Örneklerle


TAHDİTLİ” DEĞİLSE BİLE TEHDİTLİ YANI ÜLKEMİZİN



Yüklə 5,79 Mb.
səhifə42/58
tarix31.10.2017
ölçüsü5,79 Mb.
#23511
növüYazı
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   58

TAHDİTLİ” DEĞİLSE BİLE TEHDİTLİ YANI ÜLKEMİZİN.

“ÇOCUK (VE) YAZIN(I)”


Çocukluğu olmayan yazın ve sanatın büyüklüğü de olmaz!-

Çocuk yalnızca yarının büyüğü değil, bugünün en önemli unsurudur.


Çocuk” diye bir kavram ve “Çocuk yazını” diye bir yazın türü var mı? Yoksa “Çocuk ve Yazın” mı demek gerekir?

Yazının yaşının olmadığını, ama doğanın en karmaşık makinesi olan insanın yaşının ve yaşa dayalı dönemlerinin olduğunu biliyoruz. Bu dönemlerden birine “çocukluk dönemi” deniyor bütün dünyada.

Yani “çocuk” diye bir kavram var. Öyleyse nedir çocuk ve ne kadar sürer çocukluk?

Bebeklik”ten sonra gelen, okul öncesi dönemi de kapsayan ve yaklaşık olarak on beş yaşına kadar uzayan bir süreçtir çocukluk. Bu süreci yaşayan da çocuk... Tam da bu nedenle “çocuk yazını” üç ana yaş kuşağına göre adlandırılmaktadır: Okul öncesi yazını (0-6), çocuk yazını (6-12) ve ilk gençlik(12-15) yazını gibi... Çocuk kitapları ve doğru hedef (okur) kitle saptaması sözkonusu olduğunda da, çocuk yazını yapıtları dört yaş dilimine ayrılmaktadır: 0-6 yaş, 6-8, 8-12, 12-15 yaş gibi.

Bütün bunlar insanın “çocukluk” diye adlandırılan özellikli bir döneminin olduğunu göstermektedir. Bu dönem insanının hayal gücünün, yaratıcılığının, yeteneklerinin, duygularının, duyarlığının ve iletişim becerilerinin gelişmesi, dilinin varsıllaşması, kişiliğinin doğru temellere oturması, kendini topluma etkili biçimde sunabilmesi, kendine toplumda önemli bir yer edinebilmesi için; onu eğlendiren, eğlendirirken bilgilendiren, yaşamı doğru algılamasına yarayan doğru dış uyaranlara, etkenlere, besleyicilere gereksinmesi olacağı da yine kabul edilebilir bir gerçekliktir. Çünkü çocuğun algılama ve kavrama düzeyi, biçimi, sözcük dağarcığı; dinleme, okuma, konuşma, yazma yetenek ve becerileri, bilişsel, duyuşsal devinimsel gelişmesi kendine özgüdür. Kısacası, “çocuk” diye bir kavram olduğuna göre, “dili” ve “anlatımı” kendine özgü ve öznesi çocuk olan “çocuk yazını” diye bir kavram ve yazın türünden de söz edilebilir.

Yoksa, Cemal Süreya’nın itirazına karşın, “çocuk şiiri var mı?” sorusuna “olabilir” diye yanıt vermezdi Fazıl Hüsnü Dağlarca. Bu bağlamda Çehov’un söylediğiyse “çocuk yazını”nın sınırını ve niteliğini belirlemektedir: ”Büyükler ve çocuklar için ayrı ayrı ilaçlar var mı? Dozlar değişir yalnızca.” Bu, genel bir doğru olsa da, çocuklar için üretilen ilaçların renginin, kokusunun, tadının ve hatta sunumunun bir hayli farklı olduğunu da biliyoruz. Böylece ilacın çocuk tarafından alınması kolaylaştırılmış oluyor. Ayrıca “çocuk yazını” kavramı çocukların ürettiklerinden çok çocuklar için üretilmiş olan, dozu onlara göre ayarlanmış olan yazını içermektedir.


Çocuk Yazını Sürecine Kısa Bir Bakış


dünyada
Bilimin ve sanatın bütün tarihine eşit sayılabilecek bir nicelik ve nitelik büyüklüğüne ulaştığı rönesans önce batıda, sonra da durgun suya atılan bir taş nedeniyle oluşan halkalar gibi bütün dünyada “çocuk” kavramına, çocuğa ve giderek “çocuk yazını”na dikkatleri çekti. Böylece aslında insanlık var olalı beri var olan sözlü çocuk yazınının da önemi anlaşıldı. Masallar, ninniler derlendi, fabller yazıldı. Başlangıçta doğallık vardı, öğüt ve didaktizm vardı ama birikim bütün bunlara “estetiği” de katarak doğru ve bütünsel bir teorisinin oluşmasını sağladı. Artık çocuk yazını yalnızca öğüt vermeyecek, ya da yalnızca eğitmek-öğretmek amacı gütmeyecek, aynı zamanda çocuğun zevklerinin ve beğenilerinin gelişmesini, onun okuduğundan haz duymasını da sağlamaya çalışacaktı. Bu nedenlerle, tıpkı çocuğun doğası gibi yazını da özgür, özgün ve estetik olmak zorundaydı.

Başlangıçta çocuklar için düşünülmüş olmasa da Pançatantra(Hint Masalları), Binbir Gece Masalları vardı.

1500’lü yıllarda ve özelikle İngiltere’de yazılmış ders kitaplarını, ya da öğütler manzumesi vb. derlemeleri bir yana bırakırsak Avrupa’da çocuk yazını yazılı olarak 17.yy.da başladı. Uyuyan Güzel, Kül Kedisi, La Fontaine Fablları, Kırmızı şapkalı Kız (Perrault) gibi büyükler için yazılmış olan kitapların çocuklar tarafından sevilerek okunduğunu biliyoruz.

18.yy.’da yazılan Robinson Crusoe(Daniel Defoe), Gülliver’in Gezileri (Jonathan Swift), Emile(Jean-Jackues Rousseau) gibi büyükler için yazılan kitapların çocukların başyapıtı olduğunu görüyoruz..

Özellikle 19.yy.’da çocuk yazını alanı netleşmeye başladı. Bu alanda hem yazanların, derlenenlerin, hem de çocuk kitaplarının sayısı ve niteliği artttı. Shakespeare’den Öyküler, Grimm Masalları, Bir Noel şarkısı(Charles Dickens), Balonda Beş hafta Gezi(Jules Verne), Alis harikalar Ülkesinde(Lewis Caroll),Heidi(Johanna Spyri)...



20.yy.’ın başlarında Avrupa’da çocuk kütüphanelerinin kurulması gibi olağanüstü bir gelişme oluyor. Ondan sonrasıysa çocuk yazını açısından tam anlamıyla bir kurumlaşma aşamasıdır. Pinokyo(Carlo Collodi), Çocuk Kalbi(Edmondo de Amicis), Peter Pan(İskoçyalı James Barie) oyunu, Mavi Kuş(MauriceMaeterlinck), Emil ve Dedektifler(Erich Kastner), Peter ve Kurt (Rus. Sergey Prokofyev) -masal ve oyunu-, Küçük Prens(Saint Exuperi) gibi yazmakla bitmeyecek kadar çok olan ve çocukların severek okudukları örnekler yazıldı..

1950’den sonra gerçekçi çocuk kitapları (Marcelino:İsp. Jose M.Sanchez, Sandık: Alman Mergot Benari, Şafak Rüzgarı:İng. Rosemary Sutcliff, Küçük Tebeşir Adam:Çek. Vaclav Ctvrtek, Duman:Dan. Ib Spang Olsen, Pulga:Holl. S.R. van Iterson) 1960’lardan sonraysa çocuk yazınının plak, kaset, film gibi kitap dışı yayınlarla da zenginleştiğine tanık oluyoruz.

Avrupa’daki gelişmelere koşut olmasa da 19.yy.’dan sonra ABD’de(Washington Irwing:Not Defteri, Clement Moor: Noel Baba’nın Ziyareti, Mark Twain: Tom Soeywr’in Maceraları, 1811 yılında çocuk kütüphanesi kurmayı başaran Arjantinli Latin Amerika’da(Altın Çağ Dergisi:Küba.Jose Marti, Fabllar ve gerçek Öyküler:Kolomb. Farael Pombo,Koca Orman Masalları: Uruguaylı Horocia Quirago, Köpekbalığı Avcıları: Jamaika. Andrew Salkey, Üç Dilek: Porto Rico. Ricardo E.Alegria); 20.yy.’dan sonra da Asya’da(Japon Masalları: Sazanami İvaya,1909, Bir Güvercinin Öyküsü:Hint. Dhan Gopal Mujerci, Aslanın Amcası: Pak. Eşref Sıddıki), Avusturalya(Yedi Küçük Avusturalyalı: Ethel Sbyil Turner) ve hatta Afrikada’da (Bin Dörtyüz Denizkabuğu: Masal, Nijerya.Abayomi Fuja) yazılı çocuk yazınının geliştiğini görüyoruz.

Çocuk yazını alanındaki dergicilikteki gelişmelerse bütün dünyada kitaplaşma olgusunu birkaç adım geriden izleyerek gelişmiştir.Bu alanda çıkarılmış ilk ciddi çocuk dergilerinden biri Almanya’da 1772’de yayınlanan Leipzig Haftalık Çocuk Dergisi, gazete olarak da İspanya’da 1798’de yayınlanan Çocuk Gazetesi’dir.



ülkemizde
Batıdaki bu gelişmeleri en az yüz yıl geriden izleyen ülkemizde de çocuk yazını önem kazanmaya başladı. Annelerin ninnileri, Dede Korkut Öykülerimiz, Nasrettin Hoca Fıkralarımız, Karagöz ve Hacivat’ımız zaten vardı. Bunlara Nabi’nin(1642-1712) Hayriye-i Nabi’si, Sümbülzade Vehbi’nin Lütfiye-i Vehbi’si, Tanzimat Döneminde Şinasi’nin Lafonten çevirileri, 1869’da çıkan Mümeyyiz, 1904’te çıkan Çocuk Bahçesi adlı dergiler

Yirminci yüzyılın başlarına gelince, İstanbul Darülmuallimini (Erkek Öğretmen Okulu) Müdürü Sâtı Bey’i anmadan geçmemiz olananaksızdır. 1910’da, Maarif Nezareti tarafından yayımlanmaya başlayan Tedrisât-ı İptidaîye Mecmuası’nın ilk sayısında Sâtı Bey, çocuklar için yazılmış şiirlere, bestelenmiş şarkılara gereksinim olduğunu belirterek şairlerimizi göreve çağırmıştır. Onun çağrısıyla çocuk şiirleri de yazan şairlerin bir araya gelmesi “çocuklara şiirler” bağlamında bugünümüze de ışık tutan ilk ve en önemli bir adımdır.

Bu toplantıdan kısa süre sonra (“çocuklara şiir bağlamında birinci kuşak” diye tanımladığım yazıncılardan) İbrahim Alâattin Gövsa’nın “Çocuk Şiirleri (1911)”, Ali Ulvi Elöve’nin “Çocuklarımıza Neşideler (1912)” ve Tevfik Fikret’in “Şermin (1914)” adlı kitapları yayımlanmıştır. Mustafa Ruhi Şirin’in dediği gibi; bu kitaplarda yer alan, çoğu doğal ve duru bir Türkçeyle yazılan şiirlerde genel olarak iyilik, doğruluk, güzellik, yiğitlik, insanseverlik ve yurtseverlik gibi değerler ve davranışlar kazandırılmak isteniyordu. Bu ilk çocuk şiirleri biçim, anlatım ve düşünce özellikleri bakımından daha sonraki yıllarda çocuk şiiri yazmak isteyenlere örnek olmuştur.

Cumhuriyet’in ilânından hemen önceki dönemde, “Ulusal Yazın” akımı sürecinde çocuk şiirleriyle ilgilenen ve hatta onlar için şiirler yazan birçok şairimiz olmuştur. Ulusal Yazın akımının kurucularından (ve “çocuklara şiir bağlamında ikinci kuşak” diye tanımladığım yazıncılardan) Ziya Gökalp; “Kızıl Elma (1915)”, “Yeni Hayat (1918)” ve “Altın Işık (1923)” adlı kitaplarıyla; Sıracettin Hasırcıoğlu, La Fontaine’den yaptığı birtakım fabl çevirileriyle; Ali Ekrem Bolayır, “Çocuk Şiirleri (1917)” ve “Şiir Demeti (1923)” adlı, Fuad Köprülü, “Mektep Şiirleri (1918)” adlı kitaplarıyla çocuk yazını alanında başlayan olumlu gelişmelere katkıda bulunmuşlardır. Ayrıca, Mehmet Emin Yurdakul, İsmail Hikmet Ertaylan, Fazıl Ahmet Aykaç, Aka Gündüz, Ahmet Cevat Emre ve Kâzım Nami Duru gibi sanatçılar da, çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleriyle bu alana katkı yapmışlardır.

Usta şairlerimizden bir bölümünün 1930’lardan sonra özellikle çocuklar için yazmaya yönelmeleri çocuk şiiri bakımından bir kazanç olmuştur. (“Çocuklara şiirler bağlamında üçüncü kuşak” diye tanımladığım yazıncılardan) Faruk Nafiz Çamlıbel “Akıncı Türküleri (1938)” ile, Yusuf Ziya Ortaç “Kuş Cıvıltıları (1938” ile ve Hasan Âli YücelSizin İçin (1938)" ile çocuk yazınına doğrudan katkıda bulunan şairler arasında yer alırlar. Bu kuşaktan şiirleri, çocuklar için düzenlenen çeşitli antolojilerde sık sık yayımlanan öteki şairlerimiz de şunlardır: Necmettin Halil Onan, Ömer Bedrettin Uşaklı, Orhan Şaik Gökyay, Ahmet Kutsi Tecer, Halide Nusret Zorlutuna, Ziya Osman Saba, Vasfi Mahir Kocatürk, Yaşar Nabi, İlhami Bekir Tez, Ceyhun Atuf Kansu, Nazım Hikmet, Atilla İlhan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Külebi, Behçet Necatigil, Mehmet Başaran, Ali Yüce, Özdemir Asaf, Necati Cumalı, M.Cevdet Anday, Rıfat Ilgaz, Cahit Külebi ve İbrahim Zeki Burdurlu.

Adları sayılan bu şairler dışında çocuk şiirine karşı sürekli ilgi gösteren ve yalnız çocuk şiirlerinden oluşan yapıtlar yayımlayan (“çocuk şiirleri bağlamında dördüncü kuşak” olarak tanımladığım) şairlerimiz de vardır. Bunlar arasında Elma Ağacı (1971) adlı kitabıyla Şükrü Enis Regü; Sonbahar (1962) ve Sevgi Bahçesi (1963) adlı kitaplarıyla Mehmet Necati Öngay; Açıl Susam Açıl (1967), Kuş Ayak (1971) ve Balina ile Mandalina (1976) adını taşıyan kitaplarıyla Fazıl Hüsnü Dağlarca gerek biçim ve söyleyiş gerek hayal, duygu ve düşünce yönlerinden çocuk şiirimize belli bir düzey ve içerik kazandırmışlardır (Özkırımlı, 1990).

Ayrıca Orhan Veli, Oktay Rıfat, Ülkü Tamer, Ataol Behramoğlu, Yalvaç Ural, Süreyya Berfe, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Ece Ayhan, Ahmet Uysal, Eray Canberk, Ali Yüce, Aydın Hatipoğlu, Refik Durbaş, Sezer Odabaşıoğlu, Çetin Öner, Ayla Çınaroğlu, Hüseyin Yurttaş, Veysel Çolak, Halim Yağcıoğlu, Cahit Zarifoğlu gibi isimleri de bu dönem ve sonrası için anmak gerekiyor.



Mahmut Yesari’nin (Bağrı Yanık Ömer ve çocuk oyunları), Huriye Baha Öziz’in Köprü Altı Çocukları, Cahit Uçuk’un Türk İkizleri, Eflatun Cem Güney’in Dertli Kaval, Mehmet Seyda’nın Bir Gün Büyüyeceksin, Talip Apaydın’ın Toprağa Basınca, Başaran’ın Akçakız, Fakir Baykurt’un Saka Kuşları, Nazım Hikmet’in Sevdalı Bulut, Ülkü Tamer’in Virgül’ün Başından Geçenler v.d. gibi ilk çocuk romanları, Cumhuriyet dönemimizin en önemli mihenk taşları olarak çocuk yazınımızda yerlerini aldılar.

Unesco’nun 1979 yılını Dünya Çocuk Yılı olarak kabul edilmesi ülkemiz çocuk yazınının da miladı sayılabilir. Oluşan olumlu atmosfere günün yazın ve sanat yaşamında önemli yeri olan çağdaş yazarlarımızın birçoğu çocuk kitabı yazarak katıldılar, ya da katkılarını sürdürdüler:Yaşar Kemal, Hasan İzzettin Dinamo, Aziz Nesin, Başaran, Hasan Hüseyin, Hasan Kıyafet, Cengiz Bektaş, Müjdat Gezen, Işıl Özgentürk, Gülten Dayıoğlu, Yalvaç Ural gibi...

Ne ki süreç buralarda biryerlerde, daha doğrusu 12 Eylül 1980’de yapılan bir askeri darbeyle kesildi. Yaşamın her alanında olduğu gibi çocuk yazını alanında da yasaklar başladı, kitaplar toplatıldı, ya da üzerlerine “tahditlidir” damgası vurularak satışı, okullara sokulması engellendi.Tam da bu noktada çocuk yazını alanında bir isim ve onun kitapları öne çıktı, hatta piyasayı doldurdu. Kemalettin Tuğcu’ydu bu isim. Çocukları özellikle kahramanlıklara özendiren, okudukları olaylarla özdeşleştiren, içeriğiyle eğitimbilim, sanat ve estetik açıdan yoğun eleştiriler alan kitapları uzun yıllar okundu, okutuldu. (Beni çocuk yazınına iten koşullar özetle bunlardı işte. Değil mi ki öğretmendim ve yazıyordum; öyleyse öğrencilerim için köşe bucak sağlıklı kitaplar arayacağıma, bulamamanın kahredici üzüntüsüyle yıpranacağıma kendim yazmalıydım...)

Gerçi, kitapçıdan içeri girip satın alacağımız on çocuk kitabından sekizinde mutlaka “ciddi” kusurlar bulacağımız kesin olsa da çocuk yazını alanı hızla varsıllaşıyor.

Son dönem azarlarımızdan bazıları da şunlardır: Sunay Akın, Gülsüm Cengiz, Aziz Sivaslıoğlu, Cafer Yıldırım, Necdet Neydim, Babür Pınar, İsmail Uyaroğlu, Abdulkadir Budak ve özellikle 12 Eylül sonrası süreçte de Aytül Akal, Mavisel yener, Yunus Bekir Yurdakul, Mustafa Işık, Vehbi Cem Aşkun, Yılmaz Yeşildağ, Müslim Çelik, Neşe Yaşın, Nevzat Çelik, Adnan Çakmakçıoğlu, Mustafa Işık, Vehbi Cem Aşkun, Ziyaettin Büyükkoyuncu, Mustafa Ruhi Şirin, Sevim Ak, İpek Ongun, Hüseyin Yurttaş, Mehmet Güler gibi, Tacim Çiçek, Mavisel Yener, Dinçer Sezgin, Türkan Gedik Bengi, Dilara Akıncı, Evin Okçuoğlu, Mustafa Köz, Selahattin Şimşek, Nermin Şenol Kalyoncu, Zeynep Cemali, Şaban Akbaba…



Bir Araştrma ve Vahim Sonuçlar
“Üstün ve özel yetenekli” (oldukları belli süreçlerle tanımlanmış) 75 öğrenciyle yaptığım öznel bir çalışmanın bazı sonuçlarını altalta yazarak baktığımızda vehametin boyutunu daha iyi görmekteyiz:

1. Bu öğrencilerin % 38’i kitap okumuyor.

Ülkemiz bağlamında okur diye tanımlanabilecek çocukların oranının %5’i bile bulmadığını da bütün bunlara eklediğimizde sorunun ne kadar ciddi olduğunu çok daha iyi anlarız. Çocuk yazını alanında yayınlanan kitapların %70’inin de çeviri olduğu (Ruhi Şirin) ülkemizde* çocuklarımzın:

2. Kitap okuyanların % 99’u şiir kitabı okumuyor.

3. %7’si Samet Behrengi, %1’i Mehmet Güler, %8’i Hüseyin Yurttaş, %37’si klasikleri, %36’sı Harry Potter okuyor.

4. % 97’si yazmayı sevmiyor.

5.% 44’ü bilgisayarla oynamaktan hoşlanıyor. %71’i kitap okumaktan, %81’i resim yapmaktan, %93’ü de tiyatroya gitmekten hoşlanmıyor.

6. %83’ü kentin en kolay ulaşılan tiyatrosuna gitmiyor, kentte yaşayan yazarları, gazetecileri bilmiyor.

7. %48’i Harry Potter filmini izliyor.

8.Ortalama olarak %66’sı kentin kültür-sanat devinim ve etkinliklerinden habersiz.

9% 71’i Yaşar Kemal’i, 99’u Şefik Bursalı’yı, %100’ü Kerem Görsev’i bilmiyor.

10. % 73’ü resim sergisi gezmiyor.

11.Yalnızca %19’u müzik dinleyerek, %9’u masal dinleyerek, %32’si oyuncaklarla oynayarak büyümüş.

12. Ailelerinin % 100’ünün klasik müzik dinleme, %100’ünün radyo dinleme, % 83’ünün kitap okuma, %91’inin kentteki kültürel-sanatsal etkinliklere katılma alışkanlığı yok, ama % 52’sinin tv izleme alışkanlığı var.

Bunlar on, onbeş yıl sonra ülkemizin yazgısını doğrudan etkileyebilecek zekaya ve yeteneklere sahip öğrencilerdir. Bu durumda ülkemizin yazgısının “yalınkat” olacağını söyleyebilmek için “kahin” (“medyum”, “müneccim”, “falcı” v.b ıvır zıvır) olmaya gerek yoktur.

Bunda temel olarak ülkemizin sosyo-politik (kapitalist) yapısının önemli bir rolü var, ama çocukları ve gençleri insan değil, “test çözme makinesi” yerine koyan eğitim dizgesinin rolü çok daha büyük. Ezberci, testçi, ödevci eğitim dizgesi sahibinin sesi olmayı öylesine başarmış ki, çocuklar ve gençler şiir okumaktan, yazı yazmaktan nefret eden, düzenin rahatça kullanabileceği içi boş kuklalar olarak yetişmektedirler.



Yüklə 5,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   58




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin