Şevki koca



Yüklə 1,17 Mb.
səhifə27/29
tarix23.10.2017
ölçüsü1,17 Mb.
#12022
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   29

İKİNCİ SÖYLEŞİ


Bu yolu süren, bu güzellikleri devam ettiren insanlara aşk olsun diyoruz.

Bu sadece sevgi ile olan bir şey değil, belki sevilen, tutulan bir yol ama siz olayın başka bir boyutundasınız.

Sadece kendiniz için değil, insanlık için, diğer insanlar için bir şeyler üretiyorsunuz. Bu bir manevi hizmet, insanlara, topluma, dünyaya bir şeyler verebilme çabası. Sizin eserlerinizi, hizmetlerinizi görüyoruz çok duygulanıyoruz ve devam etmesini hararetle bekliyoruz. Otman Baba Velayetnamesi Türk kültürü için büyük bir hizmet.

Alevi-Bektaşi diyoruz, çünkü 1000 yıldan fazladır bu yolun uluları bu yolu ince bir işçilikle örmüşler. Bu yolun kuralları var, kaideleri var, nefesleri var, cemi var bunlar kolay değil.

Biraz daha yakın tanıyalım sizi. Turgut Koca gibi bir büyük Bektaşi babasının evladı olarak, bu yolun içerisinde hizmetleriniz var.

Biraz yaşamınızdan anlatır mısınız? Bugüne kadar neler yaptınız, neler yapmaya çalıştınız.
Denizde balık olabilmek... kıyıya vuran dalgalar muhakkak denize döner. Eski tasavvufçular buna mevc derler. Bütün mevcler deryaya dönecektir. Vahdette de bu böyledir. Bir söz vardır, başlangıç ondandır nihayet yine onadır. Bu sözcük denize benzetilir dalgalara oluşunca şekiller ortaya çıkar, durulunca her şey herine varır şekil ve suret kalmaz. Zaman zaman bir takım şeyler ifade etmemiz o vahdetten, o cemden ayrı olduğumuz anlamına gelmemeli, bu bakımdan özel olarak bir Şevki Koca kelime-i değil Ali oldum, Veli oldum bahane güvercin donunda kondum demiş Hacı Bektaş-i Veli.

108 temel element bir gün Şevki olacak, bir gün Ali olacak, bir gün Veli olacak yine aynı malzeme toplanıp gelecek.

Kendimizi bir vücut vermemektir maksat vücut vermeden yani “LA” mevcut olup mevcudu anlamak içindir. Tasavvufçular buna “La ilahe illallahtan” farklı olarak “La” mevcut “illa” olduğu derler asıl olan Allah’tır. Hepimiz onun tecelli sırrı olarak bir yerlerde görünüp tekrar bu denize döneriz.

Bu bakımdan kendim şahsi kariyerim ile ilgili bir şeyler söylemeyi istemiyorum ama aydınlanmak açısından basit bir iki şey nazarlarımı istediğiniz için kırmak istemiyorum kabul buyurursanız. Kendim makine mühendisiyim. Çevre kuruluşlarında çalıştım, gençlik yaşlarımda siyasetle uğraştım. Mesele bir özel şablona sığınmak değil. Çok iyi yazar olduğumu sanmıyorum yalnız bilgileri bir ayna gibi yansıtmaya çalışıyoruz.

Fakirin bir gönlü Bektaşi ama bir gönlü de Melami’dir.

Yani yukarıda görünmek değil mümkün olduğu kadar zemine inmek de fayda var, Çünkü Kubur’la Kabir aynı yazılır çukur demektir. Kibir yüksekliktir ama aslında çukura girmekten farkı yoktur. Önemli olan Kabire girmektir, Kabristana girmektir ve paylaşımcı olmaktır.

Horasan evliyası Bağdat evliyasına soruyor; “ne yapıyorsunuz erenlerim?, Bağdat evliyası cevap verir “biz bulduğumuz zaman yiyoruz, bulamadığımız zaman şükrediyoruz” demiş, Horasan evliyası çok güzel bir cevabı var “onu Bağdat’ın köpekleri de yapar, biz bulduğumuz zaman dağıtıyoruz, bulamadığımız zaman peşinde koşuyoruz”.

Yine Cenab-ı Peygamber bir harabelik yerden geçerken diyor ki; bir adam görüyor devamlı namaz kılıyor 24 saat, “yahu kardeşim sen burada namaz kılıyorsun ama senin karnını kim doyuruyor?. “Vallahi ben burada Allah’a ibadet ediyorum benim bir deli kardeşim var o gidip çalışır, benim karnımı doyurur. O zaman Cenab-ı Peygamber buyuruyor; “Allah katında kardeşinin yeri senden yüksektir.” Demek ki bu evreni biz bir yerden atıfetle bulmadık bu evren bize bir miras kalmışsa, Kızılderili’lerin bir sözü var; “bu dünya bize miras değil atalarımızdan çocuklarımıza miras kaldı” diyor. Düğmeye basıyoruz elektrik geliyor yapacağımız tek şey elektrik idaresine para vermektir. Birileri bunlar için ömrünü verdi bu dünyayı böyle hazır bulmadık. Yani üreten insanlardan devir aldık, üreten bir insan olarak da gelecek kuşaklara devir edeceğiz.

Onun için Cenab-ı Allah emanet-i dağlara hut suresinde “emaneti dağlara taşlara teklif ettim kabul etmediler, insan cahildi ve aceleciydi o kabul etti” diyor. Buradaki cahil abdi anlamında, olumlu anlamda, pozitif anlamda cehalettir. Çocuğumuzu cahil olduğu için okula yollarız. Aceleciydi ancak kendisinin nefsine zulmeden insanoğludur, gerektiği zaman yemez, gerektiği zaman içmez disiplinler uygulayabilen insanoğludur. Dolayısıyla insan idrak durağıdır, bu bakımdan gizli güzellikler, her şeyde bir şeyin olduğu Hacı Bektaşi Veli’nin dediği gibi her şeyin güzel olduğu mantığıyla güzellenmiştir insanoğlu. Hz. Peygamber efendimiz bir gün bir çadırın etrafından geçerken bir hayvan leşi görüyor, herkes burnunu tıkıyor Cenab-ı Peygamber “ne güzel dişleri var” diyor. Onda da ilk cemali görebilmektir hüner. İşte bizlerin yaptığı da fakir görebildiğim kadarıyla her şeyin hayır olduğuna, hayra tekabül ettiğine inancım var. Biz filmin sonunu bilmediğimiz için başında seyrettiğimiz adamı kötü adam biliyoruz, bir de bakıyoruz ki filmin sonunda iyi adam olarak karşımıza çıkıyor.

Eskiden kaza derlerdi, kaza iyi olamamış, gecikmiş anlamına gelir, buradan diyelim ki Bostancıdan Kadıköy’e giderken arabamız kaza geçirse gecikiyoruz, kızıyoruz halbuki kaza olmazsa belki de başka bir şey olup da öleceğiz, o kazada da bir hayır vardır. İşte tarikat-i Bektaşi kültürü ve Hacı Bektaş’la gelişen tevhid akidesi bütün escamda vücutlanmış bulunan her şeyin hayır üzerine tekabül etmesi gerçeğini oturtmuştur, ve her şey dışarıyı hiç görmez Bektaşilik, efendim sana göredir o hayvanın leş olması, Akbabaya sorarsan çok güzel bir ziyafettir.

Mevlana Celalleddin Rümi Hazretleri talibi ile yürürken mürebbi ile, yolda bir gübre görüyor hemen burnunu tıkıyor talibi ağzını açmıyor akşam lokma yaptıklarında yemeğe otururken meydanda marul çıkartıyor talip yemeye başlıyor marulu, beğendin mi derviş diyor marulu, çok güzel diyor, işte o gübrenin içinde yetişiyor. Dolayısıyla bal böceğini balda, gübre böceğini gübrede yaşatmak lazım. Her ikisinin de cenneti odur. O bakımdan Ali’yi balda Muaviye’yi gübrede yaşatmak lazım, karıştırırsanız ikisine de eziyet etmiş olursunuz.

Hacı Bektaşi Veli Hazretleri 1294’de Osmanlı sistematiği içinde kullanılan bir özel kimlik, Ahmet Yesevi ekolünden gelmiş 4 kapı 40 makamı idare ederek ilk doktorini kurmuştur. 4 okul vardı Yesevi Ocaklarında, ikiye ayrılıyor bir Erdebil okulu var, bir de Horasan ekolü var. Horasan ekolü 4 kapıyı bulmuş, şeriat, tarikat, marifet, hakikat. Bektaşilik dışındaki diğerleri marifetle, hakikati değiştirirler yerini, Hacı Bektaş sonra koymuş her birine de 10 tane konak koymuş ve bu sistematikle şeriat, tarikat, hakikat ve marifet basamağı ile insanı tahrik etmiştir. İnsan kendi vücudu zaten 4 cari havludur bunu her gün yaşar.



Bakara suresi Elif, lam, mim diyor, kitaptan şüphe etme diyor, öyle başlar. Neden öyle başlıyor, insan anne karnına bir mim olarak düşer rüküya bakar lam olur, sonra Elif olur dünyaya gelir. Yine ayet-i kerimede Kur’an ve insan ikizdir diyor, insana gelen bir Kur’anı Kerim’in mantığını koymaya çalışmıştır, rafta duran Kur’anı Kerim’den bahsetmemiştir. Hayatımızda günlük işleyişimizde, üretimimizde ben size şah damarınızdan daha yakınım diyor, arada aya mı var ki aracı olsun, ben kulumun gören gözü, konuşan ağzı, duyan kulağıyım diyor. Senden gayrılık mı var ki ayrılık olsun. Demek ki şeriat, tarikat, marifet, hakikat basamaklarında idrak eden bir insan sembolize açı yorumunu Hacı Bektaş ön görmüş, onu da üçe ayırmış. Benim sistemin taassuptan kurtulmaktır, cehaletten kurtulmaktır, fakirlikten kurtulmaktır. Taassuptan kurtulmaktır fikri sabitten kurtulmaktır, cehaletten kurtulmaktır ilim sahibi olmayı hedeflemiştir, sefaletten kurtulmaktır diri, çalışkan olmayı, emek sahibi olmayı emretmiştir. Yani Kur’anı Kerim’in Arapça manzumelerin içine sıkışmış olan ruhunu Hacı Bektaşi Veli Hazretleri yaşamımıza indirmiştir. Osmanlı devleti bu yaşamı, bu felsefeyi bütün kurumlara indirgediği için Balkanlarda, Kuzey Rusya’da, Yemen’de akla gelebilecek birçok yerde hudut kurabilmiştir. Sadece kılıçla kurulmuş olsaydı 70 yıllık Sovyet rejimi çökmezdi. 690 sene süren bir devlet sadece kılıçla ayakta kalamaz, onu besleyen kaynaklar muhakkak vardır. O Ortodoks düşünceye karşı, Batı Katolik düşüncesine karşı insanı öne getirdiler ve sürekli olarak Yunus Emre olsun, Hacı Bektaş Veli olsun, Hacı Bayram Veli olsun akla gelen hangi aziz vardır ki insanı amaçlamaz. Bütün mesele insana gelen bir dokuyu analiz etmek ve ortaya koymak. Neyi kast etmiş Cenab-ı Hak; o kuru kelimeleri, lem yelid velem yüled velem yeküllehu küfüven ehad. Ne diyor; doğurmamış ve doğmamış, demek ki bizim bildiğimiz anlamda değil, dişilik erkeklikten zatını ifade etmeye, şimdi tabiri caiz ise Allah dişi midir, erkek midir böyle soru olur mu? Onun tecelli sırrı nereye düşüyorsa o istikamete göre feyiz alır, yani arpa ekiince buğday çıkmaz. Bileşim çevresinde 21 saatte dünya bir tur atıyor, bu kader bu kanun demek, güneşe yaklaştığı zaman kış ayı geliyor, güneşten uzaklaşınca yaz ayı geliyor, biz bunun tersini biliriz. Bütün mesele cenab-ı Hakkın zatını anlayabilmektir. Mesela Necm suresinde diyor ki; “ben kulumla o kadar yaklaştım ki arada hiç mesafe kalmadı, bir yay boyu, bir kaş boyu, iki kaş arası, Pir Sultan’da diyor ki; “mihrabımdır kaşlarının arası” bu ayeti anlatmaya çalışıyor. Hacı Bektaşi Veli, Allah ile kulun yakınlaşmasını istemiş, öbür dünyanın karanlıklarına götürmek değil insanı, öbür dünyayı bu dünyaya getirmeye çalışmıştır. Ölmeden önce ölmektir marifet..
O karanlıkları aydınlıklara çevirebilecek, Hacı Bektaşi Veli hangi düşünce akımındaydı?
Hacı Bektaşi Veli’nin Türkçe’si tarikat Türklüğüdür, tarikat kültürü Türklüğüdür. Kur’anı Kerim’in manzum yapısını değiştirmek değil ama sana anlatırken onu Türkçe anlatmak zorundadır. Yolunu Türklük üzerine kurmuştur.
Genel kanının dışında bir şey yani Türk töresi ile, gelenek ve görenekleriyle övünmüş bir sistem diyoruz ama eserlerinin Arapça yazıldığı, yazanlar, çizenler tarafından kabul görülmemiş öyle mi?
Kitaplarının hepsi Arapça hepsini de Sait Emre çevirmiştir. Kur’an’ı Kerim’de Ayan-ı Sabite yazıyor bunun Türkçe’sini bulamazsınız, çünkü Türkçe’si yok, Ayan-ı Sabite çekirdeğin içindeki sır demektir. Onun içinde yaprağı var, dalı var, dokusu da var bunu nasıl Türkçe’ye çevireceksin. O bakımdan onu yol yani Bektaşilik tercüme etmiştir, Bektaşiliğin bütün erkanları Türkçe’dir.
Babailer içerisinde, Kalenderiler içerisinde Türkçe bilen tasavvufun derinliklerine girmemiş bir Türk öncüsü olarak öne çıkan Hacı Bektaşi Veli kimliğinin dışında siz bilakis İslam tasavvufu içerisinde derinliklere inmiş bir Hacı Bektaşi Veli portresi çiziyorsunuz.
Birisi yabancı ayet okusun hemen anlıyorum çünkü içinde Alevilik olacak, Mevlevilik olacak, Alperenlik olacak hepsinin tutması lazım. Hacı Bektaşi Veli tevhidten şaşmamış, Allah’tan başkası yok ama bu Türklük kültür Türklüğüdür. Onun içinde Laz’ı, Arnavut’u, Kürt’ü, Boşnağı, Çerkez’i kim varsa fark etmiyor bir üst kimliktir ama orijinal çevirilerini Arapça yapmıştır ama Arap’ın anladığı Arapça değil, Rab’ça yapmıştır. Kur’anı Kerime “kulhuvallahü ehad” denmiş “ehad” bir demektir, zatı ifade etmektir. İnsanoğlu bu evrende halden hale geçiyor, evrende yaptığımız bir şey yok ne çoğalma var nede eksilme var.
Orada da bir şey yok her şey dünya düşüncesinin içerisinde
İskoçların bir atasözü var; “Bu yeryüzü çatısı altın söylenmiş yeni bir söz yoktur.”

Amerika’yı keşfettim diyor, yahu Amerika yok muydu? Hadi diyelim ki keşfettin kim keşfetti, Kızılderili için keşif olur mu, adam orada yaşıyor zaten.

Pastör kuduz aşısını buldu diyorlar yahu o aşı bir çiçeğin içinde duruyor sen gidip onu bulmuşsun.
Dediniz ki; öyle bir şey ki Tanrı istediği anda, ol deyince oluyor.
İnsanlar dünyaya Türkçe gelmişlerdir. Manayı anlamak lazım, Alevi, Bektaşi kökenliyiz diye gidip camilerde milleti mi keselim, Yezitten ne farkımız kalır. Demek ki mana olan Ali’ye, mana olan Hüseyin’e gelmedikten sonra adamın ne kabahati var. Adam Allah diyerek gidiyor iyi bir şeyler yapmaya çalışıyor. Mesele kendi içinde olgun insan olabilmek.
Yüzlerce veliler, erenler bu yola hizmet edenler gelip geçmiş dünyadan, düşünmüşler, söylemişler, toplumlar üzerinde çok kalıcı etkiler bırakmışlar, o düşünceleri ortaya koyabilmeleri önemli, özgürce onu ifade edebilmeleri önemli ve daha sonraki talipleri olan, izleyicileri olan insanları sistemli bir şekilde bir yol yüzyıllar boyunca sürecek bir sistem haline getirebilmeleri önemli, bu İslam tasavvufundan mı kaynaklanıyor, Hacı Bektaşi Veli’ler ve diğer ulular hangi damardan beslendiler?
Kimisi Hikmet nazariyesi derler, eshab-ı suffa vardır Hz. Peygamberin yanında. Bunlar 40 kişidir. Cenab-ı Peygamber halka işle ilmini anlatıyor ama buraya tevhid ilmini anlatıyor. Suffa boşalma demek, tasavvuf boşalmış demek, ayıplardan boşalmış seccadeyi ve tespihin her şey olmadığını tefekkür eden manayı anlayan insanlar, Romen Diyojen’de tasavvufçudur. İlk insan ne zaman başlamışsa iki kişi bir araya gelince tasavvuf başlar biri zahir diğeri batındır, biri içe bakmış diğeri dışa bakmıştır, ama tasavvufun bir de talak tasavvufu vardır o da boşalma demektir yani üç kere boş ol deyince boşanırsın işte öyle ama fenafillah. Hacı Bektaşi Veli; ikiye ayrılıyor diyor semavi dinler, birisi Hakka giden yoldur diğeri menzildir, biri Hakka salavat diğeri Hakta olan salavattır diyor. Hakka olan salavat vücutta ikilik vardır, iradelerle ikidir. Hakta olan salavat tektir, zaten evrende irade tek olduğu için güneş sisteminin manzumesi şaşmıyor. Sonuçta Baki olan Allah’tır, mesela fani deriz; şeker nereye kadar şekerdir örneğin çayın yanına kadar ama çayın içine girdikten sonra şeker denmez çay olmuştur o yani fani olmuştur ama kaybolmamıştır. İki zamanda bir zuhur, iki zuhurda bir zamanda olmaz, kalp her atışında bir zaman için atar işte bu talaka geçebilmek Bektaşi’ye buna vahdet-i mevcut demiş. Diğer tarikatlar vahdet-i vücut demiş, vücut varsa vahdet birlik demek vücut iki iki birlemeye çalışıyorsun. Vahdet-i mevcut senin benim, vücudu yok, Allah’tan başka bir vücut yok demektir. Bunları anlatmak zor bir hadisedir. Bunlar katlı anlatımdır sadece bu sözlerle sınırlamakta yanlış olur.

İşte Hacı Bektaşi Veli o büyük tevhid düşüncesini Ahmet Yesevi ile gelen sistematize etmiş meydanına koymuş onun için Bektaşilik 12 post 17 niyaz. Nutfe anne karnına düştükten sonra 17 ili gezerek dünyaya gelir. Kur’anı Kerim’de Adem erkek midir, dişi midir diye yazmaz, Havva için ise Adem ve eşi diye geçer. Adem kız anlamına da gelir, erkek anlamına da gelir. Hz. Adem başka, Adem başkadır karıştırmayalım. Nutfeden bahsetmesi İbrahim Peygamberim nefsi ile İsmail, nefsini kesmeye çalıştı. Kışın canın dondurma ister yersin, yesen de zulmedersin yemesen de.Yesen canına zulmetmiş olursun, yemesen nefsine zulmetmiş olursun. O bakımdan İbrahim Peygambere diyor ki; nefsini tut.


13 Temmuz 2001

Yüklə 1,17 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin