Yasama Dönemi: 26 Yasama Yılı: 2


Anayasa Değişikliği Süreci ve CHP’nin Tavrı



Yüklə 3,07 Mb.
səhifə10/49
tarix01.08.2018
ölçüsü3,07 Mb.
#65830
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   49

Anayasa Değişikliği Süreci ve CHP’nin Tavrı


Türkiye’de Anayasa tartışmaları, 1982 Anayasasının kabul edilmesiyle başlamış ve her daim gündemi işgal etmiştir. 1982 Anayasasında bugüne kadar yapılan 18 değişiklikle 114 maddesi değiştirilmiş olmasına rağmen demokratik bir içeriğe büründürülememiştir.

Oysa AKP ilk defa anayasa değişikliğini 2007 Genel Seçim Beyannamesinde (s. 21-22) “… Hazırlanacak yeni anayasa, kısa, öz ve açık olmalı; yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkiler parlamenter sistem esas alınarak açık, net ve anlaşılabilir bir şekilde belirlenmeli; bu çerçevede Cumhurbaşkanının konumu ve yetkileri yeniden tanımlanmalı; temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçiş sağlanmalıdır. Yeni anayasa en geniş toplumsal uzlaşmayla hazırlanmalıdır.” şeklinde deklare etmişti.

2013’de ise Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na Başkanlık Sistemi önerisiyle gelmiş ve komisyon görüşmelerini tıkamıştır.

AKP Teklifinin;

23. maddesinde, “Başkan, genel siyasetin yürütülmesinde ihtiyaç duyduğu konularda Başkanlık kararnamesi çıkarabilir. Bir konuda Başkanlık kararnamesi çıkarılması için kanunlarda o konuyu düzenleyen uygulanabilir açık hükümlerin bulunmaması şarttır. Kişi hak ve hürriyetleri ile siyasi hak ve hürriyetler kararname ile düzenlenemez. Kararnameler ile kanunlarda aynı konuda farklı hüküm bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.” denilirken;

28. maddesinde, “Türkiye Büyük Millet Meclisi veya Başkan tek başına her iki organın seçimlerinin birlikte yenilenmesine karar verebilir. Başkanın ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Başkan bir defa daha aday olabilir.” denilmektedir.

“Fren ve denge” sistemi olarak da nitelendirilen Başkanlık Sisteminde, Başkanın yasamanın yasama yetkisini gasp ederek ülkeyi kararnamelerle yönetmesi ve Başkana yasama organını feshetme yetkisinin verilmesi, Başkanlık Sistemine değil, Hitler Rejimine özgüdür. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı’nın Başkanlık sistemini övgüler düzerken, Hitler Rejiminden söz etmesi, bir dil sürçmesi veya yanlış ifade değil, alt benliğe yerleşen gerçek niyetin üst benlik tarafından kontrol edilememesidir.

Türkiye’de 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen “Kontrollü Darbe Girişimi”ni, AKP’nin 15 Temmuz öncesinde gerçekleştiremediği, Anayasayı değiştirerek Türkiye’yi “seçimli Despotizm” rejimine taşıma amacını, 15 Temmuz’un ürkütücü, korkutucu ve kanlı teşebbüsünden alacağı güçle hayata geçirme denemesi olarak değerlendirmek gerekir.
    1. Kumpasların Hazırlık Süreci

      1. 2001 Denemesi


Sabri Uzun İN isimli kitabında, “Kim ne derse desin, Allah’ın (c.c) birliğine inandığım gibi inanıyorum ki, bana 14 Haziran 2001 günü, Şube Müdürü R.G. tarafından getirilen ‘Ergenekon Şeması’nın amacı, eğer beni kandırabilselerdi, düzmece Ergenekon Operasyonu’nu o tarihlerde başlatmaktı.”7

Sayın Sabri Uzun yanılıyor. Düzmece bir operasyonu başlatmak ve yürütebilmek için siyasi iktidarın ve medyanın desteği gerekir. İktidarın siyasi desteği ve medyanın kitleleri pasifize edecek operasyonel desteği olmadan, gerekli siyasi ortam hazırlanmadan ve toplumu inandıracak atmosfer oluşturulmadan, düzmece operasyon yapmak, Don Kişot’un yel değirmenleri ile savaşına benzer. Değil, düzmece olanını, gerçekliğinden kuşku duyulmayan operasyonların iktidarı hedef alması durumunda, toplumu pasifize eden medyanın desteğinde iktidar tarafından hukuk dışı yollarla nasıl örtbas edildiğini, Türkiye 17/25 Aralık Yolsuzluk Operasyonlarında yaşayarak öğrenmiştir.

2001 yılında Sabri Uzun’un önüne konulan “Ergenekon Şeması”, sonuca ulaşmayı değil, ülkede siyasi istikrarsızlık ve gerginlik yaratarak ülkeyi erken seçime taşımayı ve ekonomik kriz ortamında, seçmenin krizden sorumlu tuttuğu siyasi partileri sandığa gömerek, yeni bir iktidar odağının önünü açmayı hedeflemiştir. Nitekim bu amaç, 2002’de başka bir yol kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
      1. Uygun Toplumsal ve Siyasal Ortamı Hazırlamak

        1. Cinayetler Serisi

Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro, 5 Şubat 2006’da Trabzon’da öldürüldü. Bunu 5 Mayıs 2006’da başlayan ve bir hafta içinde 3 kez tekrarlanan Cumhuriyet gazetesinin bombalanması izledi. Muhalif bir basın kuruluşunun İstanbul’un göbeğinde bir hafta içinde üst üste üç kez bombalanması ve bunun her cadde ve sokağın güvenlik kameralarıyla dolu olduğu 2006’da yapılmış olması, ülkenin emniyet ve istihbarat kuruluşları ile siyasi iktidarı için daha başından başlı başına bir sorundu. Ardından 17 Mayıs 2006’da Danıştay saldırısı geldi; heyet halinde çalışırlarken Danıştay üyesi Mustafa Özbilgin katledildi ve 4 kişi yaralandı. Yapanlar, Cumhuriyet gazetesini bombalayanlarla aynı kişilerdi. Derken, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de hem de tehdit aldığı herkes tarafından bilinirken göz göre göre katledildi. Katledenler, Rahip Santoro cinayetiyle ilişkiliydi. Cinayetler serisi 18 Nisan 2007’de Malatya’daki Zirve kitabevinde biri Alman ikisi Türk üç kişinin boğazları kesilerek öldürülmesi ile devam etti.

Bunlar olurken, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Genel Müdür Yardımcısı kadrosundan şube müdürü kadrosuna kadar ki neredeyse bütün yönetim kadroları Fetullah Gülen Cemaatinin elindeydi.
        1. 27 Nisan E-Bildirisi

27 Nisan gece yarısına az bir zaman kala Genelkurmay’ın resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, 23 Nisan öncesi bir takım irticai faaliyetlerden söz ediliyor ve devamında;

Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği ‘Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak’ ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açıktır.

Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir.

Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, ‘Ne mutlu Türküm diyene’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.

Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.”

deniyordu.

Bildiriden, Genelkurmay karargâhında bildiriyi kaleme alan Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’tan başka hiç kimse haberdar değildi. Karargahında kuvvet komutanları dahil kimseyle konuşmamış, kimseye danışmamış, kimsenin fikrini almamış; kendi başına adeta tek kişilik cuntaymışçasına böylesine bir bildiri hazırlamıştı.

Ertesi gün geç saatlerde Cemil Çiçek, Hükümet adına yaptığı basın açıklamasında, Türkiye’nin her sorunu hukuk kuralları ve demokrasi içinde çözülecektir. Herkese ve her kuruma düşen görev, bu sürecin işlemesini kolaylaştırmaktır. Bunun dışındaki arayışların ülkemize ve milletimize ne kadar zarar verdiği geçmişte yeteri kadar, acı biçimde tecrübe edilmiştir.” diyerek Genelkurmay’ı hukuka uygun davranmaya davet etti. Büyükanıt ise bir hukuk devletinde olması gerektiği üzere davete icabet etti.

Bekleneceği üzere bu durum medyada ve kamuoyunda Hükümetin askere kafa tutması ve gereken dersi gerektiği gibi vermesi şeklinde anlaşıldı. WikiLeaks Belgelerine göre, ABD Büyükelçiliği Başmüsteşarı Robert S. Deutsch’un, Büyükelçi W. Robert Pearson’ın onayıyla Washington’a gönderdiği 16 Kasım 2007 tarihli telgrafta, Cemil Çiçek’in konuşmasını Abdullah Gül’ün hazırladığı yazılıydı.

Erdoğan Bildiriden üç gün sonra 1 Mayıs’ta erken seçim kararı aldı ve 4 Mayıs’ta İstanbul Dolmabahçe’deki makamında Büyükanıt ile baş başa 2,5 saat görüştü. Başbakan ile Genelkurmay Başkanı arasındaki resmi görüşmeye başka hiç kimse alınmamış ve tutanak tutulmamıştı. İki taraf da yaptıkları görüşmede ne konuşulduğunu kamuoyuna açıklamadılar ve konuşulanların kendileriyle mezara gideceğini söylediler.

Bildiriyi Gül hazırlamıştı; ama bildiri, birincisi Demirel gibi şapkasını alıp kaçmayan ve Erbakan gibi boyun eğmeyen Erdoğan efsanesi yaratılmasına vesile yapıldı. İkincisi, 22 Haziran seçimlerinden sonra fotokopi belgeye “kağıt parçası” diyen İlker Bağbuğ’a bile dava açılırken, tek başına Hükümete karşı bildiri hazırlayan Büyükanıt’a dokunulmadı.

    1. Yüklə 3,07 Mb.

      Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   49




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin