Müminlerin Emiri hz. Ali (a s)



Yüklə 0,98 Mb.
səhifə7/37
tarix31.10.2017
ölçüsü0,98 Mb.
#23329
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   37

HUDEYBİYE BARIŞI


Hicretin altıncı yılı Zilka'de ayında Hz. Muhammed, bin beş yüz kadar ashapla umre yapmak için Mekke'ye hareket etti. Maksat ancak ziyaret olduğu için yanlarında birer kılıçları vardı. Ok, yay, mızrak vesaire almamışlardı. Medînelilerin ehrama girdikleri Zül-Huleyfe'de ehrama girdiler. Hz. Peygamber, belki Kureyş muharebeye kalkışır diye civardaki Gıfâr, Muzeyne, cuheyne gibi bedevi boylarını da kendileriyle beraber umre yapmak üzere çağırdıysa da birer bahane bulup gelmediler. Kureyş'in ne halde olduğunu anlayıp haber vermek üzere birini yolladı. Giden, Usfan denen yerde, gelip Kureyş'in savaşa hazırlandığını ve Velîd oğlu Hâlid'in, ikiyüz atlıyla Gamim denen yerde bulunduğunu haber verdi.

Usfan'dan harekete geçilince Hz. Peygamber, sag tarafı tutun buyurdu. Ashap, sağ taraftaki sarp yokuşa sardı. Hâlid bunu görünce döndü. Halbuki o tepenin arkası, Mekke civarındaki Hudeybiyye denen yerdi. Hz. Peygamber ve ashâbı, oraya inip susuz bir kuyunun yanına kondular.

Bu sırada Amr oğlu Süheyl, elçi olarak geldi. Tavafın gelecek yıla kalması, Müslümanlardan biri dinden döner

55

de Mekke'ye giderse. Müslümanlar tarafından istenmemesi, fakat Mekkelilerden, yahut Kureyş'le dost olan boylardan biri, Müslüman olursa, Müslümanlara teslim edilmemesi gibi ağır şartlarla bir bans bağlandı. Ashap, bu şartları pek ağır buldular. Hele ziyarete müsaade edilmemesi, pek canlanni sıktı. Halbuki Hz. Muhammed, mutlaka kâ'be'yi tavaf edeceklerini onlara haber vermiş, ru'yâsında gördüğünü söylemişti. Bunun için itiraz edenler bile oldu da Peygamber, bu yıl demedim ki buyurdu. Sahâbenin çoğu, bu banşın ehemmiyetini anlamıyordu. Halbuki böyle yazılı bir banşla Kureyş, Hz. Muhammed'in, bir kudret olduğunu tasdik zorunda kalıyordu. Nitekim sonradan birbiri ardınca bir çok olaylar, görünüşte aleyhte gibi olan bu barışın ne kadar doğru ve yerinde olduğunu gösterdi.



Barış kâğıdını Hz. Ali yazıyordu. Besmeleyle başlıyacaktı. Amr oğlu Süheyl, buna itiraz etti, eskiden olduğu gibi Allah'ım, senin adınla anlamına gelen "Bismikellâhümme" yazdırdı. Ali, muahedenin sonuna Allah elçisi Muhammed yazdı. Süheyl, Hz. Muhammed'e, senin Allah elçisi olduğunu tasdik etseydik bunlara lüzum kalır mıydı diye itiraz etti. Hz. Muhammed, Yâ Ali, buyurdu, Allah elçisi sözünü sil de Abdullah oğlu yaz dedi. Ali, yâ Rasûlallah, sana Allah'ın verdiği sıfatı ben silemem dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, kendisi sildi ve Ali'ye "Abdullah oğlu" diye yazdırdı.

Nesei, "Hasâis"inde Hz. Rasûl-i Ekrem'in, bu sırada Ali'ye, "Bu, senin de başına gelecek; sen de ileride zorda kalacaksın, bu zora düşeceksin" buyurduklarını

56

da bildirir ki Hakemeyn olayında Emir'ül-Mü'minin sözünü, Ali'nin adından sildirmişlerdir.



57

HAYBER'DE ALİ (A.S)


Hayber, Medine'nin Şam tarafından, şehre dört konaklık bir yerde büyük bir şehirdi. Hurmalıkları çoktu. Kalesi pek sağlam olan bu şehirde, Yahudiler oturmada, Kureyş'le birlik olarak Müslümanlara zarar vermedeydi.

Hicretin yedinci yılında Hz. Muhammed, dört yüz yaya, iki yüz athyla Hayber'e gitti. Kaleyi o gün kuşattı. Fakat bir türlü fetih müyesser olmuyordu. Hz. Peygamber (s.a.a), sancağı Ömer'e verip göndermiş, ertesi günü Ebu Bekr'e verip yollamış, fakat bir sonuç elde edilememişti. Ali, kuru göz ağrısından muztaripti. Hz. Peygamber (s.a.a) dedi: "Yarın Sancağı öyle bir kişiye vereceğim ki Allah'ı ve Peygamberini sever, Allah ve Peygamberi de onu sever, döne-döne saldırır, hiicum eder de kaçmaz. Tanrı, kaleyi onun elleriyle açmadıkça geri dönmez."

Ertesi sabah, herkes, huzurda toplandi. Hz. Peygamber "Ali'yi çağırın" buyurdu. Ali gelince, "Nen var" dedi Gözlerim ağrıyor, başımda bir ağrı var dedi. Hz. Peygamber, Ali'nin başını dizine koydu, ağzının yârıyla gözlerini sıvazladı buyurdu: "Allah'ım onu sicaktan da koru, soğuktan da" Sonra sancağı verdi.

58

Ali, sancağı alıp meydana girerek hünerler göstermeye başlayınca karşısına Merhab çıktı. "Hayberi bildiğin gibi beni de bil ki, ben, tecrübe göınıüş bir silâh eriyim, kahraman bir yiğidim. Vuruşum öyle bir vuruştur ki karşıma arslanlar çıksa onlar bile tutuşur, yanar" meâlinde bir recez okudu. Ali, onun recezine karşı buyurduki:



Benem ol merd-i meydân'ı şecâat kudret-i Bâri Anani ilhâm-ı Hak'la kıldı ismim Hayder-i Saf-der. Elimde seyf-i sârım şöyle saldırdım mı a'dâya, Kıyâmetler kopar, saflar sinar, yer yer eser sarsar.

Mekânım bişe-i kahr-ı Hudâ şir-i Jiyanım ben, Göründüm mü cihan lerzân olur gökler bile

titrer.

Çalınca Zül-Fekaar'ı kelle-i a'dâye berk-âsâ, Kazâ ahsentü der, şâpâşımı takdir eder ezber.



Derken birbirlerine saldırdılar. Emirü'l-Mü'minin, Merhab'ın başına öyle bir kılıç vurdu ki miğfer yarıldı, kılıç başına değdi, baş yarıldı, dişlerine kadar kafasını ikiye böldü. Merhab şiddetle bir bağırdı ve atından yere yıkıldı. Bağrışını duyanlar, ürküp kaleye sağındılar, kapıyı örttüler.

Ali, kaleye yaklaştığı sıralarda bir Yahudi, Ali'nin kalkanina vurdu, kalkan elinden yere düştü. Bunun üzerine kalenin hendiğini atlayıp kapıya sarıldı. Yerinden çıkarıp kalkan gibi kullandı. Kale teslim olunca fırlatıp attı. Hz. Peygamber'in kölesi Ebû-Râfı' der ki: Ben, yedi kişiyle

59

beraber o kapıyı kaldırmak istedim, çalıştık, fakat yerinden bile kipirdatamadik.



Hayber'den dönüşte Vâdi-i Kurâ savaşında da alem, Ali'nin elindeydi.

60

ZATÜ'S-SELASİL SAVAŞINDA ALİ (A.S)


Has'am boyundan Hâris, beş yüz atlı toplamış, başka boylardan uyanlarla Medine'ye yönelmişti. Bunlar, savaştan dönmemek, Hz. Muhammed'i (s.a.a) ve Ali'yi (a.s) öldürmek, Medine'yi ele geçirmek ve İslâmı yok etmek üzere Lât ve Uzzâ putları adına and içmişlerdi. Hz. Peygamber, bunlarakarşı Ali'yi (a.s) gönderdi. Maiyetinde ki orduyla gece yol alıp gündüz dinlenen Ali (a.s), bunları karşılayıp savaşa girişti. Savaşta Hâris'i, onun amcasının oğlunu, kölesini ve kölesinin kardeşini öldürdü. Tutsaklar, iplerle bağlanıp elde edilen mallar ve silâhlarla Medine'ye dönüldü. Tutsaklar, aynı zamanda, birbirlerine de bağlanmış bir kaafıle hâlinde getirildiği için bu savaşa, zincirlerle, iplerle bağlanmışlar anlamina "Zât'üs Selâsü" dendi. Kur'ân'ı Mecid'in 100. Süresi olan ve 11 âyet bulunan "Adiyât" (Soluya soluya koşanlar) sûresi, bu savaş dolayisiyle inmiştir Hayber savaşından başka hiçbir savaşta, bu savaştaki kadar ganimet elde edilmemiştir.

61


Yüklə 0,98 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin