Osmanlı-Rus Savaşı1


Mustafa Kemal Paşa'nın İttihatçılığı / Prof. Dr. E. Semih Yalçın [s.245-262]



Yüklə 11,63 Mb.
səhifə31/116
tarix27.12.2018
ölçüsü11,63 Mb.
#86713
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   116

Mustafa Kemal Paşa'nın İttihatçılığı / Prof. Dr. E. Semih Yalçın [s.245-262]


Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Osmanlı Devleti’nin çöküş dönemine girmesiyle birlikte başlayan ve kurtuluşun çaresi olarak düşünülen Islahat hareketleri, özellikle Tanzimat’ın ilânı, ülkeye batılı fikirlerin girmesine ve gelişmesine yol açmıştı. Bununla birlikte basının da gelişmesi sonucu, 1860’lı yıllardan itibaren İmparatorluk bünyesinde birbirlerinden haberdar olan ve kuvvet alan bir muhalif aydın kesim ortaya çıkmıştır. Devletin kurtuluş çaresinin meşrutiyet rejiminde saklı olduğunu düşünen gerek Genç Osmanlı, gerekse Jön Türk hareketi, bu muhalif aydın kesimin tepkileri sonucu oluşmuş birer siyasî hareket özelliğini taşır. Bu kesimin çabalarıyla 23 Aralık 1876’da Osmanlı Kanun-i Esasî’si ilân edilmiş ve I. Meşrutiyet Dönemi başlatılmıştır.

Fakat bu dönem oldukça kısa sürmüş, 14 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusan tatil edilerek Kanun-ı Esasî askıya alınmıştır. Bundan sonra 30 yıl boyunca Osmanlı aydınları, Meşrutiyet’in tekrar ilânı için çalışmışlar, bunun için gizli dernek ve cemiyetler kurmuşlardır. Bu işte en faal coğrafya Balkanlar olmuştur. Balkanla’rın Avrupa’ya yakınlığı, buradan gelen fikirlerden ilk etkilenen bölge olmasını sağlamıştır. Ayrıca Balkanlar’la ilgilenen batılı devletler tarafından bu bölgede yaşayan gayrimüslim milletlerin ayrılıkçı hareketleri aşırı derecede desteklenmiştir.

Özellikle Selânik, Bizans’tan beri en önemli merkez durumundadır. Şehir; değişik fikirlerin, siyâsi hâdiselerin meydana geldiği, aynı zamanda ticarî alanda ağırlığı olan bir liman şehridir. Selânik ayrıca ordu merkezidir ve her konuda geniş bir etki alanı vardır. Nüfusun büyük çoğunluğu ise Türk’tür.1 Bu coğrafyada Balkan Türklüğünün verdiği mücadele çok yönlü olup iktisadî gücü; sosyal yapısını ve politik ağırlığını koruma mücadelesi içerisindedir. Bununla birlikte Selânik’in sahip olduğu gerek tarihî miras, gerekse toplumsal değerler tehdit altındadır.

Böyle bir ortamda Selânik’te doğup büyüyen Mustafa Kemal Paşa da devletin içinde bulunduğu durumla ilgilenmiş, devletin kurtuluşu için çareler aramış; mevcut siyasî sisteme muhalif aydın kesim arasında yer almıştır. Sadece bu tabloda yer almayan; ancak Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte fevkalâde önemli rol oynayan ve yeni devletin tesisinde liderlik görevini üstlenen Mustafa Kemal Paşa’nın Meşrutiyet Dönemi’ndeki faaliyetleri bu anlamda düşünüldüğünde daha da önem kazanmaktadır. Özellikle onun yeni Türk devletinin doğuşu arifesinde yer aldığı siyasî ve sosyal alandaki yapılanmalar ilgi uyandırmaktadır. Bu konular içerisinde en fazla dikkat çeken husus ise, döneme damgasını vuran İttihat ve Terakki Partisi ile Mustafa Kemal Paşa’nın ilişkisi ve kendisinin bir ittihatçı olup olmadığı meselesidir. Mustafa Kemal Paşa’nın ittihatçılığı meselesi üzerine bugüne kadar yayımlanmış çeşitli çalışmalar bulunmaktadır.2 Mevcut ciddî ve kıymetli araştırmalara bir katkı niteliğindeki bu çalışmanın amacı; meseleyi tahlilî bir üslûpla ve tarihî perspektifle ortaya koyma çabasından ibarettir.

Mustafa Kemal’in Gizli Cemiyetler İçinde Yer Alması

1876’da ilân edilen Kanun-ı Esasî’nin yeniden yürürlüğe konması, Osmanlı Devleti’nin bünyesinde barındırdığı çeşitli milletlerin temsil edileceği meşrutî idare tarzı, asker-sivil aydınların ortak istekleriydi. Meşrutî idareye her meseleyi çözecek sihirli bir güç ve sistem olarak bakılıyordu. Sultan Abdülhamit yönetiminin düşürülmesi dolayısıyla, özgürlüklerin sağlanacağı ve devletin bütün unsurlarının eşit olacağı bir siyasî yapıda bunalımların atlatılacağı görüşü hâkimdi. Fakat yeni sistemin devleti düzenleyecek somut bir programı yoktu.

Aydın kesimin, ideallerinin bu denli mükemmel olmasına rağmen, devletin içinde bulunduğu sosyal, siyasî ve iktisadî meselelerin detay ve derinliğinden aydınların pek haberdar olmadıkları da göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Bu dönemde Genç Türk hareketi radikallikten yoksun, daha çok romantik bir yapı arz etmekteydi. Temel düşünce; Tarık Zafer Tunaya’nın da belirttiği gibi “Bu devlet nasıl kurtulur?” sorusu çerçevesinde şekillenmekteydi. İstekleri sadece anayasal bir sistemin egemen olmasıydı. Bu sıralarda saltanatı kaldırmak gibi bir düşünce ortada yoktu veya en azından şimdilik ifade edilmiyordu.3

Bu temel çıkış noktalarından hareket eden Genç Osmanlıların teşkilâtlanmasındaki başarısızlığı sonucunda, aynı hedeflerle ortaya çıkan Genç Türkler grubu, 1889 yılında, İttihat ve Terakki Cemiyetini kurmuştur. Cemiyetin kurulmasına öncülük eden İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, İshak Sukutî ve Mehmet Reşit; birkaç yıl içinde başta Askerî Tıbbiye olmak üzere diğer okullarda hücreler kurmuş bulunuyorlardı. Kısa zamanda İmparatorluğun sınırları içinde memur ve asker arasında ciddî bir güç hâline geldiler. Ancak İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1896 yılının Ağustos ayındaki hükûmet darbesi girişimi başarısızlıkla sonuçlanmış; mevcut yönetim daha hızlı hareket ederek Cemiyetin üst düzey yöneticilerini tutuklamış ve sürgüne yollamıştır. Dolayısıyla Osmanlı sınırları içinde Cemiyetin üst yapısı tamamen yok edilmiştir. Bu gelişmeden sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimi yurt dışında odaklanmaya başladıysa da kendi içindeki bölünmeler Cemiyetin gücünü yitirmesine sebep olmuş; dolayısıyla 1908 Meşrutiyeti’nin ilânında yurt dışındaki İttihatçıların fazla rolleri olmamıştır.

1900’lü yıllarda İmparatorluğun çeşitli vilâyetlerinde, yurt dışında faaliyet gösteren İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden ayrı, aynı ideallerle hareket eden; fakat İttihat Terakki ismini taşımayan birtakım gruplar varlıklarını devam ettirmiştir. 1896 yılındaki tasfiye bu gruplara fazla zarar vermemiş, sadece aralarındaki irtibatın kesilmesine sebep olmuştu. 1903 yılından itibaren bu tür grupların, yurt dışındaki İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden bağımsız olarak faaliyetlere giriştiği kaynaklarda yer almaktadır. 1905 yılına gelindiğinde ise yurt içinde gizli olarak çalışan gruplar için en müsait ve faal coğrafya Makedonya ve bu bölgedeki Üçüncü Ordu olmuştur.

İmparatorluğun sınırları dâhilinde gizli faaliyetleri organize edenlerin; İttihat ve Terakki Cemiyeti ruhuna sahip olduğunu tereddüt etmeksizin söylemek mümkündür. Hüseyin Cahit Yalçın’ın belirttiği gibi: “Memlekette bir İttihatçılık ruhu vücut bulmuştu. Bu, âdeta mistik bir nüfuzdu. Vatan aşkı etrafında bütün fedakârlıkları, feragatleri topluyor ve aynı ideal uğrunda birleşenleri kuvvetli bir tesanüt hissi içinde tek bir vücut hâline getiriyordu”.4

Bu tür bir ruh anlayışı ile hareket eden İttihatçıların, çoğunluğunun Osmanlı milliyetçisi olduğu söylenebilir. Bu arada, İttihatçıların çoğunlukla asker olduğu da düşünülürse, Türk unsuru ekseriyetine dayanan bir kısım asker aydın kesimin, uzun vadede Osmanlılık fikriyatını Türk milliyetçiliği için araç olarak görmüş oldukları anlaşılmaktadır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının pozisyonlarını bu kompozisyon içinde değerlendirdiğimizde, onların Genç Türklerin halefi5 ve ileride Türklüğün kurtuluşunu Misak-ı Millî sınırları içinde bir çözüm temeline oturtabilen grup olduğu görülür.

İşte böyle bir siyasî ve sosyokültürel ortamda Mustafa Kemal’in Harp Okuluna girişiyle birlikte sistemle hesaplaşması başlar. Mevcut sistemi sorgulayarak Türk toplumu adına istikbalde gerçekleşmesini arzuladığı değişimlerin fikrî temellerini zihninde hazırlar ve mefkurelerini çevresiyle tartışmaya başlar.6 Mustafa Kemal’in bu dönemdeki çevresi, 1899 yılında girdiği Harp Okulu öğrencileridir.7 Arkadaşları, daha çok Manastır İdadîsi’nden gelen kişilerdi.8 Mustafa Kemal’in hocaları ise; Necip Asım (Yazıksız), Rahmi Paşa, Fazıl Bey, Osman Efendi ve Naci (İldeniz) Bey gibi dönemin seçkin kişileriydi.9

Harp Okulunu 1902’de bitiren ve kurmay sınıfına seçilerek Harp Akademisi (Erkân-ı Harp) ne başlayan10 Mustafa Kemal, siyasetle aktif bir şekilde uğraşmaya bu dönemde başlamıştır. Hürriyetçi fikirlerini Harp Okulu öğrencilerine aşılamak için İsmail Hakkı, Ömer Naci, Ali Fuat (Cebesoy) gibi bazı arkadaşlarıyla birlikte el yazısıyla bir dergi çıkartmıştır.11 Asım Gündüz, Mustafa Kemal’in faaliyetleri için; “…bizler vatan, millet ve Türklük fikirlerini ilk defa Harp Akademisi yıllarında ondan duymuştuk.”12 demektedir.

Ali Fuat Cebesoy, hatıratında grubun liderinin Mustafa Kemal olduğunu söylemektedir. Mustafa Kemal liderliğinde hareket eden grubun çalışmaları kısa bir süre sonra ihbar edilmiştir. Dersliklerin birinde Okul Nazırı Ali Rıza Paşa tarafından suçüstü yakalanmışlar; ancak yine Ali Rıza Paşa’nın inisiyatifiyle ceza almaktan kurtulmuşlardır.13 İnkılâp tarihimizin kaynakları incelendiğinde Mustafa Kemal’in Harp Akademisi’nde başka bir vukuatına rastlanmamaktadır. Ancak Akademi’yi bitirir bitirmez tutuklanmıştır.

Vatan ve Hürriyet Cemiyeti Kuruluyor

Mustafa Kemal’in Harp Akademisi’nden mezun olduğu tarih 11 Ocak 1905’tir.14 Mustafa Kemal’in tutuklanması da hemen bu tarihten sonradır. Mezuniyetten sonra tayin olunacakları ordunun belli olacağı tarihe kadar oturmak üzere birkaç arkadaşıyla birlikte İstanbul’da bir ev tutmuşlar, burada toplantılar yaparak rejimi tartışmışlardır. Fakat onlar yine ihbar edilmişler ve silâhlı komite kurmak ve II. Abdülhamit’e suikast hazırlamakla suçlanmışlardır. Yapılan soruşturmalar sırasında Mustafa Kemal ve arkadaşlarının askerlikten atılmaları hatta sürgüne gönderilmeleri gündeme gelmiştir. Fakat yalnızca bir kınama cezası alarak bir aylık bir tutukluluktan sonra serbest bırakılmışlar15 ve tayinleri yapılmıştır.

O dönemde yeni mezun olmuş subaylar genellikle Rumeli’deki ordulara gönderilirken Mustafa Kemal ve arkadaşları için durum biraz farklı olmuş, aralarında anlaşmalarına rağmen tayinleri II ve III. Ordu yerine Erzurum’daki IV. Ordu ve Şam’daki V. Ordu’ya yapılmıştır. Mustafa Kemal, Ali Fuat ve Müfit (Özdeş) Şam’a gönderildi. Mustafa Kemal, rejime karşı tutumu nedeniyle devamlı gözaltında bulundurulması kaydıyla Şam’a gönderilmişti.16

Bu tarihe kadar hiçbir cemiyete üye olmayan, Mustafa Kemal’in mevcut rejime karşı çalışmaları Şam’da daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Mustafa Kemal, Şam’a gittikten sonra ordu kumandanlarından Lütfi Bey aracılığıyla Mustafa (Cantekin) isimli bir tüccarla tanıştı.17 Bu kişi, İstanbul’da Askerî Tıbbiye öğrencisi iken 1900 yılında rejime karşı davranışlarından dolayı tutuklanmış, 3 yıl kalebentliğe mahkûm edilmiş, 1903 yılında da Şam’a sürgüne gönderilmişti. Dr. Mustafa faaliyetlerine burada da devam etmişti. Mustafa (Cantekin), arkadaşlarından Albay Lütfi, Doktor Yusuf, Eczacı Reşit Tahsin, Veteriner Mehmet, Kimyacı Hüseyin, Kâzım Bey ve tüccardan Mahmut Beyler ile “Vatan” adında bir cemiyet kurmuş;18 muhtemelen 1905 yılının Haziran ile Ekim ayı arasında bir tarihte de Mustafa Kemal arkadaşı Müfit ile beraber bu Cemiyete katılmıştır.19 Başlangıçta Cemiyetin başkanlığını Lütfü Bey yapmasına rağmen onun faaliyetlerden çekilmesi sonucu yönetim tamamıyla Mustafa Kemal’e kalmıştır.20 Mustafa Kemal’in katılmasından sonra Cemiyet “Vatan ve Hürriyet” adını almış ve bu isimle anılmıştır.

Bu tespit, Mustafa Kemal’in çeşitli zamanlarda yayımlanmış hatıraları dışında önemli bir kaynak tarafından da doğrulanmaktadır. Osmanlı ordusunda görev yapmış Alman generallerinden biri olan Imhoff’un 1913’te yazmış olduğu makale, Mustafa Kemal ünlü olmadan çok önce yazılmıştır. Makalede, Şam’da ilk askerî örgütün Hacı Mustafa adında biri tarafından kurulduğu daha sonra Mustafa Kemal’in Selânik’te örgütün bir şubesini açtığı bildirilmektedir.21

Mustafa Kemal; Cemiyetin yönetimini üstlenmesinden sonra Suriye ve çevresinde hızlı bir şekilde teşkilâtlanma çalışmalarına başladı. Özellikle Yafa, Beyrut ve Kudüs’e giderek Cemiyetin şubelerini kurmaya çalıştı. Ancak Mustafa Kemal Yafa’da bazı başarılar elde ettiyse de, Suriye’deki çalışmaları istenilen düzeye ulaşamadı.22

O dönemde Suriye, bu tür faaliyetlerin kolayca yaygınlaşabileceği bir bölge değildir. Buna karşın Makedonya (Rumeli) hürriyet fikirlerinin kolayca yayıldığı ve taraftar bulduğu coğrafyadır. II. Abdülhamit Dönemi’nde askerî okullardan mezun olan genç subaylar genellikle bu bölgeye gönderilirlerdi. Bu bölgeden Avrupa ile temas oldukça kolay olduğu için genç subaylar hürriyet, meşrutiyet, milliyetçilik gibi fikirlerden daha çok etkilenmişlerdi. Mustafa Kemal de bu durumun farkındadır ve teşkilâtını yaygınlaştırmak için Rumeli’ye geçmesi gerektiğini düşünmüş, bölgesinden uzaklaşması yasak olduğu hâlde Mısır ve Yunanistan üzerinden Selânik’e kaçak olarak gitmiştir.23

Mustafa Kemal Selânik’te dört aylık bir rapor almayı başarmış ve burada bulunduğu Şubat-Mayıs 1906 tarihleri arasında Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin bir şubesini açmak için çalışmalar yapmıştı. Sonunda Harbiyeden sınıf arkadaşı Ömer Naci ile yine sınıf arkadaşları Hakkı Baha (Pars), Hüsrev Sami (Kızıldoğan), Selânik’teki Askerî Okul Müdürü Bursalı Mehmet Tahir, Selânik’teki Muallim Mektebi Müdürü İsmail Mahir ile birlikte Cemiyetin Selânik şubesini kurmuştur.24 Verilen bu isimler, Mustafa Kemal’in 1922 tarihli mülakâtında yer almaktadır.25 Ancak Hüsrev Sami Kızıldoğan, makalesinde Mehmet Tahir ve İsmail Mahir’den hiç bahsetmezken onların yerine Mustafa Necip’in26 ismini zikretmektedir. Afet İnan ise makalesinde Mustafa Necip’ten bahsetmemektedir.27 Cemiyete daha sonraki bir tarihte, ileride Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile münasebeti sağlayacak olan Mustafa Kemal’in Fransızca Öğretmeni Naki (Yücekök) Bey de katılmıştır. Mustafa Kemal’in Cemiyetin ilk kurucuları ile olan ilişkilerinin seyrini daha sonraki dönemlerde incelediğimizde bunların kendisine çok yakın olan isimlerden meydana geldiği görülür. Dolayısıyla Mustafa Kemal’in verdiği isimlerin doğruluğu kuvvetle muhtemeldir.

Cemiyetin Selânik şubesinin açılışında Mustafa Kemal, “…ben Suriye’de bir Cemiyet kurdum. İstibdat ile mücadeleye başladık. Buraya da bu Cemiyetin esasını kurmaya geldim…”28 demekle, Selânik’i bir mekân olarak seçmiş olduğunu ve bu bölgedeki ihtilâlci cemiyetlerin ilkinin meydana getirilişini vurgulamaktadır. Dolayısıyla Mustafa Kemal Selânik’te gizli teşkilât kuran ilk kişidir. Bu teşkilâtın ilk olmasına rağmen 1908 ihtilâlinin hazırlayıcısı ve öncüsü olduğu söylenemez. Çünkü 1908 hareketinde Enver ve Talat Paşalar daha ön plânda yer alacaklardır.

Bu arada, Mustafa Kemal’in Şam’daki görevinin devam etmesi ve İstanbul’da bu yönde gelişmelerin olması onun kısa bir süre sonra Selânik’ten ayrılmasını zorunlu kılacaktır. Çünkü İstanbul’dan kendisinin Selânik’te olduğunu öğrenenler olmuş, soruşturma başlatılmıştı.29 Böylece Mustafa Kemal’in başladığı iş yarım kalmış ve Mayıs 1906’da Suriye’ye dönmüştür.30

Mustafa Kemal’in dönüşünden sonra Cemiyetin Selânik şubesi de hiçbir ciddî faaliyet gösterememiştir. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti Selânik’te kurulmuş olan bu tür cemiyetlerin ilkidir. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti faaliyetlerindeki başarısızlığına rağmen mevcudiyetini Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin ortaya çıkışına kadar devam ettirmiş; varlığını kendi iradesiyle ilga yoluna gitmemiştir.

Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin Kuruluşu

Çalışmanın başlangıcında da belirtildiği gibi Makedonya’da Mustafa Kemal ve arkadaşlarından başka ihtilâlci fikirler ve İttihatçı ruha sahip kişiler dağınık da olsalar varlıklarını devam ettirmekteydiler. Bu tür kişilerden oluşan bir grup, Talat (Paşa) Beyin liderliğinde yeni bir teşkilâtlanma çalışması başlatmışlardı. Bu çalışmalar sonrasında Selânik’te Talat (Paşa), Mehmet Şükrü (Bleda), Mustafa Rahmi (Evranos) ve İsmail Canbulat’tan ibaret bir arkadaş grubu oluştu. Grup, 1906 yılı yazından itibaren yeni bir gizli cemiyet kurma imkânını araştırdılar. Bu sırada Naki Bey vasıtasıyla Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin varlığını öğrenmişler ve Vatan grubu üyeleriyle iş birliği yapmışlardır.31

Nihayet Eylül 1906’da on kişinin bir araya gelmesiyle Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu.32 Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin kurucuları Bursalı Tahir, Naki, Talat, Mithat Şükrü, Rahmi, Ömer Naci, Kâzım Nami, İsmail Canbolat, Hakkı Baha, Edip Servet idi.33 Dikkat edilecek olursa Bursalı Tahir, Ömer Naci, Hakkı Baha ve Naki Bey Vatan ve Hürriyet Cemiyeti üyeleridir. Daha doğrusu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin attığı temeller üzerine kurulmuştur.

Şam’da bulunan Mustafa Kemal’in Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kuruluşundan haberi olmamış, arkadaşları ona yeni cemiyetin kuruluşu ile ilgili bilgi verme gereği duymamışlardır. Bunun sebebini faaliyetlerin gizliliğinden dolayı haberleşme imkânının sınırlı olmasından kaynaklanmış olabileceği ihtimaliyle açıklamak mümkündür.

Tarık Zafer Tunaya, Uluğ İğdemir ve Hüsrev Sami Kızıldoğan eserlerinde Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin varlığından bahsetmeksizin Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin doğrudan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne dönüştüğünü yazmakta veya bu izlenimi vermektedirler. Enver Behnan Şapolyo ise, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile önce Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin birleştiğine ve sonra da bu ittifaka Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin katıldığını ifade etmektedir.34 İsabetli olmayan bu tespitlerin Mustafa Kemal’i Selânik’teki faaliyetlerde ön plana çıkarma arzusundan kaynaklandığı kanaatindeyiz. Ancak bu tarz yaklaşıma gerek yoktur. Çünkü ister Osmanlı Hürriyet Cemiyeti adıyla bir cemiyet olmaksızın Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne dönüştüğü tezi doğru olarak kabul edilsin; isterse Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne katılmasından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ortaya çıktığı tezinin gerçek olduğu varsayımıyla hareket edilsin, Mustafa Kemal, Selânik’te bu tür faaliyetlere öncülük eden ilk isimdir.

Aynı konuya değinen Ramsaur, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kuruluşunu Vatan Hürriyet Cemiyeti’nin tümüyle ortadan silinmesi gibi farklı ve pek isabetli olmayan bir tarzda açıklamaktadır. Bu tür yaklaşım tarzı Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin kurucuları arasındaki Vatan ve Hürriyet Cemiyeti mensuplarının mevcudiyetini görmemezlikten gelme anlamına gelmektedir.35 Fethi Tevetoğlu ise “Ömer Naci” adlı eserinde bir zamanlama hatası yaparak Selânik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nden daha önce açıldığını söylemektedir.36 Hâlbuki Mustafa Kemal Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni 1905 yılının Haziran ayından sonra kurmuş olmalıdır. Çünkü kendisine Dr. Mustafa’yı tanıştıran Lütfi Bey ile Dürzîler üzerine yapılan bir harekâtta karşılaşmışlardır.37 Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi’nce tespit edilen Atatürk’ün Askerlik Biyografisi’nde “11 Mart 1905’te Havran ve Kuneytara bölgelerindeki Dürzîlerin hükûmet kanunlarına karşı koymalarını tenkile me’mur birliklerle bu harekâta katıldı.” denilmektedir.38 Dolayısıyla Mustafa Kemal’in Dr. Mustafa ile karşılaşması ve Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ne katılması Mart 1905’den sonra olmalıdır. Mustafa Kemal, Cemiyetin Selânik şubesini kurmak için bu şehre 1905 sonunda veya 1906 başlarında gelmiş olmalıdır. Çünkü Mustafa Kemal Suriye’ye dönmek zorunda kalınca Akabe Harekatına katılmıştır. Akabe Harekâtı da Aralık 1905 ile Ekim 1906 tarihleri arasında yapılmıştır.39 Ayrıca Mustafa Kemal’in Selânik’ten döndükten bir iki ay sonra çektirmiş olduğu 15 Temmuz 1906 (2 Temmuz 1322) tarihli40 fotoğraf onun dönüş tarihinin Mayıs ayında olduğu anlamına gelmektedir. Ayrıca Mustafa Kemal’in Selânik’te en fazla dört ay kaldığı bilinmektedir. Çünkü, dört aylık bir sağlık raporu almıştı. Bu da göstermektedir ki Mustafa Kemal Şubat 1906’da Selânik’e gitmiştir. Vatan ve Hürriyet Cemiyetinin Selânik şubesinin açılış tarihi Şubat-Mayıs 1906 tarihleri arasındadır. Oysa Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, bilinmektedir ki; Eylül 1906’da kurulmuştur. Bu kronolojik sıra ve somut bilgilere göre Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selânik şubesi Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nden dört beş ay önce açılmış olduğu sonucuna varmak mümkündür.

Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nden önce Eylül 1906 yılında kurulduğunu doğrulayan diğer kaynak da 1912 yılında yayımlanmış “Yeni Usul Talim-i Kıraat” adlı bir ders kitabıdır. Faik Reşit Unat’ın ortaya çıkardığı bu kitabın beşinci cildinde İttihat ve Terakki’den bahsedilmektedir. Bu kitapta 1889’da kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti anlatıldıktan sonra şöyle denilmektedir; “Bunun üzerine eski Hürriyet Cemiyeti azasından on zat birer suretle tanışarak görüşerek esas bir teşkilât yapmaya karar verdiler. Uzun uzun münakaşalardan sonra merkez-i umumî Selânik’te olmak üzere Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni büsbütün yeni bir tarzda vücuda getirdiler…”.41

Bu kitabın 1912 yılında yayımlanması eserin objektif bir kaynak olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Eserde bahsedilen olaylar ile Mustafa Kemal’in Afet İnan’a anlattığı ve Belleten’de yayımlanan hatıralarında yer alan olaylar bir birbiriyle örtüşmektedir. Dolayısıyla Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin Selânik’te ihtilâlci bir örgüte öncülük etmiş olması açılışından bu Cemiyetin ilk temelini atan kişinin Mustafa Kemal olduğu bir gerçektir. Ancak daha ileri giderek onun bir lider olarak II. Meşrutiyet’in hazırlayıcısı olduğunu iddia etmek ise abartılı bir yaklaşım tarzı olacaktır. Çünkü kendisi Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selânik şubesini kurup Suriye’ye döndükten sonra bu şube bir faaliyet gösteremeyip dağılmış, dolayısıyla olayların kontrolü de Mustafa Kemal’in inisiyatifinden çıkmıştır.

Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nden, İttihat-Terakki’ye

Ahmet Bedevî Kuran’ın, Paris’ten Selânik’te bulunan Hatip Naci (Ömer Naci) veya Hüsrev Sami (Kızıldoğan) Bey’e yazdığı 6 Ağustos 1906 tarihli mektup İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yurt içindeki gizli gruplarla ilişkilerinin başladığı dönemi göstermesi bakımından önemlidir. Burada merkezi Paris olan İttihat ve Terakki Cemiyetinin Selânik’te bir şubesinin kurulması istenmektedir.42 Bu tarihte henüz İttihat ve Terakki’nin Selânik’te bir şubesi yoktur. Bunun yanı sıra Osmanlı Hürriyet Cemiyeti de kurulmamıştır. İlginç olan mektubun Vatan ve Hürriyet Cemiyeti üyelerine gönderilmiş olmasıdır. Bu da göstermektedir ki Paris’teki İttihat ve Terakkinin dolayısıyla da Mustafa Kemal’in faaliyetlerinden haberdardır.

Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, kuruluşundan kısa bir süre sonra, hızla gelişen yer altı çalışmaları sonunda kök salmış ve yayılmıştı. O kadar ki, “Rumeli’de İttihatçı olmayan tek subay bulmak imkânsız”, hâle gelmişti. Cemiyet, Abdülhamit rejimine karşı hürriyetçi bir akımın başeylemcisi olmuştu.43 Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin büyümesi yeni teşkilâtlanmaların oluşumunu hızlandırdı ve Enver Bey Cemiyet’in Manastır şubesini, Sahip Molla ise İstanbul şubesini faaliyete geçirdi. Mart 1907’ye gelindiğinde, Talat Bey ve Cemiyet’in diğer ileri gelenlerinin isteği üzerine Hüsrev Sami ve Ömer Naci Beyler Paris’e gönderildi. Bunların görevleri; yurt dışındaki muhaliflerden Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin ile ilişki kurup Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne yakın olanlarla birleşme yolları aramak; şayet bu niyet gerçekleşmezse orada bir yayın organı çıkartmaktı. İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Osmanlı Hürriyet Cemiyeti yakınlaşması sağlandıktan44 sonra Ahmet Rıza, Dr. Nazım’ı Paris’ten Selânik’e gönderilmesiyle 27 Eylül 1907’de iki örgüt birleşmiştir. Cemiyetin adı Osmanlı Terakki ve İttihat olmuştur.45 Bu isim daha sonra değiştirilerek İttihat ve Terakki adını alacaktır.

İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde sağlanan bu birleşme; bölgesel nitelikli, küçük çaplı örgütleri kendi yapısı içine alan bir kaynaşmayı sağlamıştır. Cemiyetin yapısı içine aldığı bir dernek de Şam’da kurulmuş olan Mustafa Kemal Beyin Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’dir. Böylece, dıştan içe ve içten dışa gelişen iki akım birleşmiş oluyordu. Birleşme teşebbüsü bir ihtilâl taktiği olarak, 1889’da olduğu gibi, yine Paris’ten geliyordu. Teklif, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Heyet-i Aliye’sinde görüşülmüş, gizli oylama sonunda kabul edilmiştir.46

Bu arada Mustafa Kemal Paşa’nın Suriye’de Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin yayılması hususunda gösterdiği çaba sonuçsuz kalmıştır. Kudüs, Yafa ve Beyrut’taki faaliyetleri Cemiyet teşkilâtının genişlemesine imkân sağlamaması, onda Selânik’e tayin yoluyla gitme düşüncesinin ağırlık kazanmasına yol açmıştır. Gerçekten de Arapça konuşan ve geri kalmış bir Suriye’nin bu tür siyasî ve fikrî faaliyetlerin gelişmesine uygun olmadığı aşikârdır. Mustafa Kemal’i Selânik’e çeken bir diğer sebep de burada kendi geçmişinin olması ve faaliyetleri için gerekli desteği Selânik’te bulma ümididir.

Mustafa Kemal 20 Haziran 1907’de 5. Ordu Kurmay Dairesi’ne kolağası olarak atandı. Fakat arkadaşlarını araya sokarak tayininin 3. Orduya çıkmasını sağladı. Bu tayin 16 Eylül 1907’de gerçekleşti ve tayin olduğu 3. Ordunun merkezi Manastır’da olmasına rağmen Selânik’te kalmaya çalıştı ve bunu başardı.47


Yüklə 11,63 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   116




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin