Netice Nefsi Dünyaya Karşı Ayaklandırma Hakkındadır.
Ey Hakk’ın talibi ve Allah’a yönelmiş sâlik! Artık hayal kuşunu ram ettin, vehim şeytanını zincirledin, kadın ve evlat sevgisini ve de diğer dünyevi unsurları etkisizleştirdin, ilahi fıtratın aşk ateşinin koruyla huzur buldun, “bir ateş gördüm”1 dedin, kendini sefer engellerinden yoksun gördün ve yolculuk azığını hazırladın. Dolayısıyla yerinden kalk ve bu tabiat karanlığının evinden, dar geçit ve dünya karanlığından hicret et, zincirleri ve zaman silsilelerini parçala, bu zindandan kendini kurtar ve kutsal kuşu, ünsiyet dergahına uçuştur.
“Sana kubbenin zirvesinden seslenmekteler
Anlayamıyorum, seni bu tuzağa düşüren nedir” 2
O halde, azmini güçlendir ve iradeni sağlam kıl. Zira sülûkun birinci şartı azimdir ve azim olmaksızın yol geçilemez ve bir yetkinliğe ulaşılamaz. Büyük şeyh Şahabadi3 (ruhum ona feda olsun) azimden insaniyetin beyni olarak söz etmekteydi. Hatta bundan önce zikredildiği gibi takvanın, nefsani lezzetlerden sakınmanın, nefsi arzuları terketmenin, şer’i riyazetin ve ilahi ibadet ve ayinlerin önemli noktalarından birinin de azmi takviye etmek ve nefsin melekutunun egemenliğinde mülk kuvvetlerini kahretmek olduğu söylenebilir. Biz şimdi bu makaleyi yüce Zat-ı Mukaddes’e hamd ederek ve O’nu anarak ve Seyyid Mustafa ve Nebiyy-i Mucteba’yı ve onun temiz Ehl-i Beyt’ini (a.s) överek ve methederek bitiriyor ve o mukaddes zatların ruhaniyetinden bu ruhani sefer ve imani miraç için yardım diliyoruz.
İkinci Makale Namazın Mukaddimesi ve Onun Bazı Kalbi Adabının Zikri Hakkındadır ve Onda Bazı Maksatlar Vardır Birinci Maksat Taharet Hakkındadır ve Onda Bazı Bölümleri Vardır. Birinci Bölüm Taharetin Kısa Beyanı
Önceden de kendisine işaret edildiği gibi, namazın bu suret dışında bir hakikati ve bu zahir dışında da bir batını vardır. Namazın suretinin şekli adap ve şartları olduğu gibi, sâlik olan şahsın onlara riayet etmesi gereken batının da adap ve şartları vardır.
Öyleyse taharetin şekli bir sureti ve adabı vardır, onların beyan edilmesi bu sayfaların vazifesi dışındadır. Caferi mezhebinin fakihleri (Allah onların sözlerini ve derecelerini yüceltsin) bunları açıklamışlardır. Ama batınî adaba ve batınî taharete gelince biz kısa bir şekilde onları beyan etmeye çalışacağız.
Bilinmelidir ki, namazın hakikati yakınlaşma makamına yükseliş ve ulu ve azametli Hakk’ın huzuruna ulaşma olduğundan bu büyük ve yüce hedefe varmak için bu taharetlerin ötesinde olan bir takım taharetlere gerek vardır. Bu yolun dikenleri ve bu yükselmenin engelleri olan bazı çirkinlikler vardır. Sâlik bunlardan biriyle nitelendiği taktirde bu basamaklardan yukarıya çıkamaz ve bu miraca yükselemez. Bu türden olan pislik ve çirkinler namazın engelleri ve şeytanın kirlilikleridir. Seyirde sâlikin yardımcısı ve huzurun adabından olan şey, bu hakikatin şartlarıdır. Allah yolundaki sâlikin ilk olarak engelleri ve pislikleri ortadan kaldırması lazımdır. Böylece nur aleminden olan taharet ile nitelenmek ve temizliğin hasıl olması kendisi için müyesser olur. Bütün zahiri ve batınî, aleni ve gizli pislikler temizlenmeyinceye dek, mazhar ve huzurda bulunmanın sâlik için bir hazzı olmayacaktır.
O halde, kirlerin/pisliklerin mertebelerinin ilki, günah kiri ve Hz. Velinimet’e itaatsizlik çirkinliğiyle meydana gelmiş olan uzuvların ve nefsin zahiri kuvvetlerinin pislikleri ve çirkinlikleridir. Bu, şeytanın zahiri tuzağıdır. İnsan bu tuzakta kaldığı müddetçe, ilahi yakınlığa erişmekten ve husul feyzinden mahrum olur. Hiç kimse, insaniyet memleketinin zahirini temizlemeden insaniyetin gerçek makamına nail olacağını veya kalbin batınını temizleyebileceğini sanmamalıdır. Bu, şeytani bir aldanıştır ve şeytanın büyük hilelerindendir. Zira tabiatın ruhaniyete hakimiyeti olan günahlar ile oluşan karanlıklar ve kalbi zulmetler artmaktadır. Sâlik, zahiri memleketi fethetmeyene kadar, büyük hedef olan batınî fetihlerden tamamen yoksun kalacak ve saadet için kendisine bir yol açılmayacaktır. Öyleyse bu sülûkun büyük engellerinden biri de pak nasuh tövbe suyuyla temizlenmesi gereken günah pislikleri ve kirlilikleridir ve Hak Teala’nın bize vermiş ve gayb aleminden nazil etmiş olduğu zahiri ve batınî kuvvetlerin tamamının bütün kirliliklerden uzak, pak ve temiz olduğu, onun da ötesinde Allah’ın fıtrat nuruyla nurlandığı ve zulmetten ve iblisin karanlık egemenliğinden uzak bulunduğu bilinmelidir. Ancak bunlar, tabiat aleminin karanlık mekanında nazil olunduğundan ve vehm şeytanının tasarruf eli ve iblisin hıyanet eli onlara uzandığından asli taharetlerinden ve ilk fıtratlarından ayrılmış ve değişik şeytani pislik ve kirliliklere bulaşmışlardır. O halde, eğer Allah yolundaki sâlik Veliyullah’tan yardım alarak şeytanın tasarruf elini uzaklaştırır, zahiri memleketi temizler ve ilahi emanetleri teslim aldığı gibi geri verirse, emanete hıyanet etmemiş olur. Eğer bunu yapmış ise, (Allah tarafından) bağışlanır ve günahları örtülür, zahir açısından rahat olur ve batınî kötü ahlakın pisliklerinden arındırmak için kıyam eder. Bu, pisliklerin ve çirkinliklerin ikinci mertebesi olup, kötülüğü daha fazla, tedavisi daha zor ve önemi de riyazet ashabının gözünde daha çoktur. Zira, nefsin batınî durumu kötü ve manevi pislikler içinde bulunduğu müddetçe kutsal makama ulaşmaya ve halvette huzur bulmaya layık olamaz. Daha da önemlisi, nefsin zahiri memleketinin kötülük kaynağı, kötü ahlak ve onun çirkin huylarıdır. Sâlik, kötü huyları iyi huylara dönüştürmeyene dek, amellerin şerrinden emanda olmaz ve eğer tövbe etmeye muvaffak olsa da önemli şeylerden olan istikameti elde edemez. Öyleyse, zahiri temizlemek de batınî temizlemeye bağlıdır. Buna ek olarak, batınî pislik ve kirliliklerin kendisi, saadetten mahrum kalmaya neden olmakta ve marifet ehlinin deyişiyle amellerin cehenneminden daha büyük ve yakıcı olan ahlak cehennemine sebep teşkil etmektedir. Bu manaya İsmet Ehl-i Beyti’nin hadislerinde oldukça çok işaret edilmiştir.
O halde Allah yolundaki sâlike bu taharet de lazımdır. Kötü ahlakın kirini nefis levhasından faydalı ilim ve salih şer’i riyazetin temiz suyuyla yıkadıktan sonra, kalbi temizlemeyle meşgul olmalıdır. Çünkü o, merkez konumundadır ve onun iyi olmasıyla bütün memleketler iyi ve onun kötü olmasıyla da hepsi kötü olmaktadır. Kalp aleminin kirliliği, bütün kirliliklerin kaynağıdır ve bu da Hakk’tan gayrisine; yani insanın kendisine ve dünyaya yönelmesinden ibarettir. Bunun kaynağı, en büyük hatalardan olan dünya sevgisi ve bütün hastalıkların annesi olan nefis sevgisidir. Bu sevgi, sâlikin kalbinde bulunduğu sürece, onda Allah’ın sevgisinden bir eser hasıl olmaz, hedef ve istenilen menzilin başına giden bir yol bulamaz. Sâlikin kalbinde bu sevgiden kalıntılar olduğu sürece, onun seyri Allah’a değil; aksine nefse, dünyaya ve şeytanadır. O halde, nefis ve dünya sevgisinden temizlenmek, gerçekten de Allah’a doğru sülûk etmede temizlenmenin ilk mertebesidir. Çünkü bu temizlenmeden önce sülûk, Allah’a doğru değildir ve müsamahadan dolayı sâlik ve sülûk sözleri kullanılmaktadır.
Bu menzilden sonra Attar’ın yedi aşk şehrinin kendisinden sonra bir numune olarak hasıl olacağı menziller vardır. Kendini sâlik bilen o şahıs, kendisini bir sokağın dönemecinde görmüştür. Bizler ise setlerin ve kalın hicapların arkasında bulunmakta ve o şehirleri ve şehirdekileri bir hayal ürünü sanmaktayız. Benim Şeyh Attar ve Meysem-i Tammar ile bir işim yoktur; ancak makamların gerçekliğini inkar etmiyor, onların sahibini kalpten seviyor ve bu sevgiyle bir kapının açılmasını ümit ediyorum. Sen her ne istiyorsan ol ve istediğin kişiye bağlan.
“İddiacı, sevgiliyi seyretmeye gelmek istedi
Gaybin eli geldi ve namahremin göğsüne vurdu.”1
Ancak iman kardeşliği ve ruhani makamda irfani dostlara hıyanet etmeyi uygun görmüyor ve müminlerin birbirlerine olan haklarından sayılan nasihat etmekten de kaçınmıyorum.
En büyük manevi pislik ve kirlilikler, yedi deniz ile temizlenmeyen ve büyük peygamberleri (a.s) aciz kılan cehl-i mürekkebin pislik ve kirlilikleridir. Bu şiddetli hastalığın nedeni ise, ehlullahın ve marifet ashabının makamlarını inkar etmek ve kalp ehli kimselere kötü zan beslemektir. İnsan, bu pisliklerin kirlerine bulaşmış olduğu sürece marifete doğru bir adım atmayacaktır. Bunun da ötesinde bu karanlık, hidayet yolunun meşalesi olan fıtrat nurunu söndürebilir, makamlara uçuşun Burak’ı olan aşk ateşini azaltabilir ve etkisizleştirebilir ve de insanı tabiat diyarında kalıcı kılabilir.
O halde peygamberlerin ve büyük evliyaların (a.s) hali hakkında düşünmeyle ve onların makamlarını zikretmeyle insanın bu pislik ve kirleri kalbin batınından yıkaması gereklidir. Gelinen her merhalede insan o merhaleyle yetinmemelidir. Zira merhalelerde durmak ve marifetlerde kanaat etmek, İblis’in ve nefs-i emmarenin büyük hilelerindendir, Allah bizi bu ikisinden korusun. Bu kitap halkın seviyesine göre yazıldığından evliyaların üç taharetini zikretmekten kaçınıyorum. Hamd Allah’a mahsustur.
Dostları ilə paylaş: |