54
döneminde Haccâc tarafından
öldürülen Ma'bed el-Cühenî (v. 80/699)
olduğu bilinmektedir. Tâbiûn âlimlerinden olan ve Hasan Basrî'nin derslerini
izleyen el-Cüheni'nin kader konusundaki düşüncelerinin yaygınlık
kazanmasında, ünlü Mu‘tezile bilginlerinden ve ekolün kurucularından Amr
b. Ubeyd'in önemli etkisi oldu. Kaderiyye inançları el-Cühenî'den sonra,
Halife Hişam b. Abdülmelik döneminde
Geylân ed-Dımeşkî tarafından daha
sistemli bir biçimde savunuldu.
Kaderiyye, kader meselesine yaklaşımı bakımından paralel durumda
bulunup daha sonra taraftarlarının kendisine katıldığı Mu‘tezile ile ilişkili
olmakla birlikte en azından başlangıçta ondan ayrı bir fırkadır. Abdulkâhir
Bağdadî ise, Kaderiyye'yi Mu‘tezile'nin diğer bir adı olarak kaydetmektedir.
Fakat bazı müellifler, aradaki farkı belirtmek için Kaderiyye'yi "halis
kaderiyye" diye ifade etmiştir. Diğer taraftan Mu‘tezile âlimleri,
mezheplerinin Ehl-i Sünnet kelâmcıları tarafından
Kaderiyye olarak
anılmasına karşı çıkmışlardır.
Kaderiyye ekolünün Emevîler’in, kulların iyi ve kötü fiillerini tamamıyla Allah’ın
takdirine bağlayan cebriyeci din anlayışına bir tepki olarak ortaya çıktığını da
belirtmek gerekir. Emevîler’in yönetimdeki zulüm ve haksızlığının sorumluluğu,
cebri ideolojiyle sanki Allah’a havale ediliyordu. Yaşanan olumsuzluklar sanki
bütünüyle kaderin bir tecellisi olarak gösterilmeye çalışılıyordu. Ma’bed ve
Geylân gibi şahsiyetler bu yanlışa karşı seslerini yükseltmişler, yapılan iyi
işler
gibi kötü işlerin de tüm sorumluluğunun insana ait olduğunu söyleyerek
aslında Emevî siyasetini mahkum eden bir söylem geliştirmişlerdi.
Dostları ilə paylaş: