Zor dönem devrimcileri (Not 1: Parentez içindeki rakamlar kitabın orjinal sayfa numarasıdır. Sayfa numaraları o sayfanın sonunu işaretler)



Yüklə 1,22 Mb.
səhifə29/53
tarix06.09.2018
ölçüsü1,22 Mb.
#78071
növüYazı
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   53

Bundan birkaç ay sonra şanssız bir operasyonda düşmanın eline düşecekti. 13 gün birlikte emniyette kaldık. Biz iki arkadaş düşman karşısında zayıf davranmış, devrimci kimliğimizi koruyamamıştık. O ise hiçbir yaptırımı kabul etmemiş, işkencehaneden başı dik çıkmıştı. Habip yoldaşla asıl birlikteliğimiz bundan sonra, yani cezaevinde başladı.

Cezaevine gider gitmez ilk işi ise bizi yeniden(235)davaya kazanmak çabası oldu. Gördüğü işkencenin yarattığı tüm tahribata rağmen o, koğuşa adımımızı attıktan birkaç saat sonra bizimle konuşmayı tercih etmişti. Ona olan hayranlığım o anda başlamıştı zaten. Mütevazi tutumu karşısında şaşkınlık yaşamıştım. Zayıf davrandığım için sekter bir yaklaşımla karşılaşacağımı zannediyordum. Karşımdaki kişi ise beni yeniden devrimciliğe kazanmaya çalışıyordu. Bu tutum karşısında bütün bedenimle müthiş bir sarsıntı yaşamıştım. Konuşmasında şöyle demişti: “Buraya kötü bir sınav vererek geldiniz. Artık geçmişi unutmalı, herşeye sıfırdan başlamalıyız.”

Kısa zaman içerisinde onu yakından tanıyacaktım. Tanıdıkça da hayranlığım daha da artacaktı. Sadece ben değildim bu duyguyu yaşayan. Farklı siyasal çevrelerden insanlarda da güçlü bir saygınlık yaratmıştı gider gitmez. Sarsılmaz dava bilinci, çalışkanlığı, görev ve sorumlulukları karşısındaki hassasiyeti, insani ilişkilerdeki içtenliği ve samimiyetiyle tüm insanları etkileyen, kendisine hayranlık duyulan biri haline gelmişti. O, yeri geldiğinde devrimin kararlı bir militanı, yeri geldiğinde de sohbetine doyumsuz espri ustasıydı.

İyi bir dert ortağıydı da. İnsanlar büyük bir rahatlıkla ona kendilerini açıyor, sorunlarını anlatıyorlardı. O, başka bir çevreden olup olmadığına bakmadan herkese yardımcı olur, sorunlarını paylaşır, yardım elini uzatırdı.

İnatçıydı. Onun için her söz bir eylem manifestosuydu. Söylediklerini mutlaka yapar, yaptıklarını ise bir görev bilir, lafını dahi etmezdi. Bir kez olsun kendisine paye biçtiği olmamıştı. Kendisini devrimin bir hamalı sayar, omuzlarına yük almaktan kaçınmazdı. Bunu yaparken asla mütevazi kimliğinden ödün vermezdi. Tersinden her zaman eksik ve yetersiz(236)olduğunu söylerdi. Bir toplantımızda şöyle demişti: “Yoldaşlar beni neden eleştirmiyorsunuz? Bu beni çok rahatsız ediyor”.

Onda kompleks namına hiçbir şey bulunmazdı. Mücadelenin ve davanın sorunlarıydı onu yalnızca ilgilendiren. Bunun dışında hiçbir kaygısı ve hesabı olmaz, yalnızca hareketin problemlerine kafasını yorardı. Bazı anlarda onu kaygılı ve düşünceli görürdüm. O zaman kendi kendime şöyle düşünürdüm: “Yine siyasal bir sorun herhalde”. Ve sonra öyle olduğu ortaya çıkardı.

Yalnızca içerinin değil, dışarının sorunları da onu yakından ilgilendirirdi. Gazeteye düzenli yazıların yazılması için müthiş bir performans sergilerdi. Bunun için yazı yazmamızı mutlak surette sağlar, hiç yorulmadan üzerimizde basınç oluştururdu. Sabır ve sebat gösterir, bununla adeta insanı utandırır ve yaptırmak istediğini mutlaka yaptırırdı. Bir iş yapılana kadar arkasını bırakmaz, gerekirse bunu aylarca tartışma konusu yapardı. Bu çabaları sonuç vermiş, bizi yeniden mücadeleye kazanmayı başarmıştı.

Çok yönlü biri olması onu daha da mükemmel kılardı. Örneğin futbol oynamaya bayılırdı. Onu futbol oynarken görmek insana haz verirdi. Futbolu tekniğiyle bilmez, ama tıpkı mücadelede olduğu gibi korkunç bir hırsla oynardı. Çoğu zaman hızını alamaz, ayaklarıyla duvara tırmanırdı. O an herkes kahkayı basardı. Oyunda asla sinirlenmez, bunun yapılmasından nefret ederdi. Devrimcilerin basit bir oyun için birbirlerine öfkelenmelerine tepki duyduğu için bir ara futbol oynamaya ara vermişti.

Koğuşta oturmuş sohbet ettiğimiz bir anda koğuş mazgalı açılmış ve gardiyanların “Habip Gül tahliye”(237)sözleri duyulmuştu. O an kalbimden vurulmuş gibi olmuştum. Onsuz cezaevi yatmak düşüncesi çok acı geliyordu ve içimi tarifsiz bir yalnızlık duygusu kaplayıvermişti. Dalından koparılmış bir meyve gibi çaresiz hissediyordum kendimi. Bir yandan da onun özgürlüğüne kavuşmasının sevinci içindeydim. Ancak birincisi daha ağır basıyor, “sırası mıydı şimdi bunun” diyorum. Hüzün bütün hücrelerimi esir alıyor adeta. Ağlamak, boşalmak istiyorum. Fakat yapamıyorum. Onun geride çaresiz insanlar bıraktığı düşüncesine kapılmasını istemiyorum. Veda anı birbirimize sarılıyoruz. Boğazım düğümleniyor, bütün bedenim kasılıyor. Hep öyle kalsın, hiç ayrılmayalım istiyorum. Bu karışık duygular içerisinde ondan ayrılacak ve bir daha onu göremeyecektim.

Habip (Nevzat) yoldaşın yaşamı bir mücadele manifestosuydu. O komünist hareketin Kutup Yıldızı, proletaryanın günümüzdeki Babuşkinler’indendi. O bir gelenek abidesi olarak çoktan komünist hareket saflarında taht kurmuştu. Şimdi ise ölümsüzleşerek ismini hafızalara bir daha silinmemek üzere kazıdı. Onu yaşatmak komünist parti saflarında yerimizi almaktan geçiyor. Partili mücadeleye katılmaktan geçiyor.

Yaşasın direniş, yaşasın zafer!

Devrim şehitleri ölümsüzdür!

Güney’den bir yoldaşın(238)

****************************************************

Dünyaya her zaman gururla bakan bir komünist devrimci..

Urallı delikanlı Sverdlov’u okudunuz mu? Okuyun ve karşılaştırın Habip’le. Büyük benzerliği göreceksiniz. Eksik olan belki de tek şey şu: Sverdlov devrimi gördü. Oysa Habip yoldaş devrimi göremeden “uğruna tereddütsüz öldüğü davayı” bize miras bıraktı. Tıpkı Bolşevik devrimci Babuşkin gibi...

Tarihte kaç kişi nüfus kimliğiyle değil de, devrimci kimliğiyle/ismiyle böylesine özdeşleşmiştir? Nevzat Çiftçi, HABİP GÜL... Ya da Tekoşin, Sidar...


Yüklə 1,22 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin