Müminlerin Emiri hz. Ali (a s)


HZ. ALİ (A.S) HİCRETTEN ÖNCE



Yüklə 0,98 Mb.
səhifə3/37
tarix31.10.2017
ölçüsü0,98 Mb.
#23329
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37

HZ. ALİ (A.S) HİCRETTEN ÖNCE


Ebû-Tâlib oğlu Emîr'ül-Mü'minin Ali (a.s), on iki İmâm'ın birincisidir. Babası, Hâşim oğlu Abdülmuttalib'in, yâni Hz. Muhammed'in (s.a.a) ceddinin oğlu Ebû-Tâlib, annesi, Hâşim oğlu Esed'in kızı Fâtıma'dır.

Ebû-Tâlib'in asıl adı, bâzılannca İmran'dır. Fakat bu rivayet, zayıftır. Adı, künyesidir diyenler de vardır.4

İmâm Ali (a.s) kardeşleri Tâlib, Akıyl ve Ca'fer'den küçüktür. Ebû-Tâlib'in bu dört oğlunun her biri, öbüründen on yaş, böylece de ilk oğlu olan Tâlib, Ali'den

4- Cemâleddin Ahmed ibn-i Aliyy ibn-il-Huseyn ibn-i Aliyy - ibn-i Mühennâ: "Umdetüt-tâlib fi esnabı Âl-i Ebî-Tâlib," Necef baskısı, 1918- 1337, s. 4-5.

23

otuz yaş büyüktür. Hepsinin de anneleri, Esed kızı Fâtıma'dır.



Fâtıma, Hâşim oğullanndan olup kendi soyundan birine varan ilk kadındır. Hz. Muhammed (s.a.a) onu çok severdi, ana derdi ona. Vefat ettiği zaman, kendi gömleğiyle sardırmış ve kabre bızzat kendisi yerleştirmiştir. Tâlib, müşrikler tarafından Bedir savaşına katılmaya zorlanmış, fakat kabûl etmeyip şehirden çıkmış, bir daha da ondan bir haber alınmamıştır. Ebû-Tâlib'in soyu, diğer evlâdından yürümüştür.

Ali (a.s) Fil yılının otuzuncu senesi Recebinin on ücüncü Cuma günü Mekke'de, bir çok tarihçilerin rivayetine göre, kâ'be'nin içinde doğmuştur (29.7.599).

Hz. İmam, doğduktan sonra anneleri Fâtıma, kendi babasının adı olan ve anlam bakımından arslan demek olan "Esed", bir rivayete göre de aynı mânaya gelen "Hayder" adını verdi.

Hz. Peygamber (s.a.a), Ali'nin doğumunu duyunca Ebû-Tâlib'in evine geldi, Ali'yi kocağına aldı, dilini, ağzına verip emzirdi. Adını sordu. Fâtıma, Esed koymak istiyorum deyince Hazret-i Muhammed, hayır buyurdu, onun adı Ali'dir. Fâtıma da bu adı, hâtiften duymuştu. İsmini Ali koydular.

Lâkapları, arslan mânâsına gelen "Hayder", Allah'ın üstün arslanı anlamına gelen "Esedullâh-il-gaalib" ve Tann rızasını kazanmmış demek olan "Murtazâ"dır. Hz. Peygamber (s.a.a) Tebük savaşına gidecekleri vakit, Ali'yi Medîne'de hAlife bırakmışlardı. Hz. Ali, Ey Allah elçisi, beni kadınlarla çocuklara mı hAlife bırakıyorsun diye savaşa katılmak istediğini imâ edince Hz. Peygamber

24

(s.aa) "Râzı değil misin yâ Ali, sen, bana, Hâııın, Mûsâ'ya ne menziledeyse o menziledesin, ancak benden sonra peygamber yok" buyurunca, Ali, râzı oldum demişti. "Murtazâ" lâkabı, buyüzden kaldı.



Künyeleri, "Ebü-Hasan" ve "Ebü-Türâb" dır Araplarda âdet olduğu veçhile ilk oğulları olan İmam Hasan'ın adına nisbetle Hasan'ın babası anlamına gelen "Ebü-Hasan" künyesiyle tanınmıştı. "Ebû-Türâb", toprak babası demektir. Bu künyeyi, kendilerine, Hz. Peygamber vermişti. Bu yüzden, bu künyeyi çok severlerdi.

Buhârî'nin tahriç ettiği bir hadîse göre bir gün Hz. Peygamber, kızı fâtıma'nın evine gelmiş, Ali'yi görememiş, Amcanın oğlu nerde diye sormuştu. Hz. Fâtıma, birbirimize biraz kızdık, kalkıp gitti buyurmuş. Hz. Peygamber, birisine, git, bak bakalım nerde demiş; o adam gelip Mescitte yatıyor diye haber vermişti. Hz. Peygamber, kalkıp mescide gidince görmüş ki yatmış, uyuyor; ridâsı sırtından düşmüş, vücûdü toza toprağa bulanmış. Bunun üzerine eliyle tozu toprağı silkip "Kalk ey Ebâ-Türâb, kalk ey Ebâ-Türâb" buyurarak iltifat etmişler. Bu Künye, buyüzden kalmış.5

Fakat Tabarî târihine, Ahmed-ibn-i Hanabel'in "Müsned" ine, Halebî'nin "Siyer" ine, "Târîh-ül-Hamîs "e ve "Er-Riyâz'u-Nadıra" ya göre Hz. Peygamber, Hi cretin ikinci yılında Uşeyre savaşında Ali'yi toprağa uzanmış, tozlara bulanmış yatıyor görmüş, "Kalk otur, ey Ebâ-

5- al-Necrîd-üs-Sarîh il AMdis-il-Câmi'is-Sahih; Mısır 1323, c.l, s. 43.

25

Türâb" buyurmuştur. Bu hadîs, Yâsir oğlu Ammâr'dan tahrîç edilmiştir.6



Bir kıtlık yılında, Hz. Peygamber, diğer amcası Abbâs'a: "Gidelim de, Ebû-Tâlib'in yükünü hafifletelim" buyurmuş, beraberce gidip oğullarından birer tanesini almayı teklif etmişlerdi. Ebû-Tâlib, oğullarından Akıyl'i çok severdi; onu bana bırakın da ne yaparsanız yapın demiş, bunun üzerine Abbas, Ca'fer'i, Hz. Peygamber de Ali'yi almıştı. Ca'fer, Müslüman oluncayadek, Abbâs'ın evinde kaldı. Ali de Hicrete kadar Hz. Peygamber'in evinden ayrılmadı. Bu suretle Ali, beş yaşından itibaren tam on sekiz yıl, Hazret-i Peygamber'in terbiyesi altında kalmıştı.

Hz. Peygamber'in, halkı, Müslümanlığa dâvet etmeye memur olduğu gün, akşam üstü, ilk olarak zevceleri Hz. Hadîce Müslüman olmuş, ertesi sabah da Ali, İslâmını izhâr etmişti.

Hz. Peygamber'e, "Mensup olduğun soydan, sana en yakın olanları korkut"7 meâlindeki âyet inince Hz. Muhammed, Hâşim oğullannı çağırdı. Gelenler, kırk kişi kadardı. Onları ağırladı, hazırlanan yemeği onar onar yediler.

Yemekten sonra "Ben, bütün insanlara, Tanrı elçisi olarak gönderildim. Ulu ve Yüce Allah, mensup olduğum soydan, bana en yakın olanları korkutmami

6-  Umdetüt-Tâlib, s. 44; Seyyid Muhammed Sâdık Âlü Bahr-il Ulûm'unNotu, 1.

7-  Şurâ suresi, ayet, 214.

26

buyurdu. Allah'tan başka yoktur tapacak demezseniz sizi azabindan kurtaramam" buyurdu. Amcası Ebu-Leheb, bizi bunun için mi çağırdın dedi ve yakismiyacak sözler söyledi. Gelenler de dağılıp gittiler. Bu vak'a üzerine, Ebû-Leheb'in düşmanlığı büsbütün arttı. Hattâ karısı Ümmü Cemil, dikenleri toplar, demet yapar, hurma lifınden bir iple bağlayıp sırtına alır, Hz. Muhammed'in geçeceği yollara döşerdi. Buyüzden, 111. Sure indi.



Hz. Muhammed, Hâşim oğullarını bir kere daha çağırdı. Yedirdi, içirdi. Sonra: "Ey Abdül-Muttalib oğulları" dedi, "Bana itâat edin, yeryüzüne hâkim olun. İçinizden kim bana yardım eder, bu işte beni kuwetlendirirse kardeşim, vasîm, vezîrim, vârisim ve benden sonra hAlifem olur" buyurdu. İçlerinden hiç biri cevap vermedi. En küçükleri olan Ali, ayağa kalkıp, dedi: "Ey Tanrı elçisi" dedi, "bu işte ben sana yardım edeceğim." Hz. Peygamber (s.a.a) "Otur" buyurdu ve sözünü bir kere daha tekrarladi. Gene Ali'den başka cevap veren çıkmadı. Üçüncü def asında Hz. Rasulullah, Ali'ye "Otur" buyurdu; "Artık kardeşim, vâsinı, vezîrim, vârisim ve benden sonra hAlifem sensin".

Gelenler, dönerlerken Ebû-Tâlib'e, kardeşinin oğlunun dinine girersen oğlun, sana emîr olacak diyerek onunla alay ettiler.

Rivâyet edilmiştir ki: Hz. Muhammed (s.a.a) onları çağırmıştı. Kırk beş kişi gelmişti. Ebû-Leheb de içlerindeydi; dedi ki: Yâ Muhammed, bunlar, amcalann, amca oğulların, bir araya geldiler, ne söyliyeceksen söyle.

Hz. Peygamber, ayağa kalkıp Allah'ı övdü, sonra, "Korkutan, yakınlarına yalan söylemez. Kendisinden

27

başka tapacak bulunmayan Allah'a andolsun ki ben, bilhassa size Allah elçisi olarak gönderildim, unıûnıi olarak da biitiin insanlara. And olsun Allah'a nasil uyuyorsanız öylece de öleceksiniz, nasıl uyanıp kalkıyorsanız öylece de tekrar diriltileceksiniz; nasil, türlü türlü işlerde bulunuyosanız öylece de soruya çekileceksiniz. İyiliğe karşıhk iyilik bulacaksınız, kötülüğe karşılık kötülük. Cennet de ebedîdir, cehennem de. Siz, ilk korkuttuğum kişilersiniz" buyurdu. Oların bir kısmı inandı, Müslüman oldu.



İmânını ilk izhâr eden, Ali'ydi. Hz. Muhammed, pazartesi günü, halkı dâvete memur oldu, Ali, Salı günü, îmânını izhâr etti.

İbnü Abdül-Birr, "al-îstîâb" da, Afîfü'l-Kindî'den rivayet ederek demiştir ki: Ben ticaretle uğraşırdım. Hacca gittim, bazı şeyler almak için Abdülmuttalib oğlu Abbâs'ın yanına gittim. Bu sırada birisi çıktı, namaza durdu. 0nun geldiği taraftan bir kadın geldi, onun arkasına geçti, o da namaza durdu. Derken aynı taraftan, ergenlik çağına gelmek üzere bulunan bir genç çocuk geldi, yanına geçti, namaza durdu. Abbas'a, bu nedir dedim, ne yapıyorlar? Abbâs dedi ki, bu, Abdülmuttalib oğlu Abdullah'ın oğlu Muhammed'dir ve kardeşimin oğludur, namaz kılıyor. Peygamber olduğunu sanıyor. Peygamberliğini kabûl eden de ancak arkasında duran zevcesiyle yanında duran, amcasının oğlu.

Hz. Muhammed, Müslümanlığı yaydıkça ve Müslümanlık yayıldıkça müşrikler, geleneklerinin yok olacağını düşündüler, Abdü-Menâf oğlu Rabîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe, Ümeyye oğlu Harb'in oğlu Ebû-Süfyan.

28

Ebü'l-Buhterî, Mugıyra oğlu Hişâm'ın oğlu Ebû-Cehl ve amcası Velîd, Vâil oğlu Âs ve diğer Kureyş uluları, Ebû-Tâlib'e başvurdular, Muhammed'in önüne geç, bizim putlanmızın aleyninde bulunmasın dediler. Ebû-Tâlib onlan tatlı sözlerle yatıştırdı.



Hz. Muhammed, din uğruna çalışmasına devam ederken tekrar Ebû-Tâlib'e müracaatla bu işin kötüye gideceğini, Hz. Muhammed'i, bu işten vazgeçirmesini söylediler. Ebû Tâlib, Hz. Muhammed'e, bu hususta bir kaç söz söyledi. Hz. Muhammed, Amca dedi, ben memurum, istersen sen de beni koruma, ben, gene de işime devam edeceğim. Ebû-Tâlib, Hz. Muhammed'in, dolu dolu olan gözlerine baktı, sözlerini duydu, pek müteessir oldu. Yarı ağlamalı bir sesle Kardeş oğlu dedi, sen işine bak. Ben sag oldukça onlar, hiçbir şey yapamazlar sana.

Hz. Muhammed'in peygamberliğinin yedinci yılı. "Dârü'n-Nedve" dedikleri topluluk yerine toplanıp görüşen Kureyş büyükleri, Hâşim oğullariyle, Abdülmuttalib              oğullariyle              konuşmamaya,

selâmlaşmamaya, alım-satımda bulunmamaya karar verdiler. Muhammed'i öldürülmek üzere kendilerine teslim ederlerse onlarla görüşüp konuşacaklarını, aksi takdirde verdikleri kararda sebat edeceklerini bir kâğıda yazıp bu kâğıdı, kâ'be'ye astılar. Bütün Hâşim oğullarını, Şa'bu Ebî'Tâlib (Ebû Tâlib mahallesi) denen mahallede, âdeta muhasara altına aldılar, başka yerlerdeki Müslümanlar da, olağanüstü bir sıkıntıya, bir hakarete, bir baskıya uğradıklarından evlerinden çıkıp bu mahalleye göçtüler. Bu suretle Ebû-Leheb'le Abdülmuttalib oğlu

29

Hâris'in oğlu Ebû-Süfyan'dan başka, mü'min, kâfır, bütün Hâşim ve Abdülmuttalib oğulları o mahallede toplandı.



Bu muhasara, üç yıl sürdü. Hac mevsimlerinde, Hâşim oğullarının alış-verişine bile mâni oluyorlardı. Sonucu, müşriklerden bazı kimseler, onlarla akrabalığımız var dediler. Bu yaptığımız şey zulümdür diye söylenmeye başladılar. Hz. Muhammed de, kâ'be'ye asılan kâğıdın, güve tarafından tamamiyle yendiğini söyledi. Gidip baktılar, gerçekten de kâğıtta yalnız "Bismike Âllâhümme" sözü kalmıştı. Bunun üzerine bu kuşatmayı kaldırdılar.

Hz. Muhammed'in, Peygamberliğinin ilânının onuncu yılı, Ebû-Tâlib vefat etti. Vefatından önce, oğullarına, ve bütün Hâşim oğullarına, Hz. Muhammed'e yardım etmelerini, onu korumalarını, ona uymalarını vasiyet etti ve Hz. Muhammed'in gerçek peygamber olduğunu açıkça bildiren şiirler okudu. Ebû-Tâlib'in vefatı Şa'ban'ın onuncu, yahut Ramazan ayının yedinci günüydü. Ondan bir ay, yahut üç gün sonra da Hz. Muhammed'in sevgili zevcesi ve Hz. Fâtıma'nın anası mü'minler anası Hadîcet'ül-Kübrâ, vefat etti. Ebû-Tâlib gibi bir amcadan ve Hadîce gibi bir eşten ayrılan Hz. Muhammed, pek müteessir oldu. Bir yandan da müşriklerin, inananlara revâ gördükleri ezâ ve cefâ çoğaldıkça çoğaldı.

Bu yüzden bu yıla, gam-gussa yılı anlamına gelen "Senetü'l-Huzun" denildi

Hz. Ebû-Tâlib'in, cenâb-ı Peygamber'e (s.a.a), ihlâs ile inandığında hiçbir şüphe yoktur. Hz. Peygamber'i (S.A.) canla-başla koruduğu, bu muhâsara sırasında oğlu Ali'yi, Hz. Peygamber'in yatağında yatırdığı, kendisinin, yalın-

30

kılıç, evin çevresinde dolaşıp herhangi bir sû-i kasdı önlemeye çalıştığı, îmânını apaçık belirten şiirler söylediği meşhûrdur. İmâm Hasan soyundan Abdü'1-Azîm, sekizinci imâm Aliyyü'r-Rızâ'ya (a.s), Ebû-Tâlib'in îmân edip etmediğini sormuş, İmâm, mü'min olduğunu bildirmiştir. Altıncı İmâm, Hz. Ca'fer'us-Sâdık (a.s), "Ashâb-ı Kehf, imanlarını gizlediler; Allah onlaıa iki kat ecir verdi; Ebû-Tâlib de onlar gibidir" buyurmuştur. İbn-i Abbâs, Ebû-Tâlib'in, vefât ederken şehâdet getirdiğini, babasından rivâyet eder.8



Kur'ân-ı Mecîd'in 28. Sûresinin (El-Kasas), "Şüphe yok ki sen, sevdiğini doğru yola sevkedemezsin; fakat Allah, dilediğini doğru yola sevkeder ve O'dur hidâyete erecekleri daha iyi bilen" meâlindeki 56. âyet-i kerîmesinin Ebû-Tâlib hakkında indiğini söyleyenler varsa da bu âyet-i kerîme Medîne'de, Abdimenâf oğlu Nu'mân'ın oğlu hars hakkında inmiştir. Ebû-Tâlib ise mekke'de vefât etmiştir.9 Hz. Peygamber'in, O'nu yıkamaları, defhetmeleri, bilhâssa zevceleri Esed kızı Fâtıma'nın, yânı Ali'nin (a.s) annelerinin, vefâtına dek O'nun nikâhı altında ve evinde kalmaları, imânına şüphe getirmez delîllerdir.

8- Bihârü'l-Envâr; El-Gadir v.s.

9- Mecma'ul-Beyân, c.7, s. 250-260, Sefînetü'l-Bıhâr, c.2, s. 87-90.
 

İKİNCİ BÖLÜM:



Yüklə 0,98 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin