Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)


Bölüm İmanın Fıtrat Üzere Olmak ve Küfrün İse Fıtrat Yolundan Sapmak Olduğu Beyanında



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə13/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   66

4. Bölüm

İmanın Fıtrat Üzere Olmak ve Küfrün İse Fıtrat Yolundan Sapmak Olduğu Beyanında


Bil ki daha önceki bölümlerde de beyan edildiği üzere fıtri şeylerden maksat, bütün insanların ittifak ettikleri, hiçbir adet, mezhep, çevre ve ahlakın etkilemediği şeylerdir. Vahşilik, medeniyet, bedevilik, şehirlilik, ilim, cehalet, iman, küfür vb. beşeri sınıflandırmaların hiç biri fıtri şeyleri değiştiremez. Aralarında var olan ihtilaflı işler ise fıtri temeller ile ilgili değildir. Aksine örnek ve nesnel misallerde yapılan teşhis hatasıdır.

O halde şöyle diyoruz: Marifet, tevhit, resullere imandan ibaret olan velayete iman ve ahirete, meleklere ve ilahi kitaplara iman gibi imanın usul ve erkanları fıtri şeylerdendir. Elbette onlardan marifet ve tevhit gibi bazıları asıl fıtri şeylerdendir. Diğer bazıları ise detaylarıdır. Bütün boyutlarıyla bu konuyu irdelemek amacımızdan uzaktır ve bu uzun ön bilgileri gerektiren ilmi bir konudur. Bu kitapta bu tür detaylara girmemeye çalışacağız. Ama kısaca bir işaret etmek zorundayız.

Bilmek gerekir ki mutlak kemale teveccüh ve mutlak kemal aşkı, daha önce de beyan ettiğimiz üzere fıtri şeylerdendir. Şimdi de diyoruz ki bütün beşer silsilesinin aşık olduğu bu mutlak kemal ve cemal Hakk Teala’dır. Zira delille de ispat edildiği üzere o mukaddes zat yalın bir hakikattir.3 Yalın hakikat ise mutlak kemal ve cemal olmalıdır. Diğer varlıklar ise Allah’ın fiillerinin bir tecellisi ve mukaddes feyzinin bir yansımasıdır. O halde her birinin mutlak kemalden nazil olan bir sınırlılığı ve belirginliği vardır. Bu mukaddes zat olan gerçek sevili ise mutlak vahit (tek) olmalıdır. Aksi taktirde hakikat yalınlığından çıkar ve mutlak kemal olamaz. Hakeza bütün insanların sevgilisi olan bu zat, asıl fıtrat ile tüm kemallere sahip olmalıdır. Aksi taktirde mutlak kemal olmaktan uzaklaşır ve sevgili mutlak kemal olmaz.

Hakk’ın nisbetlerini beyan eden1 mübarek Tevhit (ihlas) suresinde mutlak hüviyet deliliyle sadece derinleşenlerin idrak edebileceği güzel bir dille Allah’ın ahadiyet, kapsamlılık ve her türlü eksiklikten münezzeh oluşu ispat edilmiştir.

Velayetin hakikati de marifet ehli nezdinde mutlak genişleyen feyiz olduğundan2 ve o feyiz de bütün sınır mertebelerinin dışında kaldığından ve de “mutlak vücud” olarak ifade edildiğinden fıtrat bağımlı bir şekilde o hakikate bağlı bulunmaktadır. Nitekim o hakikat de “gölgelenen hakikattir ve de “Allah’ın gölgesi, mutlak meşiyet, Muhammedi ve Alevi hakikat” olarak ifade edilmektedir.3

Fıtrat, mutlak kemalde fani olmayı istediğinden velayet hakikati olan o hakikatin hasıl oluşu da mutlak kemalde fani olmanın hasıl olmasıdır. O halde velayet hakikati de fıtri şeylerdendir. Bu yüzden bazı rivayetlerde “Allah' ın insanları kendisi üzerine yarattığı fıtratına.”4 ayeti bazen “marifet fıtratı”5 bazen “tevhit fıtratı”6 bazen “velayet fıtratı”7 bazen de “İslam”8 diye tefsir edilmiştir.

İmam Bakır’dan (a.s) nakledilen bir rivayette ise şöyle yer almıştır: “Allah' ın insanları kendisi üzerine yarattığı fıtratına.” ayetinden maksat, “La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah ve Ali Emir’ul-Müminin veliyullah”9 demektir. Buraya kadar da tevhittir. Bu hadis-i şerif velayetin tevhidin bir şubesi olduğunu beyan eden sözümüzün de delili konumundadır. Zira velayet hakikati mutlak feyizdir. Mutlak feyiz ise, mutlak vahdetin gölgesidir. Fıtrat bizzat asli olarak kemale bağımlı olarak da gölgesel kemale yöneliktir. Bu konunun başka bir açıklaması da vardır, ama biz bu açıklamaya girmeyeceğiz. O halde anlaşıldığı üzere marifet, tevhit ve velayet fıtri şeylerdendir.

Aynı şekilde bütün insanlık ailesinin fıtratında ebedi beka aşkı mevcuttur. Ama asıl fıtrattan örtülü olanlar teşhis ve tatbik hususunda yanlışlık etmektedirler; bu sevginin sonucu da dünyaya bağlılık, dünya sevgisi ve ölümden nefret etmek olmuştur.

Ölümden nefret etmenin başlıca sebebi ise örtülü kimselerin kalbine ölüm sonrası alemlere, hayata ve ebedi bekaya imanın girmeyişi ve ölümü fani olma saymalarıdır. Fıtrat fanilikten nefret edip bakiliğe aşık olduğu için de örtülü kimselerde ölümden nefret ortaya çıkmıştır. Asıl fıtrat ebedi bekaya aşık olduğundan bu aşk, ahirete ve ölüm sonrası alemlere bağlılıktır. Zira dünya hayatı ebedi olamaz. Fani olduğu için de fıtrat ondan nefret emektedir. Baki alem olan ikinci gayb alemi ise fıtratın sevdiği alemdir. O halde ahiret gününe, yani dünya sonrası aleme iman da fıtri şeylerdendir. Hakeza bütün insanların fıtratında rahatlık ve hürriyete aşık olmak vardır. Hürriyetten maksat ise, mutlak hürriyettir ve iradesini kullanmak da bunun özelliklerinden biridir. Dünya hayatında ise bu iki şeyin gerçekleşmesi mümkün değildir. Zira mutlak rahatlık bu dünyada hiçbir şekilde elde edilemez. Dünyadaki bütün rahatlıklar, çile ve sıkıntılarla iç içedir. Rahatlığın ortaya çıkışında, ortaya çıkılması için gerekli şartların yerine getirilmesinde rahatlık ortaya çıktığında ve de rahatlıktan sonra bir çok sıkıntılar mevcuttur. Örneğin, nefsin teveccüh ettiği ve istirahat yollarından biri gördüğü cismani lezzetlerden biri tat alma lezzetidir ve bu da yemek yemekten elde edilen bir lezzettir. Dünya ehli ve örtülü olan bizler, bu lezzete çok önem vermekteyiz. Şimdi eğer dikkat ile hesaplayacak olursak, dünyada lezzetli bir yemeyin ortaya çıkması için, dünya ehli kimseler, ne kadar büyük zorluklara katlanmaktadırlar. Uzak ön koşulları hesaba katılacak olursa, bu yemek elde edilinceye kadar bir çok büyük sıkıntılara katlanmak gerekir. Bütün bu sıkıntılara ve ortadan kaldırılan engellere rağmen onu pişirmede ve düzeltmede de bir çok sıkıntılara katlanmak gerekir. Hatta o yemeği yerken de bir çok şeylere riayet etmek gerekir ki bunlar da insan için büyük bir zahmet ve sıkıntı içermektedir. Ama insan bu tür şeyle ünsiyet kurabildiği için bu sıkıntıları görmemektedir. Yedikten sonra da her biri bir sıkıntı olan hazmetme ve defetme sıkıntılarına sıra gelmektedir. Eğer bu bela genel bir bela olmasaydı ve insan bununla ünsiyet kurmamış olsaydı, hiç kimse bu sıkıntıya katlanmaya razı olmazdı. İşte bu, bu alemdeki lezzetlerin durumudur.

Şimdi de insanın bu alemde hergün yaşarken karşılaştığı musibetleri, sıkıntıları ve dertleri bir düşün. O halde insanın aşık olduğu mutlak rahatlık, bu alemde mümkün değildir. Ama şeriat ehlinin haber verdiğine göre, melekut aleminde1 bu mutlak rahatlık mevcuttur. O halde insan, fıtratı gereği hiçbir sıkıntının olmadığı bir rahatlığın ve hiçbir engel ve karmaşıklığın olmadığı bir lezzetin bulunduğu aleme fıtratı gereği teveccüh etmektedir. Aynı şekilde insan fıtratı hasebiyle hürriyet ve özgürlüğe aşıktır. İnsan istediğini yapmak istemektedir. Hatta iradesinin etkili olmasını istemektedir. Öyle ki saltanatı ve gücü karşısında hiçbir engel olmasın istemektedir. Bilindiği gibi bu alemde de böyle bir güç ve irade kullanımı elde edilemez. En azından bu alemin tabiatı insanın iradesi altında olmayı reddetmektedir. Bu çok açıkça bilinen bir gerçektir. Bu tür bir saltanat, itaat ehlinin cenneti olan tabiat ötesi alemde elde edilebilir. O halde insan fıtratı gereği gaybi aleme iman etmektedir.

Hiç şüphesiz fiili aşk ve fiili aşık, bir de fili maşuku (sevgiliyi) gerektirmektedir. Zira mütezayif2 olan iki gerçek kuvve ve fiil halindedir. O halde, fıtratın maşukları (sevgilileri) bilfiil olmalıdır ki fıtrat onlara teveccüh etmiş olsun.

Burada insanın hata ve yanlışlık içinde olduğu ve de hakikatinin olmadığı nefsin zihni suretlere ve vehmi hayallere teveccüh ettiği sanılmasın. Zira hayali suretlerin kendisi, nefsin maşuku olamaz. Zira o suretlerin tümü sınırlıdır ve nefis sınırlı olmayana aşıktır. Ayrıca bu fıtrat varlığın bir gereğidir. Onda hata ve yanlışlık olamaz. Nitekim bu konu burhan-i limmi3 ile de yüce ilimlerde ispat edilmiştir.4 Bu sayfalarda söz konusu delili aktarmak, uygun değildir. Bu kadarıyla bile konumuzdan ve görevimizden uzaklaşmış olduk. Aynı şekilde diğer fıtratlar hakkında açıklamadan vaz geçiyoruz. Bütün bu söylenenlerden de anlaşıldığı üzere küfür, fıtratın nefret ettiği bir şeydir ve de örtülü fıtrattandır; yoğrulmuş fıtrattan değil. Başta da sonda da Hamd Allah’a mahsustur.




Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin