Osmanlı Dönemi
İslam dünyasının politik programında Kons-tantinopolis'in fethi peygamber döneminden bu yana önemli bir amaçtı. II. Mehmed' in (Fatih) (hd 1451-1481) İstanbul'u alması ise Türklerin İslam tarihinden daha geniş bir tarihi sürecin iç koşulları içinde, Ba-tı'ya göçlerinin ve ona paralel fetihlerinin bir aşamasıdır. Hunlarm, Peçeneklerin ve Kumanların, Moğolların ve Türklerin, çeşitli zaman dilimlerinde ve değişik yollardan Avrupa'ya uzanmaları, en kalıcı eylemini İstanbul'un fethi ile taçlandırmıştır. Fakat bu hareketin Avrupa'nın ortasına kadar daha yüzyıllarca sürdüğünü de anımsamak gerekir.
Fethedilen kent, 15. yy'ın başında görenlerin anlattıkları gibi, köyleşmiş, harap, bakımsız ve 13. yy'daki Latin yağmasından sonra kendine gelememiş bir kentti. 1453' ten önce surlar içinde kalan nüfusun 25-50.000 arasında olduğu tahmin edilir. Surlar ve Blahernai Sarayı, fetih sırasında tahrip edilmişti. Önce, kalan nüfusu ve orduyu barındırmak gerekiyordu. Kentte kalan evler onları ele geçirenlere, boş kalanları dışarıdan gelenlere verilmiş; kentin kalan halkına, hattâ sultanın hissesine düşen e-sirlere mahalleler, ordu mensuplarına ve dervişlere de evler ve manastırlar tahsis e-dilmiş; başta Ayasofya olmak üzere bazı kiliseler camiye çevrilmişti. Henüz stratejik önemini yitirmemiş olan surlar hemen tamir edilmiş ve Tauri Forumu'nun(->) Halic'e bakan yönünde, büyük bir olasılıkla eski bir sarayın kalıntıları üzerine bir saray; eski kentin Yedikule'deki Altın Kapı çevresinde, devlet hazinesinin saklanması a-macıyla, bir hisar yapılmasına başlanmıştır. Konstantinopolis'in, Fatih tarafından başkent haline getirilmesi için 4 yıl gerekmiş; İstanbul ancak 1457'de Edirne'nin yerine başkent olmuştur.
Kentin güvenliğinin sağlanmasından sonraki ilk sorun, bir başkent için yeterli bir nüfus sağlanmasıydı. Fatih döneminde kente Anadolu'dan, Rumeli'den, Ege adalarından getirilen Türkler, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler yerleştirilmiştir. Yerleştikleri bölgelere, bazen geldikleri yörelerin adları verilen başkentin bu ilk devşirme halkının kompozisyonu, devletin etnos (ka-
vimler) üstü yapısını çok iyi gösterir. Türkler Aksaray ve Beyazıt çevresi ile Eski Sa-ray'la(->) Fatih Külliyesi arasında Halic'e bakan yamaçlara yerleşmişlerdir. Rumlar, daha çok Marmara kıyılarına, biraz da Galata'ya; Ermeniler ise Samatya'ya iskân e-dilnıiştir. Eyüp'teki imaret çevresinde Bur-sa'dan gelen Türkler vardır. Galata surları dışında Tophane'ye Samsun ve Sinop' tan gelenler, Üsküdar'a yine Türkler yerleşmişlerdir. Fetih sırasında tarafsız kalan Galata Cenevizlileri ticaret, din ve özgür yaşamları için Fatih'ten 1453'te bir ahitname almışlarsa da 1455'te "zimmi" statüsüne girmişlerdir.
Fetihten başlayarak Türk dönemi İstanbul'unun bir özelliği, kent güvenliği kaygısının hemen hemen ortadan kalkmış olmasıdır. Osmanlı döneminde de 18. yy'a gelene kadar, surların tamirler geçirdiğini biliyorsak da, genelde Türkler Haliç ve Boğaz kıyılarına yerleşmeye oldukça erken başlamışlardır. Bu durum, İstanbul'un tarihi karakterini saptamak açısından birincil önem taşır. Birçok büyük Avrupa kenti, büyük bir yapı yoğunluğuna sahip oldukları halde, surlar içinde, kapalı kent olarak gelişmiştir. Bunların arasında, Londra gibi kuruluşundan kısa süre sonra sur dışında gelişmeye başlayanlar azdır. İstanbul, fiziksel gelişme açısından ikili bir karakter taşır. Bir yandan surlar, âdeta görsel olarak, kentin kara yönünde gelişmesini engellemişler, kent, bir-iki mahalle dışında, sur dışına 19. yy'a kadar çıkmamıştır. Öte yandan 15. yy'dan başlayarak kent sur dışında gelişmiş, kıyıları izleyerek Haliç ve Boğaziçi kıyılarında, Üsküdar'da mahalleler oluşmuştur. Kent nüfusunun sur dışında yerleşmesi, kent içinin yoğun bir kent karakteri almasını engellemiş, 20. yy'a gelene kadar, suriçi bahçeli bir Anadolu kentinin özelliklerine sahip olmuştur.
Bizans döneminde olduğu gibi Türk döneminde de, din uluları için kutsal yerler yaratılmıştır. İstanbul'un fethinin politika dışındaki dini ve simgesel anlamına işaret eden en önemli eylem, Fatih'in kente yerleşir yerleşmez Eyüp'te peygamberin sahabelerinden Ebu Eyyub el-Ensarî'nin(->) mezarı olduğu rivayet edilen yerde bir türbe ve bir cami yaptırması olmuştur. Pey-
gamberin bir hadisi ile kutlulanan İstanbul'un fethi, bu türbe ve camiden sonra, yanlarına bir medrese ve aşhane eklenerek Türk döneminin sosyal yardımlaşma kurumlarının ilki olan bir yapı kompleksi "i-maret" ile vurgulanmıştır. Bu dinsel içerikli yerleşmenin, Bizans döneminin Kosmidion adını taşıyan ve yine Kosmos ve Damianos adlı azizlere yaptırılan bir manastır çevresindeki mahallenin yerini alması, ilginç bir sürekliliğe işaret eder. Eyüp, İstanbul tarihinde Fatih'in bu ilk simgesel jestini sürdüren sultanların ve devlet büyüklerinin eliyle, bugüne kadar etkinliğini sürdüren, önemli bir Türk mahallesi ve bir kadılık merkezi olmuş ve burada Türk döneminin önemli mimari yapıtları inşa edilmiştir.
Fatih döneminde İstanbul'da birçok a-nıtsal yapı inşa edilmiştir. Fakat bunlar arasında Fatih Külliyesi, İstanbul'un fiziksel ve sosyal tarihinde önemli bir yer taşır. Dini ve sosyal amaçlı bu külliye, İslam dünyasında o zamana kadar görülmemiş bir anıtsal kompozisyon fikri ile inşa edilmiştir. 1463-1470 arasında inşa edilmiş olan Fatih Külliyesi İstanbul'a damgasını vuran büyük külliyeler dizisinin ilkidir. Fatih Kül-liyesi'ne bir Türk forumu olarak bakmak gerekir. Adı da Fatih Meydanı olan büyük bir dış avlunun çevresindeki eğitimsel ve sosyal içerikli yapılar, büyük bir nüfusun eğitim, sağlık, sosyal yardım hizmetlerini karşılıyorlardı. Bu sosyal ve kültürel içeriğin ötesinde, ilk kez burada kent siluetine giren yeni boyutlar, kubbe dizileri, minareler Türk dönemi fizyonomisinin ana temasım oluşturmuşlardı. Fatih Külliyesi' nin yer seçimi, kentin ilk kurucusuna referans veren ve bir ikinci kurucu kimliğini vurgulayan simgesel bir eylem ifadesidir. Bu yer seçiminin Osmanlı ordusunun nitelikleriyle de bir ilgisi olmalıdır. Deniz, Türkler için birincil bir ulaşım yolu olmamıştır. Kara ordusunun Edirne yolu da Marmara kıyısından değil, içeriden geçmiştir. Fatih Külliyesi bu karayolunun başı o-larak görülebilir. Fatih'in, külliyesini buraya kurmuş olmasının, kentin bu bölgedeki yerleşmesini teşvik için de yapılmış olduğu düşünülebilir. Fakat kentin ele geçirilmesinden 15 yıl sonra, 1.000'e yakın
Dostları ilə paylaş: |