KEDİLER
516
517
KEFELİ MESCİDİ
yıldığı; kedilerin MÖ 400'lü yıllarda seyrek görülen ama bilinen hayvanlar oldukları, 4. yy'dan itibaren evlere girdikleri fareler ve yer yer yılanlarla mücadele ettikleri için, sevilenden çok tahammül edilen hayvanlar sayıldıkları bilinir.
Evcil kedinin adı, "cattus" olarak Batı kaynaklarında ilk kez 4. yy'da Palladius' un bir kitabında geçer. Bu adın kaynağı da tartışmalıdır. Kimilerine göre Kekik kavimlerin dillerinden gelmiş, kimilerine göre de Arapça "kıtt" sözcüğünden diğer dillere geçmiştir. Pek çok dilde kedi, benzer bir fonetiğe sahip olan sözcüklerle adlandırılır. (Eski Almancada "kazza", Alman-cada "katze", italyanca günlük dilde "cato" ve "feles", Latincede "cattus", Rumcada "yata", Ermenicede "katu", Ingilizcede "çat", Fransızcada "chat"). Buna karşılık yine Arapça olan "hirr" (dişisi hirre) sözcüğü istanbul'da (Osmanlıcada) "kedi" karşılığında daha yaygın bir kullanım bulmuştur. Taşrada ise "psik", çocuk dilinde "pisi" diğer kullanımlardır.
Doğu ve Batı dünyasının kediye bakışı, modem çağlara gelene kadar, birbirinden oldukça farklıdır. Batı, kediyi bir yandan vazgeçilmez saymış ve eve kabul etmiş; ö-te yandan da bu hayvana uzun süreler mesafeli yaklaşmıştır. Ortaçağın cadı avına çıkıldığı bağnaz ve karanlık dönemlerinde kediler, özellikle de kara kedi, cadıların, büyücülerin yoldaşıdır ve onlar kadar ür-
Van Mour'un çizgileriyle bir seyyar ciğerci ve etrafını saran sokak kedileri. Recueil de cem estampes representant different nations du Levanî, Paris, 1712 Galeri Alfa
Osmanlı-Rus Savaşı konulu Leş occasions perdues adlı bir eseri vardır. Anıları ölümünden sonra yayımlandı. Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa'nın kızı Azize Emine Hanım' la evliydi.
Bibi. ismet, Tekmiletü'ş-Şakaik, 260; Osmanlı Müellifleri, II, 320-322; Reşad Fuad (Keçe-cizâde), "Keçecizâde İzzed Molla", TOEM, S. 41, s. 285 vd; izzet Molla, "Devhatül-Mehamid fî Tercümetü'l-Vâlid (izzet Molla'run Pederi Salih Efendi'nin Tercüme-i Hâli)", TOEM, S. 37, s. l vd; I. H. Uzunçarşılı, "Keçecizâde izzet Molla", Tarih Dünyası, s. 1003-1005; Y. Öz-tuna, Devletler ve Hanedanlar, II, Ankara, 1989, s. 707-708; ay, Keçecizâde Fuat Paşa, Ankara, 1988; Semih Mümtaz S., Tarihimizde Hayal Olmuş Hakikatler, ist. 1948, s. 10-12, 49-50; Gövsa, Türk Meşhurları, 144, 197, 320; Şehsuvaroğlu, Boğaziçi, 286-288; I. Bülbül, Keçecizâde izzet Molla, Ankara, 1989.
NECDET SAKAOĞLU
KEDİLER
Evcilleşme tarihleri kadar yeryüzüne yayılma süreçleri ve adlarının kökenleri de oldukça karanlık ve tartışmalı olan kedilerle, Bizans'ın Batı Avrupa'dan daha erken tanıştığı varsayılabilir. Kedinin evcilleştirilmesinin, hattâ Tanrı katına yükseltilmesinin ilk kez 7.000 yıl kadar önce Eski Mı- • sır'da başladığı; Mısır'dan ve Afrika'dan Asya'ya, Anadolu'ya (Hacüar'da MÖ 5000' lerde yaşadığı bilinen kedi) buralardan Roma imparatorluğu topraklarına ve Ro-ma'nın uzandığı Batı Avrupa'ya kadar ya-
kutucudur. Buna karşılık Arap dünyası ve islamiyet, kediyi, Peygamber'in kutsadı-ğı, sevdiği, uyurken rahatsız etmemek için entarisinin eteğini ya da yenini kestiği hayvan olarak görür, istanbul'da kedinin izini sürerken ve özelliklerini araştırırken, bu iki farklı bakış açısı ve bunların Bizans' taki sentezi unutulmamalıdır.
Bizans istanbul'una, aslan, kaplan, yaban kedisi vb'yi içeren genel "Felidae" sülalesinin ayrı bir kolu olan evcil kedi (Fetiş catus) Roma ordularıyla mı geldi, yoksa çok daha önce Mısır'dan, Afrika'dan, Asya'dan gelmişti de Roma'ya buradan mı yayıldı bilinmiyor. Varlığına kesin gözüyle bakılmakla birlikte, Bizans kaynaklarında kedi, özel bir yer almıyor. Beslenme nedeninin, tahıl ambarlarına, kilerlere, evlere dadanan farelerle mücadele olduğu anlaşılıyor. Erken dönem Bizans mozaiklerinde görülen kedi (veya panter) figürünün yerini ise giderek kuşlar, güvercinler alıyor. Avrupa'da engizisyon döneminde şeytan veya büyücüyle özdeşleştirilen kediye, aynı çağların Bizans'ında, Doğu kilisesinde bu türden atıflar yapıldığına dair bilgiler yok. Kedi Bizans'ta, bütün Doğu dünyasında olduğu gibi daha sıradan ve doğal bir evcil hayvan sayılmış olmalı.
Osmanlı dönemi boyunca istanbul'da kediler evlerin, hanların, zahire ambarlarının fare bekçileri ve ayrılmaz parçalandır. Bunda köpeği mekruh sayan, eve sokmayan Müslüman geleneklerinin aksine, yine Müslümanlıkta kediye daha özel ve sevgi dolu bir yer ayrılmış olmasının payı vardır. Yine de İstanbul'da kedinin, hele de sokaklarda, köpek gibi yaygın olduğu söylenemez. O özel ve amaçlı olarak beslenen bir ev hayvanıdır.
istanbul'un köpekleri(-») üstüne özellikle de yabancı seyyahların, gözlemcilerin, yazarların, ressamların yazdıklarının çizdiklerinin bolluğunun aksine, istanbul kedileri üzerine yazılmış veya çizilmiş belge niteliği taşıyan eserlere rastlanmamaktadır. Birkaç harem ve ev içi deseninde ya da ciğercileri konu alan çizimlerde kediler, pek seyrek olarak görülür.
Özel bir istanbul kedisi türü de yoktur. Ancak, her zaman nadide sayılıp aranan Ankara, Van, Acem kedisi türlerine en çok istanbul konaklarında rastlandığı da bir gerçektir. Tandırların köşesinde, pirinç mangalların altında, samur kürklerin üstünde u-yuyan ve konak mutfaklarından yağlı parçalarla beslenen bu süs kedileri dışında, çoğu tekir veya alacalı, ince kuyruklu, adaleli vücutlu, kısa tüylü alelade kediler evlerde, hanlarda, kışlalarda, okullarda görülür. 18ve 19- yy'da istanbul'a gelmiş yabancılar sokak köpeklerinin çokluğuna nasıl şaşırmışlarsa, kedilere gösterilen ilgi ve sevgiye de o kadar şaşırmış görünüyorlar. Doğu gezisinde istanbul'a da uğramış olan Pitton de Tournefort (ö. 1708), istanbul'da bazı kimselerin, haftanın belli günlerinde kedi ve köpeklerin beslenmesini vasiyet ettiklerini, vasiyetin yerine gelebilmesi için adam tutularak kedilere ciğer atıldığını, yani bir çeşit vakıf olduğunu yazar. Bu türden vasiyetlere günümüzde de rastlanmak-
istanbul'un sokak kedilerinden bir grup. Cengiz Kahraman, 1994
tadır, istanbul'da yer yer, bazıları günümüze kadar gelmiş olan kedi hayratları da vardır. Bunlardan birinin geleneği, Üsküdar'da Yeni Valide Camii çevresinde günümüze kadar sürmüştür. Buraya bırakılan sokakta bulunmuş yavru veya sakat kedilere halk yiyecek ve su getirir, istanbul sokaklarında, özellikle eski yoksul semtlerde bugün bile, elinde yemek artıkları, ekmek, hattâ ciğer paketiyle sokak kedilerini besleyen yaşlılara rastlamak mümkündür. Bazı semtlerde ise 20-30 kedisiyle birlikte yaşayan ve biraz "kaçık" gözüyle de bakılan kimseler vardır.
istanbul'da sevilen ve gözetilen bir hayvan olan kedi, günümüzde gerek sokakta gerekse evlerde çoğalıp yayılma eğilimi göstermektedir. Bir zamanlar istanbul sokakları nasıl köpeklerle doluysa, bugün de anacaddelerden ara sokaklara doğru gidildikçe yollar, bahçeler, arsalar kedilerle dolmuştur. Özellikle kenar semtlerde, gecekondu mahallelerinde ve bahçeli evlerin, köşklerin, villaların bulunduğu açıklık, koruluk bölgelerde, geçmiş dönemlerin istanbul köpek orduları gibi, bu defa da kedi orduları türemiştir.
Boğaziçi sahil yerleşmelerinin ve Adalar' in kedilerinin istanbul kedileri arasında, sahil ve balıkçı kedileri olarak kimi özellikleri vardır. Bunlar çoğunlukla tüysüz, et tutmayan, adaleli, çevik, kafalarına göre çok büyük kulaklı, balık artıklarıyla beslenen hayvanlardır. Balıkçıların çevresinde bekleşir, ara sıra çevik bir hareketle bir balık kapıp götürürler. Adalar'ın, özellikle Burgazadası'nın kedileri ünlüdür. Yazın çoğalan ve görece iyi beslenen, kışın Adalar boşalınca tümü sahilde balıkçıların çevresinde toplanan ve çoğu kışı geçiremeyen ada kedileri; Rumelikavağı'nın, Beykoz' un, Beylerbeyi Iskelesi'nin, diğer Boğaziçi senitlerinin ve Marmara sahillerinin, balıkçı tezgâhlan çevresinde kümelenmiş, kimi zaman balık ağlarının üstünde uyuyan
ve balık geldiği anda, nereden çıktıkları anlaşılmadan onlarcası birden balık tabla-lannın etrafına dizilen balıkçı kedileri; semt çarşılarının, çoğunun kendi özel adları olan esnaf kedileri diğerleri arasında anılmaya değer.
İstanbul'da öteden beri kullanılan yaygın ve geleneksel kedi adlarından, kedinin postuna, cinsine, rengine, meşrebine göre en fazla rastlananlar Tekir, Sarman, Pamuk, Mestan, Arap, Samur, Boncuk, Toraman, Tonton, Minnoş vb'dir. istanbul'da kedilere insan adlan veya insanları çağrıştıran adlar koymanın da yeni bir moda değil birkaç yüzyıllık bir gelenek olduğu sanılıyor. Halayık, Sultan, Nevzat, Zilli, Süreyya, Çingene, Tahir, Sitare, Binnaz vb bir yüzyıl kadar önce de kedilere verilen adlardı. Batı kaynaklı adlar ise çok daha yeni dönemlerde konmaya başlamıştır.
"Kedi dokuz canlıdır", "kediye ciğer e-manet etmek", "kedi gibi dört ayak üstüne düşmek", "kedi ciğere bakar gibi bakmak", "sermayeyi kediye yüklemek", "mart kedisi" vb gibi deyişler ile, kedi patisini başından aşırarak kulağını kaşırsa yağmur yağacağı veya kedinin nankör olduğu gibi inanışlar istanbul'da da yaygın olmakla birlikte, bunların tümüne Batı dillerinde ve toplumlarında da rastlanmaktadır.
Günümüz istanbul'unda kediler, bakımı daha zor olan ve geleneksel olarak da ev hayvanı sayılmayan köpeklere göre evlere daha fazla yerleşmeye başlamışlardır. Son yıllarda kedinin istanbul aydın kesimlerinde bir modayı andıran şekilde yaygınlaştığını söylemek de mümkündür. Hayvan gıdası ve hayvanlarla ilgili diğer malzemeyi pazarlayan "pet shop" diye anılan dükkânlar ve özel veterinerler en çok kedili müşterilere hizmet vermektedirler. Öte yandan sokaklarda denetimsiz artan kedi nüfusu da, belediyeler tarafından, zaman zaman köpekler gibi, zehirleme yoluyla ortadan kaldırılmaya çalışılıyorsa da, bu vah-
şi yöntem geçmişte olduğu gibi bugün de istanbul halkının tepkisini çekmektedir. Kendi özelliklerini ve tercihlerini her yerde tavizsiz koruyan kedi, istanbul'da da kendinin aynı kalmayı, kedi olmayı ve kentin evcil hayvanları arasında birinci sırayı almayı başarmıştır.
OYA BAYDAR
Dostları ilə paylaş: |