“Ali’yi Sevmek Hasenedir”, “Hüseyin’e Ağlayana Cennet Gerekli Olur” Hadislerini Eleştiri ve Onların Yanıtı
Hafız: Sizin büyük alimlerinizden olan Ahund Molla Muhammed Bakır Meclisi el-İsfahani “Bihar’ul- Envar” kitabının birçok cildlerinde uyduruk hadisler nakletmiştir. O hadislerden biri, Resulullah (s.a.a)’den naklettiği şu tuhaf hadistir:
“Ali’nin (a.s) sevgisi hasenedir (rahmet ve iyiliktir).”
Yine Resulullah (s.a.a)’ten şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Kim Hüseyin’e ağlarsa, cennet ona gerekli olur.”
Bunlara benzer birçok hadisler gördüm. Bu çeşit hadisler, fesadın çıkmasına sebep oluyor. İşte bu rivayetler, Şiaların günaha karşı cesur ve onların laubali olmalarına yol açıyor. Şöyle ki Ali sevgisi ümidiyle, bu günahlar onlara herhangi bir zarar vermez diyerek veya Hüseyin’e bir damla göz yaşı dökmek, onların bütün günahlarını silip temizliyor hayaliyle her çeşit günah yapabilirler. Ümidin halkta bu kadar artması, fuhuş ve ahlak bozukluğunun yaygınlaşmasına sebep olur. Nitekim biz, birçok Şia’nın yıl boyunca günahlarda gark olduklarını görüyoruz. Muharrem ayı olunca, on gün matem tutup ağıt okurlar; on gün bitikten sonra; “biz on gün yas tutarak, anadan doğduğumuz gün gibi günahlardan tertemiz olduk” diyorlar.
Fühuşun, Sünnilerin Bulunduğu Şehirlerde Daha Yaygın Oluşu
Davetçi: Evvela; fuhuş yaygınlaşması ve bazı Şiaların laubali oluşunu bu hadislere inanmaya bağlamakla büyük bir hata yaptınız. Eğer avam halktan bazısının günaha duçar olmalarının sebebi böyle rivayetlere inanmaktan kaynaklanıyorsa, o zaman buyurun bakalım Sünni kardeşlerin günah ve fuhuşta gark olmaları, hatta alenen günah işlemeleri neye göredir?! Onlar ki bu çeşit hadislere inanmıyorlar; o zaman neden açıkça günah işleyip haram işler yapıyorlar?
Ehl-i Sünnetin ağırlıklı olduğu, hatta hepsi Ehl-i Sünnet olan şehirlerde örneğin: Mısır, İskenderiye, Şam, Beyt’ul- Mukaddes, Beyrut, Umman, Halep, Bağdat, Basra gibi büyük şehirlerde, hatta küçük kasabalarda bile büyük-küçük kahvehanelerde alenen kumar oynayıp şarap içiyorlar; bazı avam Şialar arasında olan fuhuş ve çirkef işler, onların arasında fazlasıyla kat kat daha yaygındır. Bütün cadde ve sokaklarda kumar oynama, sarhoş edici şeyleri içme, resmi fuhuş haneler ve beyan etmekten utandığım diğer fuhuşlar yok mudur?!
Eğer biz de sizin gibi kusur bulma ve bahane peşinde olsaydık, derdik ki; Sünni kardeşlerin arasında zina, livat, şarap içme ve kumar oynama gibi fuhuşların yaygınlaşmasının ve onların dinin hükümlerine karşı cesaret ve laubaliliklerinin sebebi, sizin imam ve fakihlerinizin yersiz fetvaları olmuştur. Zira sizin büyük müçtehitlerinizin, köpeğin temiz olması, etinin yenebileceği, meni, sarhoş edici şeyler ve haramdan cünüp olanın terinin temiz olması, yolculukta tenasül uzvunu bir bezle sararak mahremlerle (anası-bacı vs..) cinsel ilişkinin câizliği vb. şeyler hakkında bir takım gülünç fetvalar vermişlerdir.
Ama Şia fakihleri, bunların hepsini haram bilip bu işleri işleyenlerden teberri etmekteler.
Hafız: Bunlar yalan ve efsanedir; söylediklerinize bir delil var mı?
Zemahşeri’nin İtirafı ve Ehl-i Sünnet’i Eleştirmesi
Davetçi: Sizin kendiniz biliyorsunuz, fakat kasıtlı olarak, kalbinizin razı olmadığı şeyi savunmak zorunda kalıyorsunuz. Bu değindiğim şeyler sizin alimlerinizin fıkıh kitaplarınızda mevcuttur. Vakit onların hepsini nakletmeğe yeterli değildir. Mesele o kadara açık ve mantıksızdır ki sizin birçok büyük aliminiz de onları eleştirmişlerdir. Örneğin Tefsir-i Keşşaf’ın c. 3, s. 301’ine müracaat edebilirsiniz. Carullah Zemahşeri şöyle diyor:
Benden mezhebimi sorsalar salim kalmam için gizlerim.
Hanefi’yim dersem, haram şarabı helal biliyorsun diyecekler.
Maliki’yim dersem, köpek etini helal ediyorsun diyecekler.
Şafii’yim dersem, kızıyla evlenmeyi helal sayıyorsun diyecekler.
Hambeli’yim dersem, hulûl-i mezhep ve mücessimesin diyecekler.126
Hadis ehliyim dersem, keçidir, bir şey anlamıyor diyecekler.
Bu zamanın halkına şaşırıyorum, kimse dillerinden kurtulamıyor.
Zaman beni geri itip bir grup anlamaz cahilleri iş başına getirmiştir.
Cahiller iş başına gelince, mum gibi yanmama yakin ettim.
Böyle büyük bir alim ve müfessir; bu çeşit bozuk fetva ve inançlardan dolayı, kendisini dört mezhepten birine mensup etmekten utandığını söylüyor. Beyler, durum bu iken bizim böyle tuhaf mezheplere tabi olmamızı mı bekliyorsunuz?!
Bunları bırakıp da asıl konumuza dönelim.
İkinci olarak; buyurduğunuz bu çeşit rivayetler, iki sebebe göre Şiaların uydurması değildir:
1- Defalarca arz ettim ki, Şiaların hadis uydurmaya bir ihtiyaçları yoktur.
2- Bu çeşit rivayetler, kendi büyük alimlerinizin muteber kitaplarında da çokça nakledilmiştir.
Bunları sadece Allame Meclisi nakletmemiştir. Şia’nın bütün alimleri bunları nakletmişlerdir. Ahdimi bozmak istemediğimden dolayı Şia alimlerinin sözlerini bırakıp sizin kendi alimlerinizin sözlerini nakletmek istiyorum.
“Ali’yi Sevmek Hasenedir” Hadisinin Ehl-i Sünnet Kitaplarından Senetleri ve Manası
Sizin, Allame Meclisi’nin “Bihar’ul Envar” kitabından naklettiğiniz bu hadisi, İmam Ahmed bin Hanbel “Müsned”inde, Hatip Harezmi “Menakıb”ının 6. Faslının sonlarında, Süleyman Kunduzi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 42. ve 56. bablarında (Kunuz’ud- Dekaik’ten naklen), Şeyh Abdurrauf Menavi el-Mısri “Menakıb’is- Seb’in”nin 239. sayfasında (Hadis 49) Firdevs Deylemi’den, o da Muaz bin Cebel’den naklen, Mir Seyyid Ali Fakih-i Hemdani eş-Şafii “Meveddet’ul- Kurba”nın 6. Meveddesinde, İmam’ul- Harem eş-Şafii (Muhibbuddin Ebu Cafer Ahmed bin Abdullah-i Taberi) “Zehair’ul- Ukba”nın Ehl-i Beyt’in fazileti hakkında nakletmiş olduğu 70 hadisten 59. hadisinde, Muhammed bin Talha eş-Şafii “Metalib’us- Süul”da, Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii “Kifayet’ut- Talip”de ve diğer alimleriniz Enes bin Malik ve Muaz bin Cebel’den, onlar da Resulullah (s.a.a)’ten şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:
“Ali’yi (a.s) sevmek hasenedir (iyilik ve rahmettir), onunla birlikte hiçbir seyyie (günah ve kusur) zarar vermez; Ali’ye buğz (düşmanlık) etmek ise seyyiedir, onunla birlikte hiçbir hasene fayda vermez.”
Yine İmam’ul- Harem Ahmed bin Abdullah Taberi eş-Şafii “Zehair’ul- Ukba”da, İbn-i Hacer tarihinin 215. sayfasında, Süleyman Belhi el-Hanefi “Yenabi’ul- Mevedde”nin 56. babının 33. hadisinde “Menakıb-i Seb’in”den naklen, İbn-i- Asakir kendi tarihinin c. 1, s. 159’unda Nesai’den o da İbn-i Abbas’tan Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: “Ebu Talip oğlu Ali’nin sevgisi, ateşin odunu yediği (yaktığı) gibi günahları yer .”
Üçüncü olarak; hadis anlama yeteneğine sahip olanlar, perdelerin kalkması ve muammaların çözülmesi için oldukça dikkat gösterip derincesine düşünürler; bir hadisi anlayamadıklarında veya onun gerçek manasına yetişemediklerinde, hemen yermeye kalkışmaz ve ona uyduruk nispeti vermezler. Menficilik kolay bir iştir. Ama Allah’ı sürekli olarak göz önünde bulundurmamız gerekir. Kur’an-ı Kerim “Enbiya” suresinin 7. ayeti kerimesinde bize şöyle emrediyor:
“Bilmiyorsanız, şu halde zikir ehline sorun!”
İki fırkanın üzerinde icma ettiği ve size çözümü zor gelen bu hadisin manası çok açık ve çözümü basittir. Kur’ân’a müracaat ettiğimizde görüyoruz ki, Kur’an günahları, kebire ve sağire (büyük ve küçük)) olmak üzere iki kısma ayırmıştır. Bazı ayetlerde, büyük günahlar karşısında küçük günahlara “Seyyie” tabiri zikredilmiştir. Nitekim Allah Teala “Nisa” suresinin 31. ayetinde açıkça şöyle buyuruyor:
“Size yasaklananların büyük olanlarından kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı (küçük günahlarınızı) örteriz ve sizi güzel bir makama sokarız.”
Bu ayete göre, kul eğer büyük günahlardan sakınırsa, küçük günahları görmezlikten gelinir ve bağışlanır.
Söz konusu hadiste de buyuruyor ki: “Ali’nin sevgisi öyle bir hasene (sevap ve rahmet)’dir ki, hiçbir seyyie (küçük günah) ona zarar vermez.”
Hafız: Allah Teala, Kur’ân’da açıkça şöyle buyurmuyor mu?:
“Şüphesiz Allah bütün günahları bağışlar”127
Öyleyse günahkar bir kul, yaptığı günah ister büyük olsun ister küçük, pişman olup Allah’a yönelirse, kesinlikle affedilir. O halde büyükle küçük arasında bir fark yoktur.
Dostları ilə paylaş: |