Hâricî kesimlerin sosyo-psikolojik özellikleri göz önüne alındığında,
onların müsamahasız, dar görüşlü fikir ve tavırlarının arka planı belli ölçüde
aydınlanmaktadır.
Haricîler’in, daha çok yeni müslüman olan kesimlerden geldikleri görül-
mektedir. Vahiy ve sünnet terbiyesi altında yetişmiş sahâbe neslinin aksine
bu kesimler, Hz. Peygamber’in son yıllarında çöl ve dağlık bölgelerden
Medine’ye gelerek İslam’a giren, az bir müddet şehirde kalıp, o sürede ne öğ-
rendilerse bu bilgiyle kabilelerine geri dönen Müslümanlardı. Ezberlerindeki
Kur’an bilgisi yegane kaynaklarıydı. Bununla yetinmek durumundaydılar.
Bilgisiz ve kültürsüz kesimlerden geliyorlardı.
Haricîler, inançlarına samimi şekilde bağlı insanlardı. Bu yüzden bildik-
leri yahut bildiklerini sandıkları hususları büyük bir taassupla savunuyorlardı.
Kendi doğrularından şaşmıyorlar, diğer yorum ve açıklamalara kulaklarını
tıkıyorlardı. İbadetlerini edâda çok disiplinli olmaları, zâhidâne yaşantıları,
Kur’an’ı çok okumaları gibi özellikleri, yanlışa düşmekten onları kurtarama-
mıştı. Günah işlemekten özenle sakınıyorlardı. Bu nedenle etraflarında
işlenen günahlara tepkisiz kalamıyorlar, tövbe talebinde bulunuyorlar veya
şiddetle müdahale ediyorlardı.
Kabile insanları oldukları için devlet disiplinine alışık değillerdi. Bu
nedenle halifelerin uygulamaları onlar için bağlayıcı değildi. Tıpkı çöldeki
bedevi yaşantıda olduğu gibi, gördükleri haksızlıklara doğrudan müdahale
ediyorlar, bu hususta kanun ve nizam tanımıyorlardı. Çöl hayatı ve kabile
kanunları onları cesur, azimli, gayretli ve tabii ki merhametsiz kılmıştı.
İsyanlarında, katıldıkları savaşlarda hiç ölümden korkmadan çarpışırlar,
hasımlarına acımasızca saldırırlardı. Yenildikleri çatışmalarda bile karşı
tarafa büyük zarar vermekteydiler. Bu nedenle halifelik orduları Hâricî
birlikler karşısında genellikle büyük zayiat verirlerdi. Kendileri gibi düşünüp
yaşamayan Müslümanları dışlamaları, onları kafir saymaları da yine kabileci
bencillikten kaynaklanan bir karakterdi.