HZ. ALİ (A.S) HİCRET VE HİCRETTEN SONRA
Hz. Muhammed (s.a.a), ashâbının çektiği ezâyı görüp onlara, Habeş diyarina göçmek üzere izin verdi. Ebû-Tâlib oğlu Ca'fer'le yetmiş kişi, Habeş ülkesine sığındı. Bu yüzden Hz. Muhammed (s.a.a), Mekke'de pek yalnız kaldı. Bu arada, hac mevsiminde, Hz. Muhammed (s.a.a), medîne'lilerle görüştü. Onların bey'atlerini aldı. Medîne'ye göçmeyi kararlaştırdı. Ashabına da, medîne'ye göçmek için izin verdi.
Sahâbe, birer-ikişer medîne'ye göçmeye başladı. Hz. Muhammed (s.a.a), bu sûretle büsbütün yalnız bir duruma düştü. Tam bu sırada, müşrikler, bu işi kökünden halletmek için "Dârü'n-Nedve" de toplandılar. Kureyş ululanndan Ebû-Cehl, Âs oğlu hakem, Ebû-Leheb, Halef
35
oğlu Ümeyye, Halef oğlu Übeyy, bu toplantıda bulunanlardandı. Hz. Muahhamed'i öldürme hususunda her biri bir söz söyledi. Nihayet Ebû-Cehl, her kabîleden bir yiğit seçelim, gece karanlığı basınca hep birden evine girip üstüne saldırsınlar. Öldürülünce Hâşim oğullan, kim öldürdü diye sordukları vakit hepsi birden, biz derler. Kanı, bütün boyların boynunda kalır, bütün boylarla savaşamazlar, diyet'e râzı olurlar dedi. Bu re'yi kabûl ettiler. Kimseye söylememeyi kararlaştırdılar. Öldürecek adamları seçtiler, geceyi tayin ettiler, dağılıp evlerine gittiler.
Hz. Muhammed (s.a.a) o gece Ali'yi çağırdı. "Bu gece Rabbimin emriyle Mekke'den göçeceğim ve Sevr mağrasında gizleneceğim, sen de benim yatağımda yatacaksın, ne dersin" buyurdu. Ali, bu sözü duyunca gülmüseyerek, yere kapandı, şükür secdesini yerine getirdi. Secdeden kalkınca memnûniyetle, "Gözüm, kulağım, yüreğimin başı sana feda olsıın, dilediğini yap, başarım, ancak Allah'tandır" dedi. Hz. Muhammed "Yatağıma yat, hırkamla örtün; sana haber vereyim ki yâ Ali, ıılıı Allah, dostlarını, îmanları derecesince sınar. İnsanlar içinde, uğradığı belalar, en çetin olanlar, peygamberlerdir, sonra onlaıın vasîleridir, sonra onlaıa uyanlar ve uyanlara benziyenler derde uğrar. Ey amcamın oğlu, Allah, İbrahim peygamberi nasıl İsmâil'i kesmeye memur ederek sınadıysa, beni de seninle sınamakta. Sabret, sabret, çünkü şüphe yok ki Allah'ın rahmeti, iyilik edenlere pek yakındır" buyurdu. Onu kucakladı,
36
göğsüne bastı, ağlamaya başladı. Hz. Ali de, peygamber'den aynlacağından dolayı ağlıyordu.
Hz. Muhammed, emânetlerinin sahiplerine verilmesini emredip "Kızım Fâtıma'yı sana, seni de Rabbime emânet ediyorum, yazımı bekle, yazını gelince burada kalanlarla beraber, sen de göç, bana ulaş" buyurdu; daha önce Ebû Bekr'le Ebû Hâle oğlu Hind'e, mağara yalunda, muayyen bir yerde beklemelerini emretmişti. Yatsı namazını kıldı Hazreti öldürmeye memur olanlar da gelip evi kuşatmışlardı. Fakat gece yarısını beklerlerken uyuyakaldılar. Hz. Peygamber, evden çıkıp 36. sûrenin 8. âyeti olan ve "Biz, onların önlerine de bir sed çektik, arkalarına da, artık onlaıı kapladık, kavradık da bu yüzden görmezler" meâline gelen âyeti okuyup ve yerden bir avuç toprak alıp üstlerine serperek yürüdü. Ebû Bekr'le Hind'in bulunduğu yere geldi. Beraberce mağaraya vardılar. Kendisi, arkadaşiyle mağaraya girdi. Hind döndü.
Uyuyanlar, gece yarısından sonra uyandılar, kendilerine gelip eve saldırdılar. Tanyeri, ağarmak üzereydi, Saldıranların başında Mugıyra oğlu Velîd'in oğlu Hâlid vardı. Hâlid, Ali'ye, dal kılıç saldınnca Ali, kalkıp onun elini tuttu, büküp kılıcını aldı, gelenleri önüne katıp evden çıkardı.
Üstüne saldırdıkları zâtın Ali olduğunu görünce Hz. Muhammed'i sordular, nerede o dediler. Bilmiyorum dedi. Kendisini bir müddet hapsettiler, sonra Hz. Peygamber'i arama kaydına düştüler, Ali'yi bıraktılar.
Hz. Ali, Cenâb-ı Peygamber'in emânetlerini sahiplerine verdi. Hazretin mektubunu beklemiye koyuldu. Hz. Muhammed ise üç gün mağarada kaldıktan sonra Ebû-
37
Bekr ile Medîne yoluna yöneldi. Kubâ'ya varınca Avf oğlu Benî-Amr'ın arasında konakladı. Oradan Ali'ye bir mektup yazdırıp Ebû-Vâkıd'ül-Leysî ile gönderdi.
Hz. Ali, mektubu alınca hazırlandı, Mekke'de bulunan Hz. Fâtıma'yı, anasi Esed kızı Fâtıma'yı ve Abdülmuttalib oğlu Zübeyr'in kızı Fâtıma'yı aldı, Rasûlullah'ın kölesi Ümmü Eymen'in oğlu Eymen'le mektubu getiren Ebû-Vâkıd da onlara uydu. Ebû-Vâkıd, katarı hızlı sürüyordu. Ali, katan yavaş sür ey Ebû-Vâkıd, kadınlar zayıf buyurdu. Ebû-Vâkıd, arkamızdan gelirler diye korkuyorum, dedi. Hazret, korkma buyurdu. Rasûlullah, onlar sana birşey yapamazlar, dedi bana.
Katar, Mekke'yle Medine arasındaki Dacnan denilen yere gelince Mekke'den, yüzleri nikaplı sekiz atlı, koşa koşa gelip çattı. Ali, Ebû-Vâkıd'a, develeri ıhtırmayı emretti. Sonra gelenlerle katarın arasına geçip kılıcına dayanarak durdu. Gelenler, kadınlarla beraber göçüp kurtulacağını sandın ha, dön geri dediler. Hazret, dönmezsem ne yaparsınız buyurdu. Zorla döndürürüz ve seni helâk ederiz dediler. Gelenlerin arasında bulunan Ümeyye oğlu Harb'in kölesi, kılıcını çekip Ali'ye saldırdı. Ali, onun vuruşunu çekip kılıçla öylesine bir vurdu ki Cenah'ın başına inen kılıç, atının eğerine kadar işledi. Gelenler, bunu görünce dağılıp döndüler. Ali, "Kanını döktürmek istiyen gelsin; ben, kardeşime, amcamın oğlu Rasûlullah'a gidiyorum" buyurdu ve Ebû Vâkıd'a, develeri sürmesini emretti.
Dacnan'da bir gün bir gece kalmışlardı. Bu sırada Mekke'deki yoksul Müslümanlar da göçüp katara ulaştılar.
38
Aralannda Hz. Peygamber'in cariyesi Ümmü Eymen de vardi.
Ali, yanindakilerle beraber Kubâ'da, Hz. Rasulullah'a ulaştı. Oradan beraberce Medîne'ye göçtüler. Yolda Hz. Rasulullah, Ali ve Hârise oğlu Zeyd, nöbetle bir deveye biniyorlardi.
ALİ (AS) HZ. RASÜL'ÜN (SAA) KARDEŞİ
Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Medîne-i Münevvere'ye hicretlerinden sonra, Ansar, (Yardımcılar) denen, artik bu adla anilmaya başlanan Medîne Müslümanlarıyla Muhâcirîn, (Göçmenler), Mekke'den Medine'ye göcen Müslümanlar arasındaki yakınlığı pekiştirmek, sevgiyi güçlendirmek için, kardeşlik kurmayı tensîb ettiler. Her işleri, vahy'e, Allah'ın emrine uygun olan Rasulullah (s.a.a) soy-boy ve ırk kökenine değil, inanç temeline dayanan bu kardeşliği, sahâbe arasında düzenlemiş, fakat Ali (a.s) kimseye kardeş edilmemişti. "Yâ Rasûlallah, ashâbını birbirine kardeş ettin, beni ise yalnız bıraktın" diyen Ali'ye, Hz. Rasûl (s.a.a), buyurdular, "Sen Mûsâ'ya Hârun ne menziledeyse, bana o menziledesin; ancak benden sonra peygamber yok; sen dünyâda da benim kardeşimsin, âhırette de."10
Bu Lûtfa mazhar olan Ali, sevincinden ağlamaya başlamıştı, Kendileri de, "Ben Allah'ın kuluyum,
10- Müsned, Kenzü'l-Ummâl, Siyer-i Halebî, İstîâb, Tirmizi, Müstedrik, E'r-Riyâdun-Nadıra, Savâık v.s.
39
Rasûlullah'ın kardeşiyim, Sıddıykui-Ekber'im, Fâruku'l-A'zam'ım ben" buyururlar.
Bu kardeşlik, hicretten beş ay sonra olmuştu; daha önce de, Abdülmuttalib oğullarının topluluğunda beyan buyurulmuş, Hz. Rasûl-i Ekrem (s.a.a). Ali'nin (a.s), kendilerinin kardeşi, vezîri ve vasîsi olduğunu bildirmişler, bir kere de gene Mekke'de, "Yâ Ali, sen bana ilk imân edensin; bana, Mûsâ'ya Hârun ne menziledeyse o menziledesin, ancak benden sonra peygamber yok" buyurmuşlardır.
40
BEDİR'DE ALİ (A.S)
Medîne'ye hicretten sonra, hicretin ikinci yılı Ramazan ayında vuku bulan ve Ebû-Cehl ile diğer müşrik ululannın ölümleriyle sonuçlanan Bedir savaşında Ali, Müslümanlığı koruyanların başındaydı. Bu savaşta yaşı, yirmi beş, bir rivayete göre yirmi yediydi. Müşrikler, bin kişi kadardı, iki yüz tanesi atlıydı. Müslümanlarsa üçyüz on üç kişiden ibaretti, orduda seksen deve ve bir at vardı.
Vâdîdeki kuyular, daha önce gelen müşrikler tarafından zaptedilmişti. İslâm ordusu, son kuyunun yanına kondu. Oraya büyük bir havuz kazıldı; kenarda, kıyıda bulunan çukurlar dolduruldu. Ashabda, geceleyin susuzluk başgösterince Hz. Rasûl-i Ekrem (S.A.), "Bize kim su getirir" buyurdular. Ali (a.s), bir kırba alıp hayli uzakta olan su dolu kuyuya vardılar; suyla doldurup sahâbeye ulaştırdılar11
Ali, böylece, Bedir savaşında, Kevser sâkıylığının bir örneğini göstermiş oldu.
n- "Kenzü'l-Ummâl" de (c.5, s.273), Muhıbbü't-Tabari'nin "Zehair"de tahrîc ettikleri hadislerde, Ali'nin (a.s) bu sırada, meleklerin selâmlarım duyduğu zikredilmektedir (s.68).
41
Müşriklerden, o zamanın âdetince savaştan önce meydana girip savaş erlerini kızıştıran ilk kişi, Rabia oğlu Utbe'ydi. Onunla beraber kardeşi Şeybe ve oğlu Velid de kendisiyle beraber çıkmıştı. Müslümanlardan mübariz istediler. Karşılarına ansardan üç kişi çıktı. Onlara, dönün, sizinle işimiz yok dediler, yâ Muhammed, bize kavmimizden eşit erler gönder diye bağırdılar. Hz. Peygamber, "Ey Hâşinıoğullaıı, kalkın Peygamberinizi gerçek olarak gönderen Allah hakkı için savaşın" buyurdu. Abdülmuttalib oğlu Hamza, Ebû-Tâlib oğlu Ali ve Abdülmuttalib oğlu Hâris'in oğlu Ubeyde, kalktılar, meydana girdiler. Utbe, kimlersiniz diye sordu. Mübarizler, kendilerini bildirdiler, Tamam dedi, siz, bizim eşitlerimizsiniz. Hamza Utbe'yle savaştı ve onu öldürdü. İçlerinde, yaş bakımından en küçük olan Ali, Velid'le savaştı ve onu katletti. En ihtiyarları olan Ubeyde, Şeybe'yle karşılaştı, onu yaraladı, fakat Şeybe de, onu ayağından mecruh etti. Hamza ve Ali Şeybe'ye hücum edip öldürdüler. Ubeyde'yi alıp Hz. Peygamber'in huzûruna getirdiler. Ubeyde, "Yâ Rasülallah, ben şehit miyim?" diye sordu, evet cevabını aldı. Ubeyde'yi Medine'ye götürürlerken Safrâ denen yerde vefat etti.
Bu savaşta müşriklerden yetmiş kişi öldürülmüş, yetmiş kişi kadar da esir edilmişti. Müşriklerin otuz beşini, bir rivayete göre otuz altısını Ali öldürmüştü, Ümeyye oğlu As oğlu Said'in oğlu As, Adiyy oğlu Tuayme, Huveyeld oğlu Nevfel, Ebû-Süfyan oğlu Hanzale, Ali tarafından öldürülenlerdendi.
42
Dostları ilə paylaş: |