Özkan piŞKİn zaman evren insan iÇİndekiler



Yüklə 0,56 Mb.
səhifə8/8
tarix21.11.2017
ölçüsü0,56 Mb.
#32488
1   2   3   4   5   6   7   8

Neden Olmasın ?.

Her ne kadar kuantum kuramındaki bazı konular veya kozmolojide Big Bang öncesinin açıklamaları “söylentisel” olsa da buraya kadar büyük çoğunluğu bilimsel kabul edilen görüş ve hipotezleri gözden geçirdik. Şu da bir gerçek ki bugünkü tanımlamasıyla bilimimiz her şeyi açıklamaktan uzak. O halde bilimimizin sınırlarını genişletirsek bazı sorunlara çözüm bulamaz mıyız ?. Sanırım okur, nereye gelmek istediğimi tahmin etmeye başladı.

Bitkilerden hayvanlara ve insana kadar canlı varlıklarla ilişkili pek çok açıklanamayan olay bugün için biraz spekülatif olsa da değişik bir bakış açısıyla ele alınamaz mı ?. Kitabın bu son kısmının yazılmasında amaç, mistisizmle açıklanan veya açıklanmaya çalışılan soruları bugünkü/yakın gelecekteki bilimimizle ne derece açıklayabileceğimizi, bilimden ümit kesmememiz gerektiğini vurgulamaktır. Önce bu olayların neler olduklarına bir göz atalım.
Tohumların yeşermesi, fidelerin büyümesi üzerine yapılan araştırmalar, düşüncenin etkili bir rol oynayabileceğini göstermektedir (Tocquet, 1989). Bazı bitkilere işkence yapılmaya (yapraklarının sıcak suya batırılması, yakılması gibi) kalkışıldığında; bir bitki katili deneycinin odaya girmesinde bu bitkilerin gösterdiği tepkiler kaydedilmiştir (Ward, 1979).
Hayvanlarla ilgili, bizim için olağan dışı olan olay sayısı daha da kabarıktır. Kan hücrelerinin, mikropların, bitkilerin, mayaların başka canlı türlere yapılan zarara duyarlılık gösterdiklerini pek fazla kimse bilmez ama, köpeklerin, kedilerin yüzlerce kilometreden sahiplerini, evlerini bulduklarını; kuşların, balıkların binlerce kilometre mesafelere göç ederek yanılmaksızın gidecekleri yerlere ulaştıklarını çoğumuz duymuş veya okumuşuzdur. Bu olayları açıklamak için Dünya’nın manyetik alanına, kutupsal ışınlamalara, yıldızlara göre yön bulma gibi yöntemler ileri sürülmüştür. Oysa, bu yöntemleri safdışı bırakacak deneylerde de hayvanlar yerlerine ulaşmışlardır. Hayvanlarda izlenen pek çok bu tür olay paranormal (normal dışı) bir yetenek midir?, yoksa hayvanların duyularının insanlarınkinden çok üstün olmasına (duyu ötesi algı) veya önseziye sahip olmalarına mı bağlıdır?. Hayvanlardaki bu altıncı duyu (duyu ötesi algı) veya içgüdü neden insanlarda bu derece gelişmemiştir?. Duyu ötesi algı yavaş yavaş geliştirdiğimiz bir yetenek, ya da insanın evriminde ve salt zihinsel düzeyde yer alacak bir sonraki aşamamıdır?. Yoksa bugün yitirmiş olduğumuz eski bir yetenek midir?. Eğer böyleyse hayvanlardaki altıncı duyuyu incelememiz gerekmez mi?. Amerika Birleşik Devletleri’nin çeşitli üniversitelerinde yürütülen araştırmalar daha çok bu yeteneği kaybettiğimize işaret ediyor. Şempanze ve makak maymunlarının sahip olduğu 510 adet DNA parçacığının insanlarda silindiği anlaşılmıştır.
İnsan kaynaklı olağanüstü olayların bir kısmı Çinli’lerde M.Ö.22 yüzyıllarda, Ortadoğu’da Musa peygamber zamanında bilinen ve kullanılan olaylardır. Bu olayların tarihçesi, falcılar, büyücülerle ilk insan topluluklarına kadar götürülebilir. Günümüzden iki yüzyıl önce bu olaylar daha kolay kabul ediliyordu. Ancak, beyinden kaynaklandığı değil, şeytanla ilişki kurma sonucu olduğu düşünülüyor ve çok ağır cezalandırılıyorlardı.

Bu olaylar, sınırları olduğunca geniş, açıklanamayan olaylar dizisidir. Açıklanamayan zihinsel güçleri tanımlamak için paranormal (normal üstü, ötesi) veya psi sözcüğü kullanılır. Kitabın boyutlarını çok aşacak birçok olaydan, bilimsel kontrol altında gerçekleştirilmiş sadece birkaç tanesine değineceğiz. Fakat önce, paranormal olarak nitelendirilen bazı olayların tanımlamalarını yapmalıyız.


Gözleri kullanmadan gerçekleştirilen görme olayına ruhsalgörü (klervoyans, metagnomi) ya da durugörü denir. Saklı, gizli düşünceleri, şeyleri, gelecekteki olayları bilmek, görmektir. Telepatiden ayırtlanması güçtür.
Uzaduyum (telepati) bir kişinin zihnine sinyal gönderme veya ondan gelen sinyali almaktır. Diğer bir deyişle düşüncenin iletilmesidir. Telepatik nitelikli bağlantıların ikizler arasındaki varlığı; annelerin (hayvan veya insan) küçük çocuklarının hastalığı, başlarına gelen felaketleri içgüdüsel olarak sezdikleri bilinen fakat kanıtlanamayan olaylardır. Bu tür sezgilerin tüm insan türünün kalıtsal özellikleri arasına girmesi beklenebilir mi ?. Diğer paranormal nitelikler gibi bu sezgisel nitelikler de ileri yaşlarda neden kaybolmaktadır ?.

Telepati ile düşünce, şekil, yazılı metin ve rakamlar iki kıta arasında (Amerika-Avrupa) iletilebilmiştir. Gönderen ve alan kişilerin zamanlamasında farklılık olabildiği gibi alıcı gönderilen mesajı değil gönderilecek olanı da algılayabilmektedir. Göndericilerin grup halinde çalışması, sanki sinyali kuvvetlendiriyormuş gibi iletişimde başarıyı arttırır gözükmektedir. Göndericiyi çevreleyen metal levhalar, elektromanyetik alanlar, ultrasonlar, Faraday kafesleri telepati mesajlarının iletilmesini engellememekte, hatta deneğin yeteneğini arttırmaktadır. Demek ki iletişim bildiğimiz elektromanyetik dalgalardan farklı bir yolla gerçekleşiyor. Paranormal olayları ciddi şekilde inceleyen Charles Richet, bu olayların “zeki kuvvetlere” ya da aklın bilinmeyen yetilerine bağlı olduklarını; bunların fizik, biyolojik ve psikolojik yasalarını halen bilmediğimizi söylemiştir. Khérumian, telepatinin, gönderici ile alıcı arasında oluşan süreçlerin senkronizasyonundan doğan bir rezonans olduğuna inanmıştır.


Psikokinezi genel anlamda cisimlerin zihin gücüyle hareket ettirilmesidir. Burada, iki ünlü medyumun deneylerinin ne kadar çarpıcı olduğunu görebiliriz. Rus medyum Nelya Mikhailova su dolu bir kaba kırılan taze yumurtanın sarısını akından beyin gücüyle ayırıyor sonrada tekrar birleştiriyordu. Çalışması sırasında medyumun kafasına bağlanan elektrotlarla beyninin yaydığı elektrik sinyaller, manyetik alan ölçülmüş, nabzı 240 atıma yükselmiştir. Bedeni çevresindeki manyetik alanın yoğunluğu artmış ve bütün bu etkinlikler doruk noktasına ulaşınca senkronize olmuşlardır. Bu duruma gelince cisimleri hareket ettirebiliyordu. Yoğun etkinlikten sonra vücut ağırlığı 1 kilogram kadar azalmaktaydı. Diğer ünlü medyum İsrailli Uri Geller’in çatal kaşıkları, metal çubukları beyin gücüyle bükmesi, senelerdir çalışmayan saatleri bir süreliğine çalıştırması, bu maddelerin moleküllerinin yerlerini değiştirmesiyle açıklanmıştır.
En başarılı duyu ötesi algı uygulayıcıları ve birçok medyum en verimli deneylerini gevşemiş ve dalgın bir ruhsal durum halinde (beynin alfa ritmi hali denilen) olduklarında gerçekleştirmektedir. Beynin bu duruma geçmesini sağlayan istenç dışı koşullar arasında epilepsi (sara), beynin yetersiz oksijenlenmesi, rüya görme, hipnoz ve uyuşturucular sayılabilir. Duyu ötesi algı yeteneği istençli yapılacak nefes alıp-verme, yoga vd gibi egzersizlerle geliştirilebilir. Birçok parapsikolog değişmiş bilinçlik durumunun paranormal olayların gerçekleşmesinin temelinde bulunduğunu kabul eder. İddia edildiği gibi duyu ötesi algı yeteneğimizi bilinçli zihin engelliyorsa, bu yeteneğin düşlerde belireceğini düşünmek mantıklıdır. Diğer bir deyişle, günlük yaşantımızda beyin, normal duyularımızın verimli çalışması ve biyolojik mekanizmaların etkinliğini sağlamak için duyu ötesi algıları sınırlıyor, dışlıyor. Bu sonuncular, bazı beyinlerin dışlayamadıkları olaylar olarak veya beynin kısıtlayıcı rolünün, meditasyon, hipnoz, uyuşturucular, uykuyla azaltılması ya da kaldırılmasıyla etkinlik kazanıyorlar diye düşünülebilir.
İngiliz filozofu William James insanın, Bentov’un “evrensel zihin” dediği, sürekli olan bir kozmik bilinç içinde olduğunu düşünür. Bu evrensel zekanın bir parçası her birimizin bedenine nüfuz ederek orada maddesel olmayan ikinci bir beden, bilgi “bedeni” (psişe, geleneksel olarak can) oluşturur. Can nedir diye sorulacak olursa benim görüşüme göre nükleer reaksiyonlar dışında maddeyi enerjiye, enerjiyi maddeye çevirme özelliğidir derim. James hipotezini şöyle tamamlar. Bu kozmik bilinci biz kendi zekamız veya bilincimiz sanırız. Halbuki evrensel zihnin bilgileri, yani düşüncenin elemanları, James’e göre dışarıdan, psişik yükler olan psikonlarla getirilir. Bu psikonlar birbirinden uzakta farklı kişilerin psişelerine girer. Filozof James telepati olayını böyle açıklamaktadır. Bence, kozmik bilgilere başvurmak yerine, paranormal olaylarda düşüncenin “maddeleşmesi” dediğim açıklama daha hoş görünüyor. Şöyle ki. Düşüncenin, beyindeki nöronların belirli bir desen oluşturmak üzere enerji aracılığıyla iletişime geçmesiyle oluştuğu biliniyor. Bu enerji kendini küçük akımlarla belli ederek elektromanyetik dalgalar şeklinde ya da keşfedilmesi gerekecek, beyinden kaynaklanan olası atom altı parçacıklar halinde çevreye yayılır. Önemli olan bu düşünce enerjisinin odaklanmasıdır. Paranormal yeteneklere sahip kişiler bunu bir ölçüde gerçekleştirmektedirler. Sinyalleri kuvvetlendirecek aygıtların üretilmesi bilimde bir çığır açacaktır. Yukarıdaki hipotezimiz geçerliyse, köpeğin kilometrelerce uzaktan sahibinin gönderdiği sinyallerin evine yaklaştıkça kuvvetlenmesini izleyerek yolunu bulması; bir medyumun kapalı zarf içindeki yazıyı, şekli okuması tanımlaması daha kabul edilebilir açıklamalar bulabilir. Robert Tocquet’nin dediği gibi beklide canlı madde, bilimin ortaya koyamadığı yeteneklere sahip, beynimiz bu canlı molekülleri yönetmeyi öğrenerek harikalar yaratabilir. Bunun bir ütopya olmadığı ve çok uzak olmayan bir gelecekte gerçekleşeceği son yıllarda yapılan araştırmalardan çıkarılabilir. Bilim artık şimdiye kadar ihmal ettiğimiz beynimizin fizyolojisi hakkında önemli gelişmeler elde etmeye başladı. Bunun kanıtını 2011 yılı Nisan ayı başında gazetelerde okuduk. Alman bilimcileri sadece beyin gücünü kullanarak bir otomobili hareket ettirmeyi, manevra yaptırmayı ve durdurmayı başardılar. Araba dışında duran sürücünün kafasının çevresine beyin dalgalarını algılayabilen bir cihaz yerleştirildi. Sürücü, sağa dön, sola dön, ilerle gibi her bir komut için tavşan, ağaç, çiçek gibi simgeler düşünüyor. Düşüncesinin beyin dalgaları bilgisayara iletiliyor. Bilgisayar programı da gelen simgelerin karşılığını arabaya uygulatıyor. Her komutun bir simgeye karşılık geldiği yazılımda, beyin dalgalarını algılayan sistem bir saniye içinde arabayı yönlendiriyor.
1970’li, 1980’li yıllarda paranormal olayları bilimsel bir şekilde kuantum kuramından yararlanarak açıklayan makaleler yazılmaya başlamıştı. Bir kısım bilim insanı paranormali incelemeye değer konu saymalarına karşın diğer kısmı şiddetle karşı çıkmış ve çıkmaktadır. Örneğin Gribin (1984) kuantum kuramını paranormal olaylara uygulatanların kendilerini aldattıklarını yazmıştır. Bu karşı duruşta, işin ucunun birazda kuantum kuramcılarına dokunacağını düşünmek pek haksız sayılmaz. Öğrendiğimize göre belirsizlik ilkesi kuramın temel ilkesidir. Bir elektronun davranışı bir gözlemcinin deneyi gözlemleyip gözlemlemediğine göre farklı olabiliyordu. O halde diyor Ward (1979), paranormalin bilimselliği kanıtlanırsa bilimsel sayılan birçok deneyin sonuçları geçersiz kılınmış olacaktır. Çünkü örneğin, eğer psikokinezinin işlerliği varsa, bir deneycinin yaptığı deneyin sonuçlarını kendi kuramlarına uygun düşürmek için bilinçdışı bir güç harcadığı düşünülebilecektir. Neyse ki aşağıdaki satırlarda görüleceği üzere nihayet bu bilimsel bağnazlık artık yepyeni bir bakışla aşılmakta, bilime umutvar ufuklar aralanmaktadır.
Her ne kadar doğrudan paranormal olaylara yönelik olmasa da fizikçi Mustafa Erol’un Dokuz Eylül Üniversitesi’nde 2011 yılı Mart ayında verdiği bir dizi konferansta bu olayların kaynağını oluşturan beyin-bilinç-düşünce sorununun kuantum mekaniği çerçevesinde incelenebilerek çözümler üretilebileceği aşağıdaki özetten anlaşılmaktadır. Binlerce yıldır çok şey öğrendik, atomu parçaladık, evreni az-çok anlıyoruz ama kendimiz, özellikle de beynimiz ve etkinlikleri hakkında pek az bilgiye sahibiz. Kuantum mekaniğinin kurucularından Bohr’un daha 1920’li yılların sonunda “ beynin mükemmel bir kuantum nesnesi olduğunu ve ölçme probleminin insan bilinci üzerinde test edilebileceğini” ifade etmiş olmasına karşın, beklide beyin cerrahisinin yetersizliği ve yukarıda değinilen bilimsel bağnazlık nedeniyle bu yolda araştırmalar yapılmamıştır. Nöron altı boyuttaki incelemelerde klasik fizik yasalarının yetersiz kaldığının, bunun yerine kuantum fiziği yasalarına gereksinim olduğunu 20 yıl kadar önce Roger Penrose tarafından ortaya atılmıştır. Sanırım bu cesur adımdan sonra bu yöndeki mültidisipliner

çalışmalar hız kazanmıştır.


İşte fizikçi Erol’un konferanslarından alıntılar.

Son araştırmalar, düşünce, bilinç, duygu, inanç gibi soyut metafizik olduğu kabul edilen kavramların atom ve atom altı fiziksel olabileceğine işaret ediyor. Özellikle anestezi uygulamaları beynin “maddesine” yapılan maddi etkiler, bilinç, akıl ve düşünce yapısını eşzamanlı değiştirmesi bu kavramların maddi, yani enerji karşılıklarının olmasını gerektirir. Düşünsel etkinliklerin fiziksel anlamda enerji değeri taşıdıklarını şu veriler desteklemektedir.


i) Bedenin kütle olarak %2 sini oluşturan beyin vücudun tükettiği oksijenin %20 sini, glikozun %25 ini harcar. Bu enerji kaybolmayacağına göre büyük bir oranda beynin düşünsel etkinliklerinde tüketilmektedir.
ii) Beyin, glikozu enerji üretiminde kullanır. Deneyler net bir şekilde göstermiştir ki glikoz tüketiminde sorun olması hemen bilinç kaybı olarak kendini gösterir. Ayrıca, “fonksiyonel beyin görüntüleme” teknikleri, beynin göreli olarak daha aktif bölgelerinin daha fazla enerji tükettiğine işaret ederler.
iii) Beyin karmaşık işlemleri gerçekleştirirken uyku durumuna göre daha fazla enerji harcar.
iiii) Yoga, reiki gibi bilinçli konsantrasyon uygulamaları beynin maddi dünyasını etkiler ve değiştirir.
Eldeki aygıtlar beynin sadece beyin zarı civarındaki sınırlı sayıdaki değişimlerin bazılarını gösterebilmektedir. Yani veriler halen kabadır. Yine de beyin etkinliklerinin EEG frekanslarında önemli farklar vardır.
Dalga adı Frekans (Hz) Tipik etkinlik

Delta 0.5 - 3.5 Yetişkinlerde uyku hali

Teta 4 - 7 Yetişkinlerde tembellik hali

Alfa 8 - 14 Gözleri kapalı tutma

Beta 15 - 38 Meşgul, etkin endişeli düşünme

Beta (orta) 15 - 21 Düşünme, etkin konsantrasyon

Beta (yüksek) 22 - 38 Stres, kaygı…

Gama 39 - 100+ Belirli beyin motor işlevleri


Yukarıdaki yeterince sağlıklı olmayan verilerin bile Planck denklemine (E=h.v)

uygulanmasıyla ilginç “düşünme kuantaları” elde edilebilir.


En az beyin etkinliği (Delta) hali için Emin=4.14x10-15 eV; en üst beyin etkinliği (Gama) hali için Emax=4.14x10-13 eV bulunur. Bu sınır enerji değerleri, atom dünyasında karşılaşılan enerji değerlerinden (1 eV) 100 trilyon kez daha düşüktür ve oda ısısı gibi çevre faktörlerinden etkilenmezler. Bunun bir anlamı da nöronların içinde meydana gelen olayların kuantum fiziğiyle açıklanabilirliğidir. Erol bu tartışmalardan sonra kuantum ilkeleriyle beyin etkinlikleri konusunda ne gibi sonuçlar elde edilebileceğine değinmiştir.
i) Özgür irade (istenç)

Kuantum etkilerinin makroskopik boyutlarda bilimsel olarak gözlendiği birçok deney günümüzde başarıyla gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla, insan bilincinde sayısız olasılık arasından birinde özgürce mi yoksa yönlendirilerek mi karar kılındığı konusunda, bu kuramın “süperpozisyon ilkesi”, “ölçme problemi”, “dalga fonksiyonunun çökmesi” etkileri kullanılarak çözülebilir.


ii) Bilgi analizi ve karar verme

Kuantum mekaniğinin “belirsizlik ilkesi”, “kuantum takıntılığı/dolanıklığı”, “dalga fonksiyonunun çökmesi” ve “kuantum zeno olayı” gibi bazı fonksiyonel özellikler bilgi analizi ve karar verme gibi son derece karmaşık bilinç fonksiyonlarının anlaşılmasına ve çözümlenmesine çok ciddi alternatifler oluşturmaktadır. Kuantum takıntılığı kuantum olaylarının yerel olmadığını ifade eder ve zihinsel etkinliklerde bu olayın etkili olması (telepatiyi açıklayabilmesi) kuvvetle olasıdır. Bilincin kuantum mekaniksel bir sistem olduğu düşünüldüğünde birbirinden çok uzaklarda bulunan iki veya daha fazla bilincin (canlının) bu ilke gereği etkileşmesinin mümkün olacağı sonucu ortaya çıkıyor. Yüzlerce kilometre mesafeden sahibini bulan köpeği örneğini hatırlayınız. Kuantum zeno olayı “kararlı olmayan (radyoaktif) parçacıklar ya da kuantum sistemler yeterince sık aralıklarla gözlemlendiğinde (ölçüldüğünde) asla aynı bir kuantum haline indirgenemezler” olarak özetlenebilir. Bu olay dalga fonksiyonunun çökmesini engelleyen olaydır. Sadece “ölçüm” değil aynı zamanda “çevreyle etkileşim” ve “stokastik/olasılıklı alanlar” da dalga fonksiyonunun çökmesini engellemektedir. Son yıllarda kuantum Zeno olayının “bilincin kantum durumlarını süperpozisyon olarak tutması” ve beyinde belli “kararların alınması” olayında etkin olan mekanizma olduğu konusunda ciddi çalışmalar yapılmıştır.


iii) Bilinç dalga fonksiyonunun çökmesine neden olur.

Kuantum mekaniğinde bir sistemin olası durumlarını ifade eden dalga fonksiyonları süperpozisyon etkisiyle açıklanır. Yani her durum bir ölçüm yapılana kadar belli olasılıkla gerçekleşebilir. Bilinçli bir gözlemcinin ölçüm yapması bu olasılıklardan birinin gerçekleşmesini sağlar ve gözlemci sadece ölçtüğü durumu gerçek olarak algılar ve diğer olası durumlar ortadan kalkar. Böylece “dalga fonksiyonunun çökmesi” ya da “kuantum eşzamanlı/eşfazlı olmama”, kuantum mekaniğinden klasik dünyanın nasıl gerçekleşebileceği konusunda ciddi ipuçları vermektedir. Medyum olmayan bizler klasik evrende (günlük yaşam) hep bir “klasik gerçek” görür ve algılarız, çünkü “eşfazlı olmama/dekoherans” diğer olasılıkları hemen ortadan kaldıran son derece hızlı bir mekanizmadır.


iiii) Geçmiş deneyimlerimiz, bilinçli kararlarımızda ve hissettiklerimizde birinci derecede etkide bulunur.

Bilinç düzeyimiz ve halimiz anlık olarak karşılaşılan durum karşısında kuantum mekaniksel anlamında süperpozisyon ilkesi gereği var olan olası durumlarından herhangi birine mi indirgenir?. Bilinç durumumuzun hangi olası duruma indirgeneceği (bilinçli seçim) birincil derecede geçmişte yaşadıklarımız, tercihlerimize bağlıdır. Bir kuantum sistemi olan bilincin hangi “kuantum haline” indirgeneceği o ana kadar yaşanan deneyimlerle yakından ilişkilidir. Herhangi bir konuda karar vermeden önce bu olası durumları bilincimiz çok hızlı bir şekilde gözden geçirir ve ancak bir tanesine karar verir, buna “bilinçli seçim diyebiliriz.


Yukarıdaki görüşlerin, yorumların eleştirilecek tarafları, noksanları olabilir, fakat unutmayalım ki daha işin başındayız. Bilinç, düşünce, akıl, duygu, inanç kavramları soyut kavramlar olmayıp kuantum yasalarının yönetiminde gelişen “enerji nesneleri” gibi gözüküyor. Fizikçiler, nörologlar, psikologlar, parapsikologlar, fizyologlar ve diğer bilimciler bu yolda ortak çalışmalar yapmalıdır. Umutlarımız her zamandan daha fazladır.
Einstein’ın teorilerinin ezberimizi bozduğu, dünyaya, evrene bakış açımızı değiştirdiği, fizikte devrim yarattığı inkar edilemez. Ama bence Kuantum Kuramı her şeyi alt üst etti, klasik fizikteki determinizmin çanına ot tıkamasıyla bilimsel düşünme tarzını tepe taklak getirdi. Öyle yeni ufuklar açtı ki, belirli olasılık değerleri çerçevesinde “çılgınca” hipotezler üretmek bile garipsenmiyor artık. Örneğin ışık hızı (veya diğer elektromanyetik hızlar) ile çalışan astronomlar evrenin sadece geçmişini görebiliyorlar. Hızları ışık hızından çok yüksek takıntılı fotonlar arasındaki etkileşme hızı, veya gravitonlar, veya yeni keşfedilecek çok hızlı parçacıklar ile çalışsalardı evrenin “şimdisini” görürlerdi. Düşünebiliyormusunuz ne büyük bir gelişme olurdu ?.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

ALLMANN, S. Ve BALDWİN, I.T (2010). Insects Betray Themselves in Nature to Predators by Rapid İsomerization of Green Leaf Volatiles. Science, Vol. 329, 5995: 1075-1078.
BENTOV, İ. (1977). Stalking the Wild Pendulum. Destiny Boks/İnner Traditions İnternational. Vermont, United States.
BOGDANOV, I. & BOGDANOV, G. (2010) Le Visage de Dieu. Editions Grasses & Fasquelle. Paris. 283 s.
CAMAZİNE, S., DENEUBOURG, Jl., FRANKS, N.R., SNEYD, J., THERAULAZ, G. & BONABEAU, E. (Eds) (2001). Self-Organization in Biological Systems. Princeton, NJ. Princeton University Press.
DİNG, G., KANG, J., LİU, Q., SHİ, T., PEİ, G. & Lİ, Y. (2006). İnsights into the Coupling of Duplication Events and Macroevolution from an Age Profile of Animal Transmembrane Gene Families. PLOS Comput Biol. 2(8): el02. DOİ:01371/Journal.pcbi.0020102.
FEİBLEMAN, J.K. (1954). Theory of İntegrative Levels. Brit. J. Phil. Sci., 5: 59-66.
FEYNMAN, R. (1995). Fizik Yasaları Üzerine. TÜBİTAK popüler Bilim Kitapları. 207 s.
FRAZER, J.G. (1890). The Golden Bough. The Roots of Religion and Folklore. London.
GEDİK, İ. (2008). Doğadaki Oluşum Mekanizmasıyla İnsanlığın Sorunlarının Çözüm Yolu. Okyanus Yayınları. İstanbul, 240.
GRİBBİN, J. (1984). İn Search of Schrödinger’s Cat, Quantum Physics and Reality. 293 s.
HAKEN, H. (2000). İnformation and Self- Organization. A Macroscopic Approch to Complex Sistems. Springer Verlag. 222 s.
HAWKİNG, S.W. (1988). Zamanın Kısa Tarihi. Büyük Patlama’dan Kara Deliklere. Doğan Kitapçılık. 198 s.
HAWKİNG, S.W. & MLODİNOV, L. (2011). Y a-t-il un Grand Architect dans l’Univers?. Odile Jacob.

KLEİN, E. (2002). Le temps, son cours et sa fleche. Université de tous les savoirs. Editions Odile Jacob, Paris.


LA QUATRİEME DİMENSİON (1990. Editions Time-Life.
LUMINET, J-P. (2002). Le temps, son cours et sa fleche. Université de tous les savoirs. Editions Odile Jacob, Paris.
OSSERMAN, R. (2000). Evrenin Şiiri. Kozmosun Matematiksel Bir Açıklaması. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları. 249 s.
PATEL, A. D. (2008). Towards Understanding the Origin of Genetic Languages. İn Abott, D, Davies, P.C.W. & Pati, A.K. (Eds)(2008). Quantum Aspects of Life. İmperial College Pres. 581 s.
PENROSE, R. (1989). The Emperor’s New Mind. Oxford Univ. Pres.
PRİGOGİNE, I. & STENGERS, I. (1988). Entre le Temps et l’Eternité. Librerie Artheme Fayard. 222 s.
SALARD, D., BAAS, A., BRANCİARD, C., GİSİN, N. & ZİBİNDEN, H. (2008). Testing the speed of “spooky action at a distance”. Nature. Vol. 454, p 861.
SİEGEL, D.J. (1999). The Developping Mind. Guilford Pres. 412 s.
TREVARTHEN, C. (1996). Lateral asymmetrries in infancy: İmplications for the developement of the hemisheres. Neuro-science and Biohavioral Rewiews, 20, 571-586.
WARD, B. (1979). Altıncı Duyu. Duyuötesi Algı. Çeviri: İpek Babacan. Remzi Kitabevi Yayınları. İstanbul. 94 s.



Yüklə 0,56 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin