PROJE RAPORU
Projenin Adı:
Düşlerin Bekçisi Surlar
Proje Amacı:
Tarihi kültürümüzün en önemli unsurlarından olan kalıntı ve yapılar hakkında edinilen bilgileri derleyip toplumun geneline yayarak bir bilinçlenme oluşturmak, oluşturulan bu bilinçle tarihi miraslarımıza sahip çıkma duygusunu geliştirmek ve bunların bir sonucu olarak gelişime yol açmaktır. Bununla bize kalan mirasları daha iyi bir şekilde gelecek nesillere devretme gibi bir görevimizi de yerine getirmiş oluruz.
Projemizin içe dönük bu amacının yanı sıra birde dışa dönük amaçlarımız vardır:
Yanlış ve eksik bilinen tarihimizi doğru ve çarpıcı bir şekilde diğer toplumlara tanıtarak, onların tarihe olan ilgisini uyandırıp, tarihi eserlerimizi yakından görmesini sağlamaya hizmet etmektir. Bunu başarabilmek kültürümüze turizm ile ekonomik kalkınmasına ek fayda sağlar.
Giriş:
Diyarbakır Kalesi
Çin Seddi’nden sonra Dünya’nın ayakta kalan en sağlam kalesi Diyarbakır Kalesi, surların uzunluğu itibariyle İstanbul Surları’ndan sonra gelmektedir.
Şehrin doğusunu sınırlandıran ve Dicle yatağından 100 m. Kadar yükseklikte bulunan Fiskaya’sı isimli sarp kayalığın İç Kale kesiminin ilk yerleşim yeri olarak inşa edildiği sanılmaktadır.
Kurtuluş tarihi kesin olarak bilinmeyen kentin, M.S. 2. Constantius Dönemi’nde, şimdiki Mardin Kapı, Yeni Kapı, Dağ Kapı’ya kadar olan yeri inşa edilmiş , şehir genişletilmiş, ilk kale İç Kale durumuna gelmiştir.
M.S. 363 yılında Roma İmparator’u Jovianus ile Sasani Hükümdar’ı arasında yapılan barış antlaşmasından sonra, Sasaniler’e bırakılan Nisibis’in (Nusaybin) İranlılar idaresinde yaşamak istemeyen Hıristiyan halkından bin kadarı Diyarbakır’a gelmiş, kalenin batı kesimindeki düzlükte iskan edilmişlerdir. M.S. 367-375 yılları arasında kentin batı surları yıktırılarak bugün ki Dağ Kapısı’ndan Urfa Kapısı’na, buradan da Mardin Kapısı’na sur kısmı inşa edilmek suretiyle kale genişletilmiş, böylece Nisibis haklıda içeri alınmıştır. Diyarbakır Surları 6. yüzyılda Justinianus zamanında güçlendirilerek son şeklini almış, zaman zaman onarımlar ile günümüze kadar ulaşmıştır. Genel görünümü ile kalkan balığını andıran kale, Dış Kale ve İç Kale olarak ikiye ayrılmaktadır.
İç Kale: Çevresi tam dört bin adımdır. İçinde yüz elli adet oda ve çeşitli divanhane vardır. Vezir ve devlet adamları buraya birer oda, hamam ve havuz yaptırdıklarından, kat kat süslü büyük bir saray olmuştur. Bütün pencereleri ve balkonlar da Şattü’l-Arap’a Şatti sahrasına ve Kara Tepe Vadilerine bakıp, manzaralıdır. Saray’ın eski bir divanhanesi vardır ki geçmiş sultanların yapısıdır. Bunda olan eski üslup nakış ve işler, ancak Kahire’nin Sultan Kalavun Divanhanesi’nde olabilir.Kale içinde oturmaları şarttır.Bu sarayı Sultan 1. Selim’in Veziri Bıyıklı Mehmed Paşa yaptırmıştır. Oldukça geniş, büyük bir saraydır. İç Kale sağlam yapılıdır. Şehir içinde, kıble tarafına bakan demir bir kapısı vardır. Daima bekçileri hazır olup bekçilik ederler. Bu İç Kale de ki değirmenlerin suyu kudrettendir. Yine İç Kale de ki kayadan çıkıp, değirmenleri döndürerek Paşa Sarayı’ndan geçer. Sonra kale duvarında ki demir, kafes pencereden çıkarak, Kız Kaya’sı dibinden aşağı akar. Taştan taşa kendisini vurup coşkun şekilde akarak Şat Nehri’ne dökülür. Berrak saf bir sudur.
Diyarbakır İl Kültür Müdürlüğünce yayınlamış olduğu ‘2000’e 5 Kala’ adlı Diyarbakır tarih kitabında, Diyarbakır’ın tarihi surları hakkında şu bilgileri vermektedir:
Dış Kale: Dış Kale surlarının kuşattığı alan doğudan batıya 1700, kuzeyden güneye 1300 metredir. Surların yüksekliği 8-12 m., kalınlıkları 3-5 m. Arasında değişmekte olup uzunluğu 5 km.den fazladır. Dış Kale surlarında 82 burç vardır. Burçlar çoğunlukla yuvarlak, birkaç tanesi köşeli, Ben-u-sen ve Dicle Vadisi’ne bakan bölümlerde ise genellikle dört köşedir. Buralara çıkmak için burçların iç yüzeylerindeki kapı yanlarında sağlı sollu merdivenler bütün surların üstünde ve burçların içinde çeşitli yönlere açılmış mazgallar vardır, bu mazgallarda silahlı bir adamın rahatlıkla savaşabileceği, kolaylıkla geçebileceği geçitler yapılmıştır. Sur üzerindeki devriye yolu dışarıya doğru bir metre yükseklikte kalın bir mazgal duvarı ile korunmuştur. Alt katları depo, üst katları savaş zamanında kaleyi savunan askerlerin kaldığı burçlar iki katlıdır. Savaşların çok yoğun olduğu Dağ Kapı’sı ile Urfa Kapı’sı arasındaki düz alana bakan bölümde ve kapıların yanında bulunan burçlar daha sık, daha büyüktür. Buralarda iki burç arasındaki mesafe 36, 42,44 metre olup orta yerlerinde 1.5 metre genişliğinde, 1.3 metre derinliğinde ve iki burcu birleştiren duvar yüksekliğinde bir takviye duvarı vardır. Mardin Kapısı’na gidildikçe burçlar arasındaki mesafe 54,63, 66 metreye yükselir. Surların Dicle Vadisi’ne bakan yönünde, burçlar seyrekleşir ve yükseklikleri azalır. Çünkü burada surlar yüksek ve dik kayalar üzerine oturtulmuşlardır.
Dış Kale surlarını ikinci bir surun kuşattığı çeşitli kaynaklardan ve kalıntılardan anlaşılmaktadır. 1232 yılında kenti alan Eyyubi hükümdarı Melik Kamil tarafından bu surlar yıktırılmış, bugünkü surların onarımında kullanılmıştır. Çok az da olsa bu surların kalıntısı yer yer durmaktadır. Dış Kale’nin dört yöne açılan ve mimarlık tarihi açısından birbirinden önemli dört kapısı vardır. Kuzeyindeki Dağ Kapı(Harput Kapısı), batısındaki Urfa Kapısı(Rum kapısı), Güneydeki Mardin Kapısı( Tel Kapısı), Doğudaki Yeni Kapı(Su Kapısı yada Dicle Kapısı) olarak adlandırılır. Bu kapıların iki yanında yer alan burçlarla batı kesimindeki burçlar diğerlerine göre daha büyük ve güçlüdür.
Kalenin Şekli:
Şattü’l-Arap kenarında göğe yükselmiş, Kız Kayası adı ile meşhur yüksek bir tepe üzerinde siyah taş ile yapılmış, yüksek ve gayet kuvvetli bir kaledir, yalçın kaya üzerindedir. Kız mağaraları bu yüksek kalenin altındadır. Yunus Aleyhisselam’ın makamı da buradadır. Burada durup ta, aşağı bakmaya insan cesaret edemez. Sanki cehennemin dibidir. Büyük nehir aktığından, iki tarafı da gül bahçeleri, güzel kokulu bostan ve reyhan bahçeleridir. Her yıl vilayet halkının altı ay Diyarbekir’in Şattü’l-Arap fasıllarını yaptıkları mesire yerleridir.
Bu kalenin burç ve kuleleri üzerinden aşağıda akan büyük nehre bakıldığında, nehir bir hendekçik gibi görünür. İşte, kalenin bu tarafı bu derece göğe yükseltilmiştir. Ama yıldız tarafı, batı, güney ve kıblesi düzlüktür. Duvarın yüksekliği kırk zira’dır. Onar arşın enliğinde temeli vardır. Bu güzel kale siyah taş ile yapıldığından, adına Kara Amid demişlerdir. Hesap üstadı usta, kaleyi dörtgen şeklinde ve kuzey tarafına dönük bir biçimde yapmıştır. Bütün kule ve duvar dişleri birbirine bakar. Kuşatma sırasında bir birini korur. Sert taştan yapıldığı gibi zemini de yalçın kaya üzerine kurulmuş olduğundan, düşman kuşatsa bile bir taraftan lağım ve siper sürüp zafer elde etmesi imkansızdır. Ancak bir sene kuşatmaya devam olunur da kalede kıtlık olursa, kaledekiler kaleyi o zaman teslim ederler. Dörtgen şeklinin doğusu uçurum olduğundan hendek lazım değildir. Ama kuzey, güney ve batı taraflarında hendeği ve köşelerinde Ye’cüc misali burçları vardır ki her biri birer gök kulesidir.
Diğer kaleler gibi üçer, dörder kat değildirler. Sadece bir kat sağlam duvardır. Dört adet demir kapısı vardır. Kuzeye açılan Dağ Kapısı: Şerbeteyn, Eğil, Ergani, Çermik, Harput ve Palu’ya gidenler bu kapıdan giderler. Batıya açılan Rum kapısı: Mezarlığa ve Karadağlar’a buradan gidilir. Kıble tarafına açılan Mardin kapısı ve doğuya açılan da Yenikapı’dır.
Buradan aşağı Şat Nehri kenarına, köprüden geçip Meyya Farkin Kalesine, Batman Köprüsü’nü geçip bir menzilde Hazro (Kozluk) Kalesi’ne varılır. Bir kapı da paşanın olduğu İç kale sarayında olup, doğu tarafına yani Şat nehrine açılır. Uğrun denilen gizli bir kapıdır. Büyük kapı değildir. Bu demir kapılarla örtülü sağlam surun çevresi kendi adımımla on bir bin adımdır. Ama doğu tarafı köşesi Paşa Saray’ı olup, Gayya Kuyu’su gibi çeşitli uçurumlarla dolu olduğundan adımlamak mümkün olmamıştır. Ancak Dağ Kapısı’ndan Mardin Kapısı’na varıncaya kadar kalenin içi iki bin adımdır. Buna göre yalçın kaya üzere adımladığımız duvarın uzunluğunu iki bin adım olarak hesaplayıp, Kara Amid Kalesi’nin çevresini on dört bin adım olarak kabul edilmiştir.
Bu Kale’nin Şatta bakan tarafından kuzeye doğru uzanan köşede bulunan sert kaya öyle sert ve siyah bir taştır ki demir gülle bile etki etmez. Ateş etkisi ile asla kireç haline gelmez. Garip ve acayip bir madendir ki anlatılması güçtür.
Kalenin Teknik Detayları
Genel olarak kalkan biçimini andıran Diyarbakır Kalesi, Dış Kale ve İç Kale olarak meydana gelmektedir. Dış Kale surlarının uzunluğu 5 kilometre kadardır. Doğu-Batı doğrultusunda 1.700, Kuzey-Güney doğrultusunda 1.300 metrelik bir alanı kuşatmaktadır. Surları yüksekliği 10–12 metre, kalınlığı 3–5 metredir. Surlar üzerinde kuleleri birbirine bağlayan geniş bir yol vardır. Bu yol 70 santimetre kalınlığında mazgal duvarlar ile korunmuştur. Kalenin 81 burcundan en ünlüleri Evli Beden (Ulu Beden), Yedi Kardeş ve Keçi (Kiçi) Burçları’dır. Burçların içinde koğuşlar, mahzenler, sarnıçlar ve depolar yer almıştır. Dış Kale ile İç Kale surlarında Romalılardan Osmanlılara kadar çeşitli devletlere ait yazıtlar (kitabeler) bulunmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Latince-Romalılar,367- 375 yıllar arası, Yunanca-Bizanslılar, 440- 528 yıllar arası. Arapça yazıtlar: Abbasiler 909, Mervaniler 995- 1035, Büyük Selçuklular 1088-1092, Şam Selçukluları 1093, İnallılar 1141, Nişanlılar 1154- 1183, Artuklular 1188- 1208, Eyyubiler 1236- 1237, Akkoyunlular 1149- 1479. Farsça yazıtlar Osmanlılar dönemine aittir. 1525-1527 arası tarihlerini taşır. Dış Kale’nin kapıları: Kuzeyde Dağ Kapısı (Harput Kapısı), batıda Urfa Kapısı (Rum Kapısı), Güneyde Mardin Kapısı (Tel Kapısı), Doğuda Yeni Kapı (Su Kapısı veya Dicle Kapısı).İç Kale’nin kapıları: Fetih Kapısı, Oğrun Kapısı, Saray Kapısı, Küpeli Kapısı, Fetih ve Oğrun Kapıları dışarıya, Saray ve Küpeli Kapıları iç tarafta şehre açılır. İç Kale Kanuni Sultan Süleyman zamanında Artuklu Sarayı kalıntıları, Viran Kale, Sarnıç ve cami bulunmaktadır.
Burçlarının Teknik Detayları
Sur duvarları arasında bulunan 82 iki burçtan çoğu yuvarlaktır. Bazıları da 6 ve 4 köşelidir. Şehrin Dicle Vadisi’ne bakan ve savunması daha kolay olan cephelerindeki burçlar daha çok dört köşeli ve seyrektir. Dağ Kapı ile Urfa Kapısı arasında kalan ve saldırıya açık olan bölgedeki burçlar daha sık ve yuvarlaktır. Ayrıca bunlar takviye duvarları ile daha da sağlamlaştırılmış olup, Artuklular Döneminde buraya eklenen burçlar büyüklük ve taş benzeme yönü ile de diğerlerinden ayrılmaktadır. Burçlar genellikle iki katlı, bazıları da üç veya dört katlıdır. Bunların alt katları depo ve ambar olarak, üst katları da savunma amaçlı kullanılmıştır.
Evli Beden Burcu ile Yedi Kardeş Burcu surların güneyinde yer almakta olup, 1208 yılında Artuklu Hükümdarı Melik Salih adına Mimar Caferoğlu İbrahim tarafından yapılmıştır. Silindirik yapısı, onu çevreleyen kitabesi, çift başlı kartal, kanatlı aslan kabartmalarıyla oldukça görkemli olan Ulu Beden Burcu ile Yedi Kardeş Burcu plan ve benzeme yönünden birbirine benzemektedir.
Diyarbakır Kale Burçları
Evli Beden Burcu: Diyarbakır Surları’nın en batı ucundadır, kara bazalt taştan yapılan burcun bulunduğu yer de dikkate alınırsa anıtsal bir görünüme sahiptir. Kitabelerine göre Artuklulara ait olduğu, 605 Hicri- 1208/1209 Miladi yılında Melik Salih Mahmur’un emri ile mimar İbrahim bin Cafer tarafından son şekline sokulduğu anlaşılmaktadır. Artuklu askeri mimarisinde olduğu kadar bütün Türk askeri mimarisi tarihinde önemli bir yere sahiptir. Burcu kuşak gibi saran çiçekli nesih yazıtı, çift başlı kartal ve kanatlı aslan kabartmaları süsleme olarak kullanılmıştır.
Yedi Kardeş Burcu: Surların güneyinde, Mardin Kapısı’nın batısındadır. Kitabesinde, kesin tarih bulunmamakla birlikte, Melik el Salih’in planı üzerine Yahya bin İbrahim el Sarafi tarafından yapıldığı yazılmaktadır. Buna göre 8.yüzyılın ilk yılarına tarihlenmektedir. Tamamen bazalt kesme taştan yapılan dış görünüş, silmeler, çift başlı kartal ve aslan kabartmaları ve iri nesih kitabesi ile hareketlendirilmiştir. Halk arasında Evli Beden ve Yedi Kardeş Burçları’na baba ile oğulları tarafından yapıldığı için Ben-u sen denildiği söylenilmektedir.
Keçi Burcu: Mardin Kapısı’nın doğusunda, yontulmuş kaya kitlesinin üstüne inşa edilen burç, diğer burçların en büyüğü ve en eski olup, yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Üzerindeki kitabenin okunabilen kısımlarından H.437/450M.1045/1058 yıllarında Mervanğullarından Ahmet tarafından olduğu sanılmaktadır. Geniş ve yüksek yapılan burcun içinde düzenli 11 kemer bulunmaktadır. Eskiden tapınak olarak kullanıldığı sanılan burcun son bölümünde bir kuyu ve yeraltı geçidini andıran bir dehliz bulunmuşsa da beton bir blok ile üstü kapatılmıştır.
Dış Kale’nin kuzeydoğu köşesinde, surlarla çevrilidir. İç Kale’nin içinde bulunan Hüyük nedeni ile Virankale de denilmektedir. Virankale’de yapılan kazılarda etrafı surlarla çevrili 13.yüzyıla ait Artuklu Saray’ı kalıntıları çıkarılmıştır. Ancak daha alt tabakalara inilemediğinden Virankale’nin kuruluş tarihi saptanamamıştır. Artukoğulları döneminde önemli değişikliklere uğramış olan İç Kale, 1515 yılında Osmanlı egemenliğine girdikten sonra 1524-1526 yıllarında Kanuni Sultan Süleyman zamanında 16 burçlu yeni bir surla çevrilerek genişletilmiştir.
İç Kale’nin de dört kapısı vardır. Fatih ve Oğrun Kapıları dışarıya, Saray ve Küpeli Kapıları ise kente açılır. Kapıların tamamı demirden ve sağlam yapılmıştır. Anadolu’daki savunma yapılarından en sağlamı olan Diyarbakır Kalesi’nde malzeme olarak bazalt kesme taşlar kullanılmıştır. Mimarisi, Plastik süslemeleri ve yazıtların bolluğu ile çok önemli bir yere sahiptir. Roma İmparatorluğu’na kadar Diyarbakır Kalesi, A.Gabriel’in deyişi ile ‘Tek başına bir yazıt müzesi’ olacak niteliktedir. Roma, Bizans, Abbasiler, Mervaniler, Büyük Selçuklular, Şam Selçukluları, İnaloğulları, Nisaoğulları, Artukoğulları, Eyyubiler, Akkoyunlular ve Osmanlılara ait kitabeler bulunmaktadır.
Diyarbakır’ı 1046 yılında ziyaret eden İranlı şair ve bilgin Nasır-ı Hüsrev ‘Ben dünyanın dört bucağında Arap, Acem, Hint ve Türk memleketlerinde bir çok kentler ve süsler gördüm. Fakat yeryüzünde hiçbir ülkede Amid Kenti’nin Kalesi’ne benzer bir kale ne gördüm, nede başka bir yerde bunu gibi bir kale gördüm diyeni duydum.’ Sözleri ile Diyarbakır Kalesi’nin eşsizliğini belirtmektedir.(2000’e 5 kala)
P.Gabriel AKYÜZ Diyarbakır Surlarının yapılış tarihini ve kimler tarafından yapıldığını şöyle açıklıyor;
Diyarbakır’ın Sur’u M.S 350’lerde Roma İmparatoru Büyük Kostantin’in oğlu Kustus tarafından inşa edildi. Sur Çin Seddi’nden sonra Dünya’nın en uzun suru olup, 5 km. uzunluğunda ve 8-12 m. yüksekliğindedir. Muazzam siyah bazalt kara taşlardan 3-5 metre genişliğinden oluşan görkemli duvarları bir kalkan balığının şeklini andırmaktadır.
Dünya kültürü mirası olan bu antik sur, Romalılar döneminde inşa edilmiş daha sonra ki egemen güçler tarafından da birçok kez onarılmış ve yapılan ilavelerle bugünkü görünümünü kazanmıştır. Bugünkü durumuna değinecek olursak görücüye içler acısı bir sıkıntı sergilemekte ve hissettirmektedir.
Değişik yerlerde taşları dökülmekte, tahrip edilmektedir, bakımsız bir durumdadır.
Diyarbakır Kalesinin Üzerindeki Kitabeler
Diyarbakır Surları’nda Büyük Selçuklu İmparatorluğu Sultan’ı Melikşah döneminden kalma dört ve Suriye Selçukluları Sultan’ı Tutaş’a ait bir kitabe mevcuttur.
Güzel ve süslü bir şeceri kufi ile yazılan bu Selçuklu kitabeleri Türkiye’de eşsizdir. Bu kitabelerden birincisi Evli Beden Burcu’nun kuzeyindeki ilk burcun batı cephesini süslemektedir. Buna Selçuklu Burcu denilmektedir.
Bu burcun güney cephesinde ve kitabenin hizasında “el-izzetü lillal”. Kuzey yüzünde de küçük bir mihrabın üzerinde “la ilahe illallah Muhammed’ün Rasulullah” yazılıdır.
İkinci kitabe Yedi kardeş Burcu’nun doğusundaki ilk ilk burcun güneye bakan cephesindedir. Bu burca Melikşah veya (Nur) denilmektedir.
Bu kitabenin 4 metre kadar altında küçük bir mihrap üzerinde “la ilahe illallah Muhammed Rasulullah” yazılıdır. Burcun doğu ve batı cephelerinde de aynı hizada ve aynı küçüklükte birer mihrap vardır. Bu mihrapların üzerinde de kufi yazılar bulunmakta ise de silik olduklarından okunamamıştır.
Üçüncü kitabe, Urfa Kapısı’ndan Dağ Kapısı’na doğru giderken 7. burç üzerindedir. Kitabenin sadece onarım tarihini belirten son bölümü kalmıştır.
Bu kayıttan onarımın H. 484 (m. 1091) tarihinde yapıldığı anlaşılıyor. Melikşah’a ait kitabelerden biri de Mardin Kapısı’nın doğusunda Çifte Havuzlar mevkiindeki Fındık Burcu üzerindedir.
Kitabenin Tacüddevle Tutaş’ın Diyarbakır üzerindeki tek kitabesi Urfa Kapısı’ndan Dağ Kapısı’na gelirken 5. ve 6. burçların ( bu iki yuvarlak burç Eyyubilere aittir.) arasındaki sur duvarlarının kuzey yüzündedir. Bu kitabe Amuda da yoktur.
Bu kitabelerden en eskisi, Dağ Kapısı’nın dış yüzünde ve kapının en üstüde bulunmaktadır. Beyaz malta taşları üzerine yazılmıştır. Tek satır halindedir.
Mervaniler’e ait kitabelerden biri de şehrin güney doğusundaki Çift Havuzlar mevkiinde, Leblebi Kıran Burcu’nun üzerindedir. Beyaz taşlar bozuk bir kufi ile yazılmıştır. İki satır halindedir.
Bir kitabede Mardin Kapısı’nın doğusunda bulunan Keçi Burcu’nun Kapısı üzerindedir. Kitabenin bazı taşları düşmüş olduğundan buna ait metin Albert Gabriel’den alınmıştır. Kitabe aynı şekli ile Amida da vardır.
Mervanlılar, küçük(Kıci, sonradan halk ağzında “keçi” olmuştur.) bir burç olan “Keçi Burcu’na” içe doğru yeni eklemeler yaparak onu en büyük burçlardan biri haline getirmiştir. Son zamanlarda onarılan Keçi Burcu iç kapısı üzerindeki kitabe taşları kaybolduğundan yerine konulamamıştır, bugün kapı üzerinde sadece ilk satırdan iki ve alt satırdan bir taş kalmıştır.
Bir diğer kitabe, şehrin güney doğusunda ve Keçi Burcu’ndan sonraki 8. burç üzerindedir. Beyaz taşlar üzerine güzel bir kufi ile yazılmıştır.
Mervaniler’den kalma bir kitabede Mardin Kapısı’nın doğusundaki 6. burç ( ya da Keçi Burcu’ndan sonraki 3. burç) üzerindedir. Beyaz taşlar üzerine güzel bir kufi ile yazılmıştır.
Bir Mervanlı kitabesi de Urfa Kapısı’nın Dağ Kapısı’na doğru olan yönündeki ilk burç üzerindedir. Amida da bu kitabe yoktur.
Bir başka kitabe de Yeni Kapı’nın kuzeyindeki yüksek ve ince yapılı burcun üzerindedir. Bu burca Mervanlı Burcu deniliyor. Kitabe surlarda kullanılan bazalt taşı üzerine güzel bir kufi ile yazılmıştır. İki satır halindedir.
Mervaniler’in bir kitabesi de eski hükümet konağı yanında, kaya üzerindeki surun Dicle’ye bakan yüzü ile yan sathı üzerindedir. Kitabenin baş tarafında bir yılanı gagası ile tutan bir doğan figürü vardır. Bu kitabe Amida da yoktur. Süleyman Savcı da kitabeyi aynı şekilde okumuştur
Kitabelerden biri de 1960 da açılan ve eski şehir ile yeni şehri birbirine bağlayan kapının üzerindedir. Siyah taş üzerine iki satır halinde güzel bir kufi ile yazılmıştır.
Mervaniler’e ait bir kitabe de Dağ Kapısı’ndan Urfa Kapısı’na doğru giderken beşinci burcun üzerindedir. Siyah taşlar üzerine güzel bir kufi ile yazılmıştır. Bu altı köşe burcun sağ ve solunda ki birkaç burç yıkılmış, yerleri düz bir alan haline getirilmiştir. Halk, bu burca “Tek Burç” demektedir. Kitabe burcun doğu yüzündedir.
Aynı burçta çoğu yıkılmış bir kitabe parçası daha vardır. Amida da ve Süleyman Savcının yayımladığı Mervaniler’e ait kitabelerde bu parça yoktur. Kitabeyi yalnız Gabriel AKYÜZ yayımlamıştır.
Nasruddevle Mansur’un hükümdarlık dönemi H. 472 (m. 1079)-478 (m. 1085) tarihleri arasındadır. Bu kitabenin de aynı tarihler arasında yapılan onarıma ait olması gerekir. (Ş. Beysanoğlu)
Ulu Beden’den Mardin Kapısı’na doğru giderken 8. burç olan Yedi Kardeş Burcu daha çok harap olmuş durumdadır. Artuklu Türklerinin anıtsal bir yapısı olan bu tarihi burç hakkında Ara Altun şu bilgileri vermektedir:
“Tamamen bazalt kesme taştan yapılmıştır. Silindirik planı vardır. Sur içi toprak zemininden hafifçe yükseltilmiş zemin kata niş şeklinde içeri çekilmiş geniş bir kemerin altındaki basit kapıya girilmektedir.
Zemin kat enine dikdörtgen genişçe bir mekan durumundadır. Üzeri iki kat boyunca yükselen sivri ve yüksek bir beşik tonozla örtülüdür. Girişin tam karşısında, iki sütun ve üç kemerle ayrılmış, dar, dikdörtgen bir bölüm görülür. Gerek bu bölümün arkasında, gerekse yanlarında ve yan duvarlarda sivri kemerli iri nişler dikkati çeker.
Bu nişler yerden 2.5 metre kadar yüksekte ve oldukça büyük ölçüdedirler. Ne maksatla kullanıldıkları hakkında bir ipucu yoktur. Belki depo olarak, belki de hücre halinde kullanılıyordu ve muhakkak ki çıkışları vardı. Aslında çok yüksek bir mekan olan burcun içinde bir takım ahşap asma kat izleri aramak gerekirse de bunun gibi bir kalıntıya rastlanamadı. Üstelik bu bölümün üst katlarla doğrudan bağlantısı da yoktur. Birinci kata, batı tarafından, sur duvarlarından gelen bir merdivenle girilmektedir. Bu kat, planda görüldüğü gibi, karışık bir koridor ve geçiş sistemi ile yedi mazgal hücresi şeklinde teşkilatlandırılmıştır. Yukarıda değinildiği gibi, tek girişi vardır. Giriş ve diğer koridorlar dar ve basık tonozlarla örtülüdür. Mazgal hücrelerini yarıklarından bir kısmında kitabe parçaları seçilebilmektedir.
İki yandan dar merdivenlerle ulaşılan iki kat ise Ulu Beden Burcun da olduğu gibi, çok kenarlı bir revaktan meydana gelmektedir. Ortası açık olan bu bölümde, sivri kemerli çevre revakı yine çapraz tonozlarla örtülüdür. Çevrede sekiz mazgal nişi ve mazgal yarığı yer almaktadır. İkinci katın üzerindeki düz ve açık teras geniş bir seyirdim durumundadır, buradan dışarı açılan sekiz mazgal deliğinin yanında, Ulu Beden Burcunda olduğu gibi, alttan açık dışardan mukarnaslı iri konsollar şeklinde düzenlenmiş, yakın savunma mazgallarından dokuz tane yer almaktadır. Bunun da üstüne çıkaran dar merdivenlerin tespit edilmiş olması daha üstte, mazgallı dar bir seyirdimin daha varlığına işaretçidir. Tamamen kesme taştan dış görünüş, silmeler, kabartmalar ve kitabe ile hareketlendirilmiştir. Sur duvarları yüksekliğinde bütün burcu kuşatan kitabe şeridi sadece üst tarafından bir sıra silme ile çevrilmiştir. Tam ortada üç satır halinde kalınlaşmakta ve dikdörtgen bir durum almaktadır. Bu dikdörtgen kısmı iki tarafında üstte birer kanatlı aslan kabartması bulunur. Aslanlar simetrik olarak birbirine doğru yer alırlar. Gövdeler kaba ve detaysızdır. Başlar cepheden, gövdeler yandan verilmiştir. Pençeler iridir, kuyruklar ejder başlı işlenmiştir. Yine bu sırada birinci kat mazgalları Dikdörtgen silme çerçevelerle kuvvetle belirtilmiştir. İki aslanın ortasında ve biraz üstte eğri kesim tekniği ile işli, yüksek kabartma çift başlı bir kartal yer alır. Gövdenin ortasında mazgal deliği vardır, kuyruklar volütlerle biter, boyun bir halka ile bağlıdır. Dış görünüş, üst katın mukarnaslı konsollar şeklinde dışa taşan mazgalları ve üzerindeki bir sıra mazgal dizisi ile tamamlanmaktadır. Ancak, bunlardan mukarnaslı olanlar dahil hemen hepsi tahrip edilmiş ve yıkılmış durumdadır.”
Selçuklulardan Kalma Eserler ve Kitabeler
Bu kitabelerden birincisi Evli Beden Burcunun kuzeyindeki ilk burcun batı cephesini süslemektedir. Buna ‘Selçuklu Burcu’ denilmektedir.
Türkçesi; Besmele sultan, en büyük şahlar şahı , Allah’ın Ülkesinin Sultanı ve sahibi, Allah’ın halifesinin yardımcısı, din ve dünyanın izzeti, devletin yüceliği,millettin güzelliği,Alparslan oğlu Ebu’l-feth Melikşah (Allah zaferini aziz kılsın) kendi malından yapılmasını buyurdu. Saltanatın temeli,devletin direği Abdulmalik oğlu Şemseddin Ebu Ali el-Hasan (Allah ömrünü uzatsın) vilayetinde Abdulvahid oğlu hadi Ebu Nasr Muhammed ve bina ustası Selame oğlu Urfalı Muhammed tarafından 481 (M.1088) yılında yapılmıştır.
İkinci kitabe Yedi Kardeş Burcu’nun doğusundaki ilk burcun güneye bakan cephesindedir. Bu burca Melikşah (Nur) denilmektedir.
Türkçesi; Besmele Büyük sultan, en büyük şahlar şahı, Allah’ın arzının Sultanı , Allah’ın ülkesinin sahibi, din ve dünyanın izzeti,devletin yüceliği,millettin güzelliği,Alparslan oğlu Ebu’l-feth Melikşah (Allah zaferini aziz kılsın) mülkün temeli,devletin direği Abdulmelik oğlu Şemseddin Ebu Ali el-Hasan (Allah ömrünü uzatsın) Abdulvahid oğlu Kadı Ebu Nasr Muhammed ve bina ustası Selame oğlu Urfalı Muhammed tarafından 482 (M.1089) yılında yapılmıştır.
Üçüncü kitabe, Urfa Kapısı’ndan Dağ Kapısı’na doğru giderken 7.burç üzerindedir. Kitabenin sadece onarım tarihini belirten son bölümü kalmıştır; Bu kayıttan onarımın H.484(M.1091) tarihinde yapıldığı anlaşılıyor.
Melikşah’a ait kitabelerden biri de Mardin Kapısı’nın doğusunda Çifte Havuzlar mevkiindeki Fındık Burcu üzerindedir.
Türkçesi; Büyük Sultan , en büyük şahlar şahı , hükümdarlar hükümdarı din ve dünyanın izzeti,devletin yüceliği,Alparslan oğlu Ebu’l –feth Melikşah (Allah saltanatını sürdürsün) buyruğu ile değerli dost, devletin dayanağı Muhammed oğlu Ebu’l-berakat Cehir (Allah günlerini sürdürsün) vilayetinde 485 (M.1092) yılında değerli kadı , kadıların şerefi , Abdulhavid oğlu Ebu Nasr Muhammed ve bina ustası Selame oğlu Muhammed tarafından yapılmıştır.
Tacüddevle Tutuş’un Diyarbakır Surları’ndaki tek kitabesi Urfa Kapısı’ndan Dağ Kapısı’na gelirken 5. ve 6. burçları (bu iki burç Eyyubiler’e aittir.) arasındaki sur duvarının kuzey yüzündedir. Bu kitabe Amuda’da yoktur.
Türkçesi; Besmele seçilmiş ümmettin şerefi, parlak millettin çerağı, kahir devletin tacı (birkaç taş düşmüş), ulu padişah, tanzim görmüş sultan Said’in babası, Emirü’l mü’mininin yardımcısı,Muhammed’in oğlu Tutuş günlerinde (Allah yardımcılarını aziz etsin), iyiliklerin babası, mülkün güvenilir kimsesi Muhammed, kadıların kadısı ve kemali, ulu kadı Şanlı Ali oğlu Mehdi’nin idaresinde (Allah günlerini uzun etsin) 486 (M.1093) yıllarında işte bu onarım yapıldı.
İnaloğullarıve Nisaoğulları’nın Burçlar Üzerindeki Onarımı ve Kitabeler’i
İnaloğullar’ı ile Nisaoğullar’ı döneminde de surların bazı kesimlerin onarıldığı, bazı burçların yeniden ve daha sağlam olarak inşa edildiği, taşıdıkları kitabeden anlaşılmaktadır. Bu kitabelerden ilki, Yeni Kapı’da ki yüksek burcun güney yüzündedir. Kitabenin bazı taşları düşmüş yazıların bazı kısımları siliktir.
Kitabe eksik olduğu için tarihi ve kime ait olduğu belli değildir.
Albert Gabriel, Van Berchem’in görüşüne katılarak (AMİDA kitabe Nu:25), kitabenin İlaldı oğlu Mahmud’a ait olabileceği kanaati ile H. 540 (M. 1145) tarihini kabul etmektedir, (a.g.e.,sf.319, kitabe Nu:62) Süleyman Savcı, kitabenin Nisaoğlu Ali’ye ait olduğu, “isfehsalar kelimesinden istidlal olunabilir” görüşünde (Diyarbakır Kitabeleri, adı geçen dergi, sf.17, sf.3, kitabe Nu:32.)
Kitabenin ikincisi, Hindi Baba Kapısı’nın batısındaki burcun kuzey yüzündedir.
Bu dönemde yeniden inşa edilmiş burçlardan biri de şehrin güneyindeki Mardin Kapısı’ndan itibaren yedinci burçtur, çok köşeli bu burcun üzerindeki kitabe siyah taşlara kufi olarak yazılmıştır, bu kitabe ilk defa Süleyman Savcı tarafından 1939 yılında yayımlanmıştır. AMİDA da ve Gabriel’in kitabında yoktur.
Nisaoğulları’na ait son kitabe, Mardin Kapısı’ndan itibaren doğudaki 12. ve 13. burçlar arasında şimdi kapalı bulunan küçük kapının sağ yanındadır.
Kitabe üç satırdan ibaret olup güzel bir çiçekli nesihle yazılmıştır, Vab Berchem ile Albert Gabriel’in eserlerinde, bizim nokta ile gösterdiğimiz yer, “Bitarihi devleti” kelimeleri ile doldurulmuştur. Bu kitabeyi yerinde inceleyen ve 4.Türk Tarih Kongresi’ne sunduğu bir bildiride yayımlayan Osman Ferit Sağlam ise buraya “Bibele” kelimesini koymuştur.İkinci satırdaki boşluğu “Gülizar bin Ali” olarak doldurmuştur. (AMİDA, sf. 72-73, kita-be Nu:26; A.Gabriel, a.g.e, sf. 320, kitabe Nu:65; O.F. Sağlam, şimdiye kadar yayımlanmış bazı kitabelerle meskukatın milli tarihe hizmetleri, 4.Türk Tarih Kongresi, Ankara 1952, sf.159).
Burç Mimarları, Mühendisleri ve Figürler
Diyarbakır’ın özlü birikimleri içerisinde taş yazıtlara adları aktarılmış mimarlar, sultanlar ve bilginlerde yer alır.
Mardin Kapı’da ki Abbasi Dönemi yazıtları arasında Anadolu’da ki İslam mimarlığının bilinen ilk sanatçısının adı da zikredilir: “Diyarbakırlı mühendis Cemil oğlu Ahmet”
Artuklu Sultan’ı Melik Salih Mahmud tasarımlarını kendisinin gerçekleştirdiği burçların yapımını sanatçılarla paylaşır. Sanatçılar, gruplar halinde yarışarak Ulu Beden ve Yedi Kardeş Burçları’nı gerçekleştirir ve onları dönemin güç, inanç simgeleriyle donatırlar…
Diyarbakır Kale Efsaneleri
Harput Kalesi
Diyarbakır Kalesi ile Harput Kalesi iki kardeş tarafından aynı tarihte yapılmıştır. Diyarbakır Kalesi’nin harcı yumurta akıyla Harput Kalesi’nin ki ise sütle karıştırılmış. Sürülerce sağılan koyunların sütleri dereler halinde akıtılarak kalenin yapıldığı yere getirilmiş, o zaman yumurtanın da bini bir paraymış. Bu iki kardeş yaptıkları kaleleri bitirdikten sonra ölümsüzlük suyundan içip, uzun bir uykuya dalmışlar. Arada bir uyanıp, “Diyarbakır Surları yıkıldı mı? Harput Kalesi duruyor mu?” diye kalelerin yerinde durup durmadığına bakıyorlar, sonra yine uyuyorlarmış.
Ejderha
Adamın biri Dicle Nehri’ne kum çıkarmak için gitmiş. Aniden korkunç bir ses duyar. Dönüp baktığında surlardan 1 metre kadar sarkmış olan bir ejderha görür. Zamanın alimlerinden birini çağırıp, olayı anlatırlar. Alim ise okuduğu bir dua sayesinde ejderhayı gökyüzüne gönderir.
Usta ile Kalfa;
Devrin hükümdarı bir yarışma düzenlemiş ve bu burçların bulunduğu yerde planlarını da kendisinin çizdiği, çok sağlam ve çok yüksek iki ayrı burç yapılmasını istemiştir. Diyarbakır da bu işi başarabilecek iki kişi varmış. Bunlardan biri usta diğeri ise onu kalfası imiş. Ustanın dileği ustalığını bir kez daha göstermek, kalfanınki ise ustasını geçmekmiş. Usta Yedi Kardeşler Burcunu, kalfa ise Evli Beden Burcu’nu yapmıştır. Burçların yapımı tamamlanınca hükümdar kalfanın burcunu daha çok beğenmiş, buna çok üzülen usta ise kendini burçlardan aşağı atmıştır.
Yedi Kardeş Burcu;
Düşmanlar Diyarbakır’ı kuşatmış, günler süren çatışmalardan sonra yedi kardeşin savunduğu burç hariç tüm kent düşmüş. Kenti kuşatan kral anlaşmak için kardeşlere bir elçi yollamış. Yedi kardeş elçiye teslim olma koşullarını şöyle iletmiş. “Burcu teslim almaya kral ve komutanlar gelecek ve teslim olduklarında yedi kardeşin canları bağışlanacaktır.” Kral kardeşlerin koşullarını kabul etmiş ve komutanları ile burca girmiş. Ancak onlar içeri girer girmez yedi kardeş barut deposunu havaya uçurmuş, patlamayla birlikte kral, komutanları ve yedi kardeş ölmüş, şehir de böylece kurtulmuş.
Sonuç ve Tartışma:
-
Mevcut durumu ile Diyarbakır Surları’nın yükseklik bakımından dünyada birinci, uzunluk bakımından ise Çin Seddi’nde sonra ikinci olduğu kabul edilmektedir.
-
Yapılış M.S. yy. dayanan surların yapılış amacı kuşkusuz korunma amaçlı bir savunmadır. Roma İmp. Constantius yapımına başlanan surlar daha sonra birçok medeniyete korumalık yapmıştır. Yaptığı hizmetlerin karşılığını kendisine yapılan katkılar ile alan surlar, koruduğu bütün medeniyetler ve uygarlıklardan kalan izleri günümüze kadar taşıma görevini yerine getirmiştir.
-
Ne yazık ki yapısının görkemliliğine ve tarihi anlatımdaki şaheserliğine rağmen Diyarbakır Surları yankı tarihte ve günümüzde yeterli ilgiyi görmemiş, hatta inanılmaz tahribatlara uğramıştır.
-
Tarihi ve görsel yapısı ile bir turizm merkezi olması gereken bu şehir ve tarihi eserleri yeterli tanıtım ve ilginin gösterilmemesi nedeni adeta dışa kapatılmış olmasıdır.
-
Sonuç itibari ile tarihin bize armağanı olan ve barındırdığı bütün medeniyetlerden bizlere bir şeyler anlatan bu tarihi kentimize hak ettiği duyarlılığın gösterilmesi, korunup geliştirilerek gereken tanıtımlar ile dışa açık bir merkeze dönüştürülmesi toplumsal bir görev olmalıdır.
-
İnsanlığın en büyük meziyetlerinden biri özünü yansıtan gerçekliğe sahip çıkması, koruyup geliştirmesidir. Toplum olarak kendi tarihimize, kültürümüze ve bizlere emanet edilen değerlere sahip çıkmalı, onlar en iyi şekilde koruyarak gelecek nesillere devretmeliyiz
Yöntem:
Bu projeyi hazırlarken olabildiğince bilimsel bir yöntem kullanılmaya çalışıldı. İlk etapta projenin konusu tespit edildi. Bu tespitin doğru olabilmesi için güncel bir gereklilik arz edilmesine dikkat edildi. Ardından projenin içeriği için gerekli olacak görsel, yazımsal sözel kaynakların tespitine gidildi. Bunları toplarken değişik kaynak araştırmaları için projeye dair farklı kitaplar, kurumlar ve değişik insanlarla iletişim kurulmaya çalışıldı. Tespit edilen kaynakların araştırılması ve incelenmesi yapılarak, gerekli olan veriler bir araya getirildi. Bir araya getirilen veriler projenin amacına uygun bir şekilde derlenerek sonuca gidildi.
Kaynakça:
Beysanoğlu, Şevket:Diyarbakır Tarihi 1
Beysanoğlu, Şevket:Diyarbakır Tarihi 2
Çelebi, Evliya: Seyahatname
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı: Taşlar ve Düşler
Çiçek, Zeynel Abidin: Diyarbakır’ın Fethi, Tarihi ve Kültürü
Yavuz, Muhsine Halimoğlu: Diyarbakır Efsaneleri
http://www.geyikmerkezi.com/index.php
http://www.turkiye-resimleri.com/r-diyarbakir-26-diyarbakir-surlari-2326.htm
http://www.diyarbakir.com/sayfa/surlar.htm
http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=10698
http://www.el-aziz.net/img19.htm
Dostları ilə paylaş: |