Karakol Cemiyeti’nin kuruluşu sırasında Anadolu’da Cemiyet’in çalışmalarıyla ilgili muhatap bulunmamakla birlikte Ağustos 1919 tarihine gelindiğinde şartlar değişmiş, Anadolu’da Heyet-i
Temsiliye ilerde kurulacak olan yeni Türk devletinin orijini olarak ortaya çıkmıştı. Ancak Kasım 1918’den itibaren Ağustos 1919 tarihine kadar olan dönemde Cemiyet, çalışmalarını içe dönük ve oldukça bağımsız bir tarzda devam ettirmiş, bu safhada kendisini Anadolu hareketine bağımlı hissetmeyerek farklı, gizli ve amacı belli olmayan bir tarzda sürdürmüştür. Cemiyetin bu farklı üslubu Ağustos 1919’da bütün ordu birimlerine gönderdiği bildiride görülmektedir. Bu bildiri ile Karakol Cemiyeti kendisini, subayları, Genelkurmayı ve başkomutanı olan bir örgüt olarak sunuyordu. Mustafa Kemal bütün kumandalara bir telgraf çekerek bildiriyi dikkate almamalarını söylemiştir. Sivas Kongresi esnasında Kara Vasıf ile karşılaşınca gizli merkezin gizli başkumandanın ve gizli büyük erkân-ı harbiyenin kimler olduğunu sorduğu zaman, “Hepsi, siz ve arkadaşlarınızdır.” cevabını almıştır. Bu cevaba Mustafa Kemal’in tavrı sert olmuş ve durumu kabul etmemiştir.123 Görüldüğü gibi Karakol Cemiyeti, direniş hareketine önderlik etmek istemiş, do-
layısıyla da Millî Mücadeleyi ve Mustafa Kemal’in önderliğini tehdit etmiştir.
Mustafa Kemal’in bu tavrına rağmen Kara Vasıf, Cemiyet’in faaliyetlerini durdurmamış, 1919 yılının Kasım ayında İstanbul’da bazı Bolşevik liderlerle görüşmeler yapmıştır.124 Bolşevikler ile ilk bağlantıyı, Berlin’de Enver Paşa kurmuştur.125 Karakol Cemiyeti’nin Bakû’ye temsilci olarak gönderdiği Baha Sait, 11 Ocak 1920’de Bolşevik liderler ile bir anlaşma imzalamayı başarmıştır. İttihatçılar ile Bolşevikler arasında yapılan anlaşmaya göre Türkler, İngiliz sömürgesi altında olan Müslümanları ayaklandırmaya çalışacak, Bolşevikler de Anadolu direnişini destekleyecekti. Ankara’dan Moskova’ya temsilci olarak gönderilen Halil (Kut) Paşa da Baha Sait’in bu çalışmalarını desteklemiştir.126
Karakol Cemiyeti’nin bu çalışmaları, Millî Mücadeleyi iki başlı bir hâle getiriyordu. Bir taraftan da eski İttihatçı liderler, Avrupa’da, Sovyetlerde temaslarına devam ediyorlardı. Bu sırada meydana gelen İstanbul’un işgali hadisesi, Mustafa Kemal’e Karakol Cemiyeti’ni itaatkâr hâle getirme imkânı verdi. İstanbul’un işgalinden sonra yapılan bir ihbar sonucu, Karakol Cemiyeti’nin önde gelen liderleri tutuklanmış ve Malta’ya sürülmüştür.127
Bu tarihten sonra Karakol Cemiyeti, Kurmay Albay Muğlalı Mustafa Bey’in başkanlığında çalışmış; 23 Nisan 1920’de Zabitan, Ekim 1921’de Yavuz isimlerini almıştır. Bu gruplar da Anadolu tarafından Karakol Cemiyeti’nin bir devamı olarak görülmüş ve desteklenmiştir. Fakat eski İttihatçılardan ve Karakol üyesi bazı kişiler tarafından kurulan Müdafaa-yı Milliye Grubu ve bu grubun bir devamı veya yan kuruluşu gibi çalışan M. M. Grubu, Anadolu hükûmeti tarafından tanınmış ve desteklenmiştir. Özellikle İstanbul’da çok yaygın olan Müdafaa-yı Milliyenin isminden faydalanmak amacıyla M. M. adını alan grubun başına, Fevzi Paşanın emriyle Emekli Süvari Kaymakamı Hüsamettin Bey geçirilerek açıkça destek verilmiştir.128
Başta Mustafa Kemal olmak üzere, Millî Mücadele’de önderlik edenler, İttihat ve Terakki’nin eski üyeleridir. Bu nedenle, İstanbul Hükûmeti ve İtilâf Devletleri tarafından Millî Mücadele yanlıları İttihatçı olmakla suçlanmıştır. Kuva-yı Milliyeciler, hareketlerinin İttihatçı olarak nitelendirilmesinin kendilerine sorun yaratacağını ve diğer devletlerle yapılacak görüşmelerde bir pürüz teşkil edeceğini fark ediyorlardı. Bu nedenle, Sivas Kongresi’nin açılışında, hiçbir parti ile ilişkilerinin olmadığı duyuruldu. Kongre üyeleri İttihatçı olmadıklarına dair yemin ettiler ve padişaha da bunu bildirdiler.129 Esasında bu yemin hâdisesi Mustafa Kemal Paşa’nın daha sonra ifade ettiği gibi siyasî bir manevradan başka bir şey değildi.
Başta Karakol Cemiyeti olmak üzere İttihatçılar tarafından kurulan gizli gruplar, özellikle teçhizat bakımından çok büyük ve önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Fakat Zürcher daha ileri giderek Anadolu’daki direnişin 1915-1916 yıllarından itibaren İttihatçılar tarafından plânlandığını, Mondros’tan sonra da İttihatçıların bu plânı uyguladıklarını, ve daha sonra yine İttihatçılar tarafından Mustafa Kemal’in lider olarak seçildiğini söylemektedir.130 İttihatçıların Millî Mücadele’ye katkıları, azımsanmayacak kadar önemlidir. Fakat özellikle Mustafa Kemal’in İttihatçılar tarafından direnişin başına geçirilmiş olması fikri abartılıdır. Yazar bu fikri, Şeref Çavuşoğlu’nun makalesini delil olarak göstererek savunmaktadır. Bu makalede Şeref Çavuşoğlu, üye olduğu grubun (Karakol Cemiyeti) Anadolu’da direnişi örgütlediğini ve bu örgütün başına geçirilmek için de Mustafa Kemal’in seçildiğini söylemektedir.131 Fakat yazar başka hiçbir kaynakta buna dair bir bilgi bulamadığını da kabul etmektedir.
İttihatçıların Millî Mücadele’ye katkıları kesin olarak bilinmemekle beraber, liderliğini ele geçirmeye çalıştıkları da bilinen bir gerçektir. Bu amaç uğruna gayret sarf eden Enver Paşa, Anadolu’ya geçerek direnişin başına geçmek için çabalamış; fakat Sakarya Savaşı’ndan sonra Mustafa Kemal’in liderliği herkes tarafından kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Döneminde
İttihatçılık ve Mustafa
Kemal Paşa
Cumhuriyetin ilânından sonra İttihatçıları iki olayın içinde görüyoruz. Birincisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kuruluşu, ikincisi ise Atatürk’e karşı yapılan suikast girişimidir.
Millî Mücadele’de olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de önde gelen liderler İttihatçıydı. Mustafa Kemal, Rauf (Orbay), Kâzım Karabekir, Ali Fethi (Okyar), Ali Fuat (Cebesoy) bunların en önemlileridir. Fakat Millî Mücadele ve Cumhuriyet dönemlerinde öne çıkan liderlerin çoğu Meşrutiyet Dönemi’nde İttihat ve Terakki içinde görüşlerinden dolayı arka plânda kalanlardır. Meşrutiyet Dönemi’nde fikirlerini uygulayamayan bir İttihatçı olan Mustafa Kemal Cumhuriyet döneminde fikirlerini uygulama imkanı bulmuştur. Bu uygulamaları sırasında onun faaliyetlerine muhalefet, yakın çevresinden gelmiş, Millî Mücadeledeki yakın arkadaşları kendisine karşı bir muhalefet partisi kurmuşlardır. 26 Ekim 1924’de Kâzım Karabekir Birinci Ordu Müfettişliğinden istifa etmiş,132 muhalefetin başını çekmiştir. Ali Fuat, Refet (Bele), Rauf (Orbay), Cafer Tayyar, Rüştü, Adnan (Adıvar), Bekir Sami de ona katılarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını 17 Kasım 1914’te kurmuşlardır.133
Siyasî gelişmelerin yoğun olduğu bu dönemde, İsmet Paşa 22 Kasımda başbakanlıktan istifa etmek zorunda kalmış, yerine daha ılımlı olan Ali Fethi Bey atanmıştır. Fakat Fethi Beyin başbakanlığı kısa sürmüştür. 13 Şubat 1925’te patlak veren Şeyh Sait İsyanını bastırmakta yetersiz olduğu iddia edilerek başbakanlıktan alınıp, yerine İsmet Paşa tekrar geçirilmiş; 4 Mart 1925’te Takrir-i Sükun Kanunu’nu çıkartılmış ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası da hükûmetin bir kararnamesiyle 3 Haziran 1925’te kapatılmıştır.134
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı, “İttihatçı Fırka” şekliyle tanımlamak ya da İttihat ve Terakki’nin bir devamı olarak görmek yanlıştır. Eski İttihatçıların çoğu bu partiye üye olmuştur. Fakat Cumhuriyet Halk Fırkası üyelerinin çoğunun geçmişi de İttihat ve Terakki ile bağlantılıdır. Buna en önemli örnek, Mustafa Kemal’in bizatihi kendisidir. Burada orijinleri itibariyle benzer gibi görülen iki ayrı siyasî teşekkül arasındaki temel farklılık; İsmail Canbolat gibi İttihat ve Terakki’nin radikal kişilerinin Terakkiperver’i seçmiş olmalarıdır.
Aynı radikal grup, İzmir suikastında da görülmektedir. Ankara’dan 7 Mayıs 1926’da hareket eden Mustafa Kemal bir yurt gezisine çıkmış; Mudanya’dan sonraki durak olarak İzmir seçilmiştir. İzmir’e gitmeden bir gün önce İzmir Valisi Kazım Paşa’dan alınan bir telgraf sonucu kendisine karşı bir suikastın tertip edildiğini, fakat tertipçilerin yakalanmış olduğunu öğrenmiştir.135 İzmir suikastı, Ziya Hurşit (eski Lâzistan mebusu) Şükrü (İzmir) ve Arif’den (Eskişehir) meydana gelen üç milletvekili tarafından örgütlemiştir. 15 Haziran’da gerçekleştirilmesi tasarlanan suikast ile Mustafa Kemal’in arabasına tabancalarla ve el bombalarıyla saldırılması planlanmış ancak Giritli Şevki’nin korkarak olayı ihbar etmesiyle suikast açığa çıkmıştır.136
Hem Ankara İstiklâl Mahkemesi’nde hem de İzmir İstiklâl mahkemesinde görülen İzmir suikastı davasında önde gelen eski İttihatçılar ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası eski üyeleri tutuklandılar. Kâzım Karabekir, Ali Fuat, Refet, Cafer Tayyar bunlardan bazılarıdır. Tutuklanan İttihatçıların en önemlileri Mehmet Cavit, Hafız Mehmet, Küçük Talat, Mithat Şükrü, Dr. Nazım, Yenibahçeli Nail, Filibeli Hilmi, İsmail Canbulat, Kara Vasıf ve Ahmet Nesimi idi. Rauf (Orbay) ve Adnan (Adıvar) yurt dışında oldukları için tutuklanamadılar. Abdülkadir ve Kara Kemal ise saklandı.137
İzmir’deki dava, 25 Haziran’da başladı ve 11 Temmuz’da sonuçlandı. Toplam 15 kişiye ölüm cezası verildi. Bunlar; Ziya Hurşit, Ahmet Şükrü, Gürcü Yusuf, Lâz İsmail, Çopur Hilmi, Sarı Efe Edip, Abidin, Halis Turgut, İsmail Canbulat, Rüştü Paşa, Hafız Mehmet, Rasim, Arif, Kara Kemal ve Abdülkadir’dir. Buna karşılık Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucuları içerisinde yer alan paşalar affedilmişlerdir. Ankara’daki dava ise 1 Ağustos’ta başlamış, 26 Ağustos’ta sona ermiştir. Sanıklardan Cavit, Dr. Nazım, Yenibahçeli Nail, Filibeli Hilmi idama, başta Rauf Bey (Orbay) olmak üzere birçoğu da hapse mahkûm edildi. Yalnızca Kara Kemal, yakalanmak üzereyken intihar etmiş, Abdülkadir ise kaçmak isterken yakalanmış ve daha sonra idam edilmiştir.138
Cumhuriyet döneminde ister muhalefet, isterse iktidardaki önde gelen siyasetçiler ve devlet adamları olsun hepsi de İttihat ve Terakki azasındandı. Dolayısıyla, 1926’daki bu idamları, İttihatçılara karşı bir tasfiye olarak nitelendirmek yanlış olur. Gerçekte tasfiye hareketi, İttihat ve Terakki’nin radikal grubuna ve Mustafa Kemal’in liderliğini kabul etmemiş olanlara karşı yapılmıştır.
Sonuç
Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki içinde II. Meşrutiyet’ten sonra devlet içerisinde yüksek bir mevkiye gelememiştir. Bunun sebebi de İttihat ve Terakki’nin yöneticileriyle fikir birliğine varamamasıdır. İttihat ve Terakki yöneticileri, fikirlerinden ve güçlü kişiliğinden çekindiklerinden dolayı Mustafa Kemal’i Merkez-i Umumîden daima uzak tutmuşlardır.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, İttihat ve Terakki feshedilmiş, ama İttihatçılık ortadan kalkmamıştır. Parti, hem alenî hem de gizli olarak devam etmiştir: Alenî kolu, Teceddüt Fırkası; gizli kolu ise, Karakol Cemiyeti’dir. Teceddüt Fırkası bir varlık gösteremezken, Karakol Cemiyeti’nin, Millî Mücadele döneminde oldukça etkili olduğu söylenebilir. Fakat cemiyetin mensuplarına İttihat ve Terakki’nin devamı olarak bakıldığı için güvenilmemiş, İstanbul’un işgalinden faydalanılarak tasfiye edilmiş, Cemiyetin üstlendiği görevler farklı müesseseler ihdas edilmek suretiyle el değiştirmiştir.
Millî Mücadele’nin hazırlanmasında İttihatçıların faaliyetleri etkili olduğu kabul edilebilir bir tarihi vakıadır. Çünkü Millî Mücadele’nin şekillenmesinde ve neticeye ulaşma hususunda emeği geçen şahsiyetlerin genellikle İttihatçı gelenekten gelen paşalar olduğu bilinmektedir. Buna en güzel örnek, Mustafa Kemal’dir. Ancak bazı kaynaklarda iddia edildiği gibi Mustafa Kemal’i direnişin başına geçiren gücün Karakol Cemiyeti, dolayısıyla da İttihat ve Terakki olduğu fikri kabul edilemez. Çünkü bunu destekleyecek hiçbir kanıt yoktur.
Cumhuriyet Halk Fırkası’nın uygulamalarına muhalefet olarak kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapanmasından sonra bu parti içerisinde yer alan İttihatçıların radikal grubu, iktidarı ele geçirme adına Mustafa Kemal’e suikast girişiminde bulunmuşlar, fakat başarılı olamamışlardır. İstiklâl Mahkemelerindeki yar-
gılamalar sonrasında eski İttihat ve Terakki azalarıyla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurucuları yargılanmış; radikal İttihatçılarsuçlu bulunmuş ve idam edilmişlerdir. 1926 yılındaki bu hareket, İttihat ve Terakki’nin tasfiyesi olarak nitelendirilmektedir. Fakat doğru olan, radikal İttihatçıların tasfiyesidir. Çünkü o dönemde, başta Mustafa Kemal olmak üzere önde gelen devlet adamları, eski İttihat ve Terakki azasıydılar.
Mustafa Kemal, neticede bir İttihatçıdır; özellikle Selânik’teki İttihatçı grupların oluşmasını da bizzat kendisi örgütlemiştir. Ancak Şam’da bulunma zorunluluğundan, 1907’de ortaya çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin lider kadrosu içinde yer alamamıştır. Millî Mücadele’ye kadar İttihat ve Terakki Cemiyetinin askerî kadrosunda yer almakla birlikte, ikinci plânda kalacaktır. Gerek İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerinin yurt dışına kaçmaları gerekse İstanbul’daki Millî Mücadele’nin hazırlık çalışmaları sırasında kontrolü ele geçirmeye çalışacak ve bu tarihten itibaren Millî Mücadele’nin tek lideri olacaktır. Mustafa Kemal, bu özellikleri ile II. Meşrutiyet Dönemi Osmanlı aydın kesiminin hemfikir olup da ulaşamadıkları hedefleri Millî Mücadele’den itibaren Cumhuriyet’e kadar her safhada adım adım gerçekleştirecektir. Bu dönemde Türk toplumunu siyasî, sosyal ve kültürel manada değiştirecek inkılâpları Meşrutiyet döneminin aydın kesiminden miras olarak almış ancak onların Meşrutiyet’le tamamlayamadıkları, hatta hayal dahi edemedikleri gelişme ve değişmeye yönelik bütün kavramları, Cumhuriyet’le tamamlayan kişi, bizatihî kendisi olmuştur. Yani Mustafa Kemal, yarım kalan Meşrutiyeti, Cumhuriyet’in ilânı ile tamamlayan kişidir.
İttihatçılığın zemininin neden Balkanlar dışında ayrı bir mekân olmadığı hususunda yine Mustafa Kemal’in hareket için en uygun mekânı seçmedeki isabetliliği onun bir lider olarak temayüz etmesinin kanıtıdır. Mustafa Kemal’in yeni bir devletin oluşumunda, mevcut mekânların Türk bölgeleri olmasına dikkat ettiği görülmektedir. Şam’da ilk gizli cemiyeti kurarken bu bölgenin Araplarla meskûn olması sebebiyle uygun olmadığına kanaat getirmiş; yeni bir mekân olarak Selânik’i seçmiştir. Hareketin fikrî temellerini oluştururken, dikkat ettiği bu ayrıntı, Misak-ı Millîyi hazırlarken de görülmektedir. Mustafa Kemal’in Şam ve Selânik’te oluşturduğu ilk ihtilâlci teşebbüs ruhu ile Misak-ı Millî’nin bir millî yemin olarak ortaya çıkmasındaki ruh, aynîlik arz eder.
Mustafa Kemal, 1 Kasım 1918’de biten İttihat ve Terakki Fırkası’nı canlandırma gayreti içinde hiç olmamıştır. Ancak İttihat ve Terakki Fırkasının sona ermesi, İttihatçılık anlayışının son bulduğu anlamına gelmez. Meşrutiyet ihtilâlini gerçekleştiren “İttihatçılık ruhu”, Cumhuriyet devrinde hâkim unsur olmamakla birlikte, hayatiyetini devam ettirmiş; ancak son İttihatçı Celâl Bayar’ın vefatıyla son bulmuştur, diyebiliriz. Osmanlılık ideolojisinin dışına çıkamayan İttihatçılık ruhunun kısmî de olsa tesirlerini; Mütareke, Millî Mücadele ve Cumhuriyet dönemlerinde görmek mümkündür. Millî Mücadelenin kazanılmasında aktif rol oynayan Kuva-yı Milliye ruhunun, İttihatçılık ruhu ile aynîlik arz ettiğini söylemek belki mümkün değildir; ancak İttihatçı ruhunun tesir ve izlerinin söz konusu dönemlerde var olduğu da göz ardı edilmemelidir.
Başlangıçtan itibaren Mustafa Kemal, diğer İttihatçı gruplarla fikir bağlamında bir arada kalabilmiştir. Ancak Mustafa Kemal-İttihatçı ilişkisinin arka plânı ele alındığında, Mustafa Kemal Paşa’nın tatbikatta daima
farklı yollar takip ettiğini görmekteyiz. Bugünkü tartışmaların; söylediklerimiz ve yazdıklarımızın aksine bir seyir takip etmesini, tartışma çıkaranların bu tip tarihî hâdiseleri, kendi zamanı içinde değerlendirememeleri ve dolayısıyla hâdiselerin arka plânını görememeleriyle izah edebiliriz. Ancak bu farklılıklar Mustafa Kemal Paşa’nın da bir İttihatçı olmadığı anlamına gelmez. Falih Rıfkı Atay’ın da “19 Mayıs” adlı eserinde belirttiği gibi “Mustafa Kemal İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden ayrılmamıştır”. Falih Rıfkı’nın bu görüşünü destekleyen bir diğer belgede bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın İttihat ve Terakki ile ilgili 1923 yılında Anadolu Ajansı muhabirine verdiği demeçtir. Çalışmamızı bu demeçle bitirmek yerinde olacaktır; “……mezkûr cemiyet mütarekenin ferdasında o vakit
ki İttihad ve Terakki merkez-i umumisinin dâvetiyle merhûm Talat Paşa’nın riyaseti altında akdedilen kongresi kararıyla Teceddüt fırkasına inkılâp etmiş ve bütün hukuk ve emvalini mezkûr fırkaya devrederek İttihat ve Terakki namının tarihe tevdi edildiğini ilan etmişti. Vaktiyle zaten bir çoğumuz o cemiyetin müessis ve azasından bulunuyorduk. Son kongresi kararıyla tarihe intikal eden mezkur cemiyetin müntesipleriyle bilahare teşekkül eden Teceddüt fırkası mensuplarının kısm-ı küllîsi büyük milletimizin azm-ı bülendinden doğan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne iştirak veya iltihak etmiş ve bu cemiyetin programını kabul eylemiştir”.
DİPNOTLAR
1 Suat İlhan, “Atatürk’ün Yetiştiği Ortam”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt II, Sayı 5, Mart 1986, s. 2.
2 Bu çalışmalardan bazıları şunlardır; Afet İnan, “Atatürk’ü Dinlerken-Vatan ve Hürriyet”, Belleten, C. 1, S. 2, TTKB, Ankara 1937.; Afet İnan, “Mukaddes Tabanca”, Belleten, C. 1, S. 3-4, TTKB, Ankara 1937.; Münir Aktepe, “Atatürk’ün Sofya Ateşeliğine Kadar İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Olan Münasebetleri ve Bu Hususa Alâkalı Bir Belge”, Belleten, C. 38, S. 150, TTKB, Ankara 1974.; Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Kitabevi, Ankara 1998.; Sina Akşin, 100 Soruda Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, Gerçek Yayıncılık, Ankara 1980.; Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Dünya yayınları, İstanbul 1958.; Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, Bateş yayınları, İstanbul 1998.; Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, C. I-III, Remzi Kitabevi, İstanbul 1994.; Yusuf Hikmet Bayur, “Mustafa Kemal’in Falkenhayn’la Çatışmasıyla İlgili Henüz Yayınlanmamış Bir Raporu”, Belleten, C. 20, S. 80, TTKB, Ankara 1956.; Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, Baha Matbaası, İstanbul 1995.; Kâzım Nami Duru, İttihat ve Terakki Hatıralarım, İstanbul 1957.; Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, Sebil Yayınları, İstanbul 1996.; İsmet Görgülü, Atatürk’ün Anıları, Bilgi Yayınevi, Ankara 1998.; Hüsnü Himmetoğlu, Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul ve Yardımları, İstanbul 1975.; Kâzım Karabekir, İttihat ve Terakki Cemiyeti (1896-1909), Emre Kitabevi, İstanbul 1995.; Hüsrev Sami Kızıldoğan, “Vatan ve Hürriyet = İttihat ve Terakki”, Belleten, C. 1, S. 3-4, TTKB, Ankara 1937.; Ahmed Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve İttihad ve Terakki, Tan Matbaası, İstanbul 1948.; Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, İstanbul 1995.; Fethi Tevetoğlu, Atatürk’le Okyar’ın Çıkardıkları Gazete Minber”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 5, S. 13’ten ayrı basım, TTKB, Ankara 1989.; Fethi Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat ve Terakki”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 5, S. 15, TTKB, Ankara 1989.; Şerafettin Turan, “Mondros Mütarekesi Ertesinde Mustafa Kemal’in Orduya Siyasete ve İngilizlerin Tutumuna İlişkin Düşünceleri”, Belleten, C. 46, S. 182, TTKB, Ankara 1982.; Faik Reşit Unat, “Atatürk’ün II. Meşrutiyet İnkılâbının Hazırlanmasındaki Rolüne Ait Bir Belge”, Belleten, C. 26, S. 102, TTKB, Ankara 1962.; Erik Jan Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, Bağlam yayınları, İstanbul 1987.; Bekir Tünay, “Mustafa Kemal ve İttihat ve Terakki”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt I, Sayı 1, Kasım 1984.
3 E. Semih Yalçın-Ali Güler, Atatürk, Hayatı, Düşünceleri ve Kişiliği, Cilt I, Ankara 2000, s. 153.
4 Hüseyin Cahit Yalçın, “İttihadı Terakki Cemiyetine Nasıl Girdim?”, Yakın Tarihimiz, C. I, S. I, İstanbul 1962, s. 24.
5 Erik Jan Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, Bağlam Yayınları, İstanbul 1987, s. 50.
6 Sınıf arkadaşlarından Lütfü Müfit Bey Harp Okulu yıllarında Mustafa Kemal’i şu şekilde anlatmaktadır; “…daha o zaman mektepte iken, şuursuz, düşüncesiz kötü bir idareye karşı vicdan ve ruhundan fışkıran inkılâpçı düşünceleri bilhassa kayda şayandır……şuursuz idareden o derece ıstırap duymuştu ki, daha mektepte iken o zamanki idareye karşı arkadaşları ile hasbıhâller, tenkitlere başlamış ve hatta büyük tehlikelere rağmen haftada iki defa gizli olarak gazete bile çıkarmışlardı” (Bk. Lütfü Müfit, “Harbiye’de Gazi Hazretleri ile Bir Sınıfta Ders”, Vakit, 10 Ağustos 1934).
7 Mustafa Kemal, Harp Okuluna 13 Mart 1889 tarihinde girmiştir. Künye Defterine şu ifade düşülmüştür; “Selânik’te Koca Kasım Paşa Mahalleli Gümrük memurlarından müteveffa Ali Rıza Efendi’nin mahdumu uzun boylu, beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi Selânik 96”. (Bk. Kara Harp Okulu Arşivi, Künye Defteri, No: 21).
8 Mustafa Kemal’in arkadaşlarından bazıları şunlardır; Ahmet Tevfik, Mustafa Nuri (Conker), Lütfi Müfit (Özdeş), Ali Fuat (Cebesoy), Arif (Ayıcı), Hayri (Tırnovacık), Kâzım (Karabekir), Ömer Naci, İsmail Hakkı (Pars), Kâzım (İnanç), Kâzım (Özalp), Ali Fethi (Okyar).
9 Geniş bilgi için bk.; Yahya Akyüz, “Atatürk’ü Yetiştiren Öğretmenlerden Birkaçı”, Atatürk Devrimleri ve Eğitim Sempozyumu (9-10 Nisan 1981) Bildirileri, Ankara 1981, s. 116 vd.
10 Harp Okulu mezuniyet tarihi 10 Şubat 1902’dir. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, Cilt I, İstanbul, 1994, s. 74-79.; Mustafa Kemal hakında yapılan biyografi çalışmalarında verilen tarihler ile ilgili bilgilerin ekseriyetle yanlış olduğu görülmektedir. Sadi Borak bu tarihlerin yanlışlığını düzeltme adına yeni bir yanlışa düşenlerdendir. (Bk. Sadi Borak, “Atatürk’ün Biyografisinde Yapılan Yanlışlıklar”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt I, Sayı 1, Kasım 1984, s. 277-285).
11 Mustafa Kemal kendi anılarında sınıf gazetesi çıkarma işini şöyle anlatmaktadır; “…bende ve bazı arkadaşlarda yeni fikirler belirdi. Memleketin idaresinde ve siyasetinde fenalıklar olduğunu keşfetmeye başladık. Binlerce kişiden ibaret olan Harbiye talebesine bu keşfimizi anlatmak hevesine düştük. Okul öğrencileri arasında okunmak üzere okulda el yazısıyla gazete tesis ettik. Sınıf dahilinde ufak teşkilâtımız vardı. Ben, idare heyetine dahildim. Gazetenin yazılarını ekseriyetle ben yazıyordum”. (Bk. Ahmet Emin Yalman, “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Muztafa Kemal Paşa Hazretlerinin Tarihçe-i Hayatı”, Vakit, 10 Ocak 1922, No: 1468).
12 Asım Gündüz, Hatıralarım, (Haz. İ. Ilgar), İstanbul 1973, s. 14.
13 Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul 1967, s. 45, 46.
14 Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, s. 84.; Uluğ İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı 1881-1918, Cilt I, Ankara 1988, s. 8. Cebesoy hatıratında mezuniyet tarihlerinin Aralık 1904 olduğunu söylemektedir. (Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 70) Ayrıca Zürcher de bu tarihi onaylamakta, 11 Ocak tarihini onun yüzbaşılığa terfi ettiği tarih olarak vermektedir. (Erik Jan Zürcher, Millî Mücadele’de İttihatçılık, İstanbul 1987, s. 64.) Zürcher’nin tespiti yanlıştır. Mustafa Kemal’in özlük dosyasına şu kayıt düşülmüştür. ” 11 Ocak 1905 (29 Kanun-ı evvel 1320) tarihinde Erkân-ı Harbiye Yüzbaşılığı ile mektepten neşet ederek sunuf-u selâsede bölük idare ve kumanda etmek üzere atik 5’nci Orduya memur buyrulmuştur”. (Kara Kuvvetleri Komutanlığı Arşivi, Atatürk’ün Özlük Dosyası).
15 Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 72-78.
16 Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, İstanbul 1980, s. 7.; Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 78-80.
17 Afet İnan, “Atatürk’ü Dinlerken Vatan ve Hürriyet”, Belleten, C. I, S. 2, Ankara 1937, s. 297, 298.
18 Fethi Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat ve Terakki”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. V, S. 15, Ankara 1989, s. 514.
19 Ali Fuat (Cebesoy) Beyrut’taki süvari alayına gönderilirken Mustafa Kemal ve Müfit Bey Şam’da bulunan alaylarda görevlendirilmişlerdi. Bu sebeple Ali Fuat Cemiyete katılanlar arasında değildir. (Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, s. 87).
20 Tevetoğlu, “Atatürk-İttihat ve Terakki”, s. 614. Bazı kaynaklar cemiyetin Mustafa Kemal tarafından ve 1906 sonbaharında kurulduğunu yazmaktadır. (Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 1996, s. 203.; “Atatürk”, İslâm Ansiklopedisi, C. I, İstanbul 1940, s. 721.
21 Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, s. 66.
22 İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı 1881-1918, Cilt I, s. 10. Enver Behnan Şapolyo Mustafa Kemal’in Yafa’ya gitmesini, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin inkişaf edememesine sebep olarak göstermektedir. (Bk. Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, Berkalp Kitabevi, Ankara 1944, s. 63).
Dostları ilə paylaş: |