Bir ara not olarak eklemekte yarar var. Orta sınıf denildiğinde bazıları bunu küçük-burjuvazi olarak algılıyor, oysa bu yanlış. Küçük burjuvazi orta sınıf değil, ara bir sınıftır. Bu ikisi farklı şeylerdir ve bu farkın gözetilmemesi önemli politik sonuçları olan teorik bir karışıklık yaratır. Marksist terminolojide küçük-burjuvaziye ara sınıf deniliyor; bu, iki temel sınıf arasında, burjuvazi ile proletarya arasındaki bir ara sınıf konumu anlamına geliyor. Oysa orta burjuvazi dediğimiz katman egemen burjuva sınıfının bir parçası, onun alt bir katmanı. İşçi sınıfı, küçük-burjuvazi ve burjuvazi; kapitalist toplumun üç temel sınıfıdır bunlar. Bunların her birisi tarımsal alanda da kendi izdüşümlerini bulabiliyorlar.
Bütün modern toplumlarda, özellikle kapitalist gelişmenin biraz mesafe katettiği toplumlarda, orta burjuvazi, artı-değer bölüşümünün yarattığı sorunlara rağmen, kurulu düzenin en geniş, o noktada da en sağlam toplumsal tabanıdır. Düzen bu orta sınıf sayesinde ayakta duruyor. Çünkü bu orta sınıf gün(188)delik sosyal-kültürel ve politik yaşamda alt sınıflarla, özellikle de küçük-burjuva katmanlarla nispeten yakın bir ilişki içindedir. Bu dolaysız ilişkiler sayesinde onları nispeten kolay bir biçimde etkilemekte, denetim altında tutabilmektedir. Yerine göre solculuk, ilericilik taslayarak ya da muhalefet ederek yığınları ayrıca düzene bağlıyor. Büyük-burjuvazinin yığınlarla ilişkisi düzen kurumları ve bu arada medya vb. araçlarla kurduğu türden bir ilişkidir, bunun ötesinde toplumsal sınıf olarak yığınların gündelik yaşamının çok uzağındadır. Orta burjuvaziyi oluşturan katmanlar ise geniş emekçi yığınlarla nispeten yakın ve çoğu durumda dolaysız ilişki içindedir. Düzenin gücü öteki şeyler yanında büyük burjuvaziye göre daha geniş ve yaygın bir tabaka oluşturan bu burjuva katmanın bu konumundan gelir.
Bu orta sınıf üzerine kurulan her türlü hayal, devrimi bir yana bırakıyorum, devrimci-siyasal mücadele için büyük bir tehlikedir. ‘70’li yıllarda CHP ile ilgili hayallerin devrimci hareketi nasıl güçten düşürdüğü, açmazlara ve yanlışlara ittiği bilinmektedir. Bu sınıf üzerine hiçbir hesap yapılamaz. Türkiye’de dün ya da bugün hala bazı devrimci akımların oturup anti-emperyalist mücadelenin kapsamını ve karakterini orta-burjuvazinin emperyalizme karşı muhtemel tavrı üzerinden gerekçelendirmesi teori ve tarih alanında belirgin bir bilinç zayıflığının göstergesidir. Bu kendi tarihi hakkında büyük bir bilinçsizliği anlatır. Son 30 yılın ortaya çıkardığı tarihsel-toplumsal gerçekler hakkında açık bir fikirden yoksunluğu anlatır. CHP’ye bağlanan umutlar Türkiye devrimci hareketini ideolojik ve politik cephede ciddi zaafiyetlere düşürmüştür. Türkiye devrimci hareketinin bir kesimi çok geniş yığınları harekete geçirebildiği halde, mülk sahibi sınıflarla, istikrarlı bir biçimde kapitalizmin tabanı üzerinde duran orta burjuvaziyle arasına belirgin ideolojik-politik ayırım çizgileri çizemediği için belli noktalarda onlarla kesişmiştir. Bu ise halk hareketini, orta sınıflar üzerinden, CHP’ye ilişkin hayaller üzerinden sonuçta(189)düzene bağlamıştır.
Kürt ulusal hareketi ve orta burjuvazi
Bugün aynı tutarsızlığı Kürt hareketi üzerinden görüyoruz. Buradaki yoldaşlardan biri Kürt sorunu hakkında ve konunun açılmasını kolaylaştırmak amacıyla bir takım “ters” sorular hazırlamış. Bu sorulardan birinden giderek bu tutarsızlığa kısaca değinmekte yarar var. Sözkonusu soru şöyle: "Mülk sahibi sınıflar diyorsunuz ama, biz Kürt büyük burjuvazisinin ve büyük toprak sahiplerinin Kürt ulusal hareketini desteklemediğini biliyoruz. Kürt hareketini destekleyenler daha çok orta-burjuva sınıflar. Peki orta-burjuvazinin, ortada bir de ulusal ezilmişlik sorunu varsa eğer, ulusal özgürlük uğruna savaşması ya da bir tavır göstermesi olmayacak bir şey midir? Eğer olacak bir şeyse, bundan yararlanmak doğru bir davranış değil midir?”
Eğer bir sınıf, bu orta sınıf da olabilir, ulusal sorun çerçevesinde haklı demokratik bir hassasiyet gösteriyorsa, bu hassasiyeti değerlendirmek elbetteki devrimci önderliğin görevidir. Ama bir onu yedeklemek, kendi politikasının basit uzantısı haline getirmek vardır, bir de “aman orta burjuvaziyle ilişkileri hoş tutalım, ürkütmeyelim, TC’nin kucağına itmeyelim” (bu sonuçta büyük burjuvazinin kucağına itmeyelim anlamına geliyor) adı altında, ulusal hareketin devrimci içeriğini belirgin biçimde zayıflatmak vardır.
Sorunun ele alınışı bu iki temelden farklı durumdan ve tutumdan soyutlanarak tartışılamaz. Geleneksel milli burjuvazinin sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki kurtuluş mücadeleleri içindeki yerini ele alırken önemle altını çizdiğim temel bir nokta vardı. Sorun asla kendi başına ele alındığında, yani soyutta, milli burjuvazinin ulusal kurtuluş davasına yakınlık gösterip gösteremeyeceği sorunu değil. O zaman da vurguladığım gibi, 20. yüzyıl tarihi, yakınlık göstermenin ötesinde, milli(190)burjuvazinin ulusal kurtuluş mücadelelerine bizzat önderlik ettiğine birçok örnek üzerinden tanıklık ediyor. Asıl kritik sorun, milli burjuvazinin buna hangi çerçevede yanaşabildiği, daha açık bir ifadeyle, proletaryanın devrimci önderliği altında yürüyen, köylü-toprak devrimi ekseninde gelişen bir harekete karşı nasıl davrandığıdır.
Daha önce yine Çin Devrimi üzerinden örnekler verdim. Kuomintang’la ittifakı korumak adı altında Komünist Partisi’nin bizzat kendisi toprak devrimini dizginliyor; köylülüğün toprak devrimi talebini dizginliyor, şimdi sırası değil diyor. Neden sırası değilmiş? Sırası değilmiş, zira milli burjuvazi buna kesin bir biçimde karşıymış, köylülüğün toprak devrimine yönelmesi, milli burjuvaziyi ittifakı terketmeye götürürmüş. Burjuvaziyle ittifakı sürdürmek adına köylülüğün devrimci enerjisini sınırlayacağınıza, tam tersini yapın, burjuvaziyi bir yana bırakın, köylülüğün devrimci enerjisini en ileri düzeyde açığa çıkarın, sonuca daha rahat ve daha kesin biçimde ulaşırsınız. Evet, Kürt burjuvazisinin orta katmanları ulusal harekete destek veriyorlar. Ama bu destek nasıl sağlanıyor? Orta sınıfların suyundan gidilerek ya da daha uygun bir ifade ile, “ulusal birliğin” gerekleri bu çerçevede belli bir hassasiyetle gözetilerek... Ortada toprak devrimi yok, ortada ezilen sınıfların sınıfsal-sosyal istemlerini dile getiren açık ve net herhangi bir tutum yok, ortada emperyalizme karşı açık, kararlı ve ilkeli bir tavır yok. Kürt halkının ulusal hakları isteniyor sadece. O kadarını orta burjuva katmanlar da istiyorlar, içtenlikle de istiyorlar ayrıca. Ne ulusal ezilmişlik ve ne de ulusal duygu, hiç de salt işçi sınıfına, köylülüğe ya da küçük burjuvaziye özgüdür.