ve insan zelil ve fakir ve âciz hayvanların sırasından çıkar. Za'fının kuvvetiyle, aczinin kudreti ile, ubudiyyetinin şevketi ile, kalbinin şuâı ile, aklının haşmet-i İmâniyyesi ile hilâfet ve hâkimiyyetin zirvesine yükselmiştir. Hattâ, acz, fakr, ihtiyaç ve akıl onun sukutuna esbâb iken, suud ve yükselmesine sebeb olurlar. Zulmetli, karanlıklı bir mezar-ı ekber suretinde görünen zaman-ı mâzi, enbiya ve evliyanın ziyâsı ile ziyâdar ve nurâni görünmeğe başlar. Karanlıklı gece şeklinde olan istikbal, Kur'ânın ziyası ile tenevvür eder. Cennetin bostanları şekline girer. Buna binâen, O Zât-ı Nurâni olmasa idi; kâinat da, insan da, her şey de adem hükmünde kalır; ne kıymeti olur ve ne ehemmiyeti kalırdı.Binaenaleyh bu kadar garib, acib, güzel kâinat için böyle târifat ve teşrifatçı bir Mürşid-i Harika lâzımdır! "Eğer bu Zât (A.S.M.) olmasa idi kâinat da olmazdı" meâlinde $ olan Hadis-i Kudsi şu hakikatı tenvir ediyor." M.N.)

MEFHARET Birine şeref veren şey. İftihar edilecek, övünülecek şey.

MEFHAS (C.: Mefâhis) Kuş yuvası.

MEFHUM Anlaşılan. Mânâ. İfade. Sözden çıkarılan mânâ.

MEFHUM Kömürleşmiş olan.

MEFÎS Kaçacak yer.

MEFKAD Kaybolacak yer.

MEFKARET İhtiyaç, zaruret.

MEFKUD Kaybolmuş. Olmayan. Yok. Gayr-ı mevcud. * Fık: Ölü veya diri olduğu bilinmeyen, kayıp kimse.

MEFKUDİYET Mefkudluk. Bulunmama, kayıplık, yokluk.

MEFKUK (C: Mefakik) Ayrılmış olan. * Sökülmüş, çıkarılmış.

MEFKUR (C.: Mefâkir) Omurga kemikleri kırılmış olan hayvan veya insan.

MEFKURE (Fikir. den) Gâye. Gâye olan şey. Tasavvur hâlindeki gâye. İdeâl.

MEFLUC Felc olmuş. İnmeli. Kımıldayamaz hâle gelmiş.

MEFLUCEN Felce uğramış olarak. Mefluc olarak.

MEFLUK Yoksul, zavallı, biçare, miskin.

MEFLUL Kınında bulunan kılınç. * Kapalı, kilitli.

MEFRAH Kuluçka çıkarma yeri. Folluk.

MEFRAK (C.: Mefârik) Başın tepesi. Tepe kısmı. Başın üstünde, saçların ikiye bölündüğü yer.

MEFRAT Çok büyük.

MEFRED Çok büyük, kocaman, aşırı derecede iri.

MEFREŞ Eskiden göç sırasında yatak ve şilte taşımada kullanılan meşinden veya çadır bezinden yapılmış harar.

MEFRUG (C.: Mefârig) (Ferağ. dan) Başkasına bırakılmış, feragat edilmiş.

MEFRUGÜN BİH Bir kimseye bırakılan şey.

MEFRUGÜN LEH Kendisine bir şeyin mülkiyeti ve tasarruf hakkı bırakılmış olan kimse.

MEFRUK Bölünmüş, ayrılmış tefrik edilmiş.

MEFRUK Ovulmuş nesne. * Zâ'ferân ile boyanmış nesne.

MEFRUŞ Döşenmiş, ferş olunmuş, serilmiş. * Nikâhlı karı.

MEFRUŞAT (Ferş. ten) Ev döşemeğe yarayan şeyler. Kilim, halı v.s.

MEFRUŞAT-I BEYTİYE Ev eşyası.

MEFRUZ İftira olunmuş, ayrılmış, bölünmüş.

MEFRUZ (Farz. dan) Farz olunmuş. Farz hâline gelmiş. Çok lüzumlu. Farz kabilinden olmuş. * Var sayılan.

MEFRUZ-ÜL EDÂ Edâ edilmesi, ödenmesi farz olmuş.

MEFSAH Geniş olacak yer.

MEFSAH Bozma. * Feshedecek, bozacak yer.

MEFSAKA (Fısk. dan) Günah işlenen yer.

MEFSEDET Bozukluk, fenâlık, fesatçılık. Münâfıklık.

MEFSİL (C: Mefâsıl) Her âzada olan ek yerleri. Mafsal.

MEFSUD Kendinden kan alınmış kimse.

MEFSUH Hükümsüz bırakılmış. Yürürlükten kaldırılmış. Battal edilmiş.

MEFSUHİYET Mefsuhluk. Yürürlükten kaldırılma hâli. Hükümsüzlük.

MEFTAH Hazine.

MEFTUH Açılmış. Fethedilmiş. * Ele geçirilmiş, zabtedilmiş. * Gr: Fethalı (üstünlü) okunan harf.

MEFTUHANE f. Başlangıç için verilen ziyâfet. Bir kitabı okumaya veya yeni bir derse başlarken, talebelere hocası tarafından verilen başlama ziyafeti.

MEFTUK Fıtıklı.

MEFTUL (Fetl. den) Bükülmüş, kıvrılmış. Fitil hâline getirilmiş.

MEFTUM Sütten ve memeden kesilmiş çocuk.

MEFTUN Fitne ve belâya tutulmuş olan. Âşık. Mecnun. * Cünun. Fitne.

MEFTUNANE Meftuncasına, kendinden geçmiş olarak, tutkuncasına. Şaşarak, hayrancasına.

MEFTUNİYET Tutkunluk. Aşıklık.

MEFTUR Füturlu, kederli, üzgün, bezgin.

MEFTURANE f. Bitkin bir halde, bezmişcesine.

MEFTURİYET Bıkkınlık, bitkinlik, bezginlik.

MEFTUT Ufalanmış, parça parça edilmiş, parçalanmış.

MEF'UL Yapılan iş. Fâilin eseri. * Gr: Fâilin fiilinin te'sir ettiği şey. "Nuri kitabı okudu" cümlesinde, kitab mef'uldür.

MEF'UL-Ü SARİH Doğrudan doğruya mef'ul demektir. Bir harf-i cerle ifâde olunmaz. "Nuri dalı kırdı" cümlesinde "dal" mef'ul-ü sarihtir. "Nuri daldan düştü" dersek, bunu arapça ifâde için (min) harf-i cerri ile söyleyebiliriz. İşte böyle harf-i cerle söylenen mef'ullere, "mef'ul-ü gayr-i sarih" denir. Bunlar mef'uldeki harf-i cerlerin adına göre isim alırlar. Meselâ: Mef'ul-ü maa, mef'ul-ü fih, mef'ul-ü leh gibi.

MEFZA' Korku. Korku yeri. * Sığınacak yer.

MEFZAHA Rezilliğe ve kepâzeliğe sebebiyet veren şey.

MEFZUL Üstün gelen. Fazla gelmiş olan.

MEFZUR Eskimiş. * Parçalanmış.

MEGAD Bir ot cinsidir, ağaca sarmaşır çıkar; üzüm çubuğundan ince olur ve yaprağı uzun olur.

MEGAFİR (Miğfer. C.) Miğferler. Eskiden muharebelerde başa giyilen demir başlıklar.

MEGAFON Sesi yükseltip büyüten alet.

MEGAK Mezar, kabir, çukur.

MEGANİM Ganimet malları. Harbde alınan mallar.

MEGAVİL (Migvel. C.) Hançerler. Ufak ve ince kılınçlar.

MEGER f. Meğer, halbuki, ancak, oysa ki, şu kadar ki.

MEGES f. Sinek.

MEGES-İ ENGÜBİN Bal sineği. Arı. Nahl.

MEGESGİR f. Örümcek ağı.

MEGESRAN f. Yelpâze.

MEGESVAR f. Sinek gibi. Sinek şeklinde.

MEGLUL (Bak: Maglul)

MEGMUM (Bak: Magmum)

MEGS (Bak: Meges)

MEGZ (Bak: Magz)

MEH f. Ay. Kamer. (Bak: Mah) * Senenin onikide biri. Ay.

MEHAB Dehşetli ve heybetli yer.

MEHABB (Mehebb. C.) Rüzgârın estiği yerler.

MEHABBET (Bak: Muhabbet)

MEHABET Heybet. * Hürmetle karışık korku. * İhtiram. Azamet. Büyüklük.

MEHABİL (Mehbil. C.) Tıb: Rahim yolları.

MEHACİM (Mihcem. C.) Hacamat şişeleri. * Çekip emmeye yarayan âletler.

MEHAFET (Bak: Mahafet)

MEHAH Tazelik, güzellik.

MEHAİL (Mehil. C.) Tehlikeli ve korkunç yerler.

MEHAK Durgun suyun yeşilliği.

MEHAKİM (Bak: Mahâkim)

MEHAL Süre, mühlet, vâde. * Korku yeri.

MEHALİK (Mehleke. C.) Tehlikeler. Tehlikeli işler. Korkulan yerler.

MEHAMİD Şükür ve hamdler. Medihler. Sebeb-i şükür ve hamd olan hasletler.

MEHAMİL Mahmiller. * İhtimaller. (Bak: Mahmil)

MEHAMM (Mühim. C.) Mühim şeyler. Kıymetli işler. Umur-u azime. * Düşündürücü şeyler.

MEHAMMŞİNÂS f. İşinin ehli. İşden anlıyan.

MEHAN Ağızdan akan su, ağız suyu.

MEHAN (Bak: Mühan)

MEHANE Hakaret.

MEHANEN Küçümsenerek, hafifsenerek.

MEHANET Küçültme. Küçük görülme. * Hor ve zelil olmak. Zayıf ve zebun olmak. * Tedbiri azca olmak.

MEHANNE Burun.

MEHAR Noksan, eksik. * Merci.

MEHAR f. Dizgin, yular. * Devenin burnuna takılan burunluk.

MEHARET Ustalık, beceriklilik, üstadlık. Meleke ve mümârese. * Kur'anda meharet: Hıfzın kuvvetiyle harflerin mahreçlerine riâyettir.

MEHARİC (Mahrec. C.) Mahreçler. Dışarı çıkacak şeyler.

MEHARİC-İ HURUF Tecvidde: Ağızda harf seslerinin çıktığı yerler.

MEHASİN (Bak: Mahasin)

MEHAŞ Ev eşyası. Mal, mülk, metâ.

MEHAT (C: Mehâ-Mehevât) Billur taşı. * Güneş. * Dağ sığırı. * Tazelik. * Güzellik.

MEHATT Menzil, konak.

MEHAVE Doğru. * İnce olmak.

MEHAVİ (Mehva. C.) Çöller, sahralar. * Vâdiler. * İki yükseğin arası.

MEHAVİF Korkulu yerler.

ME'HAZ Menba'. Bir şeyin alındığı, çıkarıldığı yer. Bir şeyin aslının alındığı kaynak.(Cumhur-u avâmı, bürhandan ziyâde me'hazdaki kudsiyet imtisâle sevkeder. M.)

MEHAZ Su akacak yer, su mecrası. * Gebe kadının ağrısının tutması. * Gebe deve.

MEHAZA İşlek yol.

ME'HAZÎ Me'hazle ilgili. Bir şeyin aslının alındığı kaynakla ilgili.

MEHAZİN Mahzenler. Hazineler. Mal doldurulan yerler.

MEHBEL Rahim sonu. (Veled yatağı derler) * Veled yolu.

MEHBİL (C.: Mehâbil) Rahim yolu. * Rahim, döl yatağı.

MEHBİT Bir şeyin indiği yer. İnilecek yer. Yukarıdan aşağı inilecek yer. Düşülen yer.

MEHBİT-İ VAHY Vahyin indiği kimse. Vahyin ineceği yer. Münzel-i aleyh.

MEHBUT Korkudan şaşırmış. Hayret ve korkuya kapılmış.

MEHBUT Hastalık veya bir illetten zayıf nahif olmuş olan.

MEHC Cömert, eli açık.

MEHCEBİN f. Ay alınlı. Alnı ay gibi parlak olan.

MEHCENET Küçük hurma ağacı.

MEHCUR(E) (Hicr. den) Uzaklaşmış, uzakta kalmış, ayrı düşmüş. Bırakılmış, metruk, unutulmuş, gayr-i müstâmel. * Saçma sapan, hezeyan. Amel edilmeyen. Kullanılmaz olmuş. Ayrılmış.

MEHCURİYET Uzaklık, ayrılık. * Bırakılıp unutulma, metrukiyet.

MEHCÜV Hicvolunmuş. Zemmolunmuş. Kötülüğü ilân ile zevklenilmiş.

MEH-ÇE Minâre, kubbe ve bayrak direğinin üstüne konulan küçük hilâl, ay.

MEHD Beşik. Beslenilecek, büyüyecek yer. * Yeryüzü. * Yayıp döşemek. * Kâr kazanmak. * Hazırlanmak.

MEHD-İ UHUVVET Uhuvvet beşiği. Kardeşlik kazanılan yer.

MEHD-ARA f. Beşik süsleyen.

MEHDED Hindibâ otu. * Acı marul.



MEHDİ Hidâyete eren veya hidayete vesile olan. Sâhib-üz-zaman. "Hususi ve şahsi bir tarzda Allah'ın hidayetine mazhar olan, kendisine Cenâb-ı Hak tarafından yol gösterilen" mânasınadır. Bu kelime ihtida etmiş olanlar için de kullanılmıştır. Mehdi-yi Resul, Mehdi-yi muntazır da denir. Ahir zamanda gelip bütün müslümanları Hakaik-ı imâniye ve Kur'âniyeyi câmi' eserleri ile uyandıracak, dinlerini takviye ve imânlarını tecdit edecek olan ve Peygamberimizin (A.S.M.) Al'inden bir Zâttır. Hz. Peygamberimizin Mehdi hakkındaki tavsiflerinden anlaşılıyor ki; "Cenab-ı Hak kemâl-i kereminden Din-i Muhammedinin (A.S.M.) ebediyyetine bir alâmet olarak her asırda, her fitne zamanında Mehdi mânâsında bir zâtı gönderip onunla Din-i İslâmı te'yid buyurmuştur." Mehdi-misâl zâtlar gelmişlerdir. Deccâl ismiyle tâbir edilen dehşetli bir şahsın, Müslümanları İslâmiyetten uzaklaştırmak ve sefâhet ve dalâlete ve dinsizliğe sevk etmeğe çalışmasına karşı, İslâmiyyeti, Kur'ânî eserleriyle müdafaa eden ve Kur'ânın ve imânın hakikatlarını izah ve isbat ile müslümanların imânlarını kuvvetlendiren, taklidi imânları tahkiki imân kuvvetine tebdil eden ve ehl-i imânı ikâz edip uyandıran ve her hâliyle Hz. Peygambere (A.S.M.) tâbi olan evliyaullahtan, mücâhid, ferid ve cadde-i Kübra-i Kur'âniye yolunda giden ve bu cadde-i kübrayı gösteren rehber-i zaman, yüksek bir zâttır. (Bak: Deccâl)(Suâl : Ahir zamanda Hz. Mehdi geleceğine ve fesada girmiş âlemi ıslâh edeceğine dâir müteaddid rivâyât-ı sahiha var. Halbuki, şu zaman, cemaat zamanıdır; şahıs zamanı değil. Şahıs ne kadar dâhi ve hattâ yüz dâhi derecesinde olsa bir cemaatin mümessili olmazsa, bir cemaatin şahs-ı mânevisini temsil etmezse; muhalif bir cemaatin şahs-ı mânevisine karşı mağlubdur. Şu zamanda kuvvet-i velâyeti ne kadar yüksek olursa olsun böyle bir cemaat-i beşeriyenin ifsâdat-ı azimesi içinde nasıl ıslâh eder? Eğer Mehdinin bütün işleri harika olsa, şu dünyada Hikmet-i İlâhiyyeye ve Kavânin-i Adetullâha muhalif düşer. Bu Mehdi mes'elesinin sırrını anlamak istiyoruz?Elcevab: Cenâb-ı Hak, kemâl-i rahmetinden, Şeriat-ı İslâmiyyenin ebediyyetine bir eser-i himâyet olarak, her bir fesâd-ı ümmet zamanında bir müslih veya bir müceddid veya bir halife-i zişân veya bir kutb-u a'zâm veya bir mürşid-i ekmel veyahud bir nevi Mehdi hükmünde mübârek zâtları göndermiş, fesadı izâle edip milleti ıslâh etmiş. Din-i Ahmediyi (A.S.M.) muhafaza etmiş. Mâdem âdeti öyle cereyan ediyor; âhir zamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müctehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mühdi, hem mürşid, hem kutb-u a'zâm olarak bir zât-ı nurâniyi gönderecek; ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebeviden olacaktır. Cenâb-ı Hak, bir dakika zarfında beynes-semâ ve-l arz âlemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi, bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadir-i Zülcelâl, Mehdi ile de Alem-i İslâmın zulumatını dağıtabilir ve vâdetmiştir, vâdini elbette yapacaktır. Kudret-i İlâhiyye noktasında bakılsa, gâyet kolaydır. Eğer dâire-i esbâb ve Hikmet-i Rabbâniye noktasında düşünülse, yine o kadar ma'kul ve vuku'a lâyıktır ki; "Eğer Muhbir-i Sâdıktan rivâyet olmazsa dahi, her hâlde öyle olmak lâzım gelir ve olacaktır", diye ehl-i tefekkür hükmeder. M.)

MEHDİ-Yİ ABBASÎ (Hi: 120-163) Abbâsi Halifesidir. Ebu Abdullah Muhammed diye de anılır. Halife Mansurun oğludur. Meşhur ve iyiliği ile umumi kabul gören bir zat olup hususan sulh zamanında imparatorluğun inkişafı için çok çalışmıştır. Yeni yollar yaptırmış, postayı ıslâh etmiş ve Abbâsi Sülâlesinin en iyi hükümdarı olarak tanınmıştır.


Yüklə 11,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   106   107   108   109   110   111   112   113   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin