Burada siyasal baskının, askeri baskının her türlü biçmini Lenin bir soyutlama olarak işin dışında tutuyor. Siz en tam bir siyasal bağımsızlığa ulaşsanız bile, eğer kapitalist ilişkiler zemini üzerinde iseniz ve kapitalist dünya pazarı içinde iş görüyorsanız, salt kapitalist ekonomik yöntemlerle gene size boyun eğdirilebilecektir.
"Bir ülkenin büyük mali sermayesi, bir başka ülkedeki, siyasal bakımdan bağımsız olan bir ülkedeki rakiplerini, her zaman kapatabilir ve sürekli olarak böyle yapmaktadır. Ekonomik bakımından bu tam olarak gerçekleştirilebilinir. Siyasal ilhaka başvurmaksızın ekonomik 'ilhak' tam olarak 'gerçekleştirilebilir' ve bu yola geniş ölçüde başvurulmaktadır."
Son cümleyi yineliyorum: “Siyasal ilhaka başvurmaksızın(204)ekonomik ilhak tam olarak (altını çizmiş Lenin) gerçekleştirilebilir ve bu yola geniş ölçüde başvurulmaktadır." Siyasal ilhaka başvurmaksızın, yani onu sömürgeleştirmeksizin, ya da siyasal kölelik altına almaksızın, ekonomik ilhak pekala mümkündür. İşte bugün Almanya gidiyor Çek Cumhuriyeti'nin sanayisini kapatıyor. Çek Cumhuriyeti bağımsız bir devlettir, gidiyor bu bağımsız ülkenin sanayi işletmelerine satın alma yoluyla el koyuyor, yeni yatırımlar yapıyor, bir dizi antlaşmayla Çek Cumhuriyeti’ni kapatıp geliyor. Oysa Çek Cumhuriyeti de az-çok gelişmiş bir sanayi ülkesidir. Ama Almanya daha da gelişmiş güçlü bir emperyalist ülkedir. Burada Çekoslavakya’nın siyasal bağımsızlığını halihazırda etkileyen bir şey yok. Ama Alman emperyalizminin iktisadi ve mali egemenliği sonuçlarını tabi ki zaman içinde yaratacaktır. Ben burada sadece tekellerin salt ekonomik yöntemlerle sonuca gidebilme gücüne, Lenin’in işaret ettiği olguya güncel bir örnek vermiş oluyorum.
“Emperyalizme ilişkin yazında sık sık, örneğin Arjantin'in işin aslında Britanya’nın bir 'ticaret sömürgesi' olduğuna, ya da Portekiz'in, işin aslında, Britanya’nın 'vasal'ı olduğuna vb. ilişkin ifadelere rastlarsınız. Gerçekten de böyledir, Britanya bankalarına ekonomik bağımlılık, Britanya ya borçlu olma, demiryollarını, madenleri, toprağı, vb. Britanya'nın ele geçirmiş olması, siyasal bağımsızlıklarını ihlal etmeksizin bu ülkeleri Britanya’nın kendine ‘ilhak etmesini' mümkün kılar.”
Demek ki siyasal bağımsızlık, hem kapitalizmin egemenliğiyle, hem de emperyalist bir devletin bu kapitalist ülke üzerindeki tam iktisadi ve mali egemenliğiyle pekala bağdaşabiliyor. Dolayısıyla, küçük-burjuva sosyalizminin, kapitalizme karşı sağlam bir teorik bakıştan yoksun halkçı hareketin, siyasal bağımsızlık kavramını kendi içinde öyle çok idealleştirmesine fazla aldanmamak gerekir. Bu, gerçekte, kendi başına kapitalizmi aşma ufkundan yoksun bir küçük-burjuvanın, kendi o dar(205)ufkunu idealleştirmesinden başka bir şey değildir.
En tam bir siyasal bağımsızlığı, en dişe diş bir mücadelenin içinde kazanabilirsiniz. Ama eğer iktisadi ve mali bakımdan bağımsızlığınız yoksa, gerisin geri emperyalizmin siyasal, askeri, diplomatik köleliği altına yeniden girersiniz. İdealleştirilmiş bir siyasal bağımsızlık, aslında idealleştirilmiş bir kapitalizmden başka birşey değildir. Siyasal bağımsızlık kapitalizm temeli üzerinde ulaşılan en ileri devlet bağımsızlığı anlamına gelir.
Bu bilimsel kavramların gerçek içeriğini artık anlamak gerekiyor, zira bunlar anlaşılmadı mı konu anlaşılamıyor. Bunlar teorik sorunlar, bunlar çağın temel ilişkilerine ilişkin sorunlar. Çağın temel ilişkilerine ilişkin sorunlar da ancak kavramsal araçlarla anlaşılabilir. Bu basit gündelik bir ilişki alanı değil ki insan bunu pratik cümlelerle anlatabilsin. Kaldı ki Lenin’den okuduğumuz parçalarda sorun buna rağmen son derece açık, sade, anlaşılır ve mümkün olan en pratik bir şekilde sunuluyor: Salt ekonomik araçlarla bağımsız bir ulusa, siyasal açıdan bağımsız bir ülkeye nasıl boyun eğdirilebileceği anlatılıyor.
Bütün bu konuştuklarımız, kapitalizmin temelleri üzerinde, kapitalizmin mantığı içerisinde geçerli olabilen şeyler. Sosyalizm elbetteki siyasal bağımsızlığı iktisadi bir temele dayandırır, bu iktisadi temeli güçlendirerek güvence altına alır. Sovyetler Birliği’nin hızlı sanayileşme çabasının gerisinde bu var. Çünkü eğer modern iktisadi temeliniz yoksa, bu temel üzerinde oluşan bir güçlü siyasal kültürel varlığınız yoksa, siz siyasal bağımsızlığınızı da uzun vadede koruyamazsınız, zaman içinde size boyun eğdirirler. Vietnam’ın bunu yapamadığı, en sert, en kararlı, en yiğit, en kahramanca bir ulusal bağımsızlık mücadelesinin ardından, çok geçmeden gidip İMF’nin kapılarını çaldığı, uluslararası mali sermayenin kredi ve yatırımlarını talep ettiği bilinmektedir.
Vietnam örneği gerçekten açıklayıcıdır. En ileri bir siyasal(206)bağımsızlık mücadelesi, bu yüzyılın en kahramanca mücadelelerinden biri. Ama sonradan gördüğümüz nedir? En kısa zamanda İMF’ye üye olmak çabasıdır. Cezayir kahramanlıklarla dolu bir ulusal bağımsızlık mücadelesi vermiş ülkelerden biridir. Kime karşı? Fransız emperyalizmine karşı. Bağımsız Cezayir’in Sovyetler Birliği ile ilişkilerini ayrı bir yere koyun. Siyasal bağımsızlığı izleyen yıllarda hangi emperyalist devletin iktisadi ve mali etkisi ve egemenliği var Cezayir üzerinde? Fransız emperyalizminin. Kaldı ki gelinen yerde sorun salt iktisadi ve mali egemenlik olmaktan çoktan çıkmıştır. Fransız-emperyalizminin bugün Cezayir’de siyasi, askeri, diplomatik, kültürel her türlü egemenliği yeniden oluşmuştur. Oysa aynı Cezayir halkı, aynı Fransız emperyalizmine karşı tarihin en kahramanca ulusal kurtuluş mücadelelerinden birini vermişti. Dönün bu olayların mantığı içerisinde Kürdistan sorununa bakın? Eğer Kürt halkı kaderini Türkiye işçi sınıfıyla birleştiremezse, dolayısıyla kendi ulusal kurtuluş mücadelesini geneldeki sosyal kurtuluş mücadelesinin bir parçası haline getiremezse, en kahramanca bir ulusal kurtuluş mücadelesi verse bile, sonuç aynen Fransız emperyalizmine karşı kahramanca bir mücadele vermiş Cezayir halkının yaşayabileceği şeyin bir benzeridir. Şu farkla ki, muhatabı Türkiye’den çok şu veya bu büyük emperyalist devlet olacaktır. Kaldı ki Cezayir’in yaptığını bile yapamayacaktır. Cezayir bir dönem bir tür devlet sosyalizmi iddiası taşıdı, “kapitalist olmayan yol” çerçevesinde cömertçe yardımlarını esirgemeyen bir Sovyetler Birliği vardı. Sovyetler Birliği iktisadi, mali, teknik yardımlar veriyordu ve bu sayede oradaki devlet burjuvazisi, bürokratik burjuvazi, bir devlet sosyalizmi iddiasıyla ortaya çıkabiliyordu. Bugünün uluslararası ilişkilerinde bugün için artık böyle imkanlar da yok.