Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə60/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   56   57   58   59   60   61   62   63   ...   66

Üçüncü Bölüm

Teslimiyet, Akıl ve Rahmanın Askerlerinden Biri ve Yoğrulmuş Fıtratın Gereklerindendir, Bunun Zıddı İse Cehalet Askerlerinden ve Örtülü Fıtratın Gereklerindendir


Bilmek gerekir ki bencillik fıtratullah’a aykırıdır. Zira fıtrat, Allah’ı istemek ve sadece Allah’ı görmek esası üzerinde yoğrulmuştur. Allah’tan gayrisinden ve gayrisine itaatten nefret etmektedir. Nitekim bunu daha önce de açıkladık.

Fıtrat, asıl haleti üzere olduğu ve de tabiat örtülerine bürünmediği müddetçe işlerde kendi başına hareket etmez, nefsani renge bürünmez ve fıtrat esenliği vasıtasıyla Hakka teslim olur. Böylece kalbinin örneği bir ayna örneğine benzer ki, nurani boyutu hakka yönelir, böylece gayb aleminden bu aynaya yansıyan her şey, eksiksiz ve tasarrufsuz bir şekilde bu aynada belirir. Gaybi feyizlere teslimiyet, öyle bir şekle bürünür ki, kendisini tümüyle kaybeder. Eğer bu kalbi halet kemale ulaşır ve batında yer edecek olursa, mutlak fena haleti hasıl olur ve tümel kendinden geçiş haletine bürünür.

Bazen de rahmani özel inayetler vasıtasıyla, eğer Allah-u Teala onu talep ve muhabbet ehli olarak görür, bencillik ve nefsaniyet adımından dışarı bulursa, bir cilve ve cezve sayesinde onu mutlak fenaya ulaştırır. Nitekim bu makam, Musa Kelim için de hasıl olmuştur. “Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü.”1 O halde eğer ortada bir noksanlık olsa da, ilahi özel inayet sebebiyle hasıl olan bu rahmani cilve sayesinde ortadan kalkar ve teslimiyetin bu makamı tevekkül ve Allah’ın kazasına rızayet makamından daha üstündür. Nitekim bu apaçık bilinen bir geçektir. O halde bilindiği gibi teslimiyet, yoğrulmuş fıtrattan, akıl ve rahmanın askerlerinden biridir. Nitekim onun zıddı olan şek de red, yalanlama ve inkar anlamlarını taşıyan genel anlamıyla cehaletin askerlerinden biridir ve yoğrulmuş fıtrata aykırıdır. Bunun sebebi de fıtratın tabiat, bencillik, başına buyrukluk ve enaniyet örtüleriyle örtülmesindendir ki bütün bunlar da ilahi fıtrata aykırıdır.

Burada ismet ve vahiy ehli beytinden birkaç hadis zikrederek bu sayfaları nurlandırmak daha da uygundur.

Kafi’de yer aldığına göre, Sufyan b. Uyeyne şöyle demiştir: “İmam Sadık’a (a.s) Allah-u Teala’nın “Ancak Allah'a kalb-i selimle gelmiş olan başka” 2 ayetinin anlamını sordum. İmam şöyle buyurdu: “Selim olan kalp, Allah ile mülakat eden ve içinde Allah’tan başka hiçbir şeyin bulunmadığı kalptir.” İmam daha sonra şöyle buyrudu: “İçinde şirk veya şek olan bir kalp, helak olmuş bir kalptir. Allah-u Teala dünyada zühd üzere yaşamakla insanların kalbini ahirete yönelmesini istemiştir.”3

Selim kalp, içinde Allah’tan başkasının olmadığı şek ve şirkten halis bir kalptir. Allah’ın veli kullarının önemle tavsiye ettiği dünyadan yüz çevirmek de kalplerin dünyadan uzaklaşması ve likaullah makamının hakikati olan ahiret için hazırlanması içindir. Hatta bütün şeriatler, dinler, bütün hükümler, ahlak, muamelat, açık hükümler, ilk ve son hükümler ve riyazetler, likaullahın hasıl olmasının temini içindir ve bu her şeyin asıl hedefidir. Kamil hakikate teslim olmak bütün bu anlamların kefili olabilir.

Bütün şek ve şirkler, insanın ruhunu Hak Teala olan mutlak veliye teslim etmemesinden kaynaklanmaktadır. Eğer ruh teslim olursa, bütün vücut memleketi teslim olur. Dolayısıyla zahiri organlar ve mülki kuvveler de teslim olur. Onların teslim olması ise, insanın bencilliğinden dolayı, harekete geçmemesi ve sükunete ermemesidir. Onların daralma ve genişlemesinin Hak Teala’nın iradesi altında olması ve de nafilelerin yakınlık örneğinin onda vücuda gelmesidir.”Ben onun duyan kulağı ve gören gözü olurum.”4

Mutlak teslimiyetin karşısında ise şek ve tezelzül hali vardır. Bunun da bazı mertebeleri vardır. Bazı meretbeleri açık şek ve bazı mertebeleri gizli şek, bazı mertebeleri ise en gizli şek olarak adlandırılmaktadır. Açık şek, açık ve zahiri inançlarda tezelzüldür. Gizli şek ise marifetler ile tevhit, tecrid ve tefrid sırları hakkında tezelzül içinde olmaktır. En gizli şek ise, renkten renge girme ve mezkur makamlarda sebat göstermeme haletidir.

Yirmi Dördüncü Maksat

Sabır ve Zıddı Olan Tahammülsüzlük Hakkında


Burada beş bölüm vardır:

Birinci Bölüm

Sabır ve Tahammülsüzlüğün Anlamı


Sabrın çeşitli anlamları vardır. Biz bunlardan bazısını zikretmekle yetineceğiz. Araştırmacı arif Hace Ensari şöyle diyor: “Sabır, batında tahammülsüzlük olduğu halde, şikayet etmekten nefsi alıkoymaktır.”1 O halde, bu tarif üzere batıni tahammülsüzlüğünü izhar etmemek ve tatsızlıklardan şikayet etmemek, sabırdan ibarettir. Hikmet sahibi Hace Tusi’nin (r.a), yaptığı tanım da buna yakın bir tanımdır. 2

O halde sabır, iki esastan oluşmaktadır. Birincisi, batında uğradığı tatsızlıklardan şikayette bulunmak, diğeri ise bu şikayet ve tahamülsüzlüğünü izhar etmemektir.

Şeyh Arif Abdurrezak Kaşani şöyle diyor: “Şikayetten maksat, Hak Teala’dan başkasına şikayettir. Hak Teala’ya şikayette bulunmak ise sabra aykırı değildir. Nitekim Eyyub (a.s) da Allah’a şöyle şikayette bulunmuştur: “Doğrusu şeytan bana yorgunluk ve azab verdi.3 Bu esas üzere Allah-u Teala da onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Doğrusu Biz onu sabırlı bulmuştuk. Ne iyi kuldu, daima Allah'a yönelirdi.4-5

Bilmek gerekir ki zikredilen bu mertebe hasebiyle sabır, orta dereceli kimselerin makamlarından biridir. Zira nefiste Hak Teala tarafından inen tatsızlıklar hususunda bir hoşnutsuzluk olduğu ve de batınında tahammülsüzlük bulunduğu müddetçe, marifetler ve kemaller makamı nakıstır.

Bu makamın en yüksek makamı ise, Allah’ın kazasından hoşnut olmaktır. Böyle bir insan, karşılaştığı olaylarda, belalarda ve tatsızlıklar hususunda hoşnutluk içinde olur ve sevgilisi tarafından kendisine inen her belaya göğüs gerer.

Hadiste yer aldığı üzere İmam Bakır (a.s) çocukluk çağındayken Cabir b. Abdullah Ensari’ye şöyle sordu: “Hangi haldesin?” Cabir şöyle dedi: “Öyle bir haldeyim ki, hastalığı sıhhatten daha iyi ve fakirliği zenginlikten daha iyi görüyorum.” İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu: “Ama biz Ehl-i Beyt, öyle bir makamdayız ki eğer Allah bize sıhhati verirse, onu en iyi olarak sayarız. Eğer Allah hastalık verirse, onu en iyi sayarız. Eğer fakirlik verirse onu en iyi kabul ederiz ve eğer zenginlik verirse onu daha iyi sayarız.”1

Belki de Cabir, sıhhat, esenlik, zenginlik ve hoşluk zamanında kalbini korumaktan güvende olmadığı için, dünyaya yönelmemek, bu zulmani yurda çakılıp kalmamak amacıyla böyle konuşmuştur. Ama velayet makamı, bütün gelenleri egemenliği altına alan bir makamdır.

Eğer bütün dünya mülkünü kamil bir veliye verecek olsalar, veya ondan her şeyi alacak olsalar, kalbinde hiçbir eser hasıl olmaz, hiçbir hadisede onu değiştiremez.

Özetle belirtilen bu mertebedeki bir sabır, orta dereceli kimselerin makamlarındandır. Kamil evliyaları bazen bu makam ile nitelendirmeleri ise ya sabrın yüce makamlarını göz önünde bulundurduklarındandır –nitekim ileride bundan bahsedilecektir- veya cismani acılar hususunda gösterdikleri sabır kastedilmektedir ki, beşeri tabiatlar gereğince acı ve etki hissetmeye sebep olmaktadır.


Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   56   57   58   59   60   61   62   63   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin