Microsoft Word +Islam Mezhepler Tarihi Yayin Nushasi MehmetAliBuyukkara +++



Yüklə 1,92 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə59/283
tarix31.12.2021
ölçüsü1,92 Mb.
#113334
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   283
ILH2004-MZHP

 
Doğuşu ve Gelişimi 
Hâricîlğin doğuşu, hemen hemen bütün tarihçiler tarafından Sıffîn Savaşı'nda 
hakem olayının ortaya çıkışına bağlanmıştır. Buna göre Havâric, hakem 
tayinini, yani tahkimi kabul etmesinden dolayı Hz. Ali'den ayrılanların 
meydana getirdiği bir fırkadır. Ancak Hâricîliğin tahkim olayı üzerine birden 
bire ortaya çıkmış bir fırka olmadığı da göz ardı edilmemelidir. Nitekim 
Hâricîlerin, "Osman'ı hepimiz öldürdük" şeklindeki sözlerine ve daha o 
dönemlerden itibaren ihtilalci unsurların devamı oldukları yolundaki 
iddialarından hareketle menşelerinin Hz. Osman'ın 35/656 yılında  şehid 
edilmesinden önceki yıllara kadar götürülmesi mümkündür. 
Sıffîn Savaşı’nda (37/657) Muâviye’nin ordusu kesin mağlubiyete 
uğratılmak üzere iken Amr b. el-Âs, mushafı  mızrakların ucuna bağlatarak 
Hz. Ali’nin ordusundaki Iraklıları Allah'ın kitabının hakemliğine davet etti. 
Bu hareket, Iraklılar üzerinde Amr'ın beklediği tesiri gösterdi. Kendilerine 
Kurrâ (çok Kur’an okuyanlar) denilen, daha çok bedevî kabilelere mensup 
Iraklı gruplar, tahkime gidilmesi hususunda ısrar ettiler. “Ben Muaviye ve 
Amr’ı Mekke sokaklarından tanırım. Onlar size tuzak kuruyorlar, bunu 
unutmayın!” diyen Hz. Ali’yi dinlemediler, hatta onu tehdit bile ettiler. Başka 
çare kalmadığını gören Halife savaşı durdurmak zorunda kaldı. 
Tahkime gidilmesinde ısrar edenlerden biri olan Eş'as b. Kays, Ali'nin 
karşı çıkmasına rağmen Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’yi Iraklıların hakemi olarak ilân 
etti. Muâviye'nin hakemi ise Amr b. el-Âs idi. Askerlerin pek çoğu ve 
özellikle Temîm kabilesine mensup olanlar, tahkîmin aleyhlerine 
neticeleneceğini görünce, yaptıklarından pişman olup bunu telafi etmenin 
yollarını araştırmaya başladılar. Bunun için de "lâ hükme illâ lillâh" (hüküm 
ancak Allah'a aittir) sloganıyla tahkime ve tahkim sonucu varılan anlaşmaya 
karşı çıktılar. Hz. Ali ise buna "bu, hak bir sözdür; ancak bununla batıl murat 
edilmektedir" diyerek tepkisini ortaya koydu. 
Hz. Ali'ye karşı gelerek onu hakemlerin hükmüne razı olması için 
zorlayan ve hakemi dahi ona baskıyla seçtiren bu grup, daha sonra hakeme 
gitmeyi büyük bir suç kabul etti. Hatta Hz. Ali'den, işlediği bu suçtan ötürü 
tevbe etmesini istediler. Hz. Ali’nin, hakeme gitmeyi kabul etmekle küfre 
düştüğünü iddia ettiler. Kendileri de başta hakem olayında ısrar ettikleri için 
aynı  şekilde küfre düştüklerini ancak bundan tevbe ettiklerini söylediler. 
Bunun üzerine anlaşmayı bozması ve tevbe ederek tahkimi reddetmesi 
hususunda halife Hz. Ali’yi ikna edemeyince, onu terkedip Kufe yakınındaki 
Harûrâ denilen yere çekildiler ve böylece ilk Haricî zümreyi oluşturdular. Hz. 
Ali döneminde, Müslümanlardan ayrılarak Harûra'da toplanan 12.000 
dolayındaki Haricî kitle, Şebes et-Temîmî'yi askerî kumandan, Abdullah b. 


 
 
45
Kevvâ el-Yeşkürî’yi de namaz kıldırmak üzere imam seçtiler. İdareyi ellerine 
aldıktan sonra artık her şeyin  şûra yoluyla icra edileceğini, biatın Allah'a 
olduğunu ve iyiliğin emredilip kötülüğün yasaklanacağını ilân ettiler.  
Abdullah b. Abbas ve Hz. Ali’nin ikna çabaları sonucu, özellikle de 
liderleri  İbnü’l-Kevvâ ile yapılan görüşmeler neticesinde, İbnü’l-Kevvâ da 
dahil olmak üzere yaklaşık 6000 kişi, halifenin tahkimden vazgeçtiğini 
sanarak onunla birlikte Kufe'ye gittiler. Ancak Hz. Ali bundan 
vazgeçmediğini söyleyince onu terk edip geri döndü. Bunun üzerine Hz. Ali, 
Abdullah b. Abbas'ı onlara gönderdi. İbn Abbas'ın telkinleriyle 2000 kadar 
Haricî fırkadan ayrılıp geri döndü. 4000 kişi ise sapkınlık ve anarşi 
suçlamasıyla öldürüldüler. Geriye kalanlar Abdullah b. Vehb er-Râsibî'yi 
kendilerine emîr seçti (37/658). Küçük gruplar halinde gizlice Kûfe'den 
çıkarak Nehrevan kasabasında toplanıp kısa zamanda çevrede tam bir terör 
havası estirmeye başladılar. Kendi görüşlerine katılmayan, önderlerini halife 
olarak tanımayan, Hz. Ali ve Hz. Osman'ı tekfir etmeyen ve lânetlemeyen 
Müslümanları kâfir sayıyorlar, acımasızca öldürüyorlardı. 
Ashâbtan Abdullah b. Habbâb b. Eret ile hamile eşini sorguya çekmişler 
(isti’raz) ve ‘Ali müşriktir’ demediği için öldürmüşlerdi. Bunun üzerine 
Nehrevân'da, Hz. Ali’nin ordusu tarafından Hâricîlerin tamamına yakını 
öldürüldü (38/658). Böylece Haricîler’le münasebetler koptu ve artık onların 
Hz. Ali’nin saflarına katılmaları ümidi kesin olarak kalmadı. Çünkü 
Haricîler, Nehrevan’da dostlarının başına gelenleri hatırladıkça gayrete 
geliyor ve kinleri alevleniyordu. Nehrevan olayının sonuçlarından birisi de 
sağ olarak kurtulanlardan ikisinin Uman’a, ikisinin Kirman’a, ikisinin 
Sicistan’a, ikisinin el-Cezîre’ye, birinin de Yemen’e gitmesi ve Hariciyye 
düşüncesinin bu bölgelerde zuhur eden şer toplulukları tesir altına almasıdır. 
Nehrevân hezimetinden sonra hayatta kalabilen Hâricîlerin başka bölgelere 
kaçtıkları ve buralarda çok sayıda Hâricî kollar oluşturdukları bilinmektedir. 
Nehrevân bozgunu Hâriciler üzerinde silinmez bir etki bırakmış, onlar 
için Allah yolunda ölmenin, şahâdetin bir simgesi hâline gelmiştir. Bu 
olaydan sonra Hâricileri yönlendiren en önemli duygu, intikam duygusu 
olmuş ve bu, bir türlü tatmin edilememiştir. Bundan sonra Haricîler, Hz. 
Ali'nin  şehid edilmesine kadar zaman zaman küçük mahallî isyanlar 
çıkardılar. Bunların en önemlisi, Nehrevan'dan kurtulup Şehrezûr'a kaçan 
Ebû Meryem es-Sa'dî’nin isyanıdır. Hâricîler, Mekke’de hazırladıkları son 
eylem plânına göre, Hz. Ali, Muâviye ve Amr b. el-As’ı öldürerek hilafet 
meselesine kendilerince bir çözüm getirmeyi hedeflemişlerdi. Bu amaçla her 
üç  şahıs için birer suikastçı görevlendirmişlerdi. Hz. Ali’nin öldürülmesiyle 
görevlendirilen kişi Abdurrahman b. Mülcem idi. Sabah namazına gitmekte 
olan halîfeye saldırarak onu yaraladı. Bu yara neticesinde Ali, 21 Ramazan 
40 (28 Ocak 661) tarihinde şehid oldu. 
Emevîler döneminde Hârici isyanları devam etmiştir. Ancak isyanların 
Muâviye tarafından çok şiddetli bir şekilde bastırıldığını gören Hâricîler, 
Nehrevan'da ölen Abdullah b. Vehb er-Râsibî'den beri ilk defa şûra yoluyla 
kendilerine bir halife seçerek Müstevrid b. Ullefe et-Teymî’ye biat ettiler. 
42/662 ve 43/663 yılında yeni bir ayaklanmaya karar verdiler. Müstevrid'in 
de hayatını kaybettiği bu isyandan çok az sayıda Haricî kurtulabildi. Kufe 
Hâricîleri'nin Müstevrid'den sonra yeni bir halife seçmeleri ve ikinci bir 
isyana teşebbüsleri, hapisten çıkan Hâricîler'in Hayyân b. Zabyân'a biat 
etmelerinin ardından 58 (677) yılı sonunda vuku buldu. Ancak bu ayaklanma 
da Kufe valisinin sert tedbirleriyle 59 (678) yılı başında bastırıldı ve Kufe 


 
 
46
yakınlarındaki Bânikyâ'da Hâricîler'in neredeyse tamamı öldürüldü. Bu 
yenilgi bir bakıma Kufe Hâricîliği'nin sonu olmuştur.  
Basra Hâricîliği, Nehrevan'dan kurtulan Mis'ar b. Fedekî et-Temîmî 
tarafından kuruldu. Buradaki ilk Haricî hareketi 41 (661) yılında Müslüman 
bir topluluğun Basra civarında öldürülmesiyle başladı. Ziyâd b. Ebîhi'nin 
45'te (665) Basra valiliğine tayini ve 51 (671) yılında Küfe valiliğinin de ona 
verilmesiyle Hâricîlik için yeni bir dönem başlamış oldu. Ziyâd, Hâricîler'in 
kıyamına fırsat tanımayacak derecede sert bir yönetim kurdu. Onun 
ölümünden (53/673) iki yıl sonra Basra valiliğine getirilen oğlu Ubeydullah 
da benzer tedbirlere başvurdu. Buna rağmen Haricîler isyanlarından 
vazgeçmediler. Nitekim Ubeydullah, Harici kumandan Ebû Bilâl üzerine 
3000 kişilik bir ordu sevk etti ve onu arkadaşları ile birlikte öldürttü. 
Halife Yezîd devrinde başlayan iç huzursuzluk, Hz. Hüseyin'in Kerbela'da 
şehid edilmesinin ardından Abdullah b. Zübeyr'in hilâfet davası ve bu 
uğurdaki silâhlı mücâdelesi, 63 (682) yılında Medineliler’in isyan teşebbüsü, 
Yezîd'in kumandanı Müslim b. Ukbe'nin Medine'ye saldırması (63/683) ve 
arkasından Kâbe'nin yakılması (64/683) toplumdaki huzursuzluğu arttırdı. 
Haricî hareketi de, Kâbe'nin yakılmasından kısa bir süre sonra ölen Yezîd'in 
arkasından epeyce genişleyerek önem kazandı. Emevî valileri Ziyâd ve 
Ubeydullah'in  şiddetli baskıları üzerine Haricîler, liderleri Nâfi' b. Ezrak'ın 
teklifiyle bir ara Abdullah b. Zübeyr'in hilâfet davasına yardımcı oldular ve 
onun safında Emevîler’e karşı savaştılar. Ancak Yezîd'in ölümünden sonra 
kanaatlerini tam olarak bilmedikleri birine yardım etmenin doğru olup 
olmayacağını kendi aralarında tartışmaya başladılar. Nihayet Abdullah b. 
Zübeyr'e gidip Hz. Ali, Zübeyr b. Avvâm ile Talha b. Ubeydullah hakkındaki 
görüşünü sordular.
 
Abdullah b. Zübeyr, bu sahabîlerin hepsini hayırla anarak 
onların kanaatine iştirak etmeyince Haricîler kendisinden ayrıldılar. 
Emeviler zamanında birkaç kez mağlup olan ve defalarca adeta 
katliamdan geçirilen Hâriciler, toparlanarak Şebîb b. Yezîd eş-Şeybânî'nin 
liderliğinde Mardin ile Nusaybin arasındaki Yukarı Dicle bölgesine yerleşip 
Kufe ve civarına baskınlar düzenlediler. Üzerlerine otuza yakın kuvvet 
sevkeden Haccâc'ın ordularını birçok defa yenen, hatta bir ara Kufe'ye de 
giren  Şebîb de, Haccâc'ın saldırıları yüzünden 77 (696) yılı sonlarında 
Kirman dağlarına kaçmaya çalışırken Ahvaz'da Düceyl suyuna düşüp 
boğuldu. Haricîler Emevîler’in son dönemlerinde, öncekiler kadar tehlikeli 
olmamakla beraber hanedanın zayıflamasına paralel olarak isyanlarını 
yaygınlaştırdılar ve çeşitli bölgelerde çevreye korku salmaya devam ettiler. 
Abbasîler dönemi Haricîler açısından pek hareketli değildir. Gerçi 
Abbâsîler'in ilk yıllarında Ezârika, Sufriyye, Necedât gibi bazı kollar 
özellikle Irak ve dolayları ile Kuzey Afrika'da birtakım isyan hareketlerine 
başvurmuşlardır. Ancak bunlar devlet kuvvetlerince kısa sürede bastırılmıştır. 
Halife Mehdî zamanında Horasan'da ortaya çıkan Haricîler, Abbâsîler'e isyan 
ettiler (160/777). Fakat üzerlerine gönderilen hilafet kuvvetleri karşısında 
mağlûp oldular. Giriştikleri birçok isyan Abbâsîler tarafından bastırıldı. 
Diğer taraftan Kuzey Afrika'da çeşitli isyanlar çıkardılar. Hatta Trablus, 
Miknâse ve Sicilmâse bölgelerini istilâ ederek Rüstemîler Devleti'ni kurup 
Haricilerin  İbadiyye kolunu burada ortaya çıkardılar. Abbasî yönetimi 
Hâricîler'le mücadeleyi sürdürdü. İbâdiyye dışındaki Haricî fırkalarının 
Abbasîler döneminde hemen hemen hiçbir ciddi tehlike teşkil etmediği 
söylenebilir. İbâdiyye ise, Basra, Yemen, Hadramut, Umân, Kuzey Afrika ve 
Mağrib'de hâlâ varlığını sürdüren tek Haricî fırkası olma özelliğini taşır.  


 
 
47

Yüklə 1,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   283




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin