Kur’an-ı Kerim’de yer alan çeşitli ayetlerden de istifade edildiği üzere alemdeki bütün hakikatler bir mecmuada yer almıştır. Kur’an-i Kerim bu mecmuayı “Kitab-i Mübin” 1 veya “İmam-i Mübin” 2 veya “Levh-i Mahfuz” 3 şeklinde ifade etmiştir. Bu cümleden olarak Neml suresinde Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Gökte ve yerde göze görünmeyen hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasın.”4
Bu esas üzere şimdi de şu konuyu incelemek gerekir ki acaba Levh-i Mahfuz’da yer alan hakikatler hakkında bir bilgi elde etmek mümkün müdür? Eğer bu mümkünse o halde kimler ve hangi ölçüde bu ilimden nasiplenebilirler.
Bu konuda Vakıa suresinden bazı ayetlere bir göz atalım.
“Artık Hayır. O yıldızların mevkilerine yemin ederim. Ve şüphe yok ki o, eğer bilseniz, bu elbette pek büyük bir yemindir. Muhakkak ki o, elbette bir kerîm Kur'an'dır. Bir mahfûz kitaptadır. Ona tamamen temiz olanlardan başkası el süremez.” 5
Allah-u Teala bu ayetlerde ilk önce yıldızların yerine and içmektedir. Daha sonra da bu yeminin azameti ve büyüklüğü önemle vurgulanmakta ve hatırlatılmaktadır. Şu noktaya da dikkat etmek gerekir ki burada yapılan yemin ile ispat ve tekidi hususunda yemin edilen hakikatlerle bir uyum ve denge içinde bulunmaktadır. Eğer yemin büyükse ve bir önem taşıyorsa bu hakkında yemin edilen hakikatin de azamet ve önemini ifade etmektedir.
Hakkında böylesine büyük yeminin edildiği hakikat hiç şüphesiz Kur’an-ı Kerim’dir. Bu Kur’an mahfuz ve gizli bir kitapta bulunmaktadır. İlahi özel temizliğe sahip olan kimsel dışında hiç kimse o kitaba dokunamaz ve bu kitapla irtibat içine giremez. “tertemiz olan kimseler dışında hiç kimse ona dokunamaz cümlesi hakkında daha fazla dikkat göstermek gerekir.
İlk bakışta bu cümlenin tertemiz olan kimseler dışında Kur’an’a dokunmalarının haram olduğuna delalet ettiği ve Kur’an’ın hat ve yazılarını dokunmamaları icap ettiği söylenebilir. Ayet hakkında yapılacak derin bir bakış ise şu önemli hususu açıklığa kavuşturmaktadır ki buradaki dokunmaktan maksat zahiri bir dokunma değildir. Aynı şekilde tertemiz kimselerden maksat da abdest gibi bir taharet almış kimseler kastedilmemiştir. “la yemussuhu” (ona dokunamazlar) ifadesinde yer alan zamir (o) Kur’an-i Kerim’e dönmemektedir. Aksine buradaki dokunmaktan maksat manevi bir dokunmadır. Tertemiz kimselerden maksat ise Allah’ın kendilerine özel bir temizliği ve tahareti nasip buyurduğu kimseleridir. Dolayısıyla “la yamussuhu” ifadesinde yer alan zamir gizli kitaba, yani Levh-i Mahfuz’a dönmektedir.
Ayet-i kerimeden bu anlamı istifade etmek için şu birkaç hususa dikkat göstermek gerekir:
1- “La yemussuhu” cümlesi zahirde ihbar etmeye ve haber vermeye delalet etmektedir; inşaya değil. Zira zahir de şudur ki bu ifade kendisinden önce yer alan sıfatlar gibi bir sıfattır ve inşa ise asla sıfat olamaz. Oysa tertemiz olmayan kimselerin Kur’an’a dokunmasının haram olduğu beyan eden hükmün istifadesi “la yemussuhu” cümlesinin inşa olması esasına dayalıdır; haber esasına değil.
2- “La yemussuhu” ifadesinde yer alan zamir hiçbir fasıla olmaksızın kendisinden önce yer alan “Kitab-i Meknun” ifadesine dönmektedir; önceden zikredilen ve aralarına bir takım kelimelerle mesafe düşen Kur’an’a dönmemektedir.
3- Kur’an-ı Kerim, Kitab-i Meknun ve Mahfuz’da yer almakla nitelendirilmiştir. Bu kitaplar ise sıradan insanların ulaşabildiği bir konumda değildir. Bu husus dokunulmasının harama olması gerçeğiyle uyum içinde değildir.
4- Şer’i bir taharete sahip olan kimseler yani abdest alınması gereken yerde abdest alanlar veya gusül ve teyemmüm içinde olması gereken yerlerde de gusül ve teyemmüm temizliği içinde olanlar “mütetahhir” olarak ifade edilmektedir; “mutahhar” değil.
Bu açıklamadan da açıkça anlaşıldığı üzere “la yemussuhu illal mutahharun” cümlesinden istifade edilen şey şudur ki tertemiz kılınmış kimseler dışında hiç kimse Kitab-i Meknun’a (Levh-i Mahfuz’a) asla dokunamazlar. Yani bu kitapla irtibat içine giremez ve hakikatlerinden istifade edemezler. O halde şimdi de bu özel taharet ve temizliğin kimlere ait olduğunu ve Levh-i Mahfuz’daki hakikatler hakkında bilgi sahibi mümkün olan “mutahharun” ifadesinden maksadın kimler olduğuna bir bakalım.
“Mutahharun” kimlerdir?
Acaba “mutahharun” kavramı sadece meleklere özgü kullanılan bir kavram mıdır? Nitekim bazı müfessirler bunu açıkça dile getirmişlerdir. 1
Yoksa bu kavram umumiyet ifade etmektedir ve özel ilahi temizliğe sahip kimseleri de kapsamakta mıdır? Bu incelenmesi gereken bir husustur.
Hz. Adem’in yaratılışını beyan eden ve onu yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak nitelendiren ayetler incelendiği takdirde daha sonra Hz. Adem’in Esma’dan (isimlerden) haberdar olduğunu beyan etmektedir. Esma ise meleklerin hakkında bilgi sahibi olmadıklarını açıkladığı bir hakikattir. Bu ayetler daha sonra meleklerin Adem’e secde ettiğini beyan etmektedir. Bunun en açık örneği ise Bakara suresi, 30 ila 34. Ayetlerdir.
Bu ayetlerin incelemesi şu hakikati açıklığa kavuşturmaktadır ki kamil insanın özel ilimler hakkındaki bilgisi ve öğrenme kabiliyeti meleklerden çok daha üstündür.
O halde “la yemussuhu illal mutahharun” ifadesinde yer alan “mutahharun” (tertemiz kılınmış kimseler) kavramını meleklere özgü kabul edemeyiz. Bu konuda hiçbir delil bulunmamaktadır. Kur’an-ı Kerim’e göre de seçkin bir takım kimseler vardır ve bu kimseler özel bir ilahi temizlik içinde bulunmaktadır.
Tathir ayeti ve Peygamber’in (s. a. a.) Ehl-i Beyt’i
“Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”1
Bu ayet-i kerime Peygamber’in (s. a. a.) Ve Ehl-i Beyt’inin özel bir temizliğe sahip olduğunu ve Allah tarafından seçilmiş kimseler olduğunu beyan etmektedir. Ayeti kerimde yer alan “tathir” kelimesi türsel mutlak mefuldür ve özel bir temizlik şeklini beyan etmektedir.
Bu bölümde ayeti detaylı olarak ele alma düşüncesinde değiliz. Zira bu konuda daha önce Tathir ayetiyle ilgili bölümde yeterli açıklamalarda bulunduk. Sonuçta şöyle demek mümkündür ki Peygamber’in (s. a. a.) Ehl-i Beyt’i –ki müminlerin emiri Hz. Ali (a. s.) Bu ayet-i kerime gereğince Ehl-i Beyt’in başında bulunmaktadır- özel bir ilahi temizliğe sahiptir ve tertemiz kişilerden sayılmışlardır. “la yemussuhu illal mutahharun” (“Ona tertemiz kılınmışlar dışında kimse dokunamaz”) ayet-i kerimesi de Peygamber’in Ehl-i Beyt’ini kapsamaktadır ve onlar Levh-i Mahfuz hakikatlerinden haberdar olma liyakatine sahiptirler.
Dostları ilə paylaş: |