Kıbrısa gİrİşİn yasaqlanması
Görünür, onun geri dönməsinin Türkiyə tərəfindən əngəllənməsində Türkiyənin Kıbrısdakı ilk böyük elçisi Emin Dırvananın da rolu olmuşdur. Çünki “Makarios yaxında təcavüzlərə təkrar başlayacaq, hazırlaşalım” deyənləri “Menderesi”, “mercimek kafalı” adlandıran, həmişə əmrə tabe olan, qanunlara sayğı ilə yanaşan əməkli kurmay albayı Emin Dırvana da çoxları kimi rumların uluslararası qanunları tapdayacaqlarına inanmırmış. Türkiyədə olduğu günləri xatırlayan Denktaş deyir:
“... 1963 olaylarından sonra Ankara’ya gittim.. Ve dönemedim. Oradaki yegane tesellimiz, Kıbrıs’dan gelen yolcuları karşılayıp onlardan bilgi almak idi. Şimdi yüksek mevkilerde oturan eski arkadaşlar da zaman-zaman Ankara’ya geliyordu.
Uçak alanına gittiğimizde, eşim Aydın teselli bulmak için hanımların üzerine gidiyor.. Hanımlar görmezlikten gelip, bavullarına (çantalarına) bakacaklarmış gibi geri kaçıyorlar!...
Kıbrıs’a gelmeyim diye ne varsa yaptılar. Çünkü Doktor’un taraflarını bilenler, ona istediği telkini verip kullanabiliyorlardı..
Nihayet, Kıbrıs’takı mücahitlerden “artık gel” diye mesajlar almaya başladım.
Ben onlara, “Hükumet göndermez, BM bu işe dokunmaz.. Siz bana vasıta gönderin geleyim” yanıtını veriyordum. Sonucta vasıta gönderdiler geldim.. Ve az kalsın canımızdan da oluyorduk.
... Lefkoşa’ya gelmek üzere Erenköy’e çıkmıştım. Önce talebelerin çıkışını sağlamak için Ankara’da organizeyi yaptım ve onları gurup-gurup Erenköy’e gönderiyorduk. Ancak benim Erenköy’e çıkmama Ankara yine müsaade etmedi. “Sen direkt ve resmi yoldan gideceksin” diyorlardı. “Çünkü sen bir lidersin.. Lidere yakışan bir şekilde gitmelisin” yaklaşımı içerisindeydiler...
Daha sonra İstanbul’a gidip Rıza Vuruşkan ilə birlikte, ilgili idare başkanını gördük. Onlara durumu anlattık, ama Erenköy’e çıkma konusunda sadece Rıza Vuruşkan için karar çıktı.. Son anda Rıza Vuruşkan “Sen de bize katıl” dedi ve Erenköy’e çıktık... Rumlar yığınak yapıyormuş. Bu arada Mansura’da öğrenciler isyan halindedirler.. Vuruşkan beni öğrencilere konuşub onları toparlamam için gönderir ve gidiyorum.. Çocuklar gerçekten perişan haldedirler. Onlara konuşuyorum, durumu anlatıyorum. Gerçekten anlayış gösteriyorlar ve durumu düzeltiyoruz...
Ve saldırı başlıyor.. Çok şiddetli çarpışmalar oluyor. Etraf ateş ve barut içinde yanmaktadır..
Ardından Türkiye’ye bir mesaj geçiyoruz: “Kaybettiğimiz yerleri geri almak için persone lgereklidir.” Cevap veriyorlar: “Personel yoldadır, bu akşam gelecekler..” Ve gidip bakıyoruz, kimseler yok... Ertesi gün gidip bakıyoruz; gelenler bir süre Eğitim görmüş Kıbrıslı öğrenciler!...
Bunun üzerine bizimle birlikte olan Ömer Sami Coşar elindeki silahı yere vurup, lanetler yağdıraraq dağlara çıkıyor...
Rıza Vuruşkan yanıma gelip: “Ankara bu işten hiç bir şey anlamış deyildir. Ya sen, ya Ömer Sami Coşar gidip anlatmalısınıç”. Ve çıkıyoruz Ömer Sami Coşarı aramaya.. ama yok.. Adam o kızgınlıkla dağların yolunu tutup gitmiş... Bunun üzerine silahımı Vuruşkan’a teslim ettim ve Ankara’ya gidip tekmil vermek için Erenköy’den ayrıldım.
İnönü beni sabırla dinledikten sonra “Sen zaten benden izinsiz gittin. Beyin takımının o yerde işi ne... Lefkoşa’ya böyle gizli kapaklı yollardan giremezsin. Bu liderliğimize yakışmaz.. Sen burada hariceyimize çok yardımçı oluyorsun. Senin görevin buradadır. Biz seni şanınla, şerefinle göndereceğiz. Senin geri gitmene lüzum yok” der...
İnönü’ye “Ama efendim, gitmem lazım” diye direttim.”
Rauf Denktaşın təkidlərinə baxmayaraq, onu Kıbrısa göndərmirlər. Bu arada adada atəşkəs olduğundan müvəqqəti bir sakitlik hökm sürür. Denktaş və adadakı öndərlərin bir çoxu bunun aldadıcı olduğunu aydın görürdülər. Amma öndərlər arasında fikir birliyi yox idi. Həmin günləri xatırlayanda R.Denktaş deyir:
“Lefkoşa’dan gelen haberler mücahitlerin artık bir-birine düşecekleri ve düşmek üzere oldukları yöndedir... Ben de ısrarla, artık Kıbrıs’a gitme zamanım gelmiştir diyorum. Ama Ankara’da benim bu durumumu ne anlayan var, ne de dinleyen... Nihayet, Larnaka sancağı, mücahitlerinden topladığı parayı Nejat Konuk vasıtası ile bana Ankara’ya gönderir.. Ve birlikte Erol İbrahim de gelir. Sürat motorunu ve bizi Kıbrıs açıklarına çıkaracak aracı temin ederler...
Bu arada bu hazırlıklar yapılırken, son bir teşebbüs daha yaparak, ilgili makamlara gider ve “Beni resmi olarak Kıbrıs’a gönderin, Çünkü Türkiye’ye rağmen adaya dönmüş olmak istemem” derim. Bana, “biz de gerçekten gitmeni istiyoruz. Çünkü Kıprıs’ta ipin ucunu kaçırıyoruz ve liderlik etkin olamıyor.. Ancak mümkün değil” diyorlar...
Bunun üzerine şakamsı olarak “Ben kendi imkanlarımla gidersem, Türkiye’ye bir zarar olur mu?” diye sordum.. “Yoo, olmaz” dediler..
Konuk çıkış hazırlığını yapmak üzere gelmişti.. Fakat adadan çıkar çıkmaz, yine Kıbrıs’ta birilerinin tavsiyesi ile Rum, Konuk’un da geri adaya dönemiyeceği konusunda beyanat vermişti. O nedenle Konuk da beraber geldi. Konuk o zaman TMT’nin üst kademelerinde itimat edilen bir kişiydi.. Bu nedenle parayı ona verdiler ve Ankara’ya gelip hazırlığı o yaptı.
Larnaka’ya gidişimiz planlandığı için de, güya Larnaka’yı tanıyan Erol İbrahim bize verildi...
On üç günlük esaretten sonra bizi iade ettiler.”
Rauf Denktaşın “On üç günlük esaretden sonra bizi iade ettiler” sözünün arxasında 1967-ci ilin noyabr ayında vətənə gizli dönmə cəhdi, Rumlar tərəfindən yaxalanaraq Baf Kapısı polis şöbəsinə aparılması, on iki gün “idam odası”nda saxlanması durur.
Dostları ilə paylaş: |