İslâm Araştırmaları Dergisi, 33 (2015): 39-72
66
noktada kelâmcılar, âlemde bulunan nesnelerdeki çeşitlilik ve farklılıkları
açıklamak için “araz” diye adlandırdıkları ve cismin hareket-sükûn, renk ve
koku gibi fiziksel niteliklerini tanımlamada kullandıkları bir diğer kavramı
öne sürmüşlerdir. Buna göre araz, cevherin kabul edebileceği herhangi
bir özellik olup farklı cinsteki arazlar, cevherlerin taşıdığı farklı niteliklere
tekabül etmekedir.
97
Arazların kendi başlarına var olamamaları,
var olmak
için bir taşıyıcıya ihtiyaç duymalarına sebep olmaktadır. Örneğin, “hareket”
arazını bir “atom/nesne/cisim/madde” ile ilişkilendirmeksizin tahayyül etmek
mümkün değildir. Bir başka deyişle, hareket ancak hareket edenle, kıyam
ancak kaimle birlikte olmaktadır.
98
Diğer taraan
cevherler de kendilerine
ilişen arazlar olmaksızın var olamamaktadır. Örneğin, bir cevher hareket
veya sükûn, birleşme veya ayrılma halinde olmaktadır. Cevherler bu şekilde
birbirine zıt oluş arazlarından (ekvân) birini taşımaksızın var olamamaktadır.
Arazların en dikkat çekici özelliği ise varlıklarının devamlı olmaması,
sürekli yenilenme halinde olmalarıdır. Buna göre arazların varlığı sadece bir
an için söz konusu olup takip eden anda bunların yerini yaratılmış başka
arazlar almaktadır. Eğer cevherler sürekli yaratılma halinde olan hâdis araz-
lardan ayrı olamıyorlarsa, bunun anlamı topyekün cevherler ve arazlardan
oluşan âlemin de hâdis olduğudur. Eğer topyekün âlem yokken sonradan
var oluyor (hâdis) ise, kendisi dışında bir muhdise ihtiyaç duyacaktır. Zira
yokluğa
düşen bir şey, tekrar kendi kendini var edemez. Âlemin dışındaki bu
muhdis, Tanrı’dır (hudûs delili).
Burada dikkat çeken husus, kelâm hudûs delilinin, âlemin sadece geçmişte
yaratılmış olduğu düşüncesinden (halku’l-evvel) ziyade, şu anda da yaratıl-
makta (halk-ı müstemir) olduğu görüşüne dayalı olmasıdır. Buna
göre Allah,
âlemin yok olmasını istese, onu yeniden yaratmayı kesmesi yeterlidir.
99
Dostları ilə paylaş: