Peşaver geceleri


Kendi Katlinden Haber Vermesi ve



Yüklə 3,04 Mb.
səhifə179/185
tarix27.05.2018
ölçüsü3,04 Mb.
#51853
1   ...   175   176   177   178   179   180   181   182   ...   185

Kendi Katlinden Haber Vermesi ve

İbn-i Mülcem’i Tanıtması


Hz. Ali (a.s)’ın gaybi haberlerinden biri de kendi katili Abdurrahman bin Mülcem Muradi’nin kendisini öldüreceğini haber vermesidir. Halbuki İbn-i Mülcem zahiren Hz. Ali (a.s)’a büyük bir sevgi ve dostluk izharında bulunuyordu. Nitekim İbn-i Esir Usd’ul- Gabe c. 4 s. 25’de ve diğerleri kendi kitaplarında rivayet etmişlerdir ki ashabın yanına varınca Hz. Ali (a.s)’ı överek şöyle dedi:

Allah-u Teala seni insanlara imam kıldı,

Sen her türlü ayıptan ve şüpheden uzaksın,

Sen dost ve düşmana cömertsin,

Sen Aslan’ın çocuğusun,

Sen eski ve gelecek bütün fenleri bilensin,

Cesur ve meşhursun,

Ey Peygamber (s.a.a)’in vasisi,

Seni bu makama Allah-u Teala seçti,

Her türlü fazlını Kur’ân’da sana verdi.

Orada bulunanlar onun Hz. Ali (a.s)’a olan muhabbet ve sevgisine şaşırdı. Ama Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu:



Ben sana nasihat ediyorum zahiri dostluktan;

Gizlide ise bana düşman olmaktan.

İbn-i Hacer ise, Savaik s. 82’de, Hz. Ali (a.s)’ın ona şöyle cevap verdiğini rivayet etmiştir:



Ben onun hayatını istiyorum, o ise benim katlimi istiyor.

Zahiri dost görünen bu hilekar, Muradi kavmindendir.

Abdurrahman şöyle dedi: “Belki adımı duymuşsun da ismimden hoşlanmamışsın.”

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Hayır, ben açıkça biliyorum ki sen benim katilimsin; çok geçmeden şu beyaz sakallarımı kanımla boyayacaksın.”

İbn-i Mülcem; “O halde emret de beni öldürsünler.” dedi. Ashap da bunu rica etti. Ama Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu:

Bu mümkün değildir; dinim cinayetten önce kısasa izin vermez. Benim ilmim senin beni öldüreceğini beyan ediyor. Ama dinin hükümleri zahiri amellerle ilgilidir. Senden henüz bir şey görmediğim için şer’i açıdan sana bir şey yapamam.”

İngiliz Mr. Carleyl, Kitab’ul- Ebtal’ında şöyle diyor: “Ali kendi adaletiyle öldürüldü. Yani eğer adaletli davranmayıp da cinayetten önce kısas uygulasaydı, öldürülmezdi. Nitekim sultanlar en küçük bir su-i zanda çocukları, kardeşleri, eşleri ve akrabaları bile olsa hemen onları öldürtmekteler. Ama Hz. Ali (a.s) şeriat ve dinden dışarı bir adım bile atmayan tek insandı. Katilini kesin bildiği halde ondan henüz zahirde bir şey görmediği için sevgisini esirgemiyordu. Ama sonunda şekavetini ortaya çıkararak Hz. Ali (a.s)’ın batın ve işlerin apaçık gerçeğini ihata eden ilmini ispat etti.”

Bu da Peygamber (s.a.a) ve masum İmamlar dışında hiç kimsenin gayb ilmini bilemeyeceğinin apaçık bir delilidir. Zira insan masum olmazsa, işlerin gerçeklerinden mahrum olan ilmi üzere, birçok yanlışlıklar yapacaktır. Ama Peygamber (s.a.a) ve İmamlar masum olduğu için kendi katillerini bildiği halde şeriattan bir adım olsun dışarı çıkmamış, cinayetten önce kısas etmemişlerdir.

Acaba bu deliller Hz. Ali (a.s)’ın gaybi bildiğinin delili değil midir? Kendisine muhabbet izharında bulunan, elini öpen ve methiye düzen bir gence; “Sen benim katilimsin” demektedir. Gayb ilmi olmadan bunu söyleyebilir mi? Biraz olsun insaflı davranacak olursanız, Hz. Ali (a.s)’ın zahir ve batın ilmine sahip olduğunu tasdik edersiniz.


Hz. Ali (a.s)’ın En Bilgin ve En Faziletli Oluşu


Şeyh Süleyman Belki Yenabi’ul- Mevedde’nin 14. babının evvelinde s. 65’de, İbn-i Talha’nın Durr’ul- Menzum’undan naklen Hz. Ali (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:

Şüphesiz ilklerin ilmine sahibim,

Sonların ilmi de kalbimde gizlidir.

Bütün gayb sırlarının kaşifiyim,

Geçmiş ve gelecek benim kalbimdedir.

Ben her küçük ve büyüğün emiriyim,

İlmim bütün varlığa ihata etmiştir.

Daha sonra Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

Eğer istersem, Fatiha’nın tefsiri konusunda yetmiş deve yükü kitap yazarım, bunun delili de Peygamber (s.a.a)’in şu sözüdür: “Ben İlim şehriyim, Ali de onun kapısıdır.” Allah-u Teala da şöyle buyurmuştur: “Evlere kapısından gelin. O halde ilim isteyen kapıdan gelmelidir.”

Hz. Ali (a.s)’ın Peygamber (s.a.a)’den hemen sonra halife olduğunun ve diğerlerinden öncelik hakkına sahip bulunduğuna dair akıl, nakil, kitap sünnet ve icmada önceki gecelerde aktardığım sayısız deliller mevcuttur. Bundan da öte Hz. Ali (a.s)’ın en alim ve faziletli oluşu, bunun en büyük delilidir. Zira akıl ve mantık açısından hiçbir cahil, bir alimin önüne geçemez. Hz. Ali (a.s)’ın ilmi ve fazilet üstünlüğü dost düşman herkesçe bilinmektedir. Hatta İbn-i Ebi’l- Hadid birinci hutbenin zımnında şöyle diyor: “Onlar üstünü (ilk üç halifeyi) en üstünden (Hz. Ali (a.s )’den) öne geçirdiler.”

Bu Hz. Ali (a.s)’ın üstünlük ve faziletini itiraf etmektir. Ama adet ve bağnazlık üzere hemen ardından şöyle diyor: “Allah-u Teala üstünü, en üstün ve en kamilden öne geçirdi.”

Halbuki böyle bir söz İbn-i Ebi’l-Hadid gibi birine hiç yakışmamaktadır. Nitekim büyük alim ve akıl sahipleri de ilim, mantık ve akıl dışı bu sözü dolayısıyla kendisini eleştirmişlerdir. Zira o Allah-u Teala’ya yersiz isnatta bulunmuştur. Halbuki Allah-u Teala asla akıl ve mantık hilafına davranmaz ve mefzulu (kendisine tercih edileni), fazıldan (tercih edilenden) öne geçirmez, nerede kaldı ki efzel (en faziletli) ve a’lemden (en alimden) öne geçirsin. En küçük ilim ve şuur sahibi bir insan da ilim ve mantık üzere asla fazılı efzelden öne geçirmez, nerede kaldı ki mefzulu efzelden öne geçirsin!

O halde Allah-u Teala nasıl olur da mefzulu efzelden öne geçirebilir? Halbuki bizzat Allah’ın kendisi Zümer suresi 9. ayette şöyle buyuruyor: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”

Hakeza Yunus suresi 35. ayette açıkça şöyle buyurmaktadır:

Öyle ise hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır, yoksa doğru yola erişme verilmedikçe kendi kendine doğru yolu bulamayan mı?”

Binaenaleyh a’lemiyet ve efzeliyet açısından Peygamber (s.a.a)’den sonra ümmet konusunda öncelik hakkı Hz. Ali (a.s)’ın idi. Nitekim İbn-i Ebi’l- Hadid de Nehc’ul- Belağa Şerhi c. 1 s. 4’de açıkça bu manayı itiraf etmekte ve şöyle demektedir: “Hz. Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)’den sonra insanların en üstünüydü. Bütün Müslümanlardan hilafete daha layıktı.”

Birinci delille de ilgili olan ikinci büyük delil ise Resulullah (s.a.a)’in bu hadisteki son sözüdür: “...İlim isteyen onun kapısından gelmelidir.” Lütfen Allah aşkına insaflı olunuz. Peygamber (s.a.a)’in kapısına gidilmesini emrettiği bir isim mi itaate daha layıktır, yoksa insanların toplanıp seçtiği bir isim mi?

Ayrıca Peygamber (s.a.a)’in emrine mutlak surette itaat edilmelidir. Peygamber (s.a.a) öncelik hakkını da aklı cihetiyle belirtmiş ve a’lemiyet olduğunu açıkça beyan etmiştir.



Şeyh: Eğer a’lemiyet ve efzeliyet hususunda öncelik hakkı efendimiz Ali’nin (k.v) olmuş olsaydı, ümmetin de bilip itaat etmesi için O’nu tayin etmesi gerekirdi. Halbuki böyle bir tayin görmemekteyiz.

Davetçi: Sizden bu tür sözleri duymak insanı üzmektedir. Neden ilim bilgi ve apaçık gerçeğiniz bu tür adetlerin etkisinde kalmaktadır? Beyler on gecedir muteber kitaplarınızdan delil getiriyorum. Ama siz yine kalkmış başa dönüyor ve bir nassın olmadığını beyan ediyorsunuz. Halbuki muteber kitaplarınız gizli ve açık naslarla doludur, buna rağmen hepsini görmezlikten geliyorsunuz. Sizlere soruyorum: “Bu ümmetin Resulullah (s.a.a)’in ilim ve siretine ihtiyacı var mıdır, yok mudur?

Şeyh: Kıyamete kadar bu ümmetin ve bütün sahabenin Resulullah (s.a.a)’in yüce ilmine ve siretine ihtiyacı var dır.

Davetçi: Eğer Peygamber (s.a.a)’den sadece; “Ben ilim şehriyim Ali de onun kapısıdır; ilim isteyen kapıya gelmelidir.” hadisi rivayet edilmiş olsaydı, yine yeterli olurdu.

Yüklə 3,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   175   176   177   178   179   180   181   182   ...   185




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin