Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla


Kureyşlilerin Tedirginliği



Yüklə 0,97 Mb.
səhifə4/32
tarix04.01.2019
ölçüsü0,97 Mb.
#90078
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   32

Kureyşlilerin Tedirginliği


Kureyşliler, Peygamber'den (s.a.a) yana düşünülebilecek en şiddetli tedirginliği yaşadılar. Çünkü Peygamber (s.a.a), onların ve atalarının tapmaya alışık oldukları putlara tapma inançlarını akılsızca buluyor, yadırgıyor, eleştiriyor ve onları evreni yaratan ve bütün olaylar ve gelişmelerin kontrolünü elinde bulunduran yüce Allah'a ibadet etmeye çağırıyordu. Kendi elleriyle yaptıkları putların ne bir zarar verebileceğini, ne de bir yarar sağlayabileceğini söylüyordu. Ayrıca, onların içki içme, zina etme ve diğer çirkin işleri irtikâp etme gibi kötü davranışları ve alışkanlıklarını da ayıplıyordu.

Böylece Peygamber'den (s.a.a) iyice sıkılmaya başladılar. Şehir ve kasabalarında tedirginlikler yayıldı. Köleleri, çocukları ve kadınlarından İslâm'ı kabul edenler, onlara sıkıntı yaratmaya başladı. Bu nedenle, insanların Peygamber'e yaklaşmasını engelleyebilmek için onu insanların nefret ettiği bazı sıfatlarla itham etmeyi uygun gördüler. O sıfatlar şunlardı:



  1. Yalan

  2. Büyü

  3. Delilik

Ancak bu ithamlar da işe yaramadı. Çünkü Muhammed (s.a.a), herkes tarafından "Sadık" ve "Emin" olarak tanınmıştı. Onun büyü ile bir alâkası olamazdı. O, insanların en akıllısı idi. Böylece bu ithamlarında da başarısız oldular.

Müminlere İşkence Yapmak


Kureyş azgınları, bütün hınçlarını, sığınacakları güçlü bir dayanakları olmayan İslâm'a iman etmiş zayıf kimseler ve kölelerden çıkardılar. Ammar, Yasir ve Sümeyye, çeşitli işkencelere maruz kaldılar. Bu işkenceler sonucu Yasir ve Sümeyye şehit oldu, Ammar ise canını zor kurtardı. Aynı şekilde Bilâl-i Habeşî, Abdullah b. Mes'ud ve diğerleri, en acımasız ve en şiddetli işkence türlerine maruz kaldılar. Ancak onlar, bu işkencelere aldırmadılar; işkence edenlerle alay edercesine inançlarında direndiler.

Habeşistan'a Hicret


Müslümanlar, Kureyş'in işkence, baskı ve zulmünden kurtulmak için Habeşistan'a hicret etmek zorunda kaldılar. Yüce Allah'a ibadet edebilecekleri, farzlarını özgürce ve güvenli bir ortamda yerine getirebilecekleri, hilecilerin hilesinden ve zalimlerin zulmünden korkmayacakları bir memlekete sığındılar. Kureyş, onlara tekrar en şiddetli ve en acımasız işkenceyi yapmak için onları Mekke'ye geri döndürmeye çalıştı. Fakat Habeşistan hükümdarı, onları geri vermedi. Böylece onlar, Habeşistan hükümdarının himayesi altında güven ve huzur içinde namazlarını kılmaya ve ibadetlerini yapmaya devam ettiler.

Habeşistan'a hicret eden Müslümanlar arasında, Müminlerin Emiri İmam Ali'nin (a.s) kardeşi ve Resulullah'ın (s.a.a) amcası oğlu ölümsüz şehit Cafer-i Tayyar da vardı. Cafer de, imanı sebebiyle memleketi ve ailesini terk ederek Mekke'den kaçmıştı. Muhacir kardeşleri, akraba ve memleket ayrılığına, içlerinde hissettikleri gurbet burukluğuna karşı teselliyi onda bulmuşlardı. O, kendilerine karşı çok şefkatliydi ve bütün dertleri ve kederlerine ortak oluyordu.


Peygamber Yesrib'de


Peygamber (s.a.a), İslâm'ın himayecisi ve Betha'nın (Mekke) büyüğü, amcası Ebu Talib'in ölüm musibetiyle karşılaştıktan sonra, Kureyş oybirliği ile Peygamber'in mübarek vücudunu ortadan kaldırmaya karar verdi. Ebu Talib'in himayesi Peygamber (s.a.a) için çok önemliydi. Nitekim onun vefatından sonra Kureyş Peygamber'i güçsüz saydı. Çünkü artık onu himaye edecek bir güç ve sığınabileceği kuvvetli bir dayanak yoktu.

Kureyş'in mücrim güruhu, gecenin karanlığında Peygamber'in (s.a.a) evini muhasara etti. Sayıları -ravilerin söylediği üzere- kırk kişiydi ve hepsi de sılâhlıydı. Peygamber (s.a.a), "Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık görmezler."1 mealindeki ayeti okuyarak aralarından geçip gitti ve bir avuç toprak alıp pis suratlarına serpti. Yatağında da kardeşi, vasisi ve amcası oğlu İmam Emirü'l-Müminin'i (a.s) yatırdı ve o geceyi uyanık geçirerek Allah-u Teala'ya amcası oğlunu bu mücrim güruhtan kurtarması için dua etti. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte mücrim güruh, Peygamber'in yatağına saldırdı. Peygamber'in yatağında olduğundan emindiler.

O sırada İmam Ali (a.s) yataktan fırlayarak kılıcını çekti. Karşılarında Ali'yi görünce irkildiler ve:

"Muhammed nerede?!" diye bağırdılar.

İmam (a.s) sert ve keskin bir ifadeyle:

"Beni ona bekçi mi kıldınız?!" diye onlara karşılık verdi.

Böylece hezimete uğramış bir hâlde büyük bir üzüntü, rezalet ve utançla evlerine geri döndüler.

Yesrib'e hicret etmek üzere yola çıkan Peygamber (s.a.a), önce bir dağa gitti ve o dağdaki mağaraya sığındı. Ebu Bekir de onunla birlikteydi. Hüzün ve korku Ebu Bekir'in bütün vücudunu kaplamıştı. Peygamber (s.a.a) onu sabra davet ediyor ve:

"Üzülme; Allah bizimle beraberdir." diye buyuruyordu. "Eğer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, Allah ona yardım etmiştir; hani kâfirler onu, iki kişinin ikincisi olarak (Mekke'den) çıkarmıştı; hani o ikisi (Peygamber ve Ebu Bekir) mağaradaydı; hani o (Peygamber), beraberindekine, "Üzülme; Allah bizimle beraberdir." diyordu. O sırada Allah, sükûnetini onun (Peygamber'in) üzerine indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfirlerin sözünü alçalttı. Asıl yüce olan, Allah'ın sözüdür. Allah azizdir, hakimdir."2 ayeti, bu konuyla ilgili olarak inmiştir.

Sonra Peygamber (s.a.a), Yesrib'e doğru hareket etti. Yolu süratle ve dönüp arkasına bakmadan kat ediyordu. Sonunda Yesrib'e ulaştı. Görkemli bir karşılanma ile karşılandı. Medine'de Peygamber'i karşılamaya çıkmayan tek kişi kalmamıştı. Sevinç ve neşe her tarafı kaplamıştı. Peygamber (s.a.a) himayeyi, güveni, davetine tam icabeti ve peygamberliğine imanı orada buldu. Bu durum, onu çok sevindirdi.


İslâm Devletinin Tesisi


Peygamber (s.a.a) insanın haklarını, saygınlığını, emniyetini, refahını ve öğretimini güvence altına alan büyük devletini Medine'de kurdu. İlk önce, aynı zamanda devletinin de merkezi olan bir cami inşa etti. Kararlar orada alınıyor, hükümler orada açıklanıyor, sözleşmeler ve antlaşmalar orada yapılıyordu. Orada ilân edilen şeylerden biri de, Müslümanların kardeşliği idi.

İslâmî Kardeşlik


Peygamber (s.a.a) Medine'ye yerleşmesinin hemen akabinde İslâm kardeşliğini ilân etti. Evsliler ile Hazreclileri ve Muhacirler ile Ensar'ı birbiriyle kardeş etti. Bu kardeşlik, soy ve kan bağından daha güçlüydü. Geriye bir tek kendisi kalmıştı ki kendisine de İmam Emirü'l-Müminin'i (a.s) kardeş olarak seçti ve ona şöyle buyurdu:

"Sen, dünya ve ahirette benim kardeşimsin."1


Kanunların Vazedilmesi


Şu bir gerçektir ki devletin, vatandaşlarını zulüm ve haksızlığa karşı koruyan, toplumun ve bireyin genel ve özel haklarını güvence altına alan bir kanunu olmadan insanî uygarlığa erişmesi mümkün değildir. Kanun bilimcilerin de altını çizerek ifade ettikleri gibi, kanunun olmadığı yerde uygarlık olamaz.

İslâm, devlet hükümlerini, devletin dahilî, haricî, iktisadî ve askerî siyasetiyle ilgili yasaları ve devlet sisteminde görev yapanların işleriyle ilgili mevzuatı yasamıştır. Bu kanun maddelerini, İmam Ali'nin (a.s) Malik-i Eşter'e yazdığı emirnamesinde ve başka devletlerle yapılan anlaşmalar ve antlaşmalar gibi devleti ilgilendiren tüm konuları dikkatli ve titiz bir şekilde ele alan diğer siyasî vesikalarda bulabiliriz.

İnsanlık, kaydettiği bütün gelişmelere ve devlet idaresi için çıkardığı bütün yeni kanunlara rağmen, İslâm'ın koyduğu ve tarihin bütün aşamalarında zaman ve küresel değişim ile birlikte hareket eden siyasî düzenleri inşa edememiştir.

Nitekim İslâm, yaratılışının başlangıcından itibaren hayatının son aşamasına kadar derin ve kapsamlı bir bakışla insana bakmış ve onun için en güzel ve en asil hükümleri vazetmiştir. Biz, "el-İslâm Menhec’ün Müşrikun Li'l-Hayat " adlı kitabımızda bu hükümlere geniş bir şekilde değinmişizdir.

Her neyse, Resulullah'ın (s.a.a), İslâm'ın bütünlüğü içerisinde büyük bir yer işgal eden bu sistemleri ve hükümleri kendisinden sonra dakik bir biçimde hayata geçirecek güvenilir bir koruyucuya emanet etmeden bırakıp gitmesi mümkün değildi. Resulullah'ın (s.a.a) bu konuyu büsbütün ihmal ettiğini, bu işi Müslümanlara bıraktığını ve Müslümanların bu konuda dilediklerini yapabileceklerini söylemek kadar saçma, zayıf ve gerçekten uzak bir söz olamaz herhâlde. Peygamber (s.a.a), Müslümanların hayat rotası ile yakından ilgili olan ve ihmal edilmesi durumunda gelecekleri açısından onları korkunç bir belirsizliğe sürükleyecek olan bu hassas konuyu nasıl ihmal edebilir ki?! İleriki bölümlerde bu konuyu biraz daha geniş biçimde açıklayacağız.


Yüklə 0,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin