“Öğretmek” İsteyenlere 5 Küçük Öneri
Öğretmek günümüzün en önemli konularının başında geliyor. Öğrenmemiz gereken bilgilere bakınca beynimizin yükü gerçekten ağır. Biyolojik olarak sıradan bir lise müfredatındaki bilgileri bile tam olarak akılda tutamayacağımız açık. Peki aklımızda kalması gerekenler neden uçup gidiyor? Yahut neden bazı şeyleri kalıcı bir şekilde öğretemiyoruz?
Eğitimle uğraşıyorsanız ve bu çözümsüz görünen konu sizi de rahatsız ediyorsa, şu 5 küçük öneriye dikkat etmenizi öneririz.
Neleri öğreniriz?
-
Duygusal olarak önemli şeyler: Anlattığınız ve öğrettiğiniz konular arasında duygulara dokunan; yani öğrenenlerin sevdiği, hayret ettiği, hayran olduğu, korktuğu veya tiksindiği bileşenler, çok daha uzun süre akılda kalır. Duygusal olarak herhangi bir önemi olmayan bilgiler ise insan zihni tarafından kaydedilmez. Gençlerin sevdiği futbol takımının oyuncularının adını ve hayat hikayelerini saatler içinde öğrenebilmelerinin; hatta çoğunun “okul”u “istenmeyen ve kurtulunması gereken bir şey” olarak algılamalarının temelinde duygusal öğrenme kayıtları yatar. Ufak bir çaba ile bir çok konuyu duygusal açıdan önemli hale getirebilirsiniz. Tabii hangi tür duyguları oluşturduğunuza dikkat ederek; mesela korku ve tiksinti, “kaçınma ve uzak durma” tepkilerine yol açacaktır.
-
Gerçek yaşamla bağlantılı şeyler: Matematikte üçgenleri veya integrali; fizikte serbest düşüş yahut dalgalar fiziğini; kimyada soygazları veya organik bileşikleri; tarihte ilkçağ veya ortaçağ medeniyetlerine dair isimleri ve daha nice bilgileri, zamanında birileri bize öğretmiş olmalı. Ama çoğunu şu an hatırlamıyoruz. Bunun en önemli nedeni, bilgilerin çoğunun, sınıf gibi izole bir ortamda, gerçek hayatta herhangi bir sorunla bağdaştırılmadan verilmesidir. Mesela integral denen işlemin “eğrinin altında kalan alanın hesaplanması” demek olduğunu bilmeden integral problemlerini ezbere çözebilen çok öğrenci görebilirsiniz. Bu beceri, sınavlar geçtikten kısa bir süre sonra unutulacaktır. Fakat öğrenci önce “eğrinin altında kalan alanı hesaplama” gibi gerçek bir sorunla baş başa bırakılır ve ardından bizzat yaşadığı bu probleme dair matematiksel bir çözüm olarak integral öğretilirse, öğrenme çok daha farklı bir boyut kazanır ve öğrenilen bilgi kalıcı hale gelir.
Gerçek yaşamla bağlantı kurma dediğimizde bu gün aklımıza genellikle teknolojinin yeni imkanları geliyor. Aslında bunlar bize pek yardımcı olmuyor; zira gerçek hayattaki deneyimler, bilgisayarlarda üretebileceklerimize göre çok daha karmaşık, çok daha yüksek boyutlu ve “insan beynine yaraşır” düzeyde girift deneyimlerdir. Teknolojinin bizi hayattan kopartması, günümüz ve geleceğimiz açısından önümüzdeki en belirgin problemlerden birisi…
-
Deneyim yaşatan şeyler: Aranızda araziye çıkarak biyoloji yahut coğrafya dersi yapmış olan kaç şanslı ademoğlu vardır acaba? Tabiattaki canlılarla birebir karşılaşmadan biyoloji, yeryüzü şekillerinin en azından bir kısmını olsun gözleriyle ve bedenleriyle deneyimlememiş birisine coğrafya “öğretebilmek” gerçekten zor bir iştir. Osmanlı – Rus Savaşı’nı Erzurum’daki tabyalarda dinleyerek deneyimlemek başka, sınıfta anlamaya çalışmak başkadır. Beş duyu ve duygularla deneyimlenen anlar, kolay kolay unutulmaz.
-
Ödül sağlayan şeyler: Beynimizin en kuvvetli sürücü sistemi, dopamin adlı sinir haberleşme kimyasalı üzerinden çalışan “ödül” sistemidir. Tüm alışkanlıklarımız, bağımlılıklarımız ve günlük kararlarımız, doğrudan veya dolaylı şekilde bu sistemin işleyişiyle ilgilidir. Beyinde dopamin salgısını artıran her şeyi “hemen bir daha” yapmak isteriz. O yüzden, yemek yemek, çiftleşmek, sosyal ilişkiler kurmak, güvende olmak, galip gelmek ve umut etmek gibi davranışlar “hoşumuza gider” ve bu durumlara erişmek için fazla çaba gösterme ihtimalimiz artar. Öğrenilen bilgiler ise bizzat kendileri “ödül” sağlayabildiği gibi, planlı bir şekilde zihinsel ödül sağlayıcı bir duruma da bağlanabilir. Mesela yarışmalar sonucunda para ödülü vb verilmesi, bu temele dayanır.Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir durum var: Yaratıcı ve entelektüel işler, maddi ödüllerle teşvik edilemiyor. Mesela daha fazla para verdiğinizde, bedenen çalışan insanların performansı artarken, zihinsel değer üreten insanların performansı ya düşüyor, ya da dikkate değer oranda değişmiyor. Araştırmalar, yaratıcı performansın ödülünün, sosyal takdir ve teşvik cinsinden olması gerektiğini gösteriyor. Yani her hedef, farklı bir tür ödüle ihtiyaç gösteriyor olabilse de, zihinsel ödül mekanizması, sonuçlarının dikkatle izlenmesi şartıyla, öğrenmenin en garantili yöntemi olmaya devam ediyor. (Konuyla ilgili güzel bir TED konuşması şurada)
-
Önceki bilgileri birleştiren ve onlara farklı bir çerçeve kazandıran şeyler: Yıllar önce İzmir’deki Efes harabelerini, Efes üzerine doktora yapmış bir akademisyenin rehberliğinde gezme şansım olmuştu. Bir kaç saatlik turumuzda, hem neredeyse oradaki her taşın, her köşenin hikayesini öğrendik, hem de ekolojiden politikaya, kimyadan tarihe kadar bir çok alanda önceden edinmiş olduğumuz ve bize birbirleriyle ilişkisizmiş gibi gelen bir çok bilgiyi “tekrar çağırmamıza” neden olan çok boyutlu bir deneyim yaşadık. Bu geziden yıllar sonra tekrar başka bir grupla oraya gittiğimde, dinlediklerimin neredeyse tamamını yanımdakilere anlatacak kadar hatırlayabildiğimi fark ettim. Öğrenme sürecinde bu tip deneyimler hayati öneme sahiptir. Önceden sahip olduğunu bilgileri anlamlı bir öykü ile birleştiren, duygusal olarak sizi kendisine çeken çok boyutlu deneyimler, kolay kolay unutulmaz. Herhangi bir konuyu öğretirken, öğrenci kitlenizin başka konulardaki bilgi ve deneyim birikimine ne kadar hitap edebilirseniz, anlattığınız konular belleklerde o kadar kalıcı olacaktır.
Peki ya ceza vermek?
Ceza; kaçınmayı, sevmemeyi, uzak durmayı öğretmenin en iyi yoludur. Genellikle de bu uzak durma eğilimi, cezalandırılan davranıştan değil, cezalandırıcıdan uzak durmak şeklinde kendini gösterir.
Eğer amacınız buysa, doğru yoldasınız demektir!
Dostları ilə paylaş: |