TAHDİSÂT Anlatmalar. Rivayet etmeler. * Teşekkürle bildirmeler. * Hadis anlatmalar.
TAHDİŞ (Hadeş. den) Kurcalamak. Tırmalamak. * İncitmek. * Kaşımak.
TAHDİŞ-İ EZHAN Zihinleri kurcalamak, tırmalamak.
TAHDİŞAT (Tahdiş. C.) Tırmalamalar. Kurcalamalar.
TAHE Helâk oldu, berbad oldu (meâlinde fiil).
TAHF Gam, tasa.
TAHFE Mekân, mevzi.
TAHFE Bakla otunun yukarı ucu.
TAHFİF (Hıffet. den) Hafifletme, yükünü azaltma. Kolaylaştırma. * Lâyıkı vechiyle hürmet etmemek. * Maddî-manevî bir ızdırabı azaltmak. * Kelimelerin bazı harflerini terketmekle telâffuzunu kolaylaştırmak.
TAHFİFÂT (Tahfif. C.) Hafifletmeler; yükünü eksiltmeler, kolaylaştırmalar.
TAHFİL Koyunun sütü çoğalsın diye birkaç gün sağmayıp bırakmak.
TAHFİR (C. Tahfirat) (Hufre. den) Çukur kazma.
TAHFİR Utandırmak. * Aman vermek.
TAHFİZ Aşağı indirmek. * Asan etmek, kolaylaştırmak.
TAHH Ekşi hamur. * Susam posası.
TAHH Kırmak.
TAHHAN (Tahn. dan) Değirmenci, öğütücü.
TAHHANE Çokluk deve. Deve sürüsü. * Çok asker.
TAHIL Bayat su. Bekleyerek bozulmuş su.
TAHILLE Gerçek yere yemin etmek. * Yeminden kurtulmak için verilen keffaret.
TAHILLET-ÜL KASEM Yemin keffareti.
TAHINE (C.: Tavâhın) Azı dişlerinden birisi.
TAHİ Çekilmiş. Uzatılmış. * Kesret, çokluk.
TAHİN Darı unu. * Öğütülmüş tahıl. * Şekerle karıştırılarak helvası yapılan öğütülmüş susam.
TAHİNE (C.: Tavâhin) Öğütücü diş, azı dişi.
TAHİR Yüksek nefes.
TAHİR(E) Temiz. Pâk. Abdesti bozacak veya guslü icab ettirecek şeylerden birisiyle özürlü olmayan. * Zâhir ve bâtında bütün ayıp ve kirlerden temiz, pâk olduğu için Hz. Peygamberimize de (A.S.) bu isim verilmiştir. * Müzikte: Makam ismi.
TAHİRAT Pâk ve temiz olanlar.
TAHİYYAT Selâmlar. Duâlar. Manevî hayat hediyeleri. Tezahürat-ı hayatiye. * Mâlikiyet, beka ve mülk. (Bak: Et-tahiyyatü)
TAHİYYE Selâmlar, dualar. Hayır duâları. * Mülk, beka ve devamlılık. * Namazın iki ve dört rek'atı sonunda okunan Ettahiyyat duası. * Selâm verme ve hayır dua etme. * Mülk ve mâlikiyet.
TAHİYYET-ÜL MESCİD Bir mescide veya bir camiye girildiğinde, sevab niyetiyle, oturmadan evvel kılınan namaz.
TAHKİK Doğru olup olmadığını araştırmak veya doğruluğunu, yanlışlığını meydana çıkarmak. İncelemek. İçyüzünü araştırmak. * Bir şeyi eksiksiz ve ziyâdesiz yapmakta mübâlağa etmektir. Bir şeyin hakikatına ermek, künhüne vâkıf olmak, nihayetine erişmek demektir. Kur'an kıraat ıstılahında ise: Her harfin hakkını vermek, özel sıfatlarına riayet etmek, sesi tam mahrecinden çıkarmak, medleri gerektiği kadar uzatmak, hareke, ızhar ve gunneleri okuyuş hassasiyetinin en son imkânını kullanarak okumaktır.
TAHKİKAN İnceleyerek. Araştırma suretiyle. Hakikatını öğrenerek.
TAHKİKAT Araştırmalar. Hakikati ve doğruyu inceleyip öğrenmek için yapılan taharriyat.
TAHKİKAT-I İBTİDAİYYE Huk: İlk tahkikat. İlk soruşturma.
TAHKİKÎ (TAHKİKİYE) Araştırma ile alâkalı. Tahkikata ait.
TAHKİKÎ İMAN (Bak: İman-ı tahkikî)
TAHKİM Hakem tayin etmek. Hâkim nasbeylemek. * Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırmak, kavileştirmek. * Birisini fesattan men'eylemek. * Mahkemede hasmın dâvalarının açıkça belli olması için hâkimi değiştirmek.
TAHKİMÂT Ask: Bir yeri düşmanın hücumuna karşı sağlamlaştırmak.
TAHKİR Hareket etmek. Hor görmek. Küçük görmek. Aşağı ve alçak addetmek.
TAHKİR-ÂMİZ f. Hakaretle karışık söz. * Tahkir edici.
TAHKİRÂT (Tahkir. C.) Tahkirler. Hor ve küçük görmeler. Hakaret etmeler.
TAHKİYE Anlatmak. Hikâye etmek.
TAHL Dalak ağrısından incinmek. * Bozulmak, değişmek.
TAHL Durmakla değişen su.
TAHLEE Bulut.
TAHLİ' (Hal'. dan) Söküp çıkarmak. Koparmak. * Tahttan indirmek.
TAHLİD (Huld. dan) Devamlı olarak oturtma veya oturtulma.
TAHLİF (Halef. den) Birini kendi yerine bırakmak.
TAHLİF (Half. dan) Yemin ettirmek. Yemin vermek.
TAHLİK (C.: Tahlikat) Tıraş etme.
TAHLİK Yaratmak. * Eskitmek.
TAHLİL (Hall. den) Sirkeleştirme. Ekşitme. * Dişlerini hilâllamak. Gerçek yere yemin etmek. * Açmak.
TAHLİL Müşkül meseleyi halletmek. * Bir şeyi kolaylıkla tutmak. * Eritmek. * Bir şeyi helâl kılmak. * Yemine kefaret etmek. * Man: Terkibin zıddıdır. Bir kıyas neticesinin mantık şekillerinin hangisinden olduğunu bilmek için delilin tahlili, araştırılması. * Fiz: Mürekkep bir cismi tetkik etmek için esas unsurlara ayırma, çözümleme. * Kim: Analiz. * Tıb: İlâçla şişliği gidermek.
TAHLİL-İ HURDEBİNÎ Mikroskopla tahlil.
TAHLİLAT (Tahlil. C.) Tahliller, analizler.
TAHLİM (Hilm. den) Kızgınlığını ve öfkesini giderme. Sâkinleştirme, yumuşatma, teskin etme.
TAHLİS Kurtarmak. Halâs etmek. * Bir şeyin özünü, hülâsasını almak.
TAHLİS-İ GİRİBAN Yakayı kurtarma, kurtarılma.
TAHLİSEN Hülâsa ederek. Özünü söyleyerek.
TAHLİSİYYE Can kurtaran.
TAHLİT (Halt. dan) Karıştırma. Karıştırılma. Bozma. Saflığını giderme. Fâsid etme.
TAHLİYE (Haly. den) Süslemek. Donatmak. Donatılmak. * Tatlılandırmak. * Kim: Bir madde içine hassasını veya kokusunu değiştirmek için şeker, baharat ve benzeri gibi şeyleri katmak.
TAHLİYE (Halâ veya halvet. den) Boşaltmak. Boş bırakmak. Serbest bırakmak. * Tathir etmek. Temizlemek.
TAHLİYE-İ SEBİL Bir suçluyu bırakma, salıverme.
TAHLİZ Bir kimsenin kulağına küpe ve koluna bilezik takmak.
TAHMA Bir ot cinsi.
TAHME İnsan cemaatı, topluluk. * Büyük sel.
TAHMEL(E) (C.: Tahamil) Ahlâkı kötü kimse.
TAHMER Sıçramak. * Doldurmak.
TAHMİC Şiddetle bakmak. * Gözünü açıp yummak.
TAHMİD (Hamd. den) Hamdetmek. * Medhetmek, övmek. * Elhamdülillâh" kelâmının mânasını ifade etmek.
TAHMİDÂT Hamdler ve şükürler. (Bak: Hamd)
TAHMİDİYE Hamdetmeğe dair. Hamdetmek hakkında. * Çok mühim bir duânın ismidir.
TAHMİK (Humk. dan) Ahmak demek, ahmak olduğunu söylemek.
TAHMİL Yüklemek. Taşıtmak. Bir kimse üzerine bir işi bırakmak.
TAHMİL-İ MİNNET Birini minnet altında bırakma.
TAHMİL-İ ZAHMET Zor bir işi birine yükletme.
TAHMİLÂT (Tahmil. C.) Yükletmeler, yükletilmeler, yüklemeler.
TAHMİM Zina eden kimseyi ziftleyip, dövüp, yüzüne kara vurup, ters olarak eşeğe bindirip gezdirmek.
TAHMİN (Hamn. dan) Aşağı yukarı bir fikir söylemek. İhtimallere dayanan düşünce. Zayıf delil ile hüküm ve kıyas etmek.
TAHMİNEN Takriben, aşağı yukarı.
TAHMİNÎ Tahmin yoluyla. Tahminle alâkalı.
TAHMİR (Hamr. dan) Mayalandırma. * Yoğurma, yoğurtma.
TAHMİR Kızartmak. * Birine "eşek" demek.
TAHMİRE Bulut.
TAHMİS (Hums. dan) Bir şeyi beş kat veya beş köşe haline getirmek. * Edb: Bir şiirin her beytine üçer mısra ilâve ederek beşe çıkarmak.
TAHMİS Ateşte kızdırıp kavurmak. * Kahve kavrulan ve satılan yer.
TAHMİS-HÂNE f. Kahvenin kavrulup öğütülüp satıldığı yer.
TAHMİŞ Tırmalamak. * Hiddetlendirmek.
TAHMİZ Azaltmak.
TAHN (C.: Tahniyât) Öğütme, öğütülme.
TAHNİB Atın belinde ve ayaklarında eğrilik olmak.
TAHNİK (Hunk. dan) Boğmak.
TAHNİK (Oğlan) damağını ovmak. * Fikrini düzeltmek.
TAHNİT Mumyalamak. Ölüyü bozulmadan muhafaza etmek için ilâçlamak.
TAHNİYE Kınaya boyamak.
TAHR Uzaklaştırmak. Irak etmek. * Atmak. * Göz çapağını dışarı atmak. * Seri, hızlı. * Oku uzak giden yay.
TAHREBE Ağaç kurdunun ağacı oyup delmesi.
TAHRİB (C.: Tahribât) Harab etme, edilme. Yıkma. Bozma.
TAHRİBÂT (Tahrib. C.) Tahribler, yıkıp bozmalar, harab etmeler.
TAHRİBKÂR Tahrib eden, yıkan.
TAHRİC (Huruc. dan) Çıkartma. Meydana koyma. * Şehadetname vermek. * Fık: Müçtehidlerin istinad ettikleri naslara, kaidelere, asıllara tatbikan şer'î hükümleri istihrac etmek. Bu tarz ile hüküm çıkarabilmek salâhiyetinde olanlara: Muharric, sahib-i tahric, ashâb-ı tahric denir.
TAHRİC Darlık ve zahmet vermek, tazyik.
TAHRİF (Harf. den) Harflerin yerini değiştirmek. Bozmak. Kalem karıştırmak. * Kendi menfaati veya başkasının zararı için bir ibârenin mânasını değiştirmek. * Başka tarafa meylettirmek.
TAHRİFÂT (Tahrif. C.) Bozmalar. Kalem karıştırmalar.
TAHRİF Genç bir adama bunaklık isnad etme.
TAHRİK Kımıldatma. Kımıldatılma. Yerinden oynatma. Hareket ettirme. * Gr: Cezimli bir harfi harekeli okuma. * Yola çıkarma. * Azdırma, kışkırtma. * Uyandırma.
TAHRİK Yarma, yarılma. * Yırtma, yırtılma.
TAHRİK Yakma. Yakılma. * Susatma. Susatılma.
TAHRİK-AMİZ f. Kışkırtıcı. Tahrik edici.
TAHRİKAT Ayaklandırmalar, kışkırtmalar. Hareket ettirmeler.
TAHRİM Haram kılma. Haram kılınma. Dince yasak edilme. * Kudsî sayarak yaklaşmayı yasak etme.
TAHRİM SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 66. Suresidir. "Lime tüharrimu" da denir. Medine'de nâzil olmuştur.
TAHRİM Yarmak. Pâre pâre kesmek, parçalamak.
TAHRİME Namaza başlanırken söylenen tekbir. * Hacıların ihrama bürünmeleri.
TAHRİMEN Haram olarak. Harama yakın olarak.
TAHRİMEN MEKRUH (Vâcibin zıddı) Harama yakın iş olup, zannî delil ile olan nehiydir.
TAHRİMÎ (Tahrimiyye) Haramla ilgili, harama ait.
TAHRİM TEKBİRİ İftitah tekbiri de denir. (Bak: İftitah tekbiri)
TAHRİR Yazmak. Yazılmak. Kaydetmek. * Hürriyete kavuşturmak.
TAHRİR-İ RAKABE Köle veya cariye azad etme.
TAHRİRÂT Tahrirler. Yazı. Resmî mektup.
TAHRİREN Yazmak suretiyle, yazı ile.
TAHRİS (C.: Tahrisât) (Hırs. dan) Hırslandırma.
TAHRİS Elbisenin eteğine konulan parça.
TAHRİS Kendini hıfzetmek, kendini korumak.
TAHRİŞ (C.: Tahrişât) Tırmalama. Yakıp kaşındırma. * Azdırma. Rencide etmek.
TAHRİŞ Aldatıp kandırmak. * Koparmak.
TAHRİZ (C.: Tahrizât) (Hırz. dan) Kışkırtma, kışkırtılma. * Kandırmak. * Koparmak.
TAHS Eliyle defetmek, eliyle itip kovmak.
TAHS İfsad etmek, bozmak.
TAHSA' Toprak saçmak.
TAHSİB Ölüyü taş altına gömmek.
TAHSİB Ufak taşları mescide veya başka yere döşemek.
TAHSİF Nâlin yaptırmak.
TAHSİL Hâsıl etmek. * İlim edinmek. İlim öğrenmek veya öğretmek için çalışmak. * Vergi toplamak. * Aşikâre eylemek.
TAHSİLÂT Devlet gelirlerinin toplanması.
TAHSİLDÂR f. Devlet gelirlerini vazifeli olarak toplayan, tahsil eden memur.
TAHSİM Kestirmek. * Dağılmak.
TAHSİN (Hısn. dan) Kale gibi sağlamlaştırma. * Muhafaza altına alma.
TAHSİN Beğenmek ve alkışlamak. * Tezyin eylemek, güzelleştirmek. * İyi ve güzel bulmak.
TAHSİN-İ KELÂM Bir sözü beğendiğini ifade etmek. Sözü güzelleştirmek.
TAHSİN-İ LÂFZ Lâfı süsleme, sözü güzelleştirme.
TAHSİNAT Alkışlamalar. Güzelleştirmeler. Beğenmeler.(Bilbedahe şöyle tahsinat ve tezyinat, onların Sâniinde gayet şiddetli bir irâde-i tahsin ve kasd-ı tezyin var olduğunu gösterir. Ve irade-i tahsin ve tezyin ise bizzarure o Sâni'de san'atına karşı kuvvetli bir rağbet ve kudsi bir muhabbet olduğunu gösterir. Ve masnuât içinde en câmi' ve letaif-i san'atı birden kendinde gösteren ve bilen ve bildiren ve kendini sevdiren ve başka masnuattaki güzellikleri mâşâallâh deyip istihsan eden bilbedahe o san'atperver ve san'atını çok seven Sâni'in nazarında en ziyade mahbub, O olacaktır. S.)
TAHSİNHÂN f. Aferin diyen. Beğenip alkışlayan.
TAHSİNKERDE f. Beğenilmiş.
TAHSİR Hasret bırakma. Hasret etme. * Kuşun tüyünü bırakması, dökmesi.
TAHSİR (Hasar. dan) Zarara sokma, ziyana uğratma.
TAHSİR İnce belli etmek.
TAHSİS Rağbet ettirmek. Meylettirmek, yöneltmek.
TAHSİS (Husus. dan) Belli bir gaye için kullanmak. * Bir şey veya bir kimse için ayırmak. * Kredi. Tazminat.
TAHSİSAT Bir kimse veya bir daire için ayrılmış para veya mal.
TAHSİSAT-I MESTURE (Bak: Mesture)
TAHSİSEN Tahsis suretiyle. * Hele, en çok.
TAHŞİD Yığma. Toplama. Biriktirme. Yığınak. * Bir mevzu hakkında çok izah ve konuşmalar.
TAHŞİDÂT Birikmeler. Toplamalar. Yığınaklar. * Konuşarak fazla üzerinde durma.
TAHŞİM Öfkelendirme, kızdırma, gazablandırma.
TAHŞİN İri ve kaba etmek.
TAHŞİR Noksan etmek, eksiltmek.
TAHŞİYE Derkenar, haşiye yazma veya yazılma.
TAHŞİYE (Haşyet. den) Korkutma. Ürpertme.
TAHT f. Yağma, talan, soygun, çapul.
TAHT Alt. Aşağı. * Gr: Gelecek olan zamir.
TAHT-EL ARZ Yer altı. Toprak altı.
TAHT-EL BAHİR Denizaltı. Denizaltı gemisi.
TAHT-EŞ ŞUUR Şuur altı. Şuur haricinde olarak açılıp yayılan zihnî faaliyet.(Taht-eş şuur, gayr-ı meş'urdan vâzıhan farklıdır. Hâfızada teraküm etmiş, fakat bu anda kendisini düşünmediğimiz hâtıralar, gayr-i meş'ur ve kaimdirler. Fakat taht-eş şuur değildirler. L.R.)
TAHT-I ESARET Esaret altı.
TAHT-I HÜKÜM Hüküm altına.
TAHT-I MÜZAKERE Konuşulmakta olan.
TAHT f. Hükümdarların oturduğu büyük koltuk. Hükümdarlık makamı.
TAHT-I BELKIS Belkıs'ın tahtı. (Çok eski mecusi Yemen padişahlarından Şerahil'in kızı Belkıs, başka kardeşi olmadığından babasının yerine Yemen'e hükümdar olmuş idi. Sonra Süleyman Aleyhisselâm ile evlendi. Onun mu'cizeleriyle imana geldi.) Bak: Hüdhüd, Süleyman (A.S.)
TAHT-I HÜMÂYUN Padişahların merasim sırasında oturdukları sedir.
TAHT-I REVAN Dört kişi veya iki katırla taşınan nakil vasıtası.
TAHTAH Arslan.
TAHTAHA Bir şeyi doğrultmak. * Beraber etmek. * Bazısını bazısına katmak.
TAHTAHA Hastalıktan veya zayıflıktan sesin değişmesi.
TAHTANÎ Alt kat. Alt katla alâkalı.
TAHTANİYE Altta olan, alttaki. * Noktası altta olan harf.
TAHTE f. Yağmalanmış, soyulmuş, talan edilmiş.
TAHTE Alt, altta, altında.
TAHTE f. Tahta.
TAHTELHIFZ (Taht-el hıfz) Muhafaza altında.
TAHTESSERA (Taht-es serâ) Toprak altı.
TAHTGÂH f. Başşehir, başkent. * Taht yeri.
TAHTİB Odun toplamak.
TAHTİE Bir kimseyi veya bir şeyi hatalı görmek, hata isnad etmek, yanıltmak. "Bu hatadır" diye iddia etmek. * Ist: "Mezhebim haktır, hata ihtimali var. Başka mezheb hatadır, savaba ihtimal var" diyenler ki, bu hatalı anlayışa izafeten "Tahtie" denmiştir.
TAHTİM Mühürleme. Mühür basma. * Tamamlama.
TAHTİT (Hatt. dan) Çizme. Çizgi ile belli etme. * Çizgi.
TAHTİT Zayıflık. * Kurmak. * Pare pare etmek, parçalamak.
TAHTİYE Hatâya düşürmek, yanıltmak.
TAHT-NİŞİN Taht'a oturan. Hükümdar. Padişah.
TAHUN(E) (C.: Tavâhin) Su değirmeni.
TAHUR Tâhir. Hem temiz hem temizleyici. Çok temiz.
TAHV Düşmek. * Çekip uzatmak.
TAHVE Eti pişirmek.
TAHVİD Sür'atle gitmek, hızla gitmek.
TAHVİF Korku vermek. Ürkütmek. Korkutmak.
TAHVİFÂT (Tahvif. C.) Korkutmalar. Korkuya düşürmeler.
TAHVİFEN Korkutarak.
TAHVİL Bir halden başka bir hale getirmek. Değiştirmek. * Döndürmek. * Faizli borç senedi.
TAHVİLÂT Tahviller. * Borç senetleri.
TAHVİN (C.: Tahvinât) Birisine hâin deme. Hıyânet nisbet etme.
TAHVİR Rücu ettirmek, döndürmek. * Ağartmak, beyazlatmak, tebyiz.
TAHVİT (Havt. dan) Duvar çekme.
TAHVİYE Dizleri, dirsekleri, yanları, karnı ve uyluğun arasını ayırmak.
TAHVİZ Suya dalmak.
TAHYA Karanlık gece.
TAHYE Bulut parçası.
TAHYİB (Haybet. den) Eli boş, kederli ve mahrum kılma.
TAHYİL (C.: Tahyilât) (Hayal. den) Akla getirme. Fikre getirme, zihinde canlandırma.
TAHYİR (Hayır. dan) İki şeyden birisini seçme durumunda bırakma. İstediğini seçmesini teklif etme.
TAHYİS Zelil etmek, kepaze etmek. * Boyun eğdirmek. Muti etmek.
TAHZİ' Yarma, kesme. * Ameliyat.
TAHZİ' Tevâzu etmek, alçakgönüllü olmak.
TAHZİB (Hizb. den) Takım haline getirmek. Hizibleştirmek. Gruplaştırmak.
TAHZİB (Hizab. dan) Saç, sakal boyama.
TAHZİF Saçını düzüp bezemek, süslemek.
TAHZİL Aşağılatmak, alçaltma, bayağılaştırma.
TAHZİM Kesmek.
TAHZİN (Hüzn. den) Kederlendirme, tasalandırma. * Hazin hazin Kur'an-ı Kerim okuma.
TAHZİN Hazinede saklama.
TAHZİR Yeşil renk verme. Yeşillendirme. * Hazırlama.
TAHZİR (C.: Tahzirât) (Hazer. den) Menetme, sakındırma, önleme.TAHZİR : Korkutmak.
TAHZİZ İsteklendirme, rağbet ettirme.
TAÎ Arabistan'da mevcut Tay kabilesinden olan.
TAİB Tövbe eden. Günahlarına pişman olan.
TAİF Etrafını dolaşarak ziyaret eden. Tavaf eden. Dolaşan. * Hicaz'da Mekke-i Mükerreme'nin yüz kilometre güneydoğusunda, Gazva Dağı'nın güney eteklerinde ve bir takım tepelerin batı eteklerinde olarak 1882 metrelik yükseklikte bir şehirdir. Peygamber (A.S.M.) hicretin sekizinci yılında Huneyn muharebesinden döndüklerinde Taif şehrini fethetmek arzu etmişlerse de, ahalisi kaleye sığınıp şiddetli bir şekilde karşı koymağa başladıklarından Peygamber Efendimiz kuşatmayı terkedip geri dönmüşlerdir. Bir sene, sonra, yani hicretin dokuzuncu yılında Taifliler bir heyet tertip ederek barış yoluyla Peygamberimize itaat etmek için yollamışlardır.
TAİFE Hususi bir sınıf meydana getiren insanlar. Kavim, kabile. Takım.
TAİFE-İ EFRENC Frenk, Avrupalı, Fransız.
TAİFE-İ NİSÂİYE (Taife-i nisâ) Kadınlar taifesi, grubu.
TAİH Kibreden. Kibirlenen. Büyüklenen.
TAİL Uzayan. * Kudret ve gına. * Fayda. Menfaat.
TAİN Süngü ile vurulmuş.
TAİR (Tayeran. dan) Uçucu. Uçan. * Kuş.
TAİS Hafif başlı.
TÂK Bina kemeri. Yarım daire şeklinde kapı ve pencere üstü. Çardak. Kubbe. Kavisli bina. Eyvan.
TÂK-I MUALLÂ Yüksek şerefe. Yüksek kubbe. * Yüksek haysiyet ve şeref sahibi.
TÂKA Kubbeli mahfe. Pencere. * Takat. Güç, kuvvet, iktidar.
TAKA İki-üç kişi ile idare edilen küçük yelkenli.
TAKA Korkutmak. * Hazer etmek, çekinmek, korunmak.
TAKABBUH Çirkinlik.
TAKABBUZ (C.: Takabbuzât) (Kabz. dan) Toplanıp çekilme. Büzülme. * Kabız olmak, peklik.
TAKABBÜB Binaya kubbe yapmak.
TAKABBÜL (Kabul. den) Kabullenme. Üstüne alma. Bir şeyi taahhüd ve iltizam etme. * Öpülme.
TAKABUZ Kabz edişmek.
TAKADDES Mukaddes olsun (mânasında).
TAKADDÜM (Kıdem. den) Önde bulunma. İleri geçme. * Zaman veya mevki bakımından ileride olma.
TAKADDÜS Mübarek kılmak. Kudsî kılmak. * Çok temiz olma. * Mukaddes olma.
TAKADİ Birbirine hakkını vermek.
TAKADU' Birbirine süngü ile vurmak.
TAKADÜM Üzerinden zaman geçmek.
TAKAFFÜL Kapamak. * Kilitlemek. * Tilki eniği.
TAKAFKUF Titremek.
TAKAHHUM Ansızdan bir nesneye dühul edip girmek.
TAKAHHUR Kahrolmak.
TAKAHHÜL şikâyet etmek.
TAKA'KU' Deprenmek, hareket etmek. * Ötmek.
TAKALİ Birbirini düşman kabul etmek.
TAKALKUL Deprenmek, hareket etmek.
TAKALLU' Ayağını kuvvetiyle kaldırmak. * Yerinden kopmak.
TAKALLUS Kısa olmak, kısalmak. * Toplanmak, cem'olmak.
TAKALLÜB Bir taraftan diğer tarafa dönmek. * Bir halden başka bir hale değişmek. * Başka kalıba girmek.
TAKALLÜD (C.: Takallüdât) (Kald. dan) Bir işi üstüne almak. * Takınma, kuşanma. Gerdanlık veya muska gibi boyuna geçirme. * (Kılıç) kuşanma.
TAKALLÜL (Kıllet. den) Azalma, az olma.
TAKALLÜS Kasılma. Bir şeyin büzülüp gerilmesi. Bir uzvun çekilip toplanması. Kıvrılma.
TAKAMMÜL Bitlenme. Bitli olma.
TAKAMMÜM Evin süprüntüsünü ayırmak.
TAKAMMÜS Gömlek giymek.
TAKAMÜR Kumar oynamak.
TAKANNU' Başına örtü örtmek.
TAKANNÜN Kanunlaşma. Değişmez halde, kat'i olarak belirme.
TAKARR Birbiriyle kararlaşmak.
TAKARRUH (Karh. dan) Yara derinleşip büyüme. * Yara çıban olma.
TAKARRÜB Yakınlaşmak. Yaklaşmak. * Zamanı gelmek. Vakti yakın olmak.
TAKARRÜM Tatlı tatlı yeme.
TAKARRÜR Kararı verilmek.* Yerleşmek. Kararlaşmak.
TAKARRÜŞ Kesbetmek, almak, kazanmak.
TAKARU' Kur'a atışmak.
TAKARÜB Birbirine yakın olmak.
TAKAS Vereceğini alacağına karşılık tutmak suretiyle ödeşmek, sayışmak, değişmek.
TAKASSİ Bir şeyin aslını esasını araştırma.
TAKASSU' Dühul etmek, girmek.
TAKASSUF Kırılmak.
TAKASUR (Kasr. dan) Bir işi mümkün iken yapmama. Esirgeme.
TAKASÜM Kısmet edişmek. * Birbirine yemin vermek.
TAKAŞKUŞ Hastanın iyi olması. * Derinin soyulması. * Her yerden yiyecek istemek.
TAKAŞŞU' Havanın açılması.
TAKAŞŞUR (Kışr. dan) Kabuk bağlama, kabuklanma.
TAKAŞŞÜF Maişet şiddeti, geçim zorluğu.
TÂKAT Güç, kuvvet. İktidar.
TÂKAT-I BEŞER Beşer gücü ve kuvveti. İnsana mahsus kuvvet.
TÂKATFERSÂ f. Dayanılmaz, tâkat götürmez.
TÂKATGÜDAZ f. Tâkati kaldıran, gücü kuvveti eriten, mahveden.
TÂKATŞİKEN f. Tâkati tüketen.
TAKATTUB Kaşların çatılması. * Buruşma.
TAKATTUF Yüz ekşitmek.
TAKATTUR Damla. Damlama. Damla damla akma. * Ud ağacı ile buhurlanma. * Vuruşmağa hazırlanma. * Bir kimse kendini bir yerden atma. * Ağacın dalı kopup düşme. * Bir adamı yanı üzere düşürmek. (Kamus'dan)
TAKATU' Kesilmek. Kesişmek.
TAKATÜL Kıtal edişmek, döğüşmek, vuruşmak.
TAKAUD Oturmak.
TAKA'UR (Ka'r. dan) Çukurlaşma. * Kuyunun derin ve çukur olması.
TAKAUS Durdurmak. Sonraya bırakmak.
TAKAVİM (Takvim. C.) Takvimler.
TAKAVÜL Birbiriyle söyleşmek.
TAKA'VÜS Çok yaşlanma. * Evin eskiyip köhne olması.
TAKAVÜM Dövüşmek, vuruşmak. Birbiriyle cenge durmak.
TAKAVVİ (Kuvvet. den) Kuvvetlenme.
TAKAVVUZ Ayrılmak. Dağılmak. * Yıkılmak.
TAKAVVÜB Bir şeyin kabuğu soyulmak.
TAKAVVÜL Haber vermek. * Yalan söylemek.
TAKAYYUZ Kırılmak. * Benzetmek.
TAKAYYÜ' Kusar gibi olup kusamama.
TAKAYYÜD Bağlanma. Bağlı olmak. Kayıtlı bulunmak. * Çalışmak. Çabalamak. Uğraşmak. * Dikkatli davranmak.
TAKAYYÜL Uymak, iktida etmek.
TAKAZA Başa kakmak. * Sıkıştırmak. * Hakkını isterken borçluyu zorlamak.
TAKAZİC Dövülüp ufalanarak yemeklerin üstüne ekilen otlar. Baharat.
TAKAZÜF Birbirine iftira edip atışmak.
TAKAZZUB Kesilmek.
TAKAZZÜR İstikrah etmek, kerih görmek, beğenmemek.
TAKAZZÜR Çirkin şeylerden uzak olmak.
TAKBİB Kubbe gibi yapma.
TAKBİH Çirkin görmek. Beğenmemek. * Kabahatli bulmak. * Kötü gördüğünü bildiren söz söylemek.
TAKBİHÂT (Takbih. C.) Ayıplamalar, çirkin görmeler.
TAKBİL Öpmek.
TAKBİR Defnetmek, gömmek.
TAKBİZ Toplayıp bir yere getirmek.
TAKDANE f. Üzüm çekirdeği.
TAKDİD Eti kurutmak. * Uzunlamasına yırtmak veya kesmek.
TAKDİH Beğenmeme, zemmetme. * Atın belini inceltmek.
TAKDİM (Kıdem. den) Arzetmek. Sunmak. * Küçük bir kimseyi yaş, amel, mevki ve takva itibariyle büyük bir kimse ile tanıştırmak. * Öne geçirmek, bir şeyi başka bir şeyden önde tutmak. * Bir büyüğün önüne geçip bir şey vermek.
TAKDİMÂT Takdim edilenler. Büyüklere verilen şeyler.
TAKDİME (C.: Tekadim) Kendisinden üstün kişiye sunulan armağan, hediye. * Takdim.
TAKDİMEN Takdim ederek, öne geçirerek.
TAKDİM-TE'HİR Öne geçirmek, sonraya bırakmak.
TAKDİR Kıymet vermek. Değerini, kıymetini, lüzumunu anlamak. * Kader. * Düşünmek. * Öyle saymak.
TAKDİR-İ KELÂM Söze değer vermek. * Sözün kıymeti. Sözden anlaşılan husus.
TAKDİREN Değer ve kıymetini anlıyarak. Takdir ederek.
TAKDİRÎ Kaderden olan. Takdir-i İlâhîye ait ve müteallik olan. * İtibarî. * Farazî. * Gr: Yazılı olmayıp var bilinen mâna veya kelime. (Bak: Mukadder)
TAKDİRNAME f. Bir işin beğenildiğine ve istihsan edildiğine dâir alâkadarların imzasını taşıyan yazı. Beğenildiğine dair yazılı kâğıt.
TAKDİS Büyük hürmet göstermek. Mukaddes bilmek. * Cenab-ı Hakk'ın kusursuz, pâk ve her hususta noksansız olduğunu bildirmek, söylemek ve Allah'a (C.C.) şükretmek.
TAKDİYE Hâcet bitirmek, ihtiyaç gidermek.
TA KEY f. Ne vakte kadar?
TAKFİL (Kufl. dan) Kilitleme veya kilitlenme.
TAKFİYE Kafiye yapmak. * Bir kimsenin ardınca olmak.
TAKHİM İthal etmek, içeri sokmak, girdirmek.
TAKHİR (C.: Takhirât) (Kahr. dan) Kahretme.
TAKIYYE Sakınmak. Kendini koruyup çekinmek. * Birinin mensub olduğu mezhebi gizlemesi. * Mümâşât.
Dostları ilə paylaş: |