Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə824/877
tarix09.01.2022
ölçüsü8,87 Mb.
#93648
1   ...   820   821   822   823   824   825   826   827   ...   877
KENTİN GELİŞMESİ

528

529

KENTİN GELİŞMESİ

mara, Boğaz arasına yerleştikten sonra, diğer kentler, Sykai (Galata), Krisopolis (Üsküdar) ve Halkedon (Kadıköy) yamaçlara ve platolara oturan küçük yerleşme alanlarıdır. Surlar dışında en geniş kıyı alam Kosmidion'dur (Eyüp). Diğer yerleşme a-lanları vadi uçlarmdadır. Bu genel topog-rafik oluşum istanbul'u bir kıyı ve yamaç kenti yapmıştır. Yakın zamanlara gelene kadar, bütün tarihi boyunca kentin fiziksel imgesi kıyılar, yamaçlar ve tepelerin yapılarla zenginleşen siluetleriyle oluşmuştur, istanbul'u istanbul yapan özellik, günümüzde de hâlâ bu imgedir.

Konstantinopolis, I. Constantinus(-0 (hd 324-337) Bizantion'u Roma imparatorluğu' nün başkenti yaptığı zaman Diocletianus' tan (hd 284-305) beri var olan bir düşünceyi gerçekleştiriyordu. Anadolu, imparatorluğun en zengin ve en emin ülkesiydi. Eski Yunan kentinin konumu da hem ulaşım, hem savunma açısından olumlu stratejik niteliklere sahipti. Constantinus, Lici-nius'u yendikten sonra düşüncesini gerçekleştirecek politik güce sahip olmuştu. 324'te yeni kentin tasarımı uygulanmaya başlandı. Topografik olarak Roma'ya hiç benzemeyen bu yeni sitte Roma'mn simgesel olarak yaşatılması, büyük bir olasılıkla psikolojik ve politik bir zorunluluktu. Roma gibi bir dünya kentini yeniden yaratmanın gerçekten olağanüstü bir irade ve maddi kaynak gerektirdiği düşünülecek olursa I. Constantinus'un, sadece Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul ettiği için değil, fakat yeni inanca uygun bir fiziksel simge olan Konstantinopolis'i yarattığı i-çin "büyük" sıfatını hak ettiğini kabul etmek, kuruluş döneminin ondan sonra da sürdüğünü düşünmek gerekir. 330'da yeni idareciler işe başladılar. Devlet adamları Roma'dan "Nea Roma"ya geldiler, imparatorla birlikte kentin imarına katıldılar, imparatorluğun her tarafından sanat eserleri, özellikle heykeller yeni başkenti güzelleştirmek için getirildi. L Constantinus tarafından Konstantinopolis'i donatmak için imparatorluk kentlerinin soyulduğu söylenebilir. Aradan uzun zaman geçtikten sonra, 13. yy'da Haçlılar, bu kez Avrupa'ya götürmek için, Konstantinopolis'i soymuşlardır.

I. Constantinus, Septimius Severus dönemi (193-211) surlarını, en azından kara tarafında yıktırmış ve yeni surları eskisine göre 15 stad (ortalama 2,8 km) daha batıya inşa ettirmiştir (bak. Constantinus Suru). Bu yeni surların nereden geçtiği, bugüne kadar kesin olarak saptanamamıştır. Fakat istanbul'un tarihi topografyasını araştıran uzmanlarca genel olarak kabul edilen sur çizgisi, Cibali yakınlarında Haliç'ten başlıyor, bugünkü Fatih Camii'nin bulunduğu tepeyi içine alarak ve Aspar Su Haznesi'ni(-0 dışarıda bırakarak Marmara'ya yöneliyor, Bayrampaşa Deresi vadisine inip tekrar Cerrahpaşa'ya, yani yaylaya tırmanıyor, Davud Paşa Camii'ni içine a-lıp, Mokios Sarnıcı'nı dışarıda bırakıyor ve kıyıda Etyemez'de (Rabdos) sonlamyordu. Teodosios Surları yapıldıktan sonra kent içinde kalan Constantinus Suru'nun kalın-

tılarımn 9. yy'a kadar görüldüğü kaynaklarda yazılıdır. Bu surların biçimleri ve kapıları hakkında da bilgilerimiz sadece yazılı kaynakların yorumuna dayanmaktadır. En büyük sur kapısı olan Altın Kapı' nın(-») Kocamustafapaşa semtindeki Ese-kapı Mescidi(->) civarında olduğu kabul edilir. Bu kapıyı kent merkezine bağlayan anayol (MeseH) Cerrahpaşa-Aksaray-Be-yazıt-Çemberlitaş yolu ile, kentin kuruluşundan bu yana en önemli merkez olan Augusteion'a(-0 (Ayasofya Meydanı) geliyordu. Bir diğer önemli sur kapısı bugün Fatih Külliyesi'nin(-0 bulunduğu bölgenin batısındaki PoliandriKapısı'ydı. I. Constantinus'un mezarı buraya yapıldığı için, kentin ikinci anayolu da Beyazıt'ı Fatih'e bağlayan yoldu. Kara surları üzerinde bu iki kapı arasında, yerleri kesin olarak bilinmeyen iki kapı daha olduğu biliniyor. I. Constantinus eski kentin surlarının hemen önünde, Çemberlitaş'ta, kendi adını taşıyan forumu yaptırmıştır (bak. Constantinus Forumu).

Kent kurulduğunda Roma'daki her şeyi "Nea Roma" adını taşıyan Bizantion'a getirmeye karar veren imparator, oradaki idari bölünmeyi burada da uygulamış ve kenti 14 bölgeye (regio) ayırmıştır. Bu bölgelerin de kesin sınırları bugün bilinmiyor. Fakat bunlardan Galata XIII. Bölge (regio), Blahernai XIV. Bölge idiler (bak. Ayvansaray). Kentin bu bölgelerine ilişkin bilgiyi, I. Constantinus'tan çok sonra, 5. yy'ın başında yazılmış olan bir belgeden öğreniyoruz (bak, Notitia Urbis Constan-tinopolitanae). Kesin sınırları üzerinde bugün de bazı belirsizlikler olan bu bölgeler, kentin topografyası ile kentin tarihi gelişmesinin yarattığı sınırlara sahiptiler. Bizantion'un surları, yarımadanın su ayrım çizgisinden geçen anayol ve forumlar, bölge sınırlarının saptanmasında temel rö-perler oluyor. Kentin büyük arterleri olan Meşe ile Beyazıt'tan Edirnekapı'ya uzanan yol ve bunları Augusteion merkezli bir çemberin kestiği noktalarda kentin başlıca forumları oluşmuştu. Augusteion ve Milion I., İL, IV. ve V. bölgelerin birleşme noktasına yakındılar. Constantinus Forumu III., V., VII. ve VIII. bölgelerin birleştiği yerdedir. Teodosios Forumu VII., VIII. ve IX. bölgeler, Bous Forumu(-») (Aksaray) IX., XI. ve XII. bölgeler arasındadır. X. Bölge ise Haliç kıyısında idi. L Constantinus döneminde kentin surlar dışında iki mahallesi vardır. Bunlardan biri, bugünkü Ayvansaray'da Blahernai, diğeri Galata'da eski bir yerleşme yeri olan Sykai idi (bak. Galata). Strabo (2. yy) bu yerleşmenin ve limanının varlığından söz eder. I. Constantinus döneminde burasının önem kazandığı ve bir duvarla çevrildiği anlaşılıyor. Blahernai'nin ise özel statüsü olan bir mahalle, daha doğrusu bir küçük kent gibi bağımsız bir ünite olduğu anlaşılıyor. Daha eski bir yerleşme olan Kadıköy, Üsküdar ve Boğaziçi bu sırada kentin organik parçaları değildi.

I. Constantinus, Roma'daki önemli yapıların hemen hepsini yeni başkentte de yaptırmıştır. Dairesel planlı olduğunu kay-

naklardan öğrendiğimiz forumunun merkezinde, üzerinde kendisinin Apollon He-lios görünümünde bir heykeli olan anıtsal bir kolon dikilmişti (bak. Çemberlitaş). iki katlı revaklarla çevrili bu dairesel forumda bir senato binası vardı. Büyük Saray' ın(-») girişi yanında ve Ayasofya önündeki büyük merasim meydanı olan Auguste-ion'da senato ve meydanın ortasında I. Constantinus'un annesi Augusta Helena' mn bir sütun üzerindeki heykeli vardı. Au-gusteion'un yanında, yine bir meydanın ortasında Milion Taşı(->) denilen anıt vardı. Roma kentlerinde Milion, başkentten dışan giden-yolların sıfır noktasını belirlerdi. Konstantinopolis'te bu yol Milion'dan başlıyor ve Meşe üzerinden (bugünkü Di-vanyolu) Constantinus Forumu-Beyazıt-Aksaray yoluyla Altın Kapı'ya uzanıyordu. Bizans döneminin Büyük Saray'ının ilk kuruluşu da I. Constantinus çağındadır. Roma'daki gibi istanbul'da da bir Kapitol vardı. Bunun kesin yeri tartışmalı olmakla birlikte Beyazıt'ta I. Constantinus döneminde varlığı kesin olan bir meydanın batısında, Aksaray'a giden yol üzerinde olduğu anlaşılıyor (bak. Beyazıt).

I. Constantinus dönemi, Hıristiyanlığın devlet eliyle yerleştirilmeye başlandığı, fakat pagan dünyanın da yok olmadığı bir dönemdir. Dolayısıyla bir yandan pagan tapınaklar yapılmaya devam edilirken, Constantinus büyük kiliseler de yaptırıyordu. Bunlardan ikisi kentin günümüze kadar uzanan tarihinde önemli röper noktalarında inşa edilmişlerdir. Bugünkü Ayasofya' nın(-0 yerindeki atriumlu bir bazilika olan ilk Ayasofya Kilisesi'nin inşaatına I. Constantinus döneminde başlandığı kabul edilir, ikinci kilise ise, Constantinus'un mezarını da içeren Havariyun Kilisesi' dir(-») (Ayii Apostoli Kilisesi). Bu mezar kilisesi (martirion) I. lustinianos döneminde (527-565) yeniden inşa edilmiş, fetihten sonra da yerine Fatih Külliyesi yapılmıştır. Bizantion'un başlıca limanlan Roma başkentinin de başlıca limanları olmayı sürdürmüştür. Neorion Limanı hem liman, hem tersane olarak kullanılmıştır. Kuşkusuz Haliç üzerinde ve Marmara kıyılarında başka iskeleler de olmuştur. Lykos (Bayrampaşa) Deresi'nin denize açıldığı vadide (Ye-nikapı) 4. yy'da varlığını bildiğimiz Ele-utherius Limam'mn(->) L Constantinus döneminde yapıldığım düşünenler varsa da bu konuda kesin bir belge yoktur.

Roma ve Bizans imparatorlarının Büyük Saray'ı birinci tepenin Marmara'ya ve Boğaz'a bakan yamaçlarında, yani Topka-pı Sarayı'nın(-0 bahçelerinin ve Hippod-rom'un(-») güneyindeki yamaçların üzerinde kurulmuştur. Bu sarayın konumu, bütün Bizans dönemi kent yaşamını yönlendirdiği gibi, Türk döneminde de Topka-pı Sarayı'mn yerinin belirlenmesinde etkili olmuştur. Bizans sarayının sonradan Top-kapı Sarayı'mn kurulduğu yere yerleşmemiş olmasının nedeni ise, eski Akropol ve çevresindeki yapıların I. Constantinus döneminde henüz yaşamakta olmasındandır. Önce Yeni Roma, sonra Konstantinopolis adı verilen kentin görüntüsünü ha-

Bizans döneminden günümüze kalan anıtsal yoğunluk. n Kuban

yal etmemize yardım edecek örnekler eski Roma, Anadolu'daki Roma kalıntıları ve onların rökonstrüksiyonlarıdır.

L Constantinus ancak Roma döneminde olabilecek bir hızla kenti çok sayıda a-nıt yapı ile doldurmuştu. Roma'dan gelen senatörler, devlet büyükleri saraylar yaptırmışlar, kentin anayolları revaklarla donatılmıştı. O dönemde ve daha sonraki yüzyıllarda da örneklerine çok rastlanan re-vaklı yollar (embolos) bir Helenistik gelenektir ve Konstantinopolis'in görüntüsüne de büyük bir özellik kazandırmış olmalıdır. Yarımadanın burnunda, sarayla liman arasında ve Dafne Sarayı'ndan başlayarak Marmara kıyılarında, kara surlarının bittiği yöne uzanan iki büyük revaklı yol yapılmıştı. Augusteion'dan Constantinus Foru-mu'na uzanan ve Septimius Severus zamanında da var olan revaklı yolun, daha büyük boyutlarda yeniden yapılmış olduğu ve Constantinus Forumu'ndan öteye de Beyazıt'a kadar uzandığı kabul edilebilir. Bu büyük revaklı yolun bütün anayol (Meşe) boyunca sonradan Arkadios Forumu' nun(->) yapılacağı Cerrahpaşa'ya kadar u-zandığı biliniyor. Ayasofya'nın önünden surlara kadar üst katları heykellerle süslü, alt katlarında dükkânlar olan ve üst katlarına merdivenlerle çıkılan, büyük bir olasılıkla taş döşeli böyle bir anıtsal yolun kentin ortasından geçmesi, önemli bir kentsel düzenleme olgusudur. Büyük anıtlarla süslü forumları birbirine bağlayan böyle bir anayol tasavvuru bugün bile insana heyecan verecek niteliktedir ve I. İustini-anos döneminden sonra, ne Bizans, ne Osmanlı döneminde, ne de bugün, istanbul buna yaklaşan bir kent vizyonuna sahip olmuştur.

Kentin nüfusu, başlangıçta, daha çok Trakya'dan gelen halkın iskânıyla oluşturuldu. Kent valiye (praetorian prefect) bağlı bir "curator" ve gelişmiş bir idari kuruluş tarafından idare ve kontrol ediliyordu (bak. idari yapı). Nüfusu kısa bir sürede artarak, 5. yy'da Konstantinopolis, Roma'dan daha kalabalık bir kent olmuştur. Daha kurulduğu zamanda bile büyük olan kent, kendini doğal olarak besleyen bir hinterlanda sahip değildi. Onun için kentin beslenmesi, suyunun sağlanması bütün tarihi boyunca önemli bir sorundu. Daha o dönemde 332'den sonra kendi kendini beslemesi olanaksız kentte halka ekmek, yağ ve şarap dağıtılması bir kural haline getirilmiştir. Kentin beslenmesini Anadolu, Suriye ve Mısır sağlıyordu. Özellikle Mısır, bütün tarihi boyunca kentin deniz ticaretinin başlıca kaynaklarından biriydi. Bu ticaret tarihinin anısı Eminönü'ndeki Mısır Çarşısı'nda bugüne kadar yaşamış ve simgeleşmiştir.

I. Constantinus döneminde kent, Doğu Akdeniz'in ve Ege'nin Antakya, İskenderiye, Efesos gibi eski merkezleriyle boy ölçüşecek bir sanayiye de sahip değildi. Fakat devletin bütün ilgisi ve desteği bu yeni başkentte yoğunlaştığı için, büyük bir pazar olarak, ticaret ve sanayi kapasitesi kısa sürede artmıştır.

Bu yeni imparatorluk başkenti, artık eski Grek kolonisinin devamı değil, yeniden yapılmış bir Roma kenti idi. Roma imparatorluk mimarisinin geç dönem amtsallığı ve maniyerizminin ifadesiydi. Burckhardt' m deyimiyle I. Constantinus'un kendi şerefine yaptırdığı bir kentti. Ne yazık ki toprak altında kalmış, gizli anıtsal fragmanlar ve gösterişli temel kalıntıları dışında bu

dönemin hiçbir yapısı günümüze ulaşmamıştır. Çok sonra yapılmış Teodosios Takı, Studios Bazilikası, Polieuktos ve Ayasofya kiliseleri gibi yapılarda o görkemli mimarinin daha sonraki yüzyıllara yansıyan anıtsallığım görebiliyoruz.

I. Constantinus'un Hıristiyanlığı kabulü, bu kenti o dönemde Kudüs, Antakya, Efesos gibi en büyük Hıristiyan merkezlerinden biri yapmıştır. Giderek Hıristiyanlık tarihinin en büyük imparatorluğu olan Doğu Roma-Bizans Imparatorluğu'nun başkenti olan Konstantinopolis'te pagan anıları ve Latin dili I. lustinianos çağına kadar yaşamış, Roma paganizmi en büyük ö-lüm kalım savaşım burada vermiştir. Bu mücadeleden zaferle çıkan Hıristiyanlık da ilk büyük politik örgütlenmesini burada yapmış ve Avrupa ortaçağı için ulaşılamayan bir model statüsüne sahip olmuştur.

4. yy'ın sonunda kent nüfusunun çok arttığı, Haliç ve Marmara kıyılarında bazı yeni mahallelerin oluştuğu anlaşılıyor. Fakat aynı dönemde imparatorluk batıda ve doğuda Gotların ve Hunların sürekli akınlarıyla ve Konstantinopolis de giderek artan Hun tehdidi ile karşılaşmıştı. II. Teodosios döneminde (408-450), kentin Constantinus Suru dışındaki yeni yerleşme alanlarını ve özellikle Blahernai'yi içine alan ve bugüne kadar gelen surların inşasına 413' te başlandı. Prefektus Antemios'un büyük çabalarıyla süratle yapılan iç surdan sonra Haliç ve Marmara surları da 439'da tamamlandı. Fakat Atilla'nın Roma'yı haraç alacak kadar sıkıştırdığı sırada 447'de, kara surları önüne daha alçak bir ikinci sur ve hendek yapılmıştır. Bu yeni surlar, büyük bir boş alam da kent içine almış ve kent alanı 2/5 oranında büyümüştür. An-


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   820   821   822   823   824   825   826   827   ...   877




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin