Nimete uzanan yol: Hİzmet ve sahabelerde hizmet aşKI



Yüklə 67,83 Kb.
tarix28.07.2018
ölçüsü67,83 Kb.
#61350



NİMETE UZANAN YOL:

HİZMET ve SAHABELERDE HİZMET AŞKI

Sevgili Gençler!

İnsan hayatının en önemli, en değerli ve en etkili dönemi gençlik yıllarıdır. Bu dönemde elde edilen maddi ve manevi kazanımlar ve verilen kararlar sonraki dönemleri tamamen etkilemektedir.
Gençlik Allah Teâlâ’nın biz kullarına bahşettiği en güzel nimetlerden biridir ve bu nimetin de kıymetinin bilinmesi, şükrünün eda edilmesi gerekir. Efendimiz (s.a.v) ihtiyarlık gelmeden gençliğin kıymetinin bilinmesi gerektiğini buyurur.
S. Abdülhakim el-Hüseyni k.s hazretleri bir sohbetlerinde gençlik hakkında şöyle buyurmuşlar: ”İnsanın, reisini incitmemesi için, huzuru Rabbû'l-âlemîn' de kendisinden davacı olunmaması için, elinden geldiği kadar Peygamber s.a.v.'in Şeriatı yolunda hareket etmesi lâzımdır. Bunu gençlik zamanında, güçlü kuvvetli olduğu zamanlarda yaparsa çok daha makbul olur.
Hz. Peygamber (s.a.v) buyurmuştur ki: “Bir genç ilim ve ibadet içinde yetişir, olgunlaşırsa, Allah Teâlâ kıyamet günü ona yetmiş iki sıddıkın sevabı kadar sevap verir.”1
Efendimiz (s.a.v) başka bir hadis-i şerifte ise: “Gençlik yıllarında Allah’a kulluk yapanın, ihtiyarlık zamanlarında kulluk yapmaya başlayana üstünlüğü, peygamberlerin insanlara olan üstünlüğü gibidir (o derece faziletlidir)”
Allah Teâlâ bir hadis-i kutside: “Kaza ve hükmüme inanan, Kitabın (Kur’an’ın) hüküm ve tavsiyelerine boyun eğen, verdiğim rızıkla kanaat eden, şehvani arzularını benim rızam için terk eden genç bir mümin, katımda bir kısım meleklerimin derecesindedir” buyurarak gençlikte yapılan kulluğun ehemmiyetini biz insanlara bildirmiştir.
Ne var ki günümüz gençliği bu hususlarda hayli zorlanmaktadır. Etrafını saran kötü ahlak örnekleri içinde kendini koruması, bir ideal peşinde istikrarla yürümesi çok meşakkatlidir ve çoğu zaman böyle durumlarda nefsine yenik düşebilmekte, dünyalık heveslere kapılmaktadır.
Hak dostlarına yakın olup onların sohbetlerinde bulunmak, yüreğimizi coşturacak, içimizde kararmış his ve duyguların kirini, pasını giderecektir. Böyle manevi dünyamızı aydınlatacak Büyüklerimizin nazarları ekmek kadar hava kadar bizlere bir ihtiyaçtır. Günahların şerrinden koruyucu olan bu mana ehlinin sohbetlerine devam edilmelidir.

ASR-I SAADET GENÇLİĞİ ve İSLAM’A HİZMETLERİ

Hz. Peygamber s.a.v.’in Gençliğe Gösterdiği Özel İtina


Sevgili Gençler!

Peygamberimiz s.a.v.in gençliğe ayrı bir önem verdiğini söylememiz gerekir. Bunun sebebi de Hz. Peygamber’in (s.a.v.): ‘’Bana gençliğin yardımı lütfedildi.‘’2 sözünde aramak gerekir. İslâmi hareket de gençlerin omuzlarında yükselmiş ve onların omuzlarında devletleşmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v) buyurmuştur ki:“Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü onların kalbi daha incedir. Allah beni doğrulukla ve müsamahayla gönderdi. Bana gençler yanaştı, ihtiyarlar muhalefet etti.”3
Asr-ı Saadet'teki cami ve cemaat anlayışı da çarpıcı misallerdendir. Mescid-i Nebevî’nin bir köşesinde bulunan Ehl-i Suffe'deki gençlerin, o çağda Allah’ın dini’nin yayılmasında ve yaşanmasında büyük katkılar sağlaması dikkat çekicidir. Oy­sa bu­gü­ne gel­di­ği­miz­de, ye­tiş­kin­le­ri­miz ca­mi­ye ge­len gen­ce ta­ham­mül­süz­lük gös­ter­mek­te; na­maz­da­ki bir ku­su­run­dan do­la­yı acı­ma­sız­ca eleş­tir­mek­te; genç­le­ri ön saf­la­ra bir tür­lü ya­kış­tı­ra­ma­mak­ta­dır.
Ebu'l-Bahterî, Ali (r.a)'den rivayet ediyor: "Peygamber (s.a) beni Yemen'e gönderdi. Dedim ki:'Ey Allah'ın Rasûlü! Beni gönderiyorsun. Ancak yaşım genç ve hüküm verme konusunda tecrübem yok'. Bunun üzerine elini göğsüme koydu ve; ‘Allah diline hidayet edecek ve kalbini sabit kılacaktır' dedi. Ondan sonra hiçbir konuda tereddüt etmedim".4
Asr-ı Saâdet’te Resûlullah Efendimiz (s.a.v) genç sahabilere büyük önem vermiş, onları tebliğ ve irşad faaliyetleri dahil, devlet teşkilatının en üst kademelerine kadar hemen her alanda görevlendirmiştir. Gençler ise Allah Resûlü’nü hiçbir zaman mahcup etmemişler, O’nun güvenini boşa çıkarmamışlar ve kendilerine verilen çok ciddi dini ve idari görevleri hakkıyla yerine getirmişlerdir.
İslam’ın yayılmasında Resulullah’a (s.a.v) asıl desteği veren gençler olmuştur. Mesela genç yaşta İslam’ı kabul edenlerden Hz. Ali on, Zeyd b. Harise on beş, Abdullah b. Mesud ve Zübeyr b. Avvam on altı, Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, Erkam b. Ebü’l Erkam ve Sa’d bi Ebû Vakkas on yedi, Mus’ab b. Umeyr on sekiz-yirmi, Abdullah b. Ömer on üç, Cafer b. Ebû Talib yirmi iki, Osman b. Huveyris, Osman b. Affân, Ebû Ubeyde ve Hz.Ömer yirmibeş-otuz bir yaşları arasındaydılar(Allah onlardan razı olsun).

Bunların dışında genç yaşta İslâm’ı kabul eden daha pek çok sahabi olmuştur. Bu sahabiler arasında gerek Resûlullah’ın (s.a.v) hayatında gerekse O’nun vefatından sonraki dönemlerde çok önemli vazifeler üstlenenler olmuş, içlerinden ulemalar-müçtehidler, valiler, komutanlar çıkmıştır.


Hz. Peygamber gençliğe o kadar önem vermiştir ki, bazen onlara karşı duyduğu sevgiyi açıkça söylemiştir. Hicret esnasında on yedi yaşında 5 olan ve Hz. Peygamber’in vefatına kadar geçen zaman dilimi içinde gençliğinin baharında olduğu anlaşılan Muaz b. Cebel’e (r.a) Allah’ın Rasûlü (s.a.v), yemin ederek kendisini sevdiğini söylemiş ve arkasından da bazı tavsiyelerde bulunmuştur.
Sa’d b. Ebî Vakkas’ın kardeşi Umeyr (r.a) gibi bazı gençlerin, şehitlik mertebesini şiddetle arzuladıklarını görüyoruz. O, Bedir Savaşı’na giderken Hz. Peygamber’den gizleniyordu. Bunu gören ağabeyi, niçin gizlendiğini sorunca, Hz. Peygamber’in kendisini küçük olduğu gerekçesiyle geri çevirebileceğini, oysa şehit olmayı arzu ettiğini söylemiş ve gerçekten de adı geçen savaşta on altı yaşında iken şehit edilmiştir. 6
Hudeybiye Antlaşması’nın imzalanmasından az önce sahabe, canlarını feda etmek üzere Hz. Peygamber ‘e beyat ettiklerinde, ilk beyat eden kişinin yirmi yaşlarında bir genç olduğu 7 söylenmiştir. Bundan başka hicri 86’da yüz yaşlarında vefat eden ve Hudeybiye’de yirmi yaşlarında bir delikanlı olduğu anlaşılan Abdullah b. Ebî Evfâ, on yedi yaşlarında Abdullah b. Yezîd el-Hatmi, 8 on altısında Abdullah b. Ömer el-Hattab 9 gibi daha birçok gencin, meşhur ‘’Bey’atu’r-Rıdvân’’ da Allah için canlarını vereceklerine söz verdiklerini görüyoruz.
Talha b. Ubeydullah (r.a) da Hz. Peygamber döneminin önemli gençlerinden biridir. Özellikle Uhud Savaşı’nda Hz. Peygamber’i bütün gayretleriyle koruması ve kendi vücudunu ona siper etmesiyle dikkat çeken Talha (r.a) on dört veya on sekiz yaşlarındaydı.
Bilhassa İslâmi ilimlerde otorite olan ve Müslüman olur olmaz Kur’an-ı müşriklerin arasında okuyacak kadar cesaretli olan, cılız fiziğine rağmen küfrün elebaşlarına meydan okuyan genç Müslümanlardan biri, Abdullah b. Mesud (r.a)’dır. İslâm’a girdiğinde on altı yaşındaydı.
Mekke döneminde tebliğ ve irşat faaliyetleri için evini Hz. Peygamber (s.a.v)’e tahsis etmesiyle meşhur Erkam b. Ebî’l-Erkam on altı yaşlarındaydı.

Hicret esnasında yirmi yedi yaşlarında olan ve on yedi yaşları civarında İslâm’ı kabul ettiği anlaşılan Hz. Ebu Bekir ra.’ın kızı Esma (r.a) ilk Müslümanlardan olma şerefine sahiptir. Peygamberimiz (s.a.v)’in hicreti için elinden gelen her türlü yardımı yapmış ve onun hicretinde çok önemli rol oynamıştır.


Hepimizin bildiği bir hakikati hatırlamakta fayda var: 12-15 yaşlarında, büluğa ermiş bir insanı Cenab-ı Allah tam bir birey olarak kabul ediyor. Ama günümüz yetişkinleri 17-18 yaşındaki genci neredeyse muhatap kabul etmiyor. Üstünlük yaşla değil, sahip olunan fazilet ve takva iledir. Tabii ki genç insan da takva ve fazilet sahibi olabilir.

Menkıbe

Alemlerin Sultanı s.a.v., “Refîk-i A’lâ” yolculuğuna çıkmak üzereydi. Şiddetli baş ağrısı başlamıştı. Ateşi giderek yükselmekteydi. Zeyd oğlu Üsame r.a. Hazretlerini yanına çağırdı ve:

“Ey Üsame!.. Şam’a Rumların beldesi Belkâ sınırına git, babanın şehit edildiği bölgeye ulaş, giderken de hızlı git, haberin bile önüne geç, üzerlerine şimşek gibi saldır, yanına kılavuzlar al ancak onların içinde az kal!..” emrini verdi.
Hz. Üsame henüz o vakit, on sekiz yaşındaydı. Hemen hazırlıklara başladı. Ordu karargâhına geldi. Karargâh birlikleri “Cürf” denilen yerde bulunuyordu. Cürf ise Medine’nin dışında Avâlî denilen semtte idi.

Medineli müslümanlar emre tam itaat ettiler. Ensar ve Muhacirin tamamı karargâha koştu. Hepsi de hazırdı. Kimler yok tu ki o gün haberi hemen duyup da gelen… Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Ebu Ubeyde bin Cerrah, Hz. Sa’d bin Ebi Vakkas, Hz. Katâde bin Numan (r.anhüm). Ne var ki bazı insanlardan bir ses yükseldi:

Zamanında Medine’ye hicret etmiş bulunan şu kadar büyük sahabe varken bu genç mi komutan olacak?!.”
Sesler ardı ardına çoğalınca, kalpler ürperip daralınca, bazı insanlar bir an olsun dalınca, Âlemlerin Efendisi s.a.v. o son günlerinde başına siyah sarığını sardı, şöyle hitap etti insanlara:
Allah’a and olsun, bu gün Üsame’nin komutan tayin edilmesine nasıl itiraz ediyorsanız, daha önce de onun babasının komutanlığına aynı anlayışla itiraz etmiştiniz. Allah’a yemin olsun ki, babası komutanlığa nasıl layık idiyse ve benim yanımda insanların en sevgilisi idiyse, oğlu da komutanlığa öylece layıktır!..”10

Gençlikte Yapılan Hizmet Ne Güzeldir?

Hizmetten uzak bir genç hayâsızlığa, iffetsizliğe açık bir hayat yaşar, dolayısıyla da şeytana fırsat vermiş olur. Şeytan hiçbir iş yapmayan, vaktini sinek avlamak, avare avare dolaşmakla geçiren ve saatlerce dumanlı yerlerde boş laf eden insanlara musallat olur.


Din ve iman hizmetlerine karşı kapalı yaşayan fertlerle şeytan uğraşır, zira böyleleri şeytanın kolayca avlayacağı birer avdır.
Madem şeytan bizi boş durduğumuz sürece hayalimizi meşgul ediyor ve günahları düşünüp günah işlemeye zorluyor; öyleyse bizler de sevgili gençler, daima meşguliyetle, faaliyet ve hizmetle terleyerek şeytanın parmak sokacağı yerleri doldurmalıyız ki, şeytan bizden umduğunu bulamasın.
Gavs-ı Sânî (k.s) hazretlerinin dediği gibi: ‘’Hizmet edene hizmet edilir çünkü hizmet nimettir’’ Hizmet, büyük bir nimettir. Gençlikte insan için büyük bir nimettir. Bu ikisi bir araya gelirse işte o zaman gençliğin kıymeti bilinmiş olur. Tabii ki her yaşta hizmet edilir. Ancak gençlikte hizmet daha da güzeldir.
İMAM ALİ (Hz. Ali r.a.), İslam’ı ilk kabul eden gençtir. İslâm’ın sancaktarlığını yaparken, Fahr-i Kainat Efendimiz’in (s.a.v.) hicretinde O'nun yatağına yatarak canını feda etmeye hazırlanırken bir gençti. Peygamberimiz’in (s.a.v) emri üzerine hiç tereddüt etmeden cübbeyi üzerine örttü ve yattı. Gençliğin medarı iftiharı bir genç... O genç, risaletten sonra velâyetin sultanı, mana âleminin ummanı oldu. Resûlullah’ın (s.a.v) tabiriyle “ilim beldesinin kapısı” olarak ümmetin en bilginiydi. Sahabelerin en cesuruydu. Bu sebeple ona “Allah'ın Arslanı” lakabı verilmiştir.
Genç bir köle iken Hak Din’le müşerref olan, kızgın kumlara yatırılan, bütün eza ve cefalara rağmen “ehad” diye haykırmaktan vaz geçmeyen müezzinlerin Seyyidi Hz. Bilal-i Habeşî (r.a.) da bir gençti.
MUS’AB B. UMEYR (R.A), babası Mekke’nin en varlıklı kimselerinden biriydi. Ona en güzel, en pahalı, en lüks elbise ve ayakkabılar giydirilirdi, en güzel hoş kokular sürerlerdi. Son derece rahat bir hayatı vardı. Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v) davetini işitti ve hiç tereddüt etmeden Müslüman oldu. Çok zengin ve narin biri iken, İslâm’la şereflendikten sonra türlü işkencelere maruz kalmıştı.
Babası ve annesi Müslüman olduğunu öğrenince önce onu hapsettiler. Müslümanlarla görüşmesine engel olmaya çalıştılar. Türlü türlü baskılar uyguladılar. Bütün maddi desteklerini kestiler ve onu yoksulluğa ittiler. Fakat Mus’ab (r.a) davasından, inancından vazgeçmedi. Habeşistan’a hicret eden ilk Müslüman kafilesindeydi. Habeşistan’dan döndüğünde ailesi ondaki kararlılığı görünce baskıya son verdiler.
Peygamberimiz (s.av) I.Akabe biatından sonra Müslüman olan Medinelilere dini öğretmek için onu görevlendirdi. Medine’de çok hizmet etti, İslamiyet’in girmediği hiçbir ev, iman etmeyen hiç kimse kalmamıştı.
Bedir’de Muhacirlerin sancağı onun elindeydi. Ona, “Resûlullah’ın bayraktarı” diyorlardı. Uhud’da sancak yine onun elindeydi. Uhud’da Allah Resulü’nün kılına bile zarar gelmesini istemiyordu. Uhud'da sancağı taşırken Rasulullah (s.a.v)’ı koruma uğrunda şehid edildi. Kahramanca savaşırken önce sağ kolu kesildi. Hemen sancağı sol eline alarak devam etti, sonra sol kolu kesildi. Bu defa vücuduyla sancağa sımsıkı sarıldı bir mızrak darbesiyle şehid oldu. O da bir gençti.
Mus'ab bin Umeyr (r.a.) şehit olarak yerde yatarken, savaşın ilerleyen saatlerinde Resûlullah (s.a.v) Mus’ab’ı elinde sancakla gördü ve “ileriye git ey Mus’ab!” diye emretti. Fakat o kişi yüzünü Peygamberimiz’e dönerek, “Ben Mus’ab değilim” deyince Resûl-i Ekrem (s.a.v) onun kılığında savaşan bir melek olduğunu anladı.
Vaktiyle zengin ve refah içinde yaşarken şehid olduğunda bedenini örtece bir örtü bulunamamıştı. Resûlullah (s.a.v) yanına geldiğinde eski bir hırkanın içinde saçları dağılmış durumda yatıyor, vücudu ise kılıç ve mızrak darbeleriyle parçalanmış durumdaydı.
Çok sayıda Genç sahabinin akrabalarından baskı ve işkence görmelerinin örnekleri çoktur. Zulümlere rağmen onlar İslam’a hizmetten bir adım bile geri durmamışlardır.
HANZAL (R.A) Meleklerin Yıkadığı Genç Sahabi

Ashab-ı Kiram Resûlullah ne derse yarışırlardı. Velev ki bu davet Allah yolunda çarpışma, yaralanma ve şehid olma olsa da onlar için farketmezdi. Hanzala (r.a) Bedir savaşında bulundu. Sonra evlendi. Evlendiği günün gecesiydi. Harp kararı verilmiş sahabiler evlerinden çağırılıyordu. Hanzala (r.a) Uhud’a hareket eden İslâm ordusuna bir an önce yetişmek için evinden alelacele çıktı. Ancak gusletmeyi unutmuştu. Savaş bittikten sonra Resûlullah (s.a.v) şehitler için kabirler kazılmasını emretti. Sonra şehit düşen Hanzala’nın (r.a) başucuna geldi ve “Arkadaşınız melekler tarafından yıkanmaktadır. Onun eşine sorun bakalım o ne yapmıştı ki melekler onu yıkıyorlar.” Buyurdu. Eşi Cemile’ye (r.a) sordular. Ona gusül gerekiyordu. Geç kalmamak için yıkanmadan çıktı. Dedi. Resûlullah (s.a.v): “İşte bunun için melekler onu yıkadılar.” Buyurmuştur.



Peygamberlik Mührü’nü öpen tek Sahabe Ukkaşe
Hz. Ukkaşe'nin (ra) türbesi Türkiyede’dir. Kahramanmaraş ve Gaziantep'te Hz. Ukkaşe’ye (ra) duyulan sevgi, erkek çocuklarının isimlerine yansımış durumda. ‘Ukkaşe’ kelimesini Türkçeleştirip ‘Ökkeş’ yapan yöre halkı, çocuklarının ismini ‘Ökkeş’ koymakta. Belki abartılı olacak ama Kahramanmaraş Kalesi’ne çıkıp “Ökkeş!...” diye seslendiğinizde, çok sayıda erkeğin size baktığını göreceksiniz. 
Çok ibretlidir ki Vedâ Haccı'nda takriben yüz yirmi bin sahabe mevcut idi. Bunlardan ancak yirmi bine yakın bir miktarı, Mekke ve Medine’de metfundur. Yüz binin üzerindeki sahabe, kendilerini ilâhî rıza istikametinde hizmete vakfetmişler ve dünyanın muhtelif bölgelerine yayılmışlardır. Nitekim Osman ve Abbas (r.a)'nın oğullarının türbeleri Semerkant'ta, pek çok sahabenin kabri de İstanbul'da bulunmaktadır.
Hizmet ruhunun muazzam misallerinden biri de Veheb bin Kebşe (r.a)'tır. Bu mübarek sahabenin türbesi Çin'dedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v), onu Çin'de tebliğ hizmetinde bulunmak üzere vazifelendirmiştir. Hâlbuki o zamanın şartlarıyla Çin, bir yıllık mesafededir. Bu sahabe oraya kadar gidip uzun bir müddet tebliğde bulunduktan sonra gönlünü kavuran Rasûlullâh hasretini bir nebze dindirebilmek ümidiyle Medine yollarına düşmüştür. Bir yıl süren çileli bir yolculuğun ardından nurlu Medine’ye vasıl olmuş, fakat ne yazık ki Hazret-i Peygamber vefat etmiş olduğu için O'nu görememiştir. Allâh Rasûlü'nün kendisine emrettiği hizmetin kudsiyyetinin idraki içinde tekrar Çin'e avdet etmiş ve bu uğurda ruhunu teslim etmiştir.

                             



Gavs-ı Sânî (k.s) hazretlerinin dediği gibi: ‘’Hizmet edene hizmet edilir çünkü hizmet nimettir’’
Hadimü’l Müslimin Abdülbaki’ ‘Müslümanların Hizmetçisi Abdülbaki mührünü kendine şeref sayan ve başına taç yapan bir mürşidin müridleri olarak bizler bu hizmetleri kendimize nimet bilmeli, başımıza taç yapıp o tacın hakkını vermeye çalışmalı, hakkıyla layıkıyla yerine getiremediğimiz için istiğfara sarılmalı ve bize nasip olduğu içinde çokça şükretmeliyiz.
Bu ayki sohbeti ise yine sadatların kelamıyla bitirelim: Gavs-ı Sânî (k.s) hazretleri şöyle buyurdu: ‘’Vakıflarda hizmet edenlere merkad hariç köyde çalıştığınızın aynısı verilir. Bu vakfın bir ucundan tutana, hizmet edene Amellerimizin yarısını vereceğiz. Siz hizmet edin himmet bize vacip olur.’’
Gavs-ı Sânî Hz.leri buyurdular ki: Kim bu vakıfta hizmet eder ise bilsin ki direkt olarak Resulü Erkem’e (s.a.v.) hizmet ediyor.’’
Gavs-ı Sânî (k.s) bir sohbetinde: ’Nefsinizi Ümmet-i Muhammed’e feda edin’’ buyurmuştur.

Seyyid Mübarek şöyle buyurmuştu: ’Ben insanlara faydalı olamazsam bunun ızdırabını çekerim’’

Gavs-ı Sânî (k.s) hazretleri; ’Hizmete çıkmış kişi eve dönünceye kadar zikir halindedir’’ buyurmuştur. Tabi ki de bu edeplere riayet ederse.

İslam’a hizmet, ihlas ve samimiyetle yapılmalıdır. İhlası kazanma ve ihlası korumak gerekmekte. Dünyanın fani olduğu şuuruyla yaşamak ve Allah’ın huzurunda yaşıyor olma duygusu içinde olmalıdır. Yine Salihlerle beraberliğimizi artırmak. Büyüklerimizle manevi bağımızı kuvvetlendirip devamlı yanımızda arkadaşımız olarak gezmeliyiz. Yalnız değiliz sevdiklerimiz yanımızda, duaları ve destekleri bizimle beraber.

Hizmetlerin Hedefi Nefsin Islahıdır. Mübarek Seyidimiz buyurmuştur: ‘’Sadat’lar üç şeye çok önem verir; Kalp, nefis ve kemalat. Kalbin ilacı zikir, nefsin ilacı hizmet, kemalatı elde etmenin yolu ise mürşid ziyaretidir.’’

Büyük zatları ziyaret ettiğimizde onlardaki güzellik bize sirayet ediyor. Bir nazarlarıyla kalbimizin yağları-kirleri eriyor. Kalbimizde işte bir hoşluk oluyor, huzurundan ayrılmak istememe duygusu bizi sarıyor. İşte bu memleketimizde de o büyükleri istediğimiz zaman ziyaret edebiliyor ve o hoşluğu yine hissedebiliyoruz. Buda onları aklımıza getirmekle yine onlarla beraberiz diyebilmekle oluyor.


Nasıl bir insan af buyurun güzel bir kadını hayal ederse. Şehevi duyguları galeyana gelir. İnsanın yanında öyle birisi yok iken düşüncesiyle zevk alır ise. Teşbihte hata olmaz bir insanda bir Allah dostu Kamil bir Zatı hayaline getirirse ondan saçılan nurlar insanın kemalatını artırır olgunlaştırır. Evliyaullah bu mektepte bu usul ile Kamil Mükemmil olmuşlar.
Allah rızası için bir hizmetin içinde bulunmak kadar kazançlı bir iş yoktur. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz hizmet ehlini şöyle övmektedir: Bir topluluk içinde en büyük sevabı onlara hizmet eden alır.”11 “İnsanların en hayırlısı, diğer insanlara en faydalı olandır.”12 
Gavsı Sânî (k.s) hazretleri şöyle buyurmuşlar: ‘’Biz malımızı canımızı, mülkümüzü, elbisemizi sofilerin ayakları altına atmışız. Bu tarikatı âliyenin gayesi hizmettir.’’
  Kıssa: Gavs hazretleri ks. Öğle namazını kılmış evine doğru giderken yaşlı bir zat, avluda mübareğe yaklaşıp bir şeyler anlatmaya başladı. Hazret, yaklaşık bir saat boyunca o adamı ayakta dinledi. Yorulan ayaklarını dinlendirmek için ara sıra bastonuna yaslanıyordu, ama karşısındakini –çektiği ıstıraba rağmen- üzmemek, gönlünü hoş tutmak için ara sıra başını kaldırıyor ve tebessüm ederek muhatabına bakıyordu.
Gavs hazretleri ks. eve dönünce hastalığı iyice ilerlediğinden, hemen yatağa uzanmıştı. Rahatsızlığına çok üzülen Annnemiz dayanamayarak, ‘’Kurban, biraz istirahatınıza baksanız olmaz mı? Gidip misafirlerle ilgileniyorsunuz, saatlerce ayakta kalıyorsunuz. Bu hal hastalığınızı arttırıyor, vücudunuz daha da yıpranıyor. Camiye gitmeseniz olmaz mı? Deyince, Gavs hazretleri ks. Senin evinde bir hizmetkâr olsa ve hiç çalışmasa, görevini yapmasa onun ücretini öder misin? Diye sordu. Annemizin, ‘’Hayır kurban, çalışmazsa ödemem’’ demesi üzerine Gavs hazretleri ks. ‘’Biz de Peygamber ümmetinin hizmetkârıyız. Onlara hizmet etmekle vazifeliyiz. Eğer hizmet edip vazifemizi yapmazsak Allahü Teâlâ ücretimizi vermez…’’ buyurdu. 13
Ey Genç adam! Bize düşen yorganı üzerimizden kaldırıp silkinmek ve hizmete nereden başlayacağımızı düşünmektir. İşte hizmetlerimizin karşılığı Allah katındadır. Ücretimiz ondan. Bu kadar zengin bir ücret verici varken bize de hizmet etmek düşer.
Yukarıda örnekleri verirken bir gerçeği gözden kaçırmak, özlediğimiz gençliği anlayamamak, hiç kavrayamamak olur. Bu gerçek şudur: Ashab-ı Kiram’ın önünde onları manen destekleyen, sohbetiyle onları nurlandıran Resûl-i Kibriya Efendimiz (s.a.v) vardı. Yine diğer örnek gençlerin hamurunda, kâmil bir terbiyeci, ilmiyle âmil rabbanî âlimler ve Allah dostlarının mayası vardır. Onlardaki fevkalâdeliği, mükemmelliği, her biri gönül mimarı olan mana âleminin erlerinde aramak gerekir. Bu ince noktayı göz ardı etmek, bir esere hayran olunduğu halde, o eseri meydana getiren sanatkârı görememek, sezememek demektir.
Asr-ı Saadet’te bu manevi otorite bizzat Habib-i Kibriya’dır. Osman Gazi’de Şeyh Edebali, Yunus'da Taptuk Emre, II. Murad'da Hacı Bayram-ı Veli, Fatih'de Akşemseddin'dir.

Bir genç yeri gelir mafya babasına hizmet eder, yeri gelir babalar babasına hizmet eder.


Her devirde hak ve hakikate susamış gençlik, günümüzde de fıtratının meyline uyarak büyük bir iştiyakla iyiyi-güzeli arayış içindedir. Bu arayış, hiç şüphesiz ki gönül erbabı manevi mimarların elinde gerçek olgunluğuna ulaşacaktır.

Aslında bugün aranan mana otoritesini kuracak olanlar, kâmil şahsiyetlerdir. İnsanlığı ihya edecek ruh ve manayı, cihanı nurlandıracak mesajı işte bu kâmil insanlar sunmaktadırlar.


Unutulmasın ki bu âlem boş değildir. Hak ve hakikat onların şahsında temsil edilmiştir ve kıyamete kadar da bu temsiliyet devam edecektir.
Gavs-ı Sânî (k.s) hazretleri: ‘’İnsanlar gelip geçer fakat hizmet kalır’’ buyurmuşlardır.

Hakiki olan dava her zaman taze ve gençtir. Genç dava ise her zaman ve her yerde genç insanı fethetmeye devam edecek.14


Bize de bu hakiki büyük zatların elinden tutup, hizmetlerine devam etmek kalıyor. O zaman kalbimiz gerçek Fatihini bulacak. Kalbimizin hakka doğru fethi mümkün olacak.
Yürü hala ne diye oyunda oynaştasın?... / Yürü –hâlâ-ne diye kendinle savaştasın?

FATİH’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Allahü Teâlâ’dan temennimiz bizleri gençliğimizin kıymetini bilen, yaşlılığımızda ise gençliğimizdeki gibi amel eden, Sadatların gerçek manada gönlüne giren, dünya ahret Rabbimizin rızasına eren kullarından eylesin inşallah… Allahü Teâlâ bizleri O hakiki hizmet erlerinin hatırına büyüklere ve onların muradı doğrultusunda ümmeti Muhammed’e hizmet etmekten ayırmasın inşallah. Âmin!



1 Taberani’nin Kebir’inden

2 El-Münâvî, a.g.e., V, 216.

3 Semerkand Aile Dergisi, S. Saki Erol, Gençlik Nimeti, Şubat 2010

4 Ebu Nuaym el-İsfehani- Hilyetü’l-Evliya

5 İbnu Hacer, a.g.e., II, 427.

6 El-Vâkıdî, Muhammed b. Umeyr, Kitâbu’l-Meğâzî, London, 1966, I, 21.

7 Ebû Sinan el-Esedî İbnu Hişam, a.g.e., III, 330

8 Çakan, İsmail Lütfi, ‘Abdullah b. Yezid Hatmi’ DİA, İstanbul, 1988, I, 43

9 Kandemir, M.Yaşar, ‘Abdullah b. Ömer el-Hattab’ DİA, İstanbul, 1988, I, 126

10 Vakîdî, Megazî, III, 1119; İbn Sa’d, Tabakat, II, 190

11 Said b. Mansur, Sünen, No: 2406; İbnu’n-Nahhas, Meşariul-Eşvak, I, 314

12 Ebu Davud, Edeb, 57; Tirmizi , Birr, 16; Ahmed, Müsned, II, 301; Hakim, Müstedrek, IV, 248

13 Denize Varan İzler, Bekir Nas, s. 126.

14 Hayat Dengemiz, S. Muhammed Saki Erol, Gençliğimizin Kıymetini Bilmeliyiz


Yüklə 67,83 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin