T. C. Firat üNİverstiESİ aleviLİK İnançlari ve teolojik temelleri (tunceli Örneğİ) Prof. Dr. Erkan Yar son rapor



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə40/47
tarix27.12.2018
ölçüsü1,26 Mb.
#87120
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   47

e. Mezarlıkların Ayrışması


İlahi dinlerde, genel olarak, ölülerin toprağa defin edilmesi uygulaması, ilk insanın topraktan yaratılması ve diğer insanların da bedensel olarak topraktaki öğelerden oluşması nedeniyle, olumlu bir uygulamadır. Bazı dinlerde görülen ölülerin yakılması veya yakıldıktan sonra küllerinin kutsal nehre atılması uygulaması, ancak o dinin kutsal metinlerinin gereği olarak kabul edildiği sürece benimsenmektedir. Fakat ölülerin toprağa defin edilmesi, topraktan gelen insanın ona dönüşünü ifade ettiğinden, doğru açıklanabilir bir nedene sahiptir. Ölen insanların gömüldüğü yer anlamına gelen mezarlık sözcüğü, asıl olarak ölünün arkasından, diğer insanların onun defin edildiği yeri ziyaret davranışları esas alınarak yapılmış bir isimlendirmedir. Mezarların toplu olarak bulunduğu yere “mezarlık” denildiği gibi, Arapçadaki kabir sözcüğünden türetilerek kabristan da denilmektedir. Arap dilinde ölünün defin edildiği yere çukur anlamına gelen kabir (kabr ç. kubûr), kabirlerin toplu olarak bulunduğu yere de makber (ç. mekâbir) denilmektedir.753 Türkçede ölülerin defin edildiği yere, ziyaret edilen yer anlamında mezarlık isminin verilmesi, bu yerlerin insanlar tarafından çok sık ziyaret edilmesini teşvik etmek ve bu uygulamanın sıklığına ve önemine vurgu yapmak içindir. Bu anlayış, atalar kültünü de doğuran temel dinamiktir.

Ölü için yapılan dinsel ritüeller olarak cenazenin yıkanması, kefenlenmesi ve namazının kılınması, teolojik öğretilerin uygulamaları açısından farklılık arz etmemektedir. Bu uygulamalardan, ölen bir inananın namazının kılınması Kur’an’da yer almakta iken, onun yıkanması ve kefenlenmesi dinsel bir gelenek olarak varlığını sürdürmektedir. Bütün bu uygulamaların teorik yapısı ve nedeni, gerek dinsel ve gerekse akılcı olarak açıklanabilmektedir. Bu uygulamalarda Alevilik farklılaşması ortaya çıkmamaktadır. Bununla birlikte, inançsal kimliğe bağlı olarak kimlerin cenaze namazının kılınacağı ve namaz öncesinde ölünün mezhepsel kimliğine insanların tanıklığı, ayrışmanın temel noktasını oluşturmaktadır.

Günümüzde, camilerde ölünün namazının kılınması için kişinin inançsal ve mezhepsel kimliğine toplumun tanıklığı uygulamasının, sadece inançsal kimliğe tanıklık kısmı dinsel metinlere dayanmaktadır. Kur’an’ın “Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler754 yargısı, Allah’ı ve elçisini inkar eden ve fasık olarak ölen kimselerin namazlarının kılınmasını ve kabirlerinin başında durulmasını yasaklamaktadır ki bu ayet aynı zamanda inanan insanların namazlarının kılınmasını da emretmektedir. Ölünün mezhepsel kimliğine toplumun tanıklığı uygulaması ise, dinsel metinlere uygunluğu şöyle dursun, inanan insanlar arsında ayrımcılık üretmesinden ötürü dinin amaçlarına aykırılık içermektedir. Mezhepsel farklılaşmaların gelişmesinden sonra ortaya çıkan mezhep taassubu olgusu, ölünün namazının kılınması için kendi mezhebinden olmayı gerekli görmektedir. Bu bağlamda, camilerde Alevi inancını benimsemiş insanların namazlarının kılınmaması uygulaması, Alevi yazarlar tarafından da kınanmaktadır.755

Mezhepsel kimliğe bağlı olarak mezarlıkların ayrışması olgusu, güncel olarak bazı istisnalar dışında mevcut değildir. Bunu bir ayrışma nedeni olarak dikkate almamız, çoğunlukla tarihsel olarak bu olgunun ortaya çıkmış olmasındandır. Sözgelimi, Osmanlı dönemine ait 1567 tarihli bir belgede, Işık taifesinin diğer görüş ve eylemleri ile birlikte, Müslüman mezarlıklarına “Yezitlerin kabirleridir” deyip, kendi ölüleri için ayrı mezarlık yaptıkları nedeniyle tutuklanmaları istenmektedir.756 Batınilerin ölülerinin namazlarının kılınmaması ve Müslüman mezarlığına defin edilmemesi Mezarlıkların dinsel kimliğe bağlı olarak ayrışması geleneği, tarihin çok eski dönemlerinden itibaren mevcuttur. Yahudilerin gömüldüğü mezarlığın Yahudi mezarlığı, Hıristiyanların gömüldüğü mezarlığın Hıristiyan mezarlığı ve Müslümanların gömüldüğü mezarlığın da Müslüman mezarlığı olarak adlandırılması, dinsel kimliğe bağlı olarak bir ayrışmanın sonucudur. Olgusal olarak da, bu ayrışmanın var olduğu görülmektedir. Dinsel kimliğe bağlı olarak mezarlıkların ayrışması, söz konusu dinlerin ölüler hakkındaki uygulamalarındaki farklılıklar ve diğer dinlerin mensupları için bağışlanma dilemeyi yasaklayan teolojik görüşler nedeniyle, pratik olarak bir değer ifade etmektedir. Aile mezarlığı olgusunun günümüzde yaygınlaşması da, duygusal bir nedene bağlı olduğu gibi, bu şekildeki pratik bir nedene de dayanmaktadır. Mezhepsel kimliğe bağlı olarak ayrışma ise, bu şekildeki pratik veya teolojik bir nedene bağlanamaz.

Halife Osman’ın uygulamalarının doğruluğu ve yanlışlığı bir yana, onun öldürülmesinden sonra Cennetu’l-Bâkî denilen o dönemdeki Müslüman mezarlığına defin edilmemesi ve Yahudi mezarlığına defin edilmesi, gerçekte, bu ayrışmanın tarihsel uygulamasına işaret etmektedir.

f. Mabetlerin Ayrışması


Dinlerin mutlak varlığa tapınma biçimleri hakkındaki ilkeleri, ibadet kavramı ile ifade edilmektedir. Bu kavram yaratıcının emirlerine uygun yapılan tüm eylemleri içerse de, daha çok dinsel ritüeller anlamında kullanılmaktadır. Bu nedenle de dinler; inanç, ibadet ve diğerleriyle ilişkilere (muamelât) ait hükümleri içermektedirler. İslam söz konusu olduğunda, ibadetlerin herhangi bir yerde yapılması mümkün olsa da, secde edilen yer anlamında mescit (ç. mesâcid) dinsel ritüellerden biri olan namazın kılındığı mekanlar olarak tarihsel süreçte ve günümüzde var olmuştur.

Kur’an’da, mescitlerin yapılması eyleminin övüldüğü757 ve bazı mescitlerin isimleri zikredildiği758 gibi, Hz. Muhammed’in döneminde de mescit inşa etme uygulaması mevcuttur. Hz. Muhammed, Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında mescit inşa ettiği gibi (Kubâ Mescidi), Medine’ye vardığında da ilk iş olarak bir mescit (Nebi Mescidi) inşa etmiştir. Bu mescidin inşası, namaz ibadetinin yerine getirilmesi işlevini yerine getirdiği gibi, inananların diğer din mensuplarına ve topluluklara karşı birlikteliğinin göstergesi de olmuştur. Buna ilaveten, mescitler toplumların sosyal ihtiyaçlarının karşılandığı mekanlar olarak da varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bununla birlikte mescit ismi, sonraları câmi ismine dönüşmüştür ki, Alevlikteki cem ve cami, kök itibarıyla toplanmak anlamına gelen aynı fiilden türemiştir. Cem, toplanma fiilinin kendisine, cami ise bir araya toplayan mekana gönderme yapmaktadır.

Alevilikteki cem ayini ve bu ayinin yapıldığı mekan olarak cem evi, namaz ve caminin alternatifi değildir. Alevilerin namaz kılmamaları ve camiye gitmemeleri, namaz ibadetinin farz oluşuna ve camiye gitmenin gerekliliğine inanmadıkları anlamına gelmemektedir.759 Anadolu Alevililerinin büyük kesiminin namaz kılmamaları ve camiye gitmemeleri, tarihsel süreçte çeşitli siyasal otoritelerin, camilerde Ehl-i Beyt’i kötüleyen hutbeler okutmaları ve camilerin Ehl-i Beyt karşıtı propaganda aracı olarak kullanılması nedenine dayanmaktadır. Hatta, namaz için camiye giden insanların, Ehl-i Beyte yapılan lanetleri dinlememek için Cuma namazını kıldıktan sonra camiyi terk etmelerini önlemek amacıyla, Muaviye tarafından hutbe ve namaz sıralamasının değiştirildiği rivayet edilmektedir.760 Camilerin bir dinin mensuplarını farklı mezhep ve cemaat farklılıklarını dikkate almadan toplayan bir mekan olarak işlevlerini yerine getirmesi, bu mekanların siyasallaştırılmaması ve belirli bir mezhebin inançlarına uygun ritüellerin yerine getirildiği bir mekan olmaktan çıkarılması gerekir.


Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin