T. C. Firat üNİverstiESİ aleviLİK İnançlari ve teolojik temelleri (tunceli Örneğİ) Prof. Dr. Erkan Yar son rapor



Yüklə 1,26 Mb.
səhifə42/47
tarix27.12.2018
ölçüsü1,26 Mb.
#87120
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   47

4. Durağanlıktan, Değişime


Din anlayışındaki farklılaşmayı değişim sözcüğüyle ifade etmemiz ve yerine “dönüşüm”, “başkalaşım”, “yenilenme”, “çağdaşlaşma” gibi sözcüklerini kullanmayışımız, bütün bu sözcüklerin ifade ettikleri anlamların, değişim olgusuna dayanmasındandır. Türkçede kullandığımız değişim sözcüğü, anlam alanı itibarıyla bu genişliğe sahiptir ve diğer dillerdeki birden çok sözcüğün karşılığı olarak kullanılmaktadır. Arap dilindeki inkılâb, tahavvül, tebeddül, tağayyür sözcükleri,769 bazı farklılıklarla birlikte Türkçedeki değişim sözcüğünü ifade etmektedirler. Bununla birlikte bu sözcüğün farklı alanlarda kullanımında, alanın özelliklerine göre anlam farklılığına uğramaktadır.

Ekonomi alanında kullanıldığında, “mal, hizmet ve üretim faktörlerinin iktisadi karar birimleri arasında el değiştirmesi”770 anlamını ifade etmekteyken, maddi alanda “bir özelliğe ilişkin değerde, belirli koşullar altında görülen nicel başkalaşım”771 anlatılmaktadır. Bu sözcüğün ekonomi alanındaki kullanımında nesnelerin kendi özelliklerinde bir farklılaşmayı ifade etmemesine rağmen (mübâdele), fiziksel alanda kullanımında değerlerin nicel başkalaşımını ifade etmektedir (tahavvül). Eğer bir maddedeki değişim yapı ve biçimi ile ilişkili olursa, bu durumda başkalaşım olgusu ortaya çıkar ki, başkalaşım “bir kütlenin fizikçe ve kimyaca değişmesi” anlamına gelir. Bu durum maddenin biçim değiştirerek başka bir şeye dönüşmesini anlatır (istihâle, metamorfizm). Bu sözcüğün siyasal alanda kullanımında ise “toplum düzenini ve yapısını daha iyi duruma getirmek için yapılan köklü değişiklik”772 anlamına gelmekte ve yapısal değişiklikleri içermektedir (inkılâb). Bu alanda bu sözcük, eski ve yeni olgularının ifade ettiği bir zemini açıklamakta ve eskinin geçersizliğini ve yeninin geçerliliğini anlatmaktadır.

Değişim sözcüğü bir halden bir hale geçişi ifade ettiğinden, değişimin bir yönünün olması gerekmektedir. Bu yön de, akıl ve doğallıktır (fıtrat). İşte bu nedenle Kur’an’ın çağrısı, insanın akla ve doğallığa dönmesidir. Bu bağlamda Kur’an’ın bütünlüğü içerisinde insanı düşünmeye ve incelemeye çağıran çok sayıda anlatım bulunmaktadır. Sözgelimi, “Deveye bakmazlar mı nasıl yaratıldı?”773 ayetinde, insanın etrafındaki varlıkları incelemesi istenmiştir. Bu anlatımda devenin kullanılması, Kur’an’ın ilk muhataplarının hayatında bu hayvanın önemli bir yerinin olmasındandır. Farklı coğrafyalarda bu ayetin ifade ettiği anlam, insanın etrafındaki canlı ve cansız varlıkların yaratılışları üzerinde düşünmesidir. Doğallık ise, “Yüzünü arınmış (hanif) olarak Allah’a, Allah’ın insanları yarattığı doğaya (fıtrat) çevir. Allah’ın yaratışında bir değişme yoktur. İşte doğru din budur ve insanların çoğu bunu bilmezler774 ayetinde ifade edilmiştir ki, bunun anlamı, insan aklının doğru olarak kabul ettiği gerçeklere dönmektir. Allah’ın insan için belirlediği yapınız (farz) veya yapmayınız (haram) şeklindeki yükümlülükler, gerçekte insan aklının ve doğasının uygun gördüğü ve uygun görmediği eylemlerdir. Burada akıl, çıkarların yönlendirdiği bireysel akıl değil, doğallığın yönlendirdiği saf ve toplumsal akıldır. Bunun içindir ki, nedeni ve hikmeti olmayan hiçbir şey emredilmemiş veya yasaklanmamıştır.

5. Monologdan Diyaloga


Bu belirlemede “diyalog” sözcüğü yerine Türkçede bu olguyu karşılayan bir sözcük kullanmayışımız, asıl olarak, iki kişinin veya ekolün fikirlere saygı ilkesini gözeterek karşılıklı konuşmalarını ifade eden bir terimin olmayışındandır. Türkçede bu terim olmadığı gibi, Arapça ve Farsça gibi dillerde de mevcut değildir. Günümüzde Arap dilinde diyalog anlamında kullanılan hivâr sözcüğü, bir şeye eğilim gösterme ve ondan dönme, bir nesnenin bir halden diğer bir hale geçişini ifade etmektedir ki, asıl olarak bir yerde hayretler içerisinde kalan bir insanın şaşkınlık içerisinde çeşitli yönlere gidip gelmesinden alınmıştır.775 Karşılıklı görüş alışverişini ifade eden bir terim olarak münazara sözcüğü, bu olguyu daha iyi karşılamaktadır. Diyalogdan amaç, gelişigüzel bir konuda karşılıklı konuşma değil, fikir alışverişinde bulunmak suretiyle gerçeği ortaya koymaktır. Dilin, insanın ihtiyaçlarına göre oluşturması gerçeğinden hareketle, bu dillerde diyalog sözcüğünü birebir karşılayan bir sözcüğün olmaması, insanların bu tür bir iletişime ihtiyaç duymamasından kaynaklandığı söylenebilir. Fakat aynı coğrafyada fikir çatışmasını ifade eden ve asıl olarak düşmanlık anlamındaki cedel gibi pek çok terim mevcuttur.

Günümüzde, özellikle Katolikler tarafından geliştirilen dinler arası diyalog süreçlerinin ve çabalarının içe dönmesi ve dinler arası diyalogun mezhepler arası diyaloga dönüşmesi gereklidir. Mezhepler arası diyalogu gerçekleştirmeden, dinler arası diyalogu gerçekleştirmek, Müslüman dünya açısından diyalog çabalarını başarısız kılmaktadır. Mezhepler arası diyalogun amacı, düşünsel farklılıkların engellemediği sosyal ilişkiler ağı kurmak ve böylece toplumsal huzuru ve birlikte yaşama kültürü geliştirmek olmalıdır. Fakat mezhepler arası diyalogun gerçekleştirilmesi için dışlayıcı ve ötekileştirici davranış modellerinin yerini, anlama ve hoş görme davranış biçimlerinin alması zorunludur. Bunun için, farklı görüşteki bireylerin varlıklarının kabul edilmesi temel şarttır. İçten dışa doğru gelişen diyalog, ilk olarak içteki bütünlüğü sağlayacağından, onun dıştaki etkilerini arttıracaktır. Çevreden merkeze doğru yürütülen diyalog ise, merkezdeki birliktelik yerine, sosyal düzensizliklere neden olabilir. Diyalogun vazgeçilmez şartı ise, karşıdakinin görüş ve düşünceleri ile birlikte varlığını kabullenmektir.


SONUÇ


Alevi-Bektaşi teolojisinin, bütünsel bir teoloji olarak biçimlenmesi, her şeyden önce inançlarının akademik ve bilimsel alanda kabul edilmesi ve uygun bir sistemin geliştirilmesiyle mümkün olacaktır. Geleneksel Alevilik-Bektaşilin bağdaştırmacı yapısı, bazı durumlarda inançların açıklanması ve temellendirmesinde açmazlar oluşturmaktadır. Bağdaştırmacı yapısı olan her düşünce, kendi doğasını ve özgünlüğü kaybetmekte ve başkalaşmaktadır.

Alevi-Bektaşi teolojisi, tarihsel sorunların ve ayrışma noktalarının belirginleştirmesinin ötesinde, güncel ve geleceğe dönük bir anlayış olarak biçimlendirmelidir. Bunu gerçekleştirmek için yönünü; geçmişe değil, geleceğe çevirmelidir. Bu açıdan tarihsel olaylara vurgu, onları toplumsal bilinçte canlı kılmak için değil, bu olaylardan insanlığın geleceği için adalet, özgürlük, eşitlik vs. genel geçer ilkeleri yerleştirmek için olmalıdır. Bu biçim, güncel olarak kendisini Alevi-Bektaşi olarak ifade eden toplulukların, çağdaşlaşma ve yenilenme yanlısı oluşlarıyla uyumluluk arz edecektir. Alevi çağdaşlaşması, dinsel dogmalardan arındırılmış olarak değil, bu dogmaların, Alevilik-Bektaşiliğin genel ilkeleriyle birlikte çağdaş, akılcı ve yenilikçi yorumlarıyla oluşturulmalıdır.

İslami bir teoloji olarak Alevilik-Bektaşiliğin özünü, insan oluşturmaktadır. Buna bağlı olarak bu teolojide, Tanrı’yı merkeze koyarak varlığı ve alemi açıklamak ve anlamlandırmak yerine, insanı merkeze koyarak alemi ve Tanrı’yı açıklamak ve anlamlandırmak ilkesi geçerlidir. Kur’an’ın amacı da, Allah’ın kendisini insana açıklamak değil, insanın ahlaki değerler geliştirmesi suretiyle dünya hayatında mutlu olmasıdır. Kendi arşına istiva etmiş bir Tanrı, sadece bir iman nesnesi olarak var olacak; olgun insanı yaratmanın bir modeli olarak var olmayacaktır. İnsanın merkezde olduğu bir düşünce açısından ise Tanrı, eylemleri ile olgun insanın eşsiz bir modelidir. O’nun bir model olarak yeryüzüne indirilmesi, ontik anlamda bir iniş değil, ancak ve ancak ahlaki anlamda bir iniştir.

Alevi-Bektaşi teolojisi özünü, vahiyden alır. Bu teoloji açısından vahiy, tarihsel ve değişmez yorumlarının otoritesinin ötesinde, her devirde yaşayan insanların şartlarına uygun olarak güncel ve değişken bir zeminde aklın otoritesindedir. Tanrı’nın insandan istediği, bir Tanrı sözü olarak Kur’an’a iman etmesi ve eylemlerini onun ilkelerine göre biçimlendirmesidir. Vahyin, bir beşerin zihnindeki yorumu ise, imanın bir kısmını oluşturmamaktadır. Bu bağlamda metin sabit ve değişmez iken; yorum hareketli ve değişkendir. Vahiyden arındırılmış bir Alevi-Bektaşi teolojisi, tarihsel olarak mevcut olmadığı gibi, güncel olarak da mevcut değildir. Bu teolojinin yönü insana dönük olduğu gibi, vahyi yorumlama yöntemleri de insana dönük olarak geliştirilecektir.

Alevi-Bektaşi inançları, tarihsel ve güncel olarak, hoşgörünün köklü bir temelini oluşturmaktadır. Bu hoşgörü, inançsal kimlik, etnik köken, sosyal sınıf vs. farklılıklarının karşısında olma ve insana salt insan olarak değer verme ilkesine dayanmaktadır. Buna bağlı olarak Alevi-Bektaşi teolojisinin geliştirilmesi, sosyal barışın sağlanmasında en önemli etken olacaktır.


Yüklə 1,26 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin