01 tutunamayanlar



Yüklə 1,87 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə30/70
tarix01.12.2023
ölçüsü1,87 Mb.
#136967
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   70
Oguz Atay Tutunamayanlar

Pardayan, Pitigrilli ve Fantoma
Selim Işık, ilk kültürünü, Sümer sinemasıyla Sus sinema-
sını birleştiren uzun ve geniş merdivenin Sus sinemasının
girişine doğru bir sahanlık meydana getirmek üzere geniş-
lediği düzlükte tezgâhını kuran esmer, her zaman iki gün-
lük sakalla gezen -ne zaman tıraş olurdu? Selim hiç rastla-
mamıştı tıraşlı suratına- aksi suratlı taşralının sergisindeki
kiralık kitaplardan edindi. Her ne kadar, “Frankeştayn”a
Karşı “Kurt Adam” filmini gördükten sonra (filmin yarısın-
da çıktığı halde gecelerce uyuyamamıştı) Sus sinemasının
yakınına biraz içi burkularak yaklaştıysa da, günde beş ku-
ruşa kiraladığı ve fazla para gitmesin diye bir günde bitirdi-
ği seri romanların çekiciliği ağır bastı.
Ayrıca, “Mavi Kuş” filmini gördükten sonra, Sus sineması
da eski korkutuculuğunu kaybetti. Maurice Maeterlinck’in
bir oyunundan alınan bu filmde ölümden sonrasıyla do-
ğumdan öncesini, aynı ülkede geçen olaylar dizisi olarak
görmek, Selim’e belirsiz bir haz ve endişe vermişti. Yalnız,
mavi kuşun filmde nasıl yer aldığını ve ne olduğunu hiçbir
zaman hatırlayamadı. Fakat, aklında kalan büyünün etkisi-
ni bozmamak için -her hatırasına yaptığı gibi- mavi kuşun
ne olduğunu ve oyunun aslını asla araştırmadı. Mavi Kuş,
aklında, bir gemiye doldurulmuş ve doğma sıralarını bekle-
yen ve Rubens’in tablolarındakini hatırlatan bir sürü tatlı ve
çıplak bebekle, bir orman kenarında, yeşilliklerin ortasın-
da, eski bir evin bahçesinde, ölümden sonrasını uyuyarak
geçiren ve sadece ölüm ülkesini gezmeye gelen torunlarıyla
konuşmak üzere uyanan ihtiyarlar olarak kaldı. Hayal ve
gerçeğin kesintisiz birbirine karıştığı bu ortam, o sıralarda
tanıdığı şeyler içinde özel bir yer aldı.
Pardayanlar’ın on cildinde okuduğu, birbirine benzer
olaylardan farklı bir yapıyı ve açıklayamadığı fakat ona gü-
215


zel gelen bir anlayışı da Eugene Sue’nün “Paris Esrarı”nda
buldu. Kitapta, bütün serserilere beklenmedik yumruklar
yağdıran uzun boylu ve zayıf adam, hayallerinin gerçek
kahramanıydı. Zevaco’yla Sue arasındaki farkı, o sıradaki
yakın arkadaşlarına anlatamamanın verdiği sıkıntı, iyinin
neden iyi olduğunu bilememesi, onu yıllarca rahatsız et-
miştir. Güzeli anlatamamak, rüyada bağırmak isteyip de se-
si çıkmayan insanın dehşetine düşürüyordu onu. Selim,
başkalarına yer yer güzel gelen açıklamalarını, yüzeyde ka-
lan ve kafasındaki güzelliği bozan bir yarım yamalaklık sa-
yardı.
Bu konuda bana bir gün, orta şekerli kahvelerimizi ve Ye-
ni Harman sigaralarımızı içerken demişti ki:
“Benim için anlatmak, açıklamak, ancak kelimelerin an-
lamını değiştirmekle mümkün olacak galiba. Ben o yıllarda
kelimelerin anlamlarını doğru dürüst bilmiyordum bile. Za-
ten hiçbir zaman kelimelerin anlamını doğru dürüst bile-
medim. Her zaman kelimelerin, cümlelerin, insanın üstüne
bir mızrak gibi saldıran düşüncelerin bunaltıcı baskısını
duydum. En iyisi kendinle konuşacaksın, kendine yorum-
layacaksın okuduklarını. Bu bakımdan hayatımın en güzel
yılları ‘Pardayan-Pitigrilli-Fantoma’ dönemidir. İstediğim
gibi okudum, istediğim gibi yorumladım. Kimse beni rahat-
sız etmedi, bey kardeşim. Düşünceleri de olayları da istedi-
ğim biçimde düşündüm. Gözlük takmanın nedenini yıllar-
ca, göze toz toprak kaçması, gözün de böylece yorularak iyi
görmemesi sandım. Bugün de öyle sanmak isterdim; bunun
kimseye zararı dokunmazdı. Ben de, yalnız bana ait olan bir
düşüncenin mutluluğuyla yaşardım.
“Birçok kelimenin anlamını bugün de bilmem. ‘Ahmet ne
kadar cahil’ derler. ‘Daha, bilmem ne kelimesini duymamış.’
Başımı sallarım. Birlikte acırız Ahmet’e: Oysa, o kelimenin
anlamını ben de bilmiyorum.”
216


Bana bir gün, samimi bir anında, Fantoma’yı da okuma-
dığını itiraf etmişti. Kafiye zoruyla yazmış. Bütün isteği o
mısraya Arsen Lüpen’i yerleştirebilmekmiş. Bu tek gözlük-
lü, zarif, çapkın ve “Harikulade Maceraları”yla Selim’i bü-
yüleyen kibar hırsızı okurken kendini o kadar kaptırırmış
ki bu arada farkına varmadan zeytin ve balla kenar tarafın-
dan dört dilim ekmek yermiş. “Otuz Tabutlu Ada”yı biraz
içi titreyerek okumuştu. Kitapların sonuna eklenen küçük
hikâyeler de dehşet vericiydi. Öldükten -yani düelloda öl-
dürüldükten- sonra, karenin dördüncü adamı olarak otur-
tulduğu poker oyununda konuşmaya başlayarak katilin de-
lirmesine sebep olan Yahudi, yaptığı kötülüklerin cezasını,
en sevmediği yaratık olan örümcek biçimine girmekle çe-
ken ve hikâyeyi anlatan ortağının yazıhanesinin duvarların-
da, artık muhasebe defterine karışamamanın hırsıyla dola-
şan dolandırıcı tüccar, bir gemi kazası sonunda bindikleri
salda, herkes aç kalınca kurayla kolunu bacağını kestirir-
ken, sevdiği kadının kolları ve bacakları yerine kendininki-
leri kestiren ve böylece sonradan bu kadınla evlenerek, kü-
tüphanenin üstünde bir büst gibi yaşayan kaptan...
Selim, bu mısraların değişmesini çok istediği için bazı ça-
lışmalar yapmış. Şarkının bu mısraları, aşağıdaki biçimler-
den geçmiş:

Yüklə 1,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   70




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin