Devrimci bir program çerçevesinde ulusal-burjuvaziyi sürüklenmek zorunda bırakmak başka bir şeydir, ulusal-burjuvaziyle ittifakı korumak adı altında alt sınıfların sosyal istemlerini, sınıfsal çıkarlarını bir yana bırakmak, ulusal mücadelenin öteki yüzü olması gereken toprak devrimi programını bir(191)yana bırakmak tümüyle başka bir şeydir. Burjuvaziyi kazanıyorsunuz, ama devrimi kaybediyorsunuz. PKK Kürdistan’da ciddi bir köylü-toprak devrimi çizgisi izlesin, emperyalizme karşı açık, kararlı ve tutarlı bir politik çizgi izlesin, diplomasi adı altında bu ilkeli tavra gölge düşürmesin, bu durumda o ulusal hareket yandaşı ve destekçisi ulusal burjuvazinin nasıl davrandığını göreceğiz.
Köylü-toprak devrimi her gerçek devrimci ulusal hareketin ilk koşuludur. Nedir ulusal kurtuluş? Elbette temelde bir burjuva demokratik kurtuluştur. Peki ama burjuva demokratik kurtuluşun özü nedir? Köylülüğün toprak köleliğinden kurtulması, toprağa ve özgürlüğe kavuşmasıdır. Ama bugün Kürdistan’da toprak devrimi mücadelesi yok, köylülüğün bu doğrultudaki devrimci sosyal hareketliliğini geliştirme çabası yok. Olmadığı için de köylülük pasif destekçi konumundan bir türlü kurtulamıyor. Daha çok ulusal özgürleşme heyecanı içindeki gençlik savaşıyor. Mücadele zamanla daha geniş halk kesimlerinin sempati ve desteğini kazandığı halde, süreç tüm çabalara rağmen bir köylü ayaklanması ya da daha genel planda bir halk ayaklanması çizgisinde geliştirilemedi. Bunun elbetteki çok farklı nedenleri var. Ama bunlardan birinin de mücadelenin salt ulusal istemler ekseninde tutulması, başta köylülük olmak üzere alt sınıfların sosyal çıkarları ile ulusal mücadele arasında açık bir köprü kurulamamasıdır. Sosyal içeriğinden koparılmış, salt ulusal istemler çerçevesine, bu anlamda burjuva bir siyasal içeriğe oturtulmuş bir ulusal özgürlük mücadelesi alt sınıfların devrimci sosyal enerjisini açığa çıkaramıyor. Kürdistan deneyiminden daha şimdiden çıkarılması gereken temel derslerden biri budur. PKK zamanında bunu gereğince gözetmedi. Gelinen yerde ise, Kürt mülk sahibi sınıfların ulusal hareket içinde kazandığı konum ve bundan ayrı düşünülemeyecek “siyasal çözüm” çizgisi, bu tür bir yönelimi iyice zora sokmuş bir durumda. Oysa Kürt ulusal hareketi için devrimci açıdan tek gerçek çıkış(192)yolu budur. Kürdistan devriminin yeni bir güç ve soluk kazanması, mevzilerini koruyarak ilerleyebilmesi ancak bununla mümkündür. Ulusal mücadelenin böyle bir devrimci sosyal yönelime ve içeriğe kavuşması. Kürt alt sınıflarıyla Türk emekçileri arasındaki bugünkü kopukluğun giderilmesini de görülmemiş ölçüde kolaylaştıracaktır.
Sorunun bir de dış cephesi, emperyalizmle ilişkiler cephesi var. Devrimci konuma sahip her gerçek ulusal özgürlük mücadelesi, emperyalizmle kesin bir hesaplaşmayı gerektirir. Siz sömürgeciliğe vurmak istiyorsunuz, ama sömürgeciliğin gerisinde emperyalizm var. Türk sömürgeciliğinin etkisini kırmak için Amerikan emperyalizmiyle, Alman emperyalizmiyle ya da başka emperyalist devletlerle flört edebilir misiniz? Diplomatik dille de olsa onları dostluğa davet edebilir misiniz? Çağdaş emperyalizm her türden ulusal baskı ve eşitsizliğin gerçek temeli, asıl dayanağıdır. Bu durumda dünyaya hükmeden, ülkeleri ve ulusları köleleştiren, günümüzde bu çerçevede işi klasik sömürgeci haydutluğu aratacak düzeylere vardıran emperyalistlerden, ezilen mazlum bir ulus ne bekleyebilir? Emperyalist haydutlar halkların dostları olabilirler mi? Onların kurtuluşuna bir nebze olsun katkıda bulunabilirler mi? Kürtler gibi mazlum bir ulusun ezilen emekçi yığınları içinde böyle temelsiz hayaller yaratacak politikalar izlemek devrimci bir ulusal kurtuluş hareketinin işi olabilir mi? Bunun adına “çelişkilerden yararlanmak" denebilir mi?
Bu Ortadoğu pragmatizmi gerçekte PKK’yi büyük sıkıntılara sokuyor. Şimdilerde, Türk devletinin son müdahalesinin ardından, PKK’li sözcüler yazıp-çiziyorlar: “KDP feodal gericiliğin temsilcisidir, bu feodal savaş ağaları Kürt halkının sırtında bir kenedir, bu bir feodal sınıftır, bunun kökü kurutulmadıkça ulusal ihanetin üstesinden gelinemez”. Güzel! Peki ama bunları yazmak için her seferinde Güney Kürdistan’a bir harekat olması ve KDP’nin Türk devletiyle birlikte size saldır(193)ması mı gerekiyor? Bugün KDP’nin sınıfsal kimliği üzerinden yazılıp-çizilenler dün de geçerliydi. Çünkü sözü edilen tarihsel ve toplumsal bir gerçekliktir, konjonktürel bir gelişme değil ki. KDP’nin varlığı ve politikası konjonktürel bir olay değil ki. KDP Kürt toplumunun gelişmesinin ve Kürt halkının ulusal özgürleşmesinin önünde bir gerici-feodal engelse eğer, neden temel önemdeki bu gerçekler ancak KDP Türk devletiyle ortak bir harekat yaptığı zaman bu kadar net bir biçimde hatırlanıyor? Yarın konjonktürel bir değişim yaşandığında, dönüp yeniden KDP ile ulusal birlik politikası çizgisinin izlenmeyeceğinin bu durumda bir güvencesi var mıdır? Devrimci bir ulusal hareketin ilkelere dayalı politikası bu olamaz. Devrimciler böyle kaba pragmatizm yapmazlar. Bu Ortadoğu politikasının hiçbir geleceği yoktur. “Reel politika” denilen bu politikada ilke yoktur, ölçü yoktur. Bu tarihsel olarak kalıcı birşey doğurmayacağı gibi, hareketi de zaman içinde içinden çıkamayacağı çıkmazlara sürükler. PKK bunu anlamak zorundadır. Eğer anlayamazsa yalnızca kendi kimliğine gölge düşürür. PKK bugün artık gerçekte hangi sınıfı temsil ediyor tartışmasının önü açılır. Çünkü şu veya bu sınıfın çıkarlarını temsil etmek soyut iddiadan değil, somut politikadan yansır. Bu noktada ne soyut iddialara ne de iyiniyete dayalı teminatlara bakılır.
Tarihe bakıyoruz, Bolşevikler Almanlarla zorunlu bir anlaşma, Brest antlaşmasını yapıyorlar. Devrimin ve partinin lideri Lenin’dir, yine hükümetin başkanı da resmi olarak Lenin’dir; “Biz Alman emperyalist haydutlarıyla bu utanç verici antlaşmayı elimizde olmayarak yapmak zorunda kaldık” diyor. Yığınların önünde sözkonusu antlaşmanın ne anlama geldiğini dosdoğru söylüyor, gerçekleri tüm açıklığı ile ortaya koyarak yığınları uyarıyor. En umutsuz koşullarda bile devrimci politikanın nasıl yapılacağına, yapılması gerektiğine çarpıcı bir örnek sunuyor. Devrimci politika böyle yapılır. Kitlelerin önünde ve hiçbir hayal yaymadan.(194)