Microsoft Word +Islam Mezhepler Tarihi Yayin Nushasi MehmetAliBuyukkara +++



Yüklə 1,92 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə71/283
tarix31.12.2021
ölçüsü1,92 Mb.
#113334
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   283
ILH2004-MZHP

 
Mu‘tezilenin Doğuşu ve Gelişmesi 
Hz. Osman'ın şehit edilmesinden sonra bazı sahabîlerin üzüntüleri sebebiyle 
evlerine çekildikleri, fitne ortamından uzak durmak için siyasî işlere 
karışmadıkları ve bundan dolayı kendilerine lügat manası itibariyle 
"mu‘tezile" denildiği bilinmektedir. Nitekim Hz. Hasan'ın hilafetten feragat 
edip, Muaviye'ye hilafeti teslim etmesinden sonra, Hz. Ali'nin yanında yer 
alan bazı Müslümanların, Muaviye ve diğer insanlardan ayrılıp evlerine ve 
mescitlere bağlanıp "biz ilim ve ibadet ile meşgulüz" dedikleri de 
kaydedilmektedir. Sahâbe devrindeki anlaşmazlıklarda fitneye karışma 
endişesiyle iki tarafta da yer almayan Müslümanlara kelime itibariyle 
mu‘tezile ifadesi kullanılsa da söz konusu Müslümanların kelam ve 
mezhepler tarihinde ifade edilen manada Mu‘tezilî olduklarını söylemek 
mümkün değildir. Âlimlerin çoğunluğu, Mu‘tezile’nin ileride bir mezhep 
olarak teşekkülünde esas alacağı görüşlerin en önemlilerini ilk olarak ortaya 
atanların Hasan-ı Basrî'nin talebelerinden Vasıl b. Atâ (v. 131/748) ile Amr b. 
Ubeyd (v. 144/761) olduğunda görüş birliğindedir. 
Şehristanî'nin belirttiğine göre; bir kimse Hasan-ı Basrî 'ye gelerek şöyle 
dedi: “Ey imam! Zamanımızda büyük günah işleyenlerin kafir olduğunu 
söyleyen bir topluluk çıktı. Onlara göre büyük günah işlemek, kişiyi dinden 
çıkaran bir küfürdür. Bunlar Hariciler’den Vâidiyye fırkasıdır. Bir diğer 
topluluk ise büyük günah işleyenler hakkındaki hükmü tehir (ircâ) 
etmektedir. Onlara göre ise nasıl küfürle beraber tâatın (hayırlı iş) bir faydası 
yoksa, imânla beraber günahın da bir zararı yoktur. Bunlar da Mürcie 
fırkasıdır. Bize bu konuda bir itikad yolu çizer misin?” Vasıl b. Atâ, hocası 
Hasan-ı Basri'nin bu meseleye vereceği cevabı beklemeden, kendisi öne 
atılarak; “ben büyük günah işleyenin mutlak olarak ne mü'min ne de kâfir 
olduğunu söylerim. O, iki yer arasında bir yerdedir (el-menzile beyne'l 
menzileteyn). Ne mü'mindir, ne de kâfirdir” dedi ve daha sonra ayağa kalkıp, 
Hasan-ı Basrî'nin ders halkasından ayrılarak mescidin başka bir direğinin 
dibinde kendine bir yer tuttu. Hasan-ı Basrî 'de ona: "Vasıl bizden ayrıldı 
(i'tezele)" deyince, bunun üzerine Vasıl ve arkadaşları "ayrılanlar" manasında 
Mu‘tezile mezhebinin çekirdeğini teşkil etmiş oldular. 
Başlangıçta ihtida edenlerden cizye alınmazken, bu uygulama hazine 
gelirlerini azaltınca, Emevî valilerinin Horasan'da Müslümanlardan cizye 
toplaması, Mu‘tezililer'in tepkisini çekmiştir.  İlk Mu‘tezilîler, bu tarz 
adaletsiz uygulamaları kaldıran Halife Ömer b. Abdülazîz'i ve mezheplerine 
ilgi duyan Halife Yezîd b. Velîd'i desteklemişlerse de Ehl-i Beyt'e 
besledikleri sevgi dolayısıyla Emevîler’e olumlu bakmamışlar, ancak 
Haricîler gibi isyan tavrı da almamışlardır. Yöneticilerden uzak duran Vâsıl, 
İslâm dünyasının çeşitli bölgelerine gönderdiği davetçilerle birçok taraftar 
kazanmıştır. Vâsıl b. Atâ’nın ölümünden sonra kayınbiraderi Amr b. Ubeyd 
hareketin önderliğini üstlenmiştir. Siyasî konularda Vâsıl'dan farklı 
düşünceler taşıyan Amr, faaliyetlerini Basra ve Bağdat'la sınırlı tutmuştur. 
İkinci Abbasî halifesi Mansûr'un arkadaşı olmasına ve ona birçok tavsiyede 
bulunmasına rağmen siyasî tarafsızlığını korumuştur. Bu sebeple mezhep
Bişr b. Mu'temir ve Ebü'l-Hüzeyl el-Allâf dönemine kadar Basra ve Bağdat'ta 


 
 
56
fazla bir varlık gösterememiştir. Batılı müsteşriklerden bazıları ikinci hicri 
asırdaki bu duraklamayı Mu‘tezilîler'in, Abbâsîler'in ilk döneminde Ehl-i 
Beyt’ten Muhammed Nefsüzzekiyye'nin başlattığı isyana verdikleri destek 
sebebiyle mâruz kaldıkları baskıyla irtibatlandırırken, Kâdî Abdülcebbâr 
bunu, Mu‘tezile'nin cebir itikadına karşı  çıkışı sebebiyle gördüğü baskıya 
bağlamıştır.  
Bu arada Mu‘tezile'nin ortaya çıkışını iç âmiller yanında  İran dinleri, 
Yahudilik, Hıristiyanlık ve Yunan felsefesi gibi dış etkenlerle açıklayan ilim 
adamlarının bulunduğu da hatırlanmalıdır. Bütün bunlar göz önüne 
alındığında Mu‘tezilî fikirlerin ortaya çıkışında birbirine paralel iki faktörün 
etkili olduğunu söylemek mümkündür: 1. Mürtekib-i kebîre, Allah'ın sıfatları, 
iradî fiiller, Kur'an'ın mahlûk oluşu gibi tartışmalar üzerindeki iç siyasî ve 
fikrî ihtilâflar. 2. Varlığın mahiyeti, cevher, araz, hareket, sükûn gibi konular 
üzerindeki dış felsefi etkenler. 
Mu‘tezile'nin gelişmesi Abbasîler döneminde olmuştur. Halife Mansûr ile 
Amr b. Ubeyd arasındaki dostluk bilinmektedir. Mehdî'nin hilafeti 
döneminde, Mu‘tezile'nin mücadele metodundan ve iknâ gücünden istifade 
edilmek istenince, Mu‘tezile, Abbasîler’in adeta resmi mezhebi niteliğini 
kazanmaya başladı. Oldukça yaygınlaşan Allah'ı inkâr fikrinin önüne geçmek 
ve zındıklar ile mücadele etmekte Mu‘tezile metodunun daha geçerli 
olacağına inanan bazı idareciler, Mu‘tezile görüşlerini âlimlere ve diğer 
insanlara zorla kabul ettirmeye çalıştılar. Hârûn Reşîd'in iktidara gelmesiyle 
Mu‘tezilîler itibarlarını arttırdılar. Mu‘tezilî âlimlerin bilgisine ve ikna 
gücüne önem veren halife, bazılarını tebliğ ve irşad için Bizans’tan Çin'e 
kadar uzanan birçok bölgeye gönderdi. Bu dönemde Kaderiyye telakkisini 
benimseyen Yahya b. Hamza el-Hadramî Şam kâdılığına getirildi. 
Mu‘tezilîler Halife Emîn'in tahta çıkmasıyla biraz nüfuz kaybına uğradılar ve 
kardeşiyle yaptığı iktidar mücadelesinde onu değil Me'mûn'u desteklediler. 
Me'mûn, Arapçılığa karşı  İranlılar ve Türkler'den, Sünnîliğe ve Şîa'ya karşı 
da Mu‘tezilîler'den istifade etme siyaseti güttü. Bişr b. Mu'temir, Sümâme b. 
Eşres ve İbn Ebî Duâd gibi Mu‘tezile âlimleri halifeyi etkileyerek 
mezheplerini sarayın resmî ideolojisi haline getirdiler. Özellikle vezirliğe 
tayin ettiği  İbn Ebî Duâd'ın telkinleriyle Kur'an’ın yaratılmış (mahlûk) 
olduğu fikrini benimseyen Halife 218 (833) yılından itibaren bu fikri 
reddeden kadılara ve âlimlere baskı uyguladı  (mihne). Halife Mu'tasım ve 
Halife Vâsık devirlerinde de aynı uygulama devam etti. 232'de (847) iktidara 
gelen Halife Mütevekkil, devletin Mu‘tezile'yi destekleme siyasetine son 
verdi. Böylece Mu‘tezile'nin yükselişi durdu.  
Teoride ferdin hürriyetini savunan Mu‘tezile, uygulamada baskıcılığa 
destek vermesi nedeniyle çöküşe sürüklenmeye başladı. Neticede “cüz’ün lâ 

Yüklə 1,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   283




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin